Aşırı yeme isteğinizi nasıl kontrol edebilirsiniz? -1

Albert Einstein deliliğin tanımını durmadan aynı şeyleri tekrar ederek yaparken, farklı sonuçlar beklemek olarak açıklamış. O halde Einstein’ın bu tanımına göre bir çoğumuzun kilo vermek için bir diyetten diğerine koşması, birine başlayıp sonunu getiremeden pes edip, bir süre sonra başka bir diyet programına atlaması haline delilik diyebiliriz.

Ebru Şinik

Ebru Şinik


Aşırı yeme isteğinizi nasıl kontrol edebilirsiniz? -1

İdeal kilonuza sahip olmak gittiğiniz diyetisyen ya da yaptığınız diyet ile ilgili değildir; ideal kilonuza erişerek, sürdürülebilir bir şekilde aynı kiloda acı çekmeden kalmak tamamen farkındalık seviyenizle ilgilidir!

Geleneksel kilo verme programlarındaki yaklaşım bilince kıtlık talimatı verdiği için başarısız olur ve olmaya da mahkumdur. İradeniz sağlam olduğu sürece diyetleri sürdürebilir ve talimatlara uyarak bilinçaltından gelen arzularla başa çıkabilirsiniz. Ama haftada 7 gün, günde 24 saat boyunca iradenize sürekli sahip çıkabilmek sanırım insanı kamil derecesini gerektirir. İradenizi kaybettiğiniz ilk anda ulaşabildiğiniz tüm yasaklı yiyeceklere hiç sorgulamadan saldırır ve normalden çok daha fazla tüketirsiniz.

Çünkü bilince bir defa "YASAK" talimatı verilmiştir ve bilinç yasakları kabul etmez. İlk rövanşında bu konunun üstüne giderek, yasak tanımadığını Nefs’e kanıtlar.



Geçici moda olan diyetler ile kilo verme

Tüm diyet programları genellikle en çok severek tükettiğimiz gıda maddelerini yasaklamaktadır. Oldukça kısıtlayıcı ve stres oluşturan bu yasaklar silsilesi içerisinde pek çoğumuzun hedefine ulaşamaması sürpriz değil. Beden ve zihin strese girdiğinde bedenimizin bio-kimyası değişir ve böbreküstü bezleri kortizol denilen stres hormonlarını salgılamaya başlar. Kortizol  normal şartlarda  sabahları uyanıp, gündelik eylem aktivitelerimize başlarken, ya da fiziksel egzersiz yaparken salgılanırken, arzu ve ihtiyaçlarımız karşılanmadığı her an  kronikleşen stres durumlarında sürekli salgılanmaya başlaması neticesinde fizyolojimizi, metabolizmamızı ve tabii ki zihinsel sağlımızı da olumsuz olarak etkilemeye başlar. Sık salgılanan kortizol beden ağırlığımıza yani ideal kilomuza zarar verici etkileri  barındırır.
Kortizol salgısı kilo almayı tetikleyebilir çünkü iç organların yağ depolamasını teşvik eder ki, bu depolama da sonuçta kortizol salgısını gene artırır. Kortizol aynı zamanda kandaki şeker seviyesini de yükseltir; böylece hücreler glikoza karşı zayıf düşer ve beyne açlık sinyali göndermeye başlar. Ve sonuç olarak yüksek kalorili, genelde çok sağlıklı olarak gösterilmeyen gıda maddelerini tüketmek için  güçlü bir arzu doğar.

Özellikle bizim gibi büyük şehirlerde yaşayan, her an başka bir stres faktörü ile karşılaşarak, başetmesi gereken kişilerin kortizol seviyeleri tahmin edersiniz ki olması gerekenden çok daha yüksektir. Birde bunun üstüne baş etmemiz ve başarmamız gereken bir diyet programı eklendiği takdirde, bedenimize biraz daha stres yükleriz ve sonuç olarak kortizol seviyemizin otomatik olarak çok daha yükselmesine sebep oluruz.

Ağır diyet programları, bir çeşit oruç kıvamındaki sıkı diyet listeleri farkındalık halimizi kesinlikle değiştirmez veya farkındalığımızın genişlemesi için destekleyici bir unsur içermez. Sürekli diyet yapan kişiler genellikle yemek yeme alışkanlıklarını değiştiremezler. Eğer birisi uzun zamandır kilo vermeye çalışıyorsa, bu yemek yeme ile arasında bir aşk ve savaş ilişkisi var demektir ve sonuç olarak bu gel-git’ler  yanlış yemek yeme alışkanlıklarına sahip olduğunun kesin bir göstergesidir.



Sağlıklı kilo anlayışını oturtmak
Aşırı yeme isteği gibi ‘açlık hissetmemek’ veya ‘yemek yeme arzusunun olmaması’ da bazı alışkanlıklar ve açılan olumsuz hafıza kayıtlarından ileri gelir.  Eğer zihnimizi hergün düzenli olarak dinlenmeye almıyor isek, etrafımızda yer alan binlerce uyarıcı neticesinde beden-zihin iletişimimiz doğal olarak kopar ve zihin bedenin kontrolünü ele alır. Ve bedenimizin o sonsuz zekası sayesinde bize gönderdiği sinyalleri duymamaya, fark etmemeye başlarız.

Ayurveda bize sağlımızın bilinçli seçimlerimizde saklı olduğunu söyler. Bilinçli olarak yemek yemenin anahtarı  bedenimiz için neyin faydalı ve neyin zararlı olduğunu farkında olmamızdır. Bu dengede bir kilo için en sağlıklı ve keyifli yoldur.

Eğer koruyucu madde içermeyen mevsiminde yetişen taze gıda maddelerini tercih ederseniz, bedeninizin ihtiyacı olan hem fito-kimyasallar (bedenin bağışıklık sistemini güçlendirerek,  hastalıklardan koruyan, besleyici değeri bulunmayan sebze ve meyve içlerindeki doğal koruyucu kimyasallar) yönünden, hem de fizyolojiyi  dengeli bir şekilde besleyen yapı maddeleri yönünden zengin bir seçim yapmış olarak, açlık ve sağlıksız alışkanlıklarınız arasındaki dengeyi kurabilirsiniz.

Medyada yer alan beslenme ile ilgili tüm doğru bilgilere rağmen, dezenformasyon içeren birçok eski geleneksel diyet programları haberleri sebebiyle de, bugün toplumumuzda obezite tehlikesi ile karşı karşıyayız.

Obezitenin  muhtelif  kalp rahatsızlıkları, felç, Tip2 diyabet ve çeşitli kanser vakaları ile direkt olarak ilişkili olduğuna yüzlerce araştırma neticesinde artık vakıfız. Peki neden çoğunluk bilginin bu kadar rahat erişilebilir olduğu bir zamanda bile hala kilo vermek için bu kadar yoğun çabalamakta?

Bu kısır döngü  genetik bir  bozukluk olmadığı takdirde yanlış alışkanlıklar, bilinçli  yemek yeme alışkanlığını geliştirmeme ve yemek yerken farkındalığını yediklerin dışındaki herşeye yöneltme; örnek olarak telefon, mail, mesaj, sosyal medya, televizyon veya karşındaki ile sohbete yöneltmeden kaynaklanmaktadır.

Bu yazımın ikinci bölümünü 15 gün sonra yayınlayacağım blog yazımdan takip edebilirsiniz.

Ebru Şinik ile İyi Ol, Mutlu Ol!

Ayurvedik Yaşam ve Wellbeing Eğitmeni
www.yukselencag.com