Kendime yeni yıl hediyesi yaptım

'Karışık Kuruşuk Şeyler'

Yonca Tokbaş

Yonca Tokbaş


Kendime yeni yıl hediyesi yaptım

Uzunca zamandır yapmak istediğim bir şeyi 2015 sonunda, 2016 için yaptım.
2012’de bir kitap yazmıştım hani; ‘Karışık Kuruşuk Şeyler’ adında. Çok karışık bir şeydi.
Bir keresinde bir arkadaşım bana mail atmıştı hatta; “Yonca kitabın adı neydi, bulamıyorum, abidik gubidik şeyler miydi? Neydi?” diye.
Öldümdü gülmekten.
Devamını yazsam adı bu olur demiştim içimden. Nitekim, Türkiye’de kocaman bir gazetede yazar olsan bile kitap yazmak, basmak, dağıtmak hadi bunları yaptın diyelim ‘satmak/sattırmak’ tam bir deli işi gibi.
Acayip çok uğraşmak gerek. Bunları Hürriyet’teki köşemde detaylıca yazdım.
Kitap yazmanın cefası/cezası adına.
Ha bunları para kazanmak için filan yapıyorsan zaten unut. Para mara yok bu işte.
Ben yazmayı seven, kendini yazarak kurtaran/yaşatan bir insanım. Kendimden anladığım bu. Yazdıklarımla da, vatana millete bir fayda yaratabiliyorum çok şükür, bir işe yarayabiliyorum az çok.
Ben kitaptan zerre para kazanacağımı düşünmedim.
Kitabımdan para kazanmadım da. Yani Türkiye’de rafa çıkıp bir yerlerde satılanlardan cebime tek kuruş girmedi.
Hiç.
Kitabımda hiç para kazanmadım ve amacım da para değildi ama; çok acayip hiç beklemediğim başka kocaman bir şeyler kazandım.

1. Kitabın 42’nci sayfasında yazdığım ‘Hadi bana buraya gelince bir e-posta atsanıza, ben de size cevap atarım’ kısmına gelen binden fazla mesajla tanıştığım, yazıştığım insanları kazandım. Hala e-posta geliyor 42’nci sayfadan inanamıyorum buna. Kitap raflarda değil, satılmıyor, ama bir şekilde mesaj geliyor. Ya elden ele gidiyor ya da benim sağda solda, bir kafede, deniz kenarında, metroda bıraktığım kitaplarım hala dolaşımda. Hepsini saklıyorum o notların. Cevaplıyorum da. Biriktiriyorum. Okuyorum. Duygulanıyorum. Çok duygulanıyorum hatta. Kimisi iki cümle yazıyor, kimisi inanılmaz çok şey... Müthiş bir kazanım bu.

2. Kimseye yapın demedimdi ama kitabımı eline alan kendiliğinden bir fotoğraf çekip ya sosyal medyada ya da e-posta yoluyla bana yollar, paylaşır oldu o dönem. 2012’de böyle şeyler bugünkü gibi yoktu inanın. Instagram’da kitapla paylaşımı o hashtag eşliğinde tanıtmak filan yoktu. Tanıdık tanımadık bir sürü güzel, büyük küçük insanla tanıştım, karşılaştım bu sayede. O fotoğrafları da saklıyorum büyük bir onurla, mutlulukla. Yeni doğan bebeğinin elinde kitabımla fotoğraf yollayanlar oldu. Öyle şeker ki her biri! Kitap piyasada yok ama hala daha fotoğraf da geliyor garip bir şekilde. Ne iş; anladıysam Arap olayım. (Bu da ne garip bir deyim yahu!)

3. Kitabım sayesinde ‘imza günü’ denen şahane iki gün yaşadım şu ahir ömrümde. Ne çok kitap okuyan, kitap fuarına gelen güzel insan varmış görme şansım oldu. Umutlandım. O günü, ailemin de yaptığı -otobüse doluşup koca otobüsü kaldırıp kalkıp gelmek- sürprizini hayatta unutmam mümkün değil. Çok uzaktan, onca trafikte gelenler vardı. Müthiş bir şeydi o duygu... Hatta Elele’de röportajım da oldu. Şu hayatta en sevdiğim fotoğrafları çektik o sayede.

4. ‘Elimde basılı bir kitabım olur mu?’ hayalimi gerçekleştirdim, yaşadım. Oldu yani.

Çok şükür.
“Kardeşim bu kitabın konusu nedir?” dendiğinde bir şey diyemediğim, “Adı gibi çok Karışık Kuruşuk Şeyler” dediğim kitabımı 2012’den 2015’e alıp okuyan herkese çok ama çok teşekkür ederim.
Bana dünyaları verdiniz!
Nihayet 2015 yılı sonunda, kitabımın tüm haklarını e-kitap filan dahil üstüme aldım. Kitabım her şeyiyle bana, yuvasına, çıktığı yere döndü yani.
Düşünmek, hissetmek, hayal kurmak, yazmak, okumak özgür bir eylem.
Bir hak.
Herkesin hakkı.
Benim için öyle. Öyle olması gerektiğine de inancım sonsuz.
Ozan Vardar sağ olsun, bana yardımcı oldu. Bir web sitem var artık. Hani iş adreslerim vardı ama şimdi ev adresim de belli oldu.
Kitabımı kendi web sitemde canımın istediği sayfa kadar paylaşıyorum bundan sonra. yoncatokbas.com’da.

