Sıra dışı bir deneyim: Atlarla koçluk

Atların yardımı ve rehberliğinde, kendinizi daha iyi tanıyabilir, önünüzdeki engelleri fark ederek, üstesinden gelmek için değiştirmeniz/geliştirmeniz gereken becerilerinizi ve stratejileri keşfedebilirsiniz! Nasıl mı?

Sıra dışı bir deneyim: Atlarla koçluk

Eğitmen, yazar ve yaşam koçu olan Sevgi Saybaşılı, Atlarla Liderlik Koçluğu unvanına da sahip. Kurucu ortağı olduğu Starseed Training & Consultacy eğitim ve danışmanlık şirketi bünyesinde kişi ve kurumlara kişisel gelişim temelli iletişim, koçluk, hikayecilik ve atlarla kişisel gelişim ve liderlik eğitim/seminerleri veren Sevgi Saybaşılı, “atların rehberliğinde ilişki sorunlarımızın üstesinden gelmek, güç duygusunu yeniden kazanmak, aile içi iletişimi iyileştirmek mümkün” diyor. Atlarla düzenlediği eğitim ve atölye çalışmalarıyla kişilerin tam potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önünde duran engellerin farkına varmalarını ve bunların üstesinden gelebilmeleri için ihtiyaç duydukları araçların kazandırılmasını sağlayan Sevgi Saybaşılı, sorularımızı yanıtladı.

Sıra dışı bir deneyim: Atlarla koçluk - Resim : 1
 
Atlarla koçluk, kadınlara neler kazandırıyor?
Genelde bütün kadınların yaşadığı şey benzeşiyor. Yetiştiriliş tarzımızdan dolayı biz herkesi memnun etmek, cici kız olmak üzere büyütülüyoruz. İster istemez o mesajları alıyoruz aileden. Bu mesajları aldıktan sonra da çok normal tabi o hale gelmemiz... Biz ne kadar çok insanın hayatını kolaylaştırabiliyorsak, kendimizi o kadar çok yetkin ve güçlü hissedebiliyoruz. Halbuki kendimiz için bir şey yapmıyorsak o gücü yavaş yavaş kaybediyoruz demektir. “Hayır” deme gücünü kaybettiğimiz yerde de, sınır çizemiyoruz demektir.

Atlar sınır çizme konusunda nasıl bir rehberlik yapıyor? 

Birisinin sınır çizmekte sorunu varsa at gidiyor onu dürtmeye başlıyor. Diğerlerine yapmıyor, sadece ona yapıyor.  Gidiyor yanına kafasını sürtüyor, ittiriyor. Çok net bir örnek vardı, onu anlatayım size. Bir koçluk seansındaydı. Kadın alanın ortasında duruyor, at gitti kadını dürtüyor. “Ne yapıyor at sizce?” dedim. “Beni seviyor” dedi. Bizim sınırımızı geçen insanlar bunu hep bizi sevdiklerini söyleyerek yapar zaten. Biz de buna inanmak isteriz, zaten bizi sevsinler