Cinsel taciz davam sonuçlandı

Geçen sene başıma -sonuçta hayatta kaldığım ve daha beteri olmadığı için- ancak ve bir tek bu ülke sınırlarında basit gibi görülebilen bir cinsel taciz olayı geldi.

Yonca Tokbaş

Yonca Tokbaş


Cinsel taciz davam sonuçlandı

İçimdeki sinir harbini mart ayında burada sizlerle paylaşmıştım.

Öyle acayipti ki tüm süreç, yaşadığım duyguların ne tanımı mümkün, ne de anlatımı.

İnsan türlü psikolojilere giriyormuş.

Kış vakti karlar altındaki olay mahalline vardığımızda allak bullak bi haldeyken, avukatım uyardı neyse ki; kendimi mağdurken davacı olduğum insanlara üzülürken buldum bi an...

Davacı olduğun insanların da ailesi var. Utanç, üzüntü, şaşkınlık, korku ve kim bilir daha neler yaşıyordu onlar da.

Bunu benim düşünmemem gerekiyordu evet, ancak düşündüm. 

Bana tacizde bulunanların ailelerinin, özellikle de babalarının yüce davranışı etkiledi beni.

Birçok kadının başına gelen benzer olayda kadının maruz kaldığı şeyler yetmiyormuş gibi, bir de hem suçlu hem güçlü davranan karşı taraf ve ahalisi var malum.

Benim durumumda öyle olmadı.

En büyük şansım da belki buydu. Şans dediğimiz şeye bak...

Bana tacizde bulunanların aileleri bana destek oldu, beni anladı.

Ben bu davayı yaşarken, medyada yüzlerce kadına şiddet, saldırı, taciz, tecavüz olayları yer aldı.

Yüzlerce kadın öldürüldü.

Binlerce kadın ve çocuk da, eminim şu anda bile, bir yerlerde büyük acılar içinde.

En vahimi, ben bu konuda bir dava açmış halde yazılanları bile okuyamazken en çok kadınlardan olmak üzere sitem mail’leri aldım.

“Yonca nasıl olur da bu konuda tek kelime yazmazsın, korkaksın, ikiyüzlüsün” diyen kalp kırıcı şeylerdi.

Kendi travmam yetmiyormuş gibi, bu da ayrı bir şoktu benim için.

Bir gazetede yazar olduğum için insan filan değildim kimileri için. Benim bir derdim olamazdı sanki. Veya tercihim de olamazdı.

Her insanın bir konuda yazmama hakkı da vardır değil mi?

Yok biz her konuda birbirimiz üzerinde hak iddia edebilen insanlarız onu anladım ve bu da çok acı geldi. Çünkü o çok istediğimiz demokrasi, haklar ve özgürlüklerin temelinde bu da var; yani bir şey yapmama, susma veya durma hakkı.

Olay geçen sene yine bu sene de Runfire’da koştuğum parkurda, ikinci gün geçtiğimiz bir yerlerin yakınlarında meydana gelmişti.

Yerlerin adının önemi yok. Kişilerin de.

Benim başıma gelen olay, başka kadınların yaşadığı hiçbir olayla kıyaslanamazdı bile.

Yine de hem yaşaması hem sonrası hayli zor bir süreçti.

Ne manyak bir psikolojisi oluyorsa artık insanın, ben bütün bunlar olurken sandımdı ki, yarış organizasyon ekibi bana ‘aman Yonca boş ver, olay büyümesin, bize de laf gelmesin’ filan diyebilir.

Yok!

Tam tersine daha o dakika tüm Uzunetap ekibi, gönüllüler, sporcu arkadaşlarım da kapı gibi yanımdaydı.

Bunları yazarken ağlamak geliyor içimden.

Uzunetap ve Set Adventures ailesine ne kadar teşekkür etsem az. Gerçekten az.

Gökhan, Tolga, Özge olmasa ifade filan veremezdim jandarmaya.

Kaçardım. Korkardım. Zaten çok korkuyordum.