Tıklayınca kitabıma giden linki Karışık Kuruşuk Şeyler başlığı altında bulacaksınız.
Haftada bir paylaşayım dedim. Belki de iki.
İsterseniz okuyun. Sıkılırsanız bırakın. Okumayın.
Okuması bedava! Kararı vermesi de özgür nasıl olsa.‘Read4free’ veya ‘readfree’ yani ‘özgürceoku’, ‘bedavaoku’ dedim kendimce bu olayın adına.
Bilmiyorum böyle bir şey var mı?
Varsa süper. Yoksa da ben yaptım oldu, tamam mı!
Özgürce okuyun. Tek isteğim budur.
Ucunda aldı-verdi, kazandı-kaybetti, para var-yok şeyleri olmadan özgürce okumak, okutmak, okunmak, yazmak... Dileğim buydu. Oldu.
Kitabımı en başından beri yapmak istediğim gibi sesli, hatta videolu, müzikli görüntülü de paylaşabiliyorum böylece. Hatta o bölüme uyan, kafamda çalan şarkıları da paylaşıyorum.
Video da çekiyorum.
Yani açıyorum telefonu kitabı okurken, kendimi videoya çekiyorum, onu da paylaşıyorum.
Görme engelli arkadaşlarımın da okuyabilmesini/ dinleyebilmesini diliyorum. Eğer bu şekilde olmuyorsa, onların okuyabileceği uygulama neyse, öyle de okuyacağım.
Yani kitabım canlandı!
Özgürüm işte.
Dilerseniz, 42’nci sayfaya gelince yine yazabilirsiniz bana.
İmkanım olsa bugüne kadar 42’nci sayfaya mail gönderenlerden tek tek izin alıp onları da paylaşmak isterim. İnanılmaz şeyler yazdınız bana o 42’nci sayfa adına.
Belki isimsiz/anonim paylaşabilirim.
Onu da düşüneceğim. Çünkü ‘42’nci sayfa’ adında ayrı bir kitap bile olabilir o mail’ler.
Zaten bu şekilde her paylaştığım kısım adına web sitemde yorum yapma şansınız da oluyor.
Dahası, yazmaya başladığım, yazdığım diğer kitaplarımı da web sitemde ‘canlı canlı kitap yazıyorum’ diyerek yazacağım bundan sonra.
O gün ne kadar yazdıysam o.
Yaz, yükle, paylaş.
Yaşayan kitaplar olsunlar.
Anında görüntü.
Sadece kitap da yok, aklıma esen bir şeyleri de yazıyorum web sitemde.
Oh be!
Özgürlüğün şerefine!
‘Justice for All’ ve ‘Nothing Else Matters’ gelsin Metallica’dan o halde...

Yonca 'Özgür'

Yaza kaldı beş

Ocak gelince bir umut bende. Yaza az kaldı diye. 15 senedir sürekli yazda yaşıyorum oysa di mi? Yok işte, yaz memlekete gelip Ege’ye inmek demek. Bahçeme kavuşmak demek. Bu kış geçmedi bana. Geçemedi gitti. İnanın gün, saat sayıyorum bir an önce Yalıkavak’a kavuşmak için. Sürekli fotolara bakıyorum. Sürekli çatımızdaki kedileri düşünüyorum. Beni her sabah uyandıran Baykuş’un sesini duymak için kulaklarımı kapatıp hayal ediyorum.
‘Dayan Yonca’ diyorum. Dayan.
Kaldı beş ay!

2016 Yarış takvimim

Yılın ilk ayı itibarıyla dayanıklılık/koşu sezonumu açıyorum. Bir kesin gideceğimi bildiğim yarışlar var, bir de istediğim ama emin olamadığım. Olsun ben buraya yazayım ki, kayıtlara geçsin, gerçek olsun.

22 Ocak, Dubai Maratonu, 42 km 195 mt (kesin)
25 Mart, Manavgat Ultra (belki)
16-17 Nisan, İznik Ultra (Bu sene gidemiyorum ama siz gidin!)
25-26-27 Haziran Sapanca Ultra, (Hayalim ama okul vs durumuna göre belli olur.)
23-30 Temmuz, Runfire Cappadocia (Kesin! Yazıldım bile!)
3-4-5 Eylül, Frig Ultra, (Kesin gözüyle bakıyorum, çok merak ediyorum.)
24 Eylül-1 Ekim, Likya Yolu Ultra Maratonu (Ölene kadar Likya’ya gideceğim sözüm var kendime. Ölene kadar gitsem doyamam çünkü. Kesin gidiyorum. Kaydımı oldum bile.)

Bunların dışında belki Bozcaada, Çanakkale’ye de gelirim. Elimde olsa memlekette nerede koşuluyorsa geleceğim.