Genç, bekar ve koruyucu anne

O, yaşamının 10 ayını yuvada geçirmek zorunda kalmış minik bir çocuğun artık koruyucu annesi!

Genç, bekar ve koruyucu anne

Genç, bekar ve koruyucu anne - Resim : 1

29 yaşındasınız. ‘Bekar ve genç kadın’ konusuna kurum nasıl yaklaşıyor?
Aslında bekar koruyucu anneler var. Ben sadece yaş olarak biraz farklı geldim sanırım, başvurduğumda bunun üzerinde durulmuştu. Temel şartlara bakarsanız yaşım uygun, yalnız daha önce bu kadar genç örnek pek olmadığı için ve daha da önemlisi başvurumun sadece bir heves olup olmadığını anlamak için diğer başvuranlardan daha fazla zorlandığımı söyleyebilirim süreç boyunca. Kurumun bakış açısı olumsuz değil, görüşmeler biraz uzun sürüyor hepsi o.

Sıra ‘peki hangi çocuk?’ konusuna gelince insan biraz huzursuz oluyor mu?
Başvurunuz alınırken size yaş ve cinsiyet tercihiniz soruluyor. Hatta cinsel taciz, istismar, travma yaşamış ya da engelli çocuk isteyip istemediğinizi de soruyorlar. Ben yalnız ve tecrübesiz biri olarak bunları yaşayan bir çocuğun yaralarını sarabileceğime inanmadığım için cesaret edemedim; engellilik konusunda da aynı şekilde yetersiz kalabileceğimi düşündüm. İçimden geleni söyleyeyim, eğer evli olsaydım ve eşim de benim gibi düşünseydi engelli bir çocuğun bakımını da üstlenebilirdim. Ama şu durumda üç yaşın üstündeki bir çocuğun bile yurt anılarını ve terk edilmişlik duygusunu göze alamadım. Kız çocuklarını çok seviyorum galiba; ama yuvalarda erkek çocuk sayısının daha fazla olduğunu ve en çok kız çocukların aileler tarafından tercih edildiğini biliyorum.Bu erkeklere haksızlık gibi geldi bana, bir erkek çocuk yetiştirmenin önemini de çok iyi biliyorum bu toplum için… Bu yüzden cinsiyet tercihi belirtmedim, kız ya da erkek fark etmez dedim.Açıkçası bu tercih sözü de beni rahatsız ediyor… Sonuçta evde erkek rol model olmadığından benim bir kız bebek için daha uygun olacağımı söylediler yuvada. Yani bu konuda uzmanlar da yuvada görevli yöneticiler de yardımcı oluyorlar, içtenlikle yaklaşıp sizi yönlendiriyorlar.

Size anne diyor mu? İlk kez anne dediğinde ne hissettiniz?
Evet anne diyor ama bana sorarsanız demese de olurdu. Sözcüklerin çok önemi yok sanki, aramızdaki bağa bakınca böyle düşünüyorum. İlk kez anne dediğinde hazırlıksızdım, henüz yuvaya gidip geliyordum, onunla uyum sürecini tamamlamak için. Odada yalnızdık ve yüksek raflardaki bir oyuncağı istiyordu. Parmağıyla oyuncağı gösterip ‘anne’ demeye başladı bana. Önce bir sağıma soluma baktım. Biliyorum da bana dediğini, emin olamadım. Onun o sırada tek derdi oyuncak olduğu için üst üste hatta bağıra bağıra ‘anne’ diyordu. Sonra odaya başka biri girdi, ona da ‘anne’ dedi. Yuvadaki çocuklar için bütün kadınlar annedir zaten… Eve geldikten iki ay sonra bir arkadaşım ona ‘Hani annen?’ dedi, parmağıyla beni gösterdi. İşte ben sorduğunuz sorunun yanıtını o an için verebilirim: Güçlü hissettim. Çok da yoğun bir gündü, yorgundum ama hiç uyumadan üç gün daha ayakta durabilecek kadar güçlü hissettim. Size başka bir şey anlatayım; yine yuvadaki uyum sürecindeydik. Onunla zaman geçiriyorum, sonra geri evime dönüyorum. Bu sırada psikolog bir arkadaşımla da sohbet ediyoruz sık sık, nasıl davranmam gerektiğini soruyorum bazı durumlarda. Arkadaşım ona nasıl seslendiğimi sordu, “Adını söylüyorum” dedim. “Hayır” dedi “İnsan çocuğuna adıyla seslenmez ki her zaman. Sonraki görüşmede ona “yavrum” dedim. Önce içimden, sonra sesimi kendim duyabilecek kadar, sonra az daha yüksek sesle, sonra biraz daha… Sesimi ona duyurana kadar belki beş kez yavrum demek zorunda kaldım. Böyle sözcükler benim ağzıma çok yabancıydı, önce kendim alıştım.

‘Bekar ve genç anne’ olmak sizi zorluyor mu?
Bekar ve genç bir anneyseniz, üstelik kalbinizi açtığınız çocuğu kendi bedeninizden dünyaya getirmediyseniz insanlar bunu anlamlandırmakta zorlanıyor önce, toplum baskısı oluyor biraz. Onun dışında bir evin, işin ve çocuğun tüm sorumluluğunu tek başına ve deneyimsiz olarak almak da zorlayıcı. Ama keyifli yanları da var. Anne olmak ayrı keyifli, bekar olmak ayrı, genç olmak ayrı. Birlikteyken azıcık zor… Yine de bu sorumluluklar altındayken bile başarabildiklerinizi görünce, özellikle de bebeğinizin yüzündeki gülümsemenin her gün daha içten bir hal aldığını görünce “İyi ki!” diyorsunuz. Ben sık sık diyorum örneğin…

Genç, bekar ve koruyucu anne - Resim : 2

Günümüzde kariyer sahibi şehirli kadın profili geç anne olmaktan yana. Siz de gezip, eğlenmek, kendinize dilediğiniz gibi vakit ayırabilmek gibi seçenekleriniz varken böyle bir sorumluluk aldınız. Zor bir karar değil mi?
Buna çok net bir yanıt verebilirim: Yarın ölebileceğimin farkındayım ve bugünü anlamlı geçirme çabasındayım. Bana göre bugünü anlamlandırmak, bu yaşta bu yaptığımı yapabilmek. Kendi açımdan böyle yorumluyorum. Yani bunu biraz da kendim için yapıyorum; kendi inançlarım, değerlerim, iç huzurum için. Kendim için başka şeyler de yapabilirdim evet, daha çok gezip dolaşmak, daha çok alışveriş, daha rahat gece uykusu, hatta banyoda daha uzun kalabilmek… Uzun vadede beni mutlu eden bunlar değil ki! Zor bir karar evet, bedensel olarak yorucu bir kere ama dedim ya iç huzuru diye, küçücük bir insanın yaşamında bırakabileceğim etkiyi düşününce bütün yorgunluklar geçiyor. Bugün ben ona yaparım yarın başkası bir başkasına yapar; derken dünya daha yaşanılır bir yer olur belki…

Aldığınız bu belki de hayatınızın en önemli kararı sonucunda size cesur mu demeliyiz, vicdanlı mı, hassas mı, korumacı mı? En çok hangisisiniz?
Cesur. Kesinlikle cesur. Eğer bir şey daha söyleyeceksek o da inatçı olur. Cesur ve inatçı olmazsanız benim başvurduğum şartlarda, yani yaş ve medeni durum açısından diyorum, bu kararı almanız ve uygulamanız çok zor. Duyarlılık, vicdan, korumacılık çoğumuzda var; aklından bu düşünce geçen çok insan vardır örneğin, sadece içimizdeki cesareti kullanmamızı ve inatla kararımızda diretmemizi gerektiriyor koruyucu ailelik. Dünyanın bizim cesaretimize ihtiyacı var bence. İçimizde saklamak yerine harekete geçirsek keşke hep…

Bebeğinizden sonra hayatınız nasıl değişti?
Doktora eğitimi gerçekten çok emek gerektiriyor, önceden bazen zamanı yetiştiremediğimi düşünürdüm. Hala doktora sürecindeyim ve ben eskiden zaman darlığı görmemişim meğer. Şimdi dönüp bakıyorum da tiyatroya sinemaya da gidiyordum, işim bitene kadar okulda kalabiliyordum akşamları, canım isteyince şehir dışına çıkabiliyordum, istemezsem yemek yapmayabiliyordum ya da temizliği erteleyebiliyordum. Birine kırıldığımda içten içe uzun süre üzülebiliyordum... Ama bazen gece uykudan uyanıp bir yerlerde birinin bana ihtiyacı var belki diye düşünüyordum yine de. Şimdi hemen hemen aynı akademik sorumluluklarım devam ediyor. Sanat etkinliklerine gidebiliyorum yine; ama annem geldiğinde ya da bebeğimi güvenilir birine bıraktığımda, mahçup olarak biraz. Şehir dışına çıkmadan önce izin dilekçesi yazıp kuruma fakslamam gerekiyor, kurum onay verince şehir dışına çıkabiliyorum. Artık yalnız değilim, bütün bunlar olması gereken değişiklikler ve ben daha bile fazlasını düşünerek başvurdum. Eskiden de hayatım güzeldi kesinlikle, kendi başıma da mutluydum ama bu kadar huzurlu hissettiğimi söyleyemem. Şimdi hayatım daha düzenli, başka birine neredeyse bağlı yaşıyorum ama bu beni rahatsız değil mutlu ediyor. Bebeğim beni şaşırtıyor zaman zaman, örneğin bir sabah birdenbire yeni bir sözcük söylediğini duyuyorum, henüz 20 aylık, yeni yeni konuşuyor. Kimi zaman durduk yere boynuma sarılıveriyor ya da bir akşam bakıyorum önceden uzanamadığı mutfak tezgahına uzanıyor, boyu uzuyor. Bunlar öyle değişik geliyor ki bana… Sanki her gün mucize gibi bir şeyler oluyor.

Çevrenizdekiler, özellikle de aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?
Bu kararı uzun yıllar düşünüp aldığım için ailem böyle bir şey bekliyordu aslında. Başlangıçta endişeleri vardı tabii ki ama zamanla onları da aştık diyebilirim. Çevremdeki olumsuz insanlardan uzak kalabilmemi de aileme borçluyum. Yakın çevrem, arkadaşlarımın çoğu çok destek oldular ve hep de yanımdalar; iyi ki! Buna rağmen toplum baskısıyla karşılaşmadım diyemem, sadece pek umursamadım.

Babasız çocuk büyütmenin zorluklarını yaşıyor musunuz?
Şu anda en çok babasına sarılan çocukları gördüğündeki tepkisi beni rahatsız ediyor. Tepki de demeyeyim de şaşkınlık biraz. “Gidip ben de sarılsam mı?” diye düşünüyormuş gibi biraz oraya doğru gidiyor, sonra gelip bana sokuluyor; bazen de kendi dikkatini kendisi dağıtıp başka bir yere odaklanıyor. Gözlemliyorum ve üzülmediğimi söylersem yalan olur. Babasız çocuk büyütmenin şimdiki en büyük zorluğu bu aslında ama büyük olasılıkla ilerleyen zamanda daha başka zorluklarla da karşılaşacağım. Ben babamı lise son sınıftayken kaybetmiştim, benden küçük üç kardeşim daha var. Dolayısıyla babasız çocuk büyütmenin farklı zamanlarda farklı zorluklara neden olduğunu annemden biliyorum. Bence en zoru duygusal boşluk, gerisi güçlü bir kadının çocukları için iyi kötü aşabileceği şeyler…

Nasıl bir annesiniz? Olmak istiyorsunuz?
Şu sıralar deneyimsiz, komik bir anneyim bence. “Aaaa evet yüzümü çizdin demek ki tırnaklarını artık kesmemiz gerekiyor” diyen anne olur mu dedim, oldu! Düştüğünde o geri kalkıyor ama ben o düştü diye oturduğum yerden ondan önce sıçrıyordum; acemilikten işte hep bunlar. Şimdi eskisi kadar abartmıyorum. Önemli olan şeyin sevmek, öpmek, sarılmak; birlikte gülmek eğlenmek olduğunu, buna enerjimin kalması gerektiğini fark ettim. Zamanla sakinleşiyorum ben de. Kendi kendine yeten, mutlu, kendine ve başkalarına yararlı bir çocuk yetiştiren anne olmak istiyorum; evhamlı, titiz, telaşlı bir anne değil…

Geceleri başınızı yastığa koyduğunuzda aklınızdan neler geçiyor?
Bundan daha güzel günler göremem herhalde!

Yazı: Filiz Şeref
Fotoğraf: Haşim Kılıç

Yaptığını yapabilmek her şeyden önce yürek istiyor. İyi ve sağlam bir yürek! Kendinden çok ‘başkaları için ne yapabilirim?’ diyebilecek kadar ‘aşmış’ bir enerjide, bir başkasının hayatına dokunarak mutlu olmayı seçecek özveride, üstelik hepsini karşılıksız yapabilecek kadar özenilesi karakterde cesur bir kadın Emine Akyüz... O, yaşamının 10 ayını yuvada geçirmek zorunda kalmış minik bir çocuğun artık koruyucu annesi!

BAZI KADINLAR ÖZELDİR. HAYATA BAKIŞIDIR İNSANI ÖZEL KILAN EN ÇOK DA. BAZI KADINLAR CESURDUR. Hem de dünyayı değiştirmek söz konusu ise birilerinin hayatına dokunmayı isteyecek kadar... Bazı kadınlar biyolojik olarak olmasa da çok iyi annedir! Tıpkı Emine Akyüz gibi... Lise yıllarından beri bir hayali varmış Akyüz’ün; evlat edinmek. Bu düşüncesini evlenip, kendi çocuğunu doğurup sonra uygulamaya geçirmek istiyormuş aslında. Ancak bir süre önce “Yarın ölebileceğimin farkındayım ve bugünü anlamlı geçirmeliyim” diye düşünerek harekete geçmiş. Bu konuyu araştırınca, yapabileceğinin koruyucu annelik modeli olduğunu fark etmiş. Sonra da tüm prosedürlerin ardından beş ay önce 15 aylık bebeği ile yeni hayatına başlamış. Ailesi Adana’da kendisi ise yaklaşık 11 yıldır Ankara’da yaşıyor. Annesi sık sık destek amaçlı gelse de, zaman zaman bakıcı desteği alsa da bebeğini aslında tek başına büyütüyor. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Türkçe Eğitimi yüksek lisans mezunu ve şu anda aynı bölümde doktora yapıyor. Aynı zamanda bu fakültede dört yıldır araştırma görevlisi olarak çalışıyor. “Bugün ben ona yaparım yarın başkası bir başkasına yapar; derken dünya daha yaşanılır bir yer olur belki…” diyor ve insana ‘neyse ki dünyada hala iyi insanlar var’ dedirtiyor.

Hayat size hangi anda, hangi noktada koruyucu anne olma fikrini sorgulatmaya başladı?
Aslında yuvada kalan bir çocuğun hayatına dokunmak istediğimde, lisedeydim daha. Anadolu Öğretmen Lisesi’nde yatılı okuyordum, ikinci sınıftaydım ve yalnızca evlat edinme modelini biliyordum. Bir derste mektup yazmamız istenmişti. Ben de bir gün hayatıma girecek çocuğuma yazdım; öyle başladı her şey… Bunda belki yatılı okulun, belki daha önce okuduğum kitaplardaki kahramanların etkisi vardı; tam olarak bilemiyorum. Bir gün evlendikten sonra hatta bir çocuğu karnımdan dünyaya getirdikten sonra evlat edineceğimi düşünüyordum. Zaman içinde beklememeyi öğrendim, bazı şeylerin zamanını biz belirleyemeyiz ve kendimizi hazır hissettiğimizde birilerine elimizi uzatmak için hızlıca harekete geçmek gerekir. Doktora yeterlilik sınavını geçince artık bir çocuğu kalbimden dünyaya getirebileceğimi, bir çocuğu severek büyütebileceğimi düşünmeye başladım ve koruyucu ailelik modelini öğrendim.

Peki siz özünde anne olmak mı istediniz, yoksa bir çocuğa yardım etmek mi?
Ben bu kararın bir hayalden çıkıp gerçek olma sürecinden hemen önce kendime şu soruyu sordum: “Yapmak istediğim şey bir evlat hasretinden mi kaynaklanıyor?” Bu çok önemliymiş, şimdi anlıyorum. Eğer evlat hasreti ağır basarsa yapılması gereken ya biyolojik olarak çocuk sahibi olmak ya da evlat edinmektir. Benim düşüncelerimde ağır basan başka bir şeydi. Yalnızca bir çocuğun hayatına dokunmak… Beklentisiz, karşılıksız… Tıpkı yarın ölebileceğini bilerek bugün yaşamak gibi. Koruyucu ailelik tam da böyle bir şey… Bir kış günü kuruma gittim ve ön görüşmeyi gerçekleştirdik. Sonra süreç başladı… Yaz ortasında onu yuvadan alıp eve getirdim ve birlikteyiz.

Bu işin prosedürü genel hatlarıyla nedir?
Koruyucu aile olduğunuzda, biyolojik ailesi tarafından çeşitli nedenlerle bakılamayan çocuk sizinle büyüyor. Başvurmak için gereken temel şartlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup sürekli Türkiye’de ikamet etmek, 25-65 yaşları arasında olmak, en az ilkokul mezunu olmak ve düzenli bir gelire sahip olmak. Evli ya da bekar, çocuklu ya da çocuksuz olmak fark etmiyor. Başvuru Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne şahsen yapılıyor. Gerekli belgeleri hazırlamanız için size süre tanınıyor ve belgeleri teslim ettikten sonra inceleme süreci başlıyor. Ev ziyaretiyle birlikte ortalama beş görüşme yapılıyor ve eğer komisyon tarafından koruyucu aile olmanız onaylanırsa uygun çocukla eşleştirilmek üzere yuva ya da yurda yönlendiriliyorsunuz.

Evlat edinmekten farkı ne?
Evlat edinme, biyolojik ailesi bulunmayan çocuklara sağlanan sürekli bakım hizmeti; koruyucu ailelik ise biyolojik ailenin bir süre bakamadığı çocuğun yaşamını, eğitimini sizinle sürdürmesi; bu bazen uzun süreli de olabiliyor. Koruyucu ailelikte çocuğun velayetini alamıyorsunuz. Ancak evlat edinirseniz çocuğun velayetini alabilirsiniz. İkisi birbirinden tamamen farklı. Hatta bir de gönüllü ailelik var ki o da kuruluşta kalan çocuğa yardımcı olmak için yapılan düzenli ziyaretleri kapsıyor.