Jandarmaya olan biteni cümlesi cümlesine anlatmak bambaşka ağır bir travma çünkü. Aynı şeyleri üç kere tekrarlıyorsun.

O an her şeyden vazgeçersin. Dava mava açmazsın.

Benim az ileride arkamda koşan ve uzaktan da olsa bir şeylerin ters gittiğini gören, anlayan ve dava için tanıklık eden arkadaşlarım Ebru ve Gülseren de içten dayanışma gösterdiler.

Bu ülkede, hele de herkesin tanıdık ve akraba gibi olduğu küçücük bir yerde hiçbir çocuğun, kadının gidip bugünkü koşullarda taciz için şikayetçi olması, ifade vermesi, dava açması gerçekçi bir beklenti değilmiş. En önce bu gerçeğimizi bir kabul edelim. Bunu değiştirmek için neler yapılır ona bakalım. Mesela bunu anladım.

Tüm imkanları olan, arkasında ailesi, arkadaşları olan birisi için bile çok zor.

De ki dava açtın, duruşma salonu dediğin yer bir küçük oda. Suçlusu mağduru zanlısı yan yana. En ufak anlaşmazlıkta o odada kavga çıksa sonu felaket olabilir. Zaten üçüncü sayfa haberleri böyle oluyor ya işte.

O ortamda sağlıklı bir karar almak, kusura bakmayın ama, adaletten öte şeyler gerektiriyor.

Ben yine çok şanslıydım.

Davacı olduğum tarafın ailesi benimle bir oldu.

Kanundan yana durdular onlar da, bunu nasıl yaptıklarını anlayamadıkları evlatlarına ders vermek adına.

Esas şansımsa Avukatım Hasan Ayaz oldu.

Daha olayı duyar duymaz aradı beni.

Zaten kendisi de ultra maraton koşan aileden.

Gönüllü olarak yanımdaydı.

Beni haklı olarak hep uyardı, uyandırdı, aydınlattı, kolladı, güç ve cesaret verdi.

Serinkanlılığı, duyarlılığı, duygusal gelgitlerimi anlaması, bütün o gergin anlardaki süreci yönetiş biçimi, beni ürkütmeden hakkımı arayış şekli beni ayakta tuttu.

Kocaman kalpli bir insan Hasan.

İyi bir avukat ve iyi bir insan.

Adil insan!

Dava tahminimizden erken sonuçlandı. İstediğimiz sonucu aldık. Şöyle ki; mahkeme bana karşı eylemin sübut bulduğunu karar altına alıp sanıklar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması çerçevesinde üç yıl süreyle denetime tabi tutulmalarına karar verdi. Benim de istediğim buydu.

Çok rahatladım.

İnsan hakkı olanı alınca demek ki çok şey fark ediyormuş.

O yüzden bu tür davalarda bir de haksızlığa uğrarsan delirebilirmişsin. Bunu da çok iyi anladım.

Bir de bize hep deniyor ki; bu davaların takibi felaket ve sonuçsuz.

Bir tek sen yıpranacaksın, onlara bi şey olmayacak. Bu ülkede kanun filan yok.

Ne çok insandan duydum bunları anlatamam.

Dahası, tüm bu süreçte anladım ki etrafımda tacize uğramamış insan çok az.

Ailesel, maddi manevi nedenler ve yalnızlık derken, kimse davacı olamıyor.

Bense sürekli şunu düşündüm;

Elimden geleni yapıp hakkımı kullanacağım ve adaleti sonuna kadar arayacağım. Kanunun uygulanması için de elimden geleni yapacağım; bu şerden hem mutlaka o bölge ahalisi hem de doğada arazide ultra maraton, maraton koşan kadınlar adına da bir hayır çıkartacağım.

Avukatım Hasan Ayaz’ın çabası, yanımda duruşu -yani insanca duygularımızı yitirmeden yanımda duruşu- benim için çok önemliydi.

İmkanı olmayanlar adına tüm imkanı olanların bu davaların peşini bırakmaması gerek demek istiyorum!

