Bu tatlı bir yazı değildir!

Lafım önce kendime…

Deniz Çakmakcı

Deniz Çakmakcı


Bu tatlı bir yazı değildir!

Ben çoğunlukla toplu taşıma kullanıyorum. Malum İstanbul trafiğinde müthiş zaman kazandırıyor. Gazetemi, kitabımı okuyorum, düşünüyorum, bazen dizi seyrediyorum ve çokça da gözlemliyorum.

Metro daha medeni, hızlı hareketlerle, herkesin daha farkında olarak kullandığı bir araçken, metrobüslerde iş çığrından çıkmış durumda. Kalabalık, itiş kakış, tahammülsüzlük almış başını gidiyor. Metroda internet de çekmediğinden belki insanlar daha çok okuyor veya en azından karşılarındaki bilgilendirici kısa filmler olan bir ekrana bakıyorlar.

Metrobüste ise kulaklarda bangır bangır müzik ve ellerde telefonlar var ve bu sayede oturanlar ayakta yolculuk yapanlarla aralarına bir duvar örüyorlar. Ne kimse kimseye gülümsüyor, ne yer veriyor, ne çarpınca pardon diyor. Durum çok fena. Karnı burnunda kadına da yer veren yok, yaşlı, elinde bastonla binen amcaya da. Herkes kafasını telefona gömmüş durumda.

Tek bacağıyla metrobüste ayakta yolculuk yapmaya çalışan bir adam dahi gördüm. Biz birkaç kişi müdahale edince oturabildi, o da utanarak.

VİCDANLAR KÖR!

Vicdanlarımıza ne oldu bizim?

Nerede bıraktık onu?

Bir anda oldu her şey. Yeni nesil diye başlamak istemem elbette ama bir gariplik yok mu gençlerin yüreklerinde?

'Eskiden böyle miydi?' diyenlerden olacağım aklımın ucundan geçmezdi. Yaşlanıyorum ya da dünya çok hızlı değişiyor!

Tercihim dünyanın çok hızlı değişiyor olmasından yana…

Eskiden otobülerde “yaşlılara, hamilelere, gazilere yer veriniz” gibi uyarılar olurdu. Artık umut o kadar kesilmiş ki, o yazılar dahi yok!

Metroda daha çok okunuyor dedim ya, hakikaten öyle. Dergi, gazete, kitap… Metro insanı okuyor. Internet olmamasının verdiği çaresizlikten mi bilmiyorum elbette. Ama yer üstüne çıktığımızda toplu taşımada okuma oranı yok! Gerçi “okumak”, CV’lerde “hobiler” kısmına bile yazılmıyordur artık! Popülarite o kadar gerilerde yani!

Malum, okumak, sinemaya gitmek ve tenis oynamak bizim milli hobilerimiz. Aynen sadece belgesel kanalları izliyor olmamız gibi!!!

Ne yazık!

Tüm kalbimle o kadar üzülüyorum ki. Bir kitap alsa eline belki girecek içine, orada anlatılan dünyaya, orada yaşayacak, oradakilerden biri olacak, zihninde bambaşka bir şey canlanacak. Başka kapılar açılacak önünde. Hayal kuracak. Hedef koyacak. Oradaki bir güzel sözü sevdiği kocaman gözlü kıza söyleyecek. Kız ona kocaman kocaman bakacak hayranlıkla. Dünya değişecek, kelebekler uçmaya başlayacak.

Televizyon seyretmek başlıca misyonumuz, dizilerdeki hayatlar vizyonumuz, bencillik ise görevimiz olmuş. Herkes had safhada kendi derdinde, kendi dünyasında.

BİLGİSİZLİK ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR!

İşin daha da kötüsü bilgi sahibi olmadan fikir sahibiyiz çoğumuz!

Bilmediğimizi söylemeye korkuyoruz. Ayıp gibi bir şey bizim dilimizde “bilmiyorum” demek.

Kulaktan kulağa oynar gibi hayatlarımız, her şeyi biliyoruz duyduğumuz kadarı ile ve elbette bizim kulağımıza gelene kadar nasıl bir evrime uğradıysa o şekilde!

Ama falanca dizideki oyuncu değişikliğine, bu değişikliğin nedenlerine, kimlerin kavga ettiğine, aşk dedikodularına son derece hakimiz. Akşam kuşağında neredeyse her gün, üç-dört saat yayınlanan Survivor, gündüz kuşağında da bir o kadar saat tartışılıyor mesela. O olmazsa, tüm toplum evlenmeye çalışıyor diğer kanallarda. Saatleri çakışınca dizileri kaydedip sonra seyrettiğimiz dijital kutularımız var baş köşede.

Burada yazdım diye, ben yapmıyorum sanılmasın. Survivor da seyrediyorum, kaçırmamaya çalıştığım diziler de var, bu yazdıklarım kendime de aslında…

ÖFKELİYİZ!
Kime olduğu belli değil bu öfkenin. Önümüze çıkan herkese kızgınız. Trafikte, evde, işte, sosyal medyada bile… Her fırsatta öfke kusuyoruz. Saldırıyoruz. Evet, hayat ağır bir yük bazen. Ama sanki gün geçtikçe bu yük daha da ağırlaşıyor gibi. Bu büyük, toplumsal öfkenin nedeni çok uzun bilimsel gerekçelerle açıklanabilir mutlaka, ama basit insani bir gözle bakınca dahi içiniz acımıyor mu sizin de?

Her geçen gün daha fazla insan okumuyor, bilmiyor, ilgilenmiyor, merak etmiyor, boş veriyor, daha çok kızıyor, daha çok bencilleşiyor ve daha az seviyor sanki…

Vicdanlarımız kör, kulaktan kulağa oynuyoruz, yıl 2016.

Şimdi yaz dizileri de başlar…

Ohhhh suyundan da!!! 

Sevgiler,
Deniz Çakmakcı