Fark yaratan bir baba

Her baba, önce çocuğunu düşünür elbette ama bazı babalar da var ki, sadece kendi çocukları için değil kimsesiz çocuklar için de en iyisini istiyor.

Fark yaratan bir baba

Yazı: Gülru İncu
Fotoğraf: Nurdan Usta

Kendisi de kimsesizler yurdunda büyüyen Abdullah Oskay, Koruyucu Aile ve Evlat Edinme Derneği (KOREV) ve Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği’nde devlet korumasındaki gençlerin sorunlarına yönelik çalışmalar yapıyor.

Hepimizin gündeme geldiği zaman gerçekten üzüldüğü, bir şeyler yapmak istediği, neyi nasıl yapacağını bilemediği konulardan biri de, yetiştirme yurtlarında, yan yeni adıyla yuvalarda kalan çocukların durumu ve tabii gelecekte onları nelerin beklediği… Genellikle bu konuda duyarlı olan yapıları gereği kadınlar olur ama bu kez karşımızda 32 yaşında, şahane, pırıl pırıl bir adam var. Devlet korumasındaki çocuklara ve gençlere dost eli uzatan, ışık tutmaya çalışan, bu konuda sivil toplum örgütleri için çalışmalar yapan ve her açıdan mevcut durumu iyileştirmek için çalışan bir adam; Abdullah Oskay. Sabancı Vakfı da toplumsal gelişmeye katkıda bulunan sıra dışı kişilerin olağanüstü öykülerini anlattığı ‘Fark Yaratanlar’ programının altıncı sezonunda Abdullah Oskay’a yer verdi. Ekonomi Bakanlığı’nda Dış Ticaret Uzmanı olarak çalışan Oskay, 15 yıldır dış ticaret uzmanı olarak çalışıyor. Halen Koruyucu Aile ve Evlat Edinme Derneği (KOREV)’nin yönetiminde görev alıyor. Ayrıca devlet koruması altındayken yurtta aynı hayatı paylaştığı arkadaşlarıyla beraber 2007 yılında kurduğu Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği’nin de yönetim kurulu üyesi. “Hayat Sende Gençlik Akademisi, koruma altındaki çocukların insan kaynağı kalitelerini artırmak, personellere eğitim vermek, çocuklar hakkındaki olumsuz yargıları önlemek, çocukların biyolojik ailelerine dönmesi ve bu aşamada biyolojik ailelerin güçlendirilmesi, çocukların bireysel yaratıcılık edinmeleri ve sıkı dostlukları kurmalarının ne kadar önemli olduğunun anlaşılması için çalışıyor. KOREV’de ise kampanyalarla ailelere psikososyal ve hukuki destek veriyoruz. Hakları konusunda yönlendiriyoruz. Veli edinme programları yürütüyoruz” diyor Oskay. Eski adıyla çocuk yetiştirme kurumu yeni adıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı olarak çocuk evi, yetiştirme kurdu, sevgi evi olarak faaliyet gösteren yuvaların kapatılması gerektiğini savunuyor, çünkü Oskay’a göre bu yuvalar koruma altındaki çocuklara tarifi mümkün olmayan zararlar veriyor. “Her çocuk aile ortamında yetişmeli. Çocuğun doğal ortamı ailedir ve ailesizlik bir çocuk için şiddetle eşdeğerdir ki akademik çalışmalar da bunu gösteriyor” diyor.

GERÇEK DEĞİŞİR Mİ?
Gerçek, bulunduğunuz yerden baktığınız açıya göre değişir mi, evet değişir ve herkesin gerçeği bizzat yaşadığıdır aslında. Bu bir felsefe problemi olarak önümüzde dursun, yedi yaşında babasını kaybeden ve annesinin hastalığından sonra devlet koruması altında yeni bir yaşama başlayan bir çocuğun gerçeğinin, bildiğimiz gerçekle anı olduğunu iddia edebilir misiniz? Her gerçek, ait olduğu kişiyi şekillendirir. Karl Marx, insan doğası kuramında, insanın bir ölçüde kendi doğasını oluşturma veya şekillendirme yeteneğine sahip olduğunu savunur. Ona göre insan doğasını toplumsal ilişkiler oluşturur. Üniversite eğitiminden ve meslek edinip hayata atıldıktan sonra son 10 yıldır, kendisiyle benzer bir süreçten geçen çocuklar ve gençlerle çalışmalar yapan Abdullah Oskay, Marx’ın da dediği gibi insan doğası üzerine öne sürülen kuramları anımsatıyor insana ilk karşılaştığınızda. Çünkü kendi kendini var eden ama içinde yaşadığı toplumla var eden biri var karşımızda. Yaşadığı her anı şekillendiren toplum ve toplumun şartları yıllar sonra hayatına yön veren en büyük etken olmuş.

Fark yaratan bir baba - Resim : 1

VE HİKAYE BAŞLIYOR
1983 yılında Isparta’da doğan Abdullah Oskay’ın hikayesi babası vefat edince başlıyor aslında. Annesinin ruhsal hastalıkları tekrar edince ve sürekli hastanede yatmaya başlayınca halasının isteği üzerine yedi yaşındayken ablası ve abisiyle beraber devlet korumasına alınıyor ve 11 yıl Isparta’da çocuk yuvasının eğitim bölümünde kalıyor. Bir çocuğun koruma altına alınması iki nedenle gerçekleşiyor. Devletin sosyal hizmet uzmanı benzer bir nedenden dolayı çocuğu inceliyor ve çocuğun koruma altına alınması için devletten istekte bulunuyor. Bunun yanı sıra savcılık da çocuğun korunması için devlete başvurabiliyor. İnceleme raporu yapıldıktan sonra sosyal hizmetler kanunu ile çocuk koruma kanunu kapsamında çocuklar koruma altına alınıyor. Çocuk yurtta kalırken biyolojik ailesi ile görüşmesi devlet tarafından yasaklanmamışsa, aile çocuğu ihmal veya istismara uğratmıyorsa yaz tatillerinde ailesinin yanına gidebiliyor. Buna rağmen ablasını ve ağabeyini 10 yıl göremediğini söylüyor Oskay, çünkü yuvada kardeşler yaşa ve cinsiyete göre ayrılıyor. “Devlet 1996 yılında yuvaları kapatacağını söyledi her çocuğu parasızlık yatılı sınavlarına soktu. Herkesi yurdun çeşitli yerlerine dağıttılar, biz de üç kardeş ayrıldık. Bu dönemde binlerce genç yurttan kaçtı. Devletin bu noktada çok hatası oldu. Yürüttüğümüz kampanyalardan biri de kardeşlerin ayrılmamasını öngörüyor.” Oskay, Isparta’da Anadolu Lisesi’nde okuduktan sonra sınava giriyor ve Türkiye çapında 160 bininci oluyor. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü kazanıyor ama çok istekli değil. Bu sırada şimdiki eşiyle evleniyor. Ertesi yıl bir daha sınava giriyor. Bu sefer Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazanıyor. Ardından KPSS sınavına giriyor. Önce kalkınma uzmanı sonra da dış ticaret uzmanı olarak çalışıyor. Halen Ekonomi Bakanlığı’ndaki görevini sürdürüyor ama ağırlığını dernek çalışmalarına verdiğini söylüyor.

Fark yaratan bir baba - Resim : 2

BEN KİMİN AKLINDAYIM?
Oskay, koruma altındaki çocukların yüzde 95’inin annesinin veya babasının olduğunu söylüyor ve yaygın kanının aksine bu çocukların kimsesiz olmadığını vurguluyor. Koruma altındaki çocuk, ailesiyle yaşayan normal her çocuk gibi devlet okuluna gidiyor hatta Oskay, koruma altındaki çocukların özel okullardan yararlanabilmesi için yüzde üçlük bir kontenjan olduğunu ama özel okulların yuvada kalan çocukları ‘etiketlediğini’ ve kaydetmek istemediklerini söylüyor. “Koruma altındaki çocuklar hayatlarının büyük bir kısmında ayrımcılıkla karşılaşıyor, etiketleniyor, ötekileştiriliyor. İnsanlarda koruma altındaki çocuklara karşı 12 yaşına kadar acıma ve merakla karışık bir bakış var. 12 yaşından sonra bu bakış açısı korkuya dönüşüyor. Çocuklar gerek medyada gerek eğitim ortamında etiketleniyor. Suçla, fuhuşla kategorize ediliyor. ‘Yuva çocuğu’ diyerek ötekileştiriliyor. Bu bakış açısı kendilerini toplumsal hiyerarşinin en altına koymasına neden oluyor. Malatya’da bir okulun müdürü, ‘Veliler, çocuklarınızı güvenle kaydedebilirsiniz, bu yıl yetiştirme yurdundan çocuk almıyoruz’ diye ilan asmıştı. Bu konuda eğitimcilerin bilgisiz olması da büyük bir problem. Koruma altında yaşayan çocukların birçoğunun çeşitli sorunları var. Hepsi bir boşluk duygusunda yaşıyor ve kaçışlar da bundan oluyor. Koruma altındaki çocuk sürekli ‘Ben kimin aklındayım?’ sorusunu soruyor kendine. Bu sorunun cevabını veremiyorsa ondan hayata tutunmasını beklemek çok zor. Sizi gece bakıcı yatırıyor ama sabah kimin kaldıracağını bilmiyorsunuz. Bu bağlanma bozukluklarına neden olabiliyor. Örneğin biz yürüttüğümüz projelerden birinde çocuklara fotoğraf albümleri yapıyoruz. Yuvada dört yaşındaki bir çocuğun fotoğrafını çekip kendisine gösterdiğimizde fotoğraftaki çocuğu tanımıyor, çünkü kendi aksini hiç görmemiş. Bu nedenle özbenlik kaygısı çok fazla. En önemli sorunlardan biri bu ve ne yazık ki çocuklar yeterli duygusal iletişime ve aidiyet duygusuna sahip olamıyor. Zamanla sosyal destek mekanizmalarına da güvenmez hale geliyor. Yuvalardaki çocuklarda en çok ne tür sorunlarla karşılaştığını soruyorum Oskay’a: “İki tür bağlanma bozukluğunu görürsünüz” diyerek başlıyor söze: “Ya kimseye bağlanamama ya da herkese çok kolay bağlanma. İlk tip sorunda cinsellik ve duygusal ilişkilerde sorunlar oluyor, kendi çocuklarına bile bağlanamıyorlar ya da herkese kolayca bağlandığı için kızlarda erken yaşta cinsellikle tanışma, ilk karşılaştığı erkek ile evlenme, erkeklerde kandırılmaya açık olma gibi sorunlar olabiliyor. Koruma altında kurumlardaki çocukların yüzde 47’si personel eliyle bakımda sorunlu davranış gösteriyor. Koruyucu ailede bu oran yüzde 12, biyolojik ailesiyle yaşayan çocuk için yüzde dokuz. Sorunlu çocuklar antidepresanlarla kontrol altında tutulmaya çalışılıyor” diyor. Bunları ta derinden ve içinden yaşayan biri olarak Abdullah Oskay ve arkadaşları binden fazla gence hakları konusunda danışmanlık yapmış. 30 binden fazla kişiye, devlet korumasında yetişen gençlerin sorunlarını dile getirmiş. Oskay, halen devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerle çalışan derneklere kurumsallaşma desteği veriyor. “Koruma altında yaşarken çoğu gencin madde bağımlısı olduğuna, suça, fuhuşa sürüklendiğine, intihar ettiğine tanık oluyorsunuz. Dönemimden üç arkadaşım intihar etti. Onları görünce, bu durumu değiştirmek için bir şeyler yapılmasının hayati önem taşıdığını anlıyorsunuz. Bu konuda Türkiye’de hiçbir farkındalık yok, istatistik yok. Çocuğun yanında güçlü bir yetişkin olması şart yoksa çocuklardan hayata tutunmasını beklemek hayalperestlik olur” diyen Abdullah Oskay, bugün kendisi gibi yuvada yetişen eşi ve biri kız biri oğlan iki çocuğuyla sahip olduğu gelecekten mutlu. Yuvalarda yaşayan çocukların ve gençlerin en temel haklarına sahip olabilmeleri, özgüveni yüksek, geleceğe güvenle bakan bireyler olabilmeleri için var gücüyle çalışıyor. Gerçekten çalışıyor, ‘fark’ yaratıyor. Kendiniz için ellerinizle şekillendirdiğiniz bundan daha güzel bir gelecek olabilir mi?