Ülkemin her yerinde kadınlar, çocuklar, her bir birey; özgürce, huzurla ve güvenle yaşayabilsin, dolaşabilsin, koşabilsin, gülüp nefes alsın ve adalet işleyebilsin diye biz yapabilenler bir şekilde hakkımızı aramalıyız.

Bu yazıyı da bu bilinçle yazıyorum. Çünkü olanları bilenler dava sonucunu paylaştığımda hep aynı cümleyi söyledi;

“Hala hak hukuk adalet var demek ki!”

Evet var!

Bütün bunlardan tam bir sene sonra Runfire Cappadocia ekibi yine parkuru hazırlarken beni arayıp rotayı değiştireceklerini ve bir daha oradan geçmeyeceğimizi söylediklerinde, değiştirmemelerini ben özellikle istedim.

Biz rotamızı değiştirmeyeceğiz ama oralar tutumunu değiştirecek dedim.

İki kişi yüzünden tüm ahaliyi toptan kaybetmek değil, tam tersine kazanmaktı istediğim. Ve oldu biliyor musunuz!

Runfire Cappadocia ikinci gün start alıp arazinin ortasına geldiğimizde köylülerin çoluk çocuk tarlaların arasından gelip biz koşanları selamlamaya başladığını görünce başladım ağlamaya.

Çocuklarıyla birlikte, ‘koşun koşun’ diyorlardı bize gülümseyen gözleriyle.

Hem onlara teşekkür edip hem koşmaya hem de sakinleşmeye çalışırken, duygularımı anlatamam size.

Yanımda Çağla ve Yegane! Seni bırakmıyoruz beraber koşacağız buraları Yonca demeleri...

Jandarmanın sıkı takibi, yarış organizasyonu ve sahibi Uzunetap ekibinin bir özel araçla o bölgeyi geçerken 10 adım arkamızdan gelip ilk defa yürümeyi öğrenen bir çocuk gibi destek ve güven vermesi...

Anam, babam ailem gibi yanımda arkamdaydı herkes.

Ağlaya ağlaya koştum.

Film gibiydi her saniye hepsi inanın...

Kadınlar, çocuklar birikmiş nasıl alkışlıyorlar bizi.

Aralarından bir kadın, başında siyah yazması uçları pırıl pırıl oyalar, gözlerinde sürmesi; “Gel gel bi gel... gel sarılayım sana” dedi. Ben de yanına gidip teşekkür edecektim... Ve kadın bana bir sarıldı!

Ama nasıl sarılmak, sımsıkı... Katılarak ağladım boynunda...

İnsan insana sarılınca güller çiçekler açarmış dikenli karanlık ürküten her yolda...

Ben davayı değil, o köyü, o bölgeyi ve özgürlüğümüzü sevgiyi kazanmışım aslında...

Yonca ‘muzaffer’

YONCA NOTU: Siz bunları okurken ben aynı ekiple, ölene kadar hayatım boyunca mutlaka yaşamayı istediğim, Likya Yolu Ultra Maratonu’nu üçüncü kez yaşıyor olacağım. Ardından da 23 Ekim’de Antalya’da GloriaIronman 70.3 de ilk defa bir Ironman organizasyonunda yarışacağım. Kardeşim Fuat ve Kuzenim Damla ile takım kurduk, kuzenbirlik olarak, Damla 1.9 km yüzecek, Fuat 90 km bisiklet yapacak, ben 21 km koşacağım. Kardeşimin ikizleri, Mavi kızımız ve Demir oğlumuz erken ve hayli olaylı geldiler dünyamıza. Bizi harbi DEMİRADAM yaptılar... Şereflerine...

TAKİP İÇİN

Kişisel Instagram: @4yaprakliyonca

Kardeşim ve kuzenimle şu Ironman yolunda ne hale düştük

Instagram’dan takip isteyene; @kuzenbirlik

Snap: luckyyonca(bi bu eksikti)

Facebook sayfam: www.facebook.com/4yaprakliyoncatokbas

Blogum: 4yaprakliyonca.com