Çocuk yemekle değil, sevgiyle doyar!

Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyesi Didem Kanca Üstay ile bebek ve çocuk beslenmesini konuştuk.

Çocuk yemekle değil, sevgiyle doyar!

Yazı: Burçin Öztınaz

“Çocuğum yemek yemiyor” diye suçluluk duyuyor, “Yeter ki birkaç lokma daha yesin” diyerek kendinizi harap ediyorsanız, hatırlayın ki özellikle 0-2 yaş döneminde çocukların öncelikli ihtiyaçları yemek değil, ona olan derin sevginizi hissetmek.

Çocuk yemekle değil, sevgiyle doyar! - Resim : 1

Hamilelikte, ek gıdaya geçişte ve çocukluk döneminde, beslenme annelerin en hassas olduğu konulardan biri. “Yeter ki çocuğum yesin” diyerek tariflerin havada uçuştuğu sohbetler; “Çocuğum çok iştahsız” başlığı altında bloglarda paylaşılan tavsiyeler, hatta çocukların yaşı, boyu ve kilosuyla ölçümler yapan aplikasyonlar... Hepsi hayatımızda. Peki çocuk ve beslenme kelimeleri yan yana geldiğinde nelere dikkat etmek gerekiyor? Menüler nasıl olmalı? Çocuk evde pişenleri mi yemeli, yoksa özel uğraşlarla balık köftenin ıspanak çorbanın içine mi gizlenmeli? Ya hamilelk beslenmesi? Aklımıza takılan tüm soruları “Yarın Diyete Başlıyorum” kitabının yazarı, Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyesi Didem Kanca Üstay ile konuştuk.

Çocuk yemekle değil, sevgiyle doyar! - Resim : 2

Beslenme uzmanı olmaya nasıl karar verdiniz?
Üniversite yıllarımda 10 sene kadar kilomla savaştım. O zaman şu anki halimden 30 kilo fazlaydım. Yurt dışında okuyordum ve her yaz Türkiye’ye geldiğimde annemler beni meşhur bir diyetisyene gönderiyorlardı. Geliyorum, direkt diyetisyene gidiyorum, onlar 10 dakika konuşuyor ve bana bir liste veriyor, “Bunları yap, haftaya gel” diyorlar ama kimse benimle konuşmuyor. Üniversitede finans okuyordum. Son senemde Amerika’da bir diyetisyene gittim ve kadın benimle konuştu! “Ne zaman yiyorsun, nerede yiyorsun?” gibi birçok soru sordu. Hatta çocukluğuma döndü. O zamana kadar benimle böyle ilgilenen birisi olmamıştı. O zaman gönül koydum ve dedim ki: “Ben diyetisyen olursam böyle bir diyetisyen olacağım.”

Şimdi bir sağlıklı yaşam merkeziniz var.  Burada neler yapıyorsunuz?
Merkezin adı Sayasa ve açılımı Sağlıklı Yaşama Sanatı. Ben bunu bir sanat olarak görüyorum. “Üç kilo verdim, beş kilo verdim, şunu yedim, sağlıklı oldum” gibi bir şey söz konusu değil. Önemli olan sağlıklı olmayı bir sanat gibi yaşam tarzı haline getirmek. Sanatçı ve sanat hiçbir zaman durmaz. Hep bir konsept yaratılır, her zaman bir uğraş vardır, bir şeyler eklenir. Sağlıklı yaşamak da bir sanat, çaba sarf etmemiz gerekiyor. İsmin doğuş hikayesi bu aslında.

Neden ‘aykırı’ diyetisyensiniz?
Kimseyi incitmek istemem ama bazı diyetisyenler çok kalıplar içinde bakıyor, bir şeylerin arkasını okumuyorlar. Mesela “Somon yiyin, somon çok faydalı” diyorlar. Ya da kinoa mesela... Çok popüler ve tüm diyetlerde yerini aldı. Oysa bizim bulgurumuz, mercimeğimiz, nohutumuz besin değeri olarak daha yüksek. Herkesin toprağında kendi genine göre yetişen ürünler var. Bir şey moda diye bunu diyetlere koyma taraftarı değilim, bir de “beslenme sadece kilo alıp vermekten ibaret değildir” diyenlerdenim, o yüzden aykırıyım biraz.

Hamilelik kadınların hayatında özel bir dönem. Bu dönem için beslenme önerileriniz var mı?
Her hamilelik çok farklı. İlk üç ay bir şey yiyemeyip çok kusan anne var, hamile olduğunu hiç anlamayan, bütün hamilelik süresini çok rahat geçirenler var. Hamilelikte aşırı acıkanlar var, kendini doyuramayanlar var. O yüzden fiks bir liste yok, herkes çok farklı.

Katı diyetler insanları mutsuz ediyor
 ama hamilelik sonrasında kilo vermek için acele ediliyor. Annelere bu dönem için 
neler söyleyebilirsiniz? Emzirirken diyet yapılabilir mi?
Emzirirken çok güzel  kilo veriliyor. Bir kere zaten ekstra 500 kalori yakılıyor ortalama...  Ama bu dönemin bir dezavantajı var, emzirirken insanların canı çok tatlı çekiyor. Önemli olan o tatlıda doğru seçimler yapmak ve fark ederek, tadına vararak yemek. Belki iki parça çikolatayı yavaş yavaş, sakinlikle tadına vararak yese üçüncüyü yemeyecek ama öteki türlü bir kutu çikolatayı bitirebilir. Bu önemli noktalardan biri. Bir de strese girmemek gerekli. En önemli şey çocuğu emzirmek çünkü anne sütü çok önemli. Bir de o anne sütünü verirken o stresi yansıtmamak. Kilo geldiği gibi gider, başka bir şey olmasın. Çikolata büyütülecek bir şey değil.

Doğal beslenmeye önem veriyorsunuz. Doğal beslenmek ne demek?
Doğallığın en önemli noktası bir şeyi sezonunda yemek ama bu sezonunda yetişen şeyler ne kadar doğal, buna da bakmak gerekir. Artık doğal ürün bulmak çok zor ama mesela kuzu eti çok daha doğal diğer etlere göre. Sonuçta antibiyotik almıyorlar, hormon almıyorlar. Süt olarak bulunabiliyorsa ineğin kendisinden, bulunamıyorsa günlük süt tercih edilebilir. Çünkü günlük sütlere antibiyotik verilemiyor. Tavuk mesela... Ben sadece bir kere yedirdim çocuğuma o da bizim çiftlikteki horoz kesildiğinde. Organik tavuk diye marketlerde satılanlar 20 dakikada pişiyor. Oysa biz tavuğu kestiğimiz zaman en az üç saat sürüyor pişmesi.

ÇOCUĞUM YEMİYOR SENDROMU
Anneler evde çocuğa özel yemek yapmalı mı?
Birçok anne bunu yapıyor. “Balık köftesi yapıp makarnanın arasına katayım yesin, aman yesin” diyerek kendi vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar. Çocuğa sabahleyin bir yumurta verdiniz, bir muz verdiniz, gün içinde bir tarhana çorbası içti mi bütün ihtiyacını karşıladı neredeyse. 1-3 yaş arası yumurta yüzde 45 günlük proteinini karşılıyor zaten. Anneler abartıyorlar. Ben bunu biraz şımarıklık olarak görüyorum. İştahsız çocuk ya da ‘çocuğum yemiyor’ sendromu sadece orta üst ve üst sınıfta olan bir şey.

İştahsız çocuk diye bir şey yok mu peki?
İştahsızlık diye bir sendrom literatürde yok. Bu birazcık şark kültüründe ve bizim kültürümüzde olan bir durum... Çocuk size göre iştahsız. Örneğin çocuğa bir yumurta verdiniz, yarısını yedi, “Ay benim çocuğum hepsini yiyemiyor” diye siz üzülüyorsunuz ama onun midesi o kadar. Ve siz ona ayrı yemek yapmaya başladığınızda o, bunu kendine silah ediniyor. Siz sürekli birilerine “Benim çocuğum az yiyor, yemiyor, ben ona ayrı yapıyorum” diyorsunuz ve çocuk bunu dikkat çekmek için kullanıyor. Ve bunu yaparak yeme sorunu yaşatıyorsunuz ileriye yönelik. Çocuk Esirgeme Kurumları’nda iştahsız çocuk sendromu yoktur ve oralarda çocuklar yemeği yemediğinde “Ay yemedi canım, sana başka bir yemek vereyim” gibi alternatif sunulmaz. Çocukları yemek konusunda biraz anneler şımartıyor.

ÇOCUĞUN DAMAK TADINA SAYGI DUYULMALI
Çocukta damak tadı ne zaman gelişmeye başlar? “Çocuğum ıspanak sevmiyor” demek de annenin bir şımarıklığı mı, yoksa çocuğun damak zevkine aykırı olabilecek tatlar var mı?
Var. Bununla ilgili çalışma yapan bir öğrencim var. Kardeşi olan 1000 öğrenciye sorduk, yüzde 81’i kardeşleri ile damak tadı farklılıkları olduğunu söyledi. Sonuçta 1000 öğrenciye de baktığımızda hepsi aynı anne-babada büyümüş, aynı masaya oturmuşlar ama damak tatlarında farklılıklar var. Buna saygı duymak gerekir. Ama şöyle bir şey var, katı gıdalara, ek gıdalara geçiş yaptığınızda ortalama en az 12 kez denemeniz gerekir. Bu ortalama verilmiş bir rakam. Denemek, pes etmemek gerekiyor. Anneler ne yapıyor? “Benim çocuğum bir şeyi sevmez” diyor, onu bir şeyin içine karıştırıp vermeye çalışıyor. Oysa birazcık sabır ve deneme şart.

SIFIR ŞEKER HEDEFİ ABARTILI
Şeker ve çikolata konusunda katı tutum sergileyen anneler var. Çocuk doğum günü pastasını bile tadamıyor. Bu konudaki görüşleriniz neler?
Ben buna da karşıyım çünkü biraz gerçekçi bakıyorum. Sonuçta bu çocuk 3-4 yaşında yuvaya gitmeye başladığı andan itibaren bu şeylerle karşılaşıyor. Çikolata, cips ya da şeker çok cazip hale geliyor ve gizli gizli yemek istiyor. Çocuk bir şeyi gördüğü ve siz ona ‘Hayır’ dediğinizde bilinçaltında ona bir yasak yaratıyorsunuz ve bu ona cazip geliyor. Sıfır şeker saldırıya yol açar, gerek yok. Artı çocuğun şekere ihtiyacı var bir nebze. Çok hareket ediyorlar onlar yakıyorlar, oturmuyorlar ki, o şeker kalmıyor onun sisteminde. Dengeli olmak burada da anahtar kelime.
Peki bir annenin süpermarket sepetinde ‘asla olmamalı’ dedikleriniz neler?
Gazlı içecekler, cips olmaması gerekiyor evde. Çünkü sürekli çocuğun algısı o yönde oluyor, siz ona vermeseniz bile “Annem-babam yiyor, içiyor” diyor. Sizi öyle yüksek bir yere koyuyor ki onlar ne yapıyorsa doğrudur diye gözlemliyor, kayıt altına alıyor. Bazı evlere gidiyorum ‘abur cubur dolabı’ dedikleri bir dolap var. Çocuk dışarı çıktığında, bir yere gittiğinde bunları görebilir, alabilir orada sıkıntı yok ama o ıvır zıvırların evde olmaması gerekiyor.

Oyunla yemek yedirmek, ekran karşısında yemek yedirmek ya da kaşıkla peşinde dolaşmak konusundaki yorumlarınız neler?
Bu çok büyük, hatta en büyük hata. Çocuk oturabildiği andan itibaren mutfakta mama sandalyesinde oturmalı, yemek kültürünü almalı. Çocuğun en temel içgüdüsü açlık ve tokluk hissi. Çocuk “Doydum, yemeyeceğim” diyorsa yemeyecektir. Ona zorla, alabileceği kapasitenin üzerinde verirseniz, yemekle ilgili negatif bir bağ oluşturuyorsunuz. Sadece yemek değil; spor, aile düzeni ve sevgi de çok önemli. Bunların hepsi bir bütün olarak geliyor. Çocuk Esirgeme Kurumları’nda yapılan geniş çaplı araştırmalarda görülüyor ki, besin değeri yüksek gıdaların hesaplanıp verilmesine rağmen buradaki çocukların boyu ülke ortalamasına göre kısa kalıyor. Çünkü yeterince sevgi almadıkları için büyüme hormonu salgılanmıyor. Çok acı bir şey ama böyle. O yüzden de ben hep diyorum ki, özellikle 0-2 yaş döneminde aklınızı yemekle bozmayın.  Sevin çocuğunuzu... O zaten büyüyecektir.