Burcu Biricik: Doğallığa övgü

Sahip olduğu kocaman kalp ile sonunu düşünmeden seven, hiç hayal etmediği bir hayalin başrolü olan bir kadın Burcu Biricik. Ona dair daha fazlasını keşfetmek için pembe rüyalar oteline davetlisiniz.

Burcu Biricik: Doğallığa övgü

Burcu Biricik: Doğallığa övgü - Resim : 1

Dengenizi çabuk kaybeder misiniz? Yani çabuk üzülür ya da çabuk sinirlenir misiniz?
Çok. O kadar hızlı geçişlerim olur ki... Zaten depresyonda kalamam, çok sıkılıyorum. Bir saatin sonunda; ‘Üff’ diyorum, ya dışarı çıkıyorum ya arkadaşlarımla buluşuyorum ya bir müzikle hemen modumu değiştiriyorum. Agresifim diyorum ya hep, o da dedeme çektiğimden aslında. Bu halimi en iyi anlatan örnek de şu olabilir belki... Bazen şakayla karışık birine kızmış gibi yapıyorum sonra o şaka içinde söylediğim cümlenin üçüncü saniyesinde gerçekten sinirlenip içimden kendime şaşırıyorum. Anlayacağınız, duygu geçişlerim çok hızlı. Mutluluğum da üzüntüm de öyle. Çok mutluyken bir anda çok sinirlenip üzülebiliyorum. Ama hepsi kısa süreli bende. Çok uçlarda ve kısa.

Sizi neler sinirlendirir ya da sabrınızı taşırır?
Haksızlık. Adaletsiz davranılması, bile bile haksızlık edilmesi benim çok damarıma basan bir durum. Kendime yapılmasa bile çok sinirlenip avukatlık üstlenip müdahale ediyorum. Bir de tahammülsüzlük. Birbirimize tahammüllü davranmalıyız. Sakin sakin düşünüp nedir, ne değildir diye anlamaya çalışıp ondan sonra yine sinirleneceksek ya da bir tavır alacaksak almalıyız. Ama en azından üç saniye durup düşünmeliyiz. Bence son zamanlarda hepimiz çok tahammülsüz olduk, birbirimize karşı her şeye karşı... O nedenle biraz daha empati yapmayı bilmeliyiz.

Neden böyle olduk sizce?
Neden olduğunu bilmiyorum ama olduk. Saldırganlaştık. Bir anda sanki hepimiz zehirli bir çiğ et yedik ve vahşileştik. Yanlış düşünüyor da olabilirim ama ben bunun en büyük sebebinin sosyal medya olduğunu düşünüyorum. Öncesinde şöyleydi; bir fikrimiz vardı üzerinde düşünüyor, kendi aramızda konuşup tartışıyorduk. Sosyal medya tabii ki çok iyi ve faydalı; teknolojisini aklım almıyor. Ağ olarak çok geniş, her şeyin haberini aldığımız, okuyabildiğimiz, dünyadan ve birbirimizden haberimizin olduğu tek mecra. Ama sosyal medyanın iki yüzü var gibi geliyor bana. Diğer yüzü herkesi fikrini hemen söylemeye oldukça fazla itiyor. Senle bire bir muhatap olabiliyor, şahsına bir şeyler yazabiliyorum ama yüz yüze olamıyoruz. O nedenle sana karşı istediğim gibi yazabiliyorum. Fanlardan, diziyi izleyenlerden, oyuncu olarak seni beğenenlerden gelenler güzel tabii ki. Bunu da güzel olanları yazsınlar kötüleri yazmasınlar anlamında söylemiyorum, iyi ve kötü taraflarını anlatmaya çalışıyorum sadece. Kendi adıma da konuşmuyorum, hepimiz için söylüyorum; sosyal medyada yüz yüze olmayıp birebir iletişim halinde oluyor olmak çok hadsizleştirdi bizi. Hadsizleştirmek doğru kelime mi emin değilim ama fazla cesaretlendik. Çünkü sosyal medyada siyaset, sanat, kimin hakkında ne olursa olsun yüzüne söyleyemeyeceğimiz şeyleri oraya çok rahat yazabiliyoruz. Bu bizim artık normal hayatımıza da sirayet etti diye düşünüyorum. Oradan aldığımız cesaretle herkes birbirine girmeye başladı. Niye böyle oldu ki? Çok mutsuzlaştık. Sürekli tuhaf tuhaf, aklımızın almayacağı haberler görüyoruz. Çok üzülüyorum.

30 yaş yaklaşırken kendinize dair yeni neler keşfediyorsunuz? Örneğin, geçen yıla nazaran kendinizde nelerin değiştiğini gözlemliyorsunuz?
Kırışıklıklarım, kaz ayaklarım. Böyle bakıp bakıp kendime, ‘Ay, çok yaşlandım’ diyorum. Bazı fotoğraflarımı görünce o lolitalık, genç kızlık dönemimi geçtiğimi biraz daha olgunlaştığımı fark ediyorum.

Bu daha güzel ve iyi hissettirmiyor mu kendinizi?
Evet, aslında çok güzel. Gördüğüm bu yeni halimden hoşlanıyorum. Yine de 3-5 sene sonra olsa fena olmazdı sanki. Ama aynada gördüğüm kadını seviyorum. Bir de tez canlılığımı yavaş yavaş kontrol altına almaya başladım. Biraz daha düşünerek konuşmaya başladım. Daha da geliştireceğim kendimi inşallah bu konuda. Güzel olgunlaşacağım herhalde, seviyorum çünkü şu anki kadını da, bu geçişi de...

Erken yaşta çalışmaya başladığınızı biliyorum. Çok hızlı büyüdüğünüzü, bazı şeyleri kaçırdığınızı hiç düşündünüz mü?
Kaçırdığımı düşünmüyorum. Şartlar başka türlü olsaydı da nasıl bir genç kız olurdum bilmiyorum. Bir şeyleri yapmak isteyip de yapamamaktan çok aslında her şey kendi tercihimdi gibi geliyor bana. Ben böyle istedim ve o nedenle böyle yaşadım diye düşünüyorum. Bugün bazen diyorum kendime, ‘Azıcık genç enerjisi gelsin, dışarı çıkayım, eğleneyim, daha çılgın olayım’. Ama çıktığım zaman da bu kez, ‘Şimdi evimde olmak vardı, sıcacık böyle pijamamla film izlemek vardı’ diyorum. O yüzden kaçırmak değil bu, tamamen bilinçli, isteyerek yapılan bir tercih.

 

Burcu Biricik: Doğallığa övgü - Resim : 2

Hangi özellikleriyle etkiledi sizi? İlk önce neler dikkatinizi çekti?
İki yıl sonra karşılaştığımız gece, bir ara dışarı çıktık, muhabbet etmeye başladık. Sonra bir an ben farklı bir bakış hissettim üzerimde. Arkadaşımın kuzeni de olduğu için tedirgin oldum ve ona da bunu belli ettim. O da şöyle dedi; ‘Kendini yorma, benim altıncı hissim kuvvetlidir, biz seninle çok güzel şeyler yaşayacağız.’ Sonrasında numaramı istedi ve bütün bunları o kadar kendinden emin yaptı ki.... Aslında bu şekilde telefonunu ver diyen birine gerçekten vermem ama bir anda ağzımdan döküldü numaralar. O günden beri de birlikteyiz çünkü o gece bana verdiği enerji, beraber yola devam etme güvenini verdi.

Evlilik kararı almadan önce neyden mutlaka emin olmak gerekir?
Sonunu düşünmediğimden emindim. Acaba bir gün boşanır mıyız diye bir an olsun düşünmedim. Hayatta her şey olabilir, hiçbir konuyla ilgili büyük konuşmamak lazım. Acaba yanlış bir şey mi yapıyorum diye de hiç düşünmedim.

Evli olmanın en şaşırtıcı yanı ne?
Sürekli dip dibe, yapışık olmak. Ama Emre’ye de diyorum; ‘Sıkılma bu süreçten çünkü bu da bir dönem. Şu an birbirine doyamıyorsun, hep yan yana olmak, her şeyi birlikte yapmak istiyorsun ama yaş aldıkça zaman geçtikçe sen de ben de kendimize yeni bir meşgale edineceğiz. Ama yine ortak zamanlarımız olacak’ diye konuşuyoruz. Bu bizim canımızı sıkmıyor. Evlilik böyle bir şey miymiş sürekli yan yanayız diye düşünmek yerine, ikimiz de şimdi bunu istiyoruz, öyleyse bu sürecin tadına varalım diye yaklaşıyoruz.

Evde vakit geçirmekten keyif alan bir çift misiniz yoksa boş vakitler daha çok dışarıda mı geçiyor?
Genelde evcimeniz. Gece hayatımız pek yok; en keyif aldığımız şeyler sinema, yemek ve evde oyun oynamak. İkimizin de erken çıktığı günler ya sinemaya gitmeye çalışıyoruz ya Emre beni yemeğe çıkarmaya çalışıyor. Cuma-Pazar oldu ki boşuz, muhakkak bir plan yapıp yakın da olsa bir yerlere gitmeye çalışıyoruz. Daha doğrusu Emre hazırlıyor, planlıyor her şeyi ben de, ‘Tamam o zaman hadi gidelim’ diyorum. Benim hayatıma zaten bu lazımdı. Mesela tatile çıktığımızda da Emre öyle bir tatil rotası ve hazırlık yapar ki, nerede ne kadar kalacağımızdan nerelerde ne yiyeceğimize kadar bir Başak burcu olarak her detayı planlar. Yani o benim yanımdaki hazır bir tur rehberi gibi.

Geçen sene röportajın sonunda bir aile kurma dileğinizden bahsetmiştiniz, bu yıl hayaliniz gerçekleşti aslında. Peki, çocuk sahibi olup bu aile portresini tamamlamak konusunda neler düşünüyorsunuz?
İkimiz de çok istiyoruz. Ama ikimizin de hazır olması önemli. Şu an bir çocuk sahibi olsam onu ne kadar doğru yetiştirebilirim emin değilim. Biraz daha vakit lazım. Çocuğumun gerçekten en az iki yıl yanında olmak istiyorum. Söylediği ilk kelimeyi duymak, attığı ilk adımı görmek istiyorum. O dönemleri yan yana geçirmek istediğim için çalışmak zorunda olmadığım bir süreç olmasını bekliyorum. Hem biz hazır olalım hem de eğer kısmet olursa ben bir iş daha yapıp kendimizi maddi güvenceye alalım, sonra çocuk sahibi olalım istiyoruz. Çalışmadığım, tüm vaktimi çocuğumla geçirebildiğim daha rahat ve güvenli bir dönemde düşünüyoruz.

Dizi bitince planınız nedir? Neler bekliyor bizi?
Aslında planım şöyle; üçüncü sezon olur mu olmaz mı bilemiyorum ama eğer hazirana kadar devam ederse, sonrasında Emre’nin de işi uygun olursa, 2-3 aylığına yurt dışına gidip hem sakin sakin yaşamak hem de dil okuluna gitmek istiyorum. Dil öğrenmek lazım, çok direndim ama gerekiyor. Avustralya’ya gidebiliriz belki. Hem deniz yakın olsun tatil yapalım, hem ev kiralayalım ve bir süre orada yaşayalım istiyorum. Ben dil okuluna gidip geleyim, Emre fotoğraf çeksin... Kendimizi sakinleştirip dinlenmek istediğimiz bir süreç hayal ediyoruz. Sonra geri döndüğümüzde de içimize sinen, ocakta başlayacak bir iş olursa, orada yer almayı planlıyorum. Ama eylülde sanıyorum iş yapamam çünkü o kadar Hülya ile doluyum ki ondan biraz arınmam lazım. Bünyenin, psikolojinin, her şeyin bir nefes alması, sonra yeni bir role girmek gerekiyor.

Bir sabah uyanıp neyin hiç değişmemiş olmasını dilerdiniz?
Bugünkü huzurumun hiç değişmesini istemezdim. Her şey yerli yerinde ve olmasını istediğim gibi... Maalesef Türkiye için aynısını söyleyemiyorum. Tam tersi bir sabah uyanalım ve her türlü düşmanlığın, terörün, acıların bittiği, çok daha güzel, tertemiz bir ülkeye gözlerimizi açalım.

Kısa... Kısa...
En çok giydiğiniz renk?
Gri, siyah, beyaz.
Çantanızdan hiç eksik olmayan şey?
Roll-on, el kremim ve cüzdanım.
Kahvenizi nasıl alırdınız?
Sade ve şekersiz.
Gece mi gündüz mü?
Bir oyuncu olarak geceyi seçiyorum. Beni gündüz uyutsunlar sabaha kadar çalışırım.
Sinemaya gitmek mi dizi seyretmek mi?
İkisini de çok seviyorum. Ama eğer işim erken bittiyse, gün içinde eve gidiyorsam ve yalnızsam yanıma çekirdek alıp dizi izlemek o kadar hoşuma gidiyor ki!
Yalnızlık mı kalabalık mı?
Her zaman kalabalık. İnsanları çok seviyorum.

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Semih Kanmaz

AYNI İSİMLE İKİNCİ KEZ RÖPORTAJ YAPMANIN ANLAMI BAŞKA OLUYOR; bir de bu isim Burcu Biricik olunca işte onun yeri çok daha başka oluyor. Karşılıklı ilk kez oturduğumuzda sadece sekiz saat önce tanıdığım birini bu kadar iyi anlayabilmenin mümkün olduğuna hayret etmiştim. Keza bu defa da durum başka açılardan hayret verici oldu. O kadar içten ve gerçek ki, konuşurken her söylenene inanmadan önce kendi içinde 100 kere sorgulayan ve tartan biri olarak koşulsuz samimiyetin mümkün olduğunu da gördüm. Gülümseyerek anlattıklarını dinlerken, bir an durup mücevher gibi parlayan gözlerinin içinden gerçekten ışık çıkıyor olabilir mi diye düşünmedim değil. Güçlü, kararlı ve azimli bir kadın Burcu Biricik. ‘Hayır’ diyememekle ilgili bir zaafı olabilir ama bu durum onu, zarar görmesinden ziyade ileriye taşıyor. Çünkü nihayetinde içten içe doğru olana ‘evet’ dediğini biliyor. Bunun için kendini zorluyor, çok yoruluyor, sevgili eşine ve ailesine belki çok az vakit kalıyor ama Burcu Biricik bir yıldız olma yolunda ilerliyor. Elele Avon Kadın Ödülleri Gecesi’nde, En İyi Kadın Oyuncu dalında aldığı ilk ödülün daha birçoklarının habercisi olduğuna şüphe yok. Çok küçük yaştan itibaren çalışan biri olarak hayatta hiçbir şeyin kolay elde edilmediğinin bilincinde; fedakarlıkların insanı başarıya götürdüğünün farkında... Çekim günümüz de onun hayattaki duruşuna küçük bir emsal teşkil etti diyebiliriz; zira bir gece önce sette sabahlayıp birkaç saat sonra bizimle Büyükada’ya tam da bu motivasyonla geldi. Harika enerjisini düğmeye basılmış gibi yenileyip bu kez de zamanda yolculuğa çıkmayı yine aynı profesyonellikle kabul etti. 1960’ların Stepford Kadınları esintili çekimimizde, kelimenin tam anlamıyla muhteşem bir canlandırma yaptı. Pastel tonlarla süslü atmosferin ruhuna ve Burcu Biricik’in porselen bebekleri andıran büyüsüne o kadar kapılmıştık ki, her şey bittiğinde içinde olduğumuz zaman dilimine geri dönmek istemedik. Ama onun hikayesindeki son gelişmeleri dinlemeyi her şeyden çok istediğim için dönüş vapurunda hemen yerimi aldım, kayıt cihazını açtım ve denizin ortasında Burcu Biricik’in hayallerine ortak oldum. İdealize edilmiş ya da doğaüstü değil aksine gerçekçi ve makul bir iç dünyası var. Realist yönünün, kadınsı duyarlılığının ve hep dik duruşunun hayattaki başarısının anahtarları olduğunu da eklemem gerek. Her döneme yakışan kadın Burcu Biricik’in nostaljik referanslar ardındaki dünyasını keşfetme sırası şimdi sizde.

Hayat Şarkısı dizisinin sonuna, Hülya’nın kaderine dair tamamen bireysel bir tahmininiz var mı? Sizce bu hikaye mutlu sonla mı biter?
Gerçekten yok çünkü her an her şey değişiyor aslında. Ama ben olsam mutlu sonla bitirirdim. Biz Kerim’le 3-5 çocuk daha yapardık, Hülya sekiz çocuk annesi olurdu, böyle kalabalık bir Cevher ailesi olarak yaşardık. Şaka bir yana, mutlu son olacağını tahmin ediyorum. Her gelen bölümü heyecanla okuyorum. Mahinur Ergun her bölümde bambaşka şekillerde şaşırtıyor bizi. Yönetmenimiz Cem Karcı hem çok genç, hem fikre çok açık, hem vizyonu çok geniş o yüzden onunla çalıştığım için şükrediyorum. Geçen gün de hep beraber bunu konuştuk; Allah hepimize heyecanla bölümü beklediğimiz, izlediğimiz projelerde çalışmayı nasip etsin. Çünkü sen inanmazsan ve sevmezsen seyirciye sevdirmen zaten imkansız.

Empati yönü yüksek bir oyuncu olarak Hülya’ya en çok ne yaptığında kızdınız?
Ona yaptırdığım en büyük kötülük iftira attırmamdı. O zaman ben bile hak veremedim. Çok ağırdı. Evet, haklı bir sebebi vardı, İstanbul’a ailesinin yanına dönerse herkesi daha rahat bir araya toparlayacaktı çünkü Berlin’de bir başınaydı. Biliyordu ki, İstanbul’a geldiğinde tüm aileyi de o tatlı, cici tarafıyla arkasına alacaktı. Geçen bölümde de söylendiği gibi, ‘Bütün ev Hülya’nın askerleri, Hülya öl dese ölürler’. Hakikaten de öyle. Şimdi, yine 39’uncu bölümde de küçük bir çirkinliği var, yine kızmadım değil. Kocamı küçük düşürdüm. Ama Hülya’nın anne olmasından ve hormonlarından dolayı aslında geçen seneki kadar dişli, hırslı, can acıtan bir tarafını görmüyoruz. Yumuşadı ve içe döndü artık. Geçen seneki hikaye çok başkaydı, amacı bambaşkaydı. Bu sezon Kerim’le normal bir hayata döndüler, gerçek bir karı-koca oldular.

Siz neyi elde etmek uğruna her şeyi göze alırsınız?
İnandığım bazı şeyler var. Bir birey olarak ayakta güçlü durabilmek adına her yolu denerim. Kimseye muhtaç kalmadan yaşamak adına her şeyi göze alabilirim. Çünkü böyle bir hayat yaşadım şimdiye kadar ve bundan sonrasının da böyle olması için her şeyi yaparım. Aile kavramı benim için çok önemli. Hayatta birçok konunun üzerinde tuttuğum bir kavram. Öncesindeki ailem, şimdi evlenip kurduğum ailem, ileride çocuğum olduğu zaman giderek büyüyecek olan ailemi bir arada tutmak ve huzurlu kılabilmek adına her şeyi yapabilirim diye düşünüyorum.

 

Burcu Biricik: Doğallığa övgü - Resim : 3

Şöhret katsayınızın arttığı muhakkak. Ünlü olmanın karakterinizi etkileyebileceğini düşünüyor musunuz?
Aslında çok bir değişiklik yok. Hala dışarıya çıkarken biraz daha bakımlı olmayı ve düzgün giyinmeyi beceremiyorum. Bu tip değişiklikler olsa hiç fena olmaz. Zaten setten dolayı çok fazla dışarıda olamadığım ve geriye kalan zamanımı da evde geçirmek istediğim için bire bir yaşadığım, gördüğüm bir durum olmuyor. Tabii ki çıktığım zaman beğenenler ve fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor ama şimdilik bende bir değişiklik yok.

Hayatta hiç başarısız olmaktan korktunuz mu?
Şimdiye kadar hiç sonunu düşünmedim. Bakarım, iyi ya da kötü olur, fark etmez diye başladım her işe. Dua ederken de başıma gelen iyi ya da kötü her şey için şükrediyorum. Çünkü onlar sayesinde şu an buradayım. Bugüne dek böyleydi ama bundan sonra birtakım korkularım başlayabilir, çünkü çok şükür her işim güzel sonuçlandı. Özellikle Şeref Meselesi, Hayat Şarkısı, Türkan Derya ile çektiğimiz Çok Uzak Fazla Yakın filmi... Üçü de oyunculuk adına çok içime sinen işler oldu. Aldığım tepkilerden de başarılı olduğumu görüyorum. Şimdi, bir sonraki işimde başarısız olsam muhakkak çok üzülürüm. Derim ki; ‘Burcu demek ki ipin ucunu kaçırmışsın ve belli ki fazla güvenmişsin kendine’ diye üzülür, cezalandırırım kendimi. Bunları da hiç düşünmemiştim, ilk defa sen sordun ve evet bundan sonrası daha zor olacak. Hep seviye seviye atlayarak ilerlediğim için bir sonraki projede öncekilerden tamamen bambaşka bir rol olmasını istiyorum. Ama başarısız olursam da yapacak hiçbir şey yok, karalar bağlayıp ben bunu nasıl yaptım diyemem. Hemen kendime gelip toparlanıp yola devam ederim.

Size hayatta kariyer anlamında ilham veren kadınlar kimler?
Klasik olacak ama Merly Streep’e bayılıyorum.

Bütün dünya gibi ben de çok beğeniyorum ama bir noktada abartıldığını düşünmüyor musunuz? Bir oyuncu bakış açısıyla, siz neden Merly Streep’i etkileyici buluyorsunuz?
Öncelikle çok hoş bir kadın. Kadın olarak beğeniyorum, çok güçlü görünüyor. Oyun enerjisini seviyorum.

Birçok kez hayalini bile kurmadığınız bir dünyanın içinde olduğunuzu söylediniz. Peki, küçükken yatağa yatınca nelerin hayalini kurardınız?
Ah keşke muhteşem bir sesim olsaydı diye hala bile hayal kurarım. O milyonlara verilen konserler, herkesin senin şarkını söylemesi harika bir duygu olmalı. Madonna’nın, Beyonce’nin konser performanslarını hayranlıkla izliyorum, ne muhteşem bir haz! Çok isterdim sesimin güzel olmasını, ama şarkıcı olmak gibi bir niyetim yok. Sadece keşke sesim güzel olsaydı ve dünya çapında bir rockstar olsaydım diye hayal kurardım. Ama bir gün bir müzikalde yer almayı istiyorum.

Peki en büyük, en güçlü tutkunuz ne?
Yemek yemek en başta. Henüz aslında mesleğimle ve kariyerimle alakalı tutku cümleleri kuramıyorum. Daha çok erken gibi geliyor, biraz daha yol alayım ve bu tutku mu değil mi ondan sonra göreyim istiyorum. Bana çok büyük geliyor bu kelime. Onun dışında hobi anlamında çok yönlü bir insan değilim. Bazen bu yüzden kendime kızıyorum, öyle olmak istiyorum. Vakitsizlik bir neden olabilir ama aslında yapmak istesen neler neler yaparsın... Ben çok üşengeç bir insan olduğum için bu durum çok yönlü olmamı engelliyor. Aslında içimde ne cevherler var ama yapamıyorum. Şaka bir yana, gezmek ve yeni yerler görmek çok ilgimi çekiyor. Bu da eşim Emre ile başlayan bir durum. Ondan öncesinde atlayıp bir yere gideyim, farklı yerler göreyim gibi düşüncelerim yoktu. Ama Emre çok seviyor, fotoğraf da çektiği için çok keyif alıyor. Onun sayesinde benim de hayatıma seyahat tutkusu dahil oldu. Mesela yılbaşında sadece bir geceliğine Viyana’ya gittik döndük çünkü yeni bir yer görmek istedik.

Eşinizle tanışma hikayeniz nedir? Arkadaşlıkla mı başladı yoksa ilk görüşte aşk mı?
Aslında Emre’nin kuzeni Murat benim arkadaşımdı, hem de dizideki partnerimdi ve biz ilişkimizden iki yıl önce onun vasıtasıyla tanışmıştık. O zaman ikimizin de ayrı ayrı ilişkileri vardı. O süre içinde de çok nadir de olsa yine Murat dolayısıyla bir araya gelmiştik. İki yıl sonra çok tesadüfi bir şekilde karşılaştık. Benim gitmeyeceğim bir yerdi. Canım çok sıkkın olduğu için, ev arkadaşıma son anda ‘hadi gidiyoruz’ dediğim bir akşamda çıktı tekrar karşıma.

Güçlü kadın erkeği korkutuyor mu dersiniz?
Korkutabilir. Biz ataerkil bir toplum olduğumuz ve bu şekilde yetiştirildiğimiz için kadının hep bir adım geride kalmasına, erkeği bilmesine alışığız. Güçlü olmak, kendi paranı kazanıp ayakların üzerinde duruyor olmak aslında bunların hiçbirine engel değil. Yani sen güçlüsün diye kadın-erkek ilişkisindeki dengeyi bozacaksın, üst perdeden bakacaksın demek değil. Bunların hepsini yapıp karı ve kocalığı da olması gerektiği dengede yaşayabilirsin. Ben de bu şekilde yaşadığımızı düşünüyorum. Emre’yi de korkuttuğumu düşünmüyorum çünkü Emre’nin benim her başarımla her işimle gururlandığını, benimle gurur duyduğunu görüyorum. Elele Avon Kadın Ödülleri gecesinde aldığım ödül için yaptığım konuşmada, eşime de çok teşekkür etmeliydim. O benim hayatı güzelleştirmeme ve güçlü kadın olmama destek oluyor. Her işimde yanımda. Hiçbir işimi kabul ederken; ‘Acaba Emre ne der? Bir sıkıntı olur mu?’ diye beni düşündürtmez. O nedenle eşime de çok büyük teşekkürüm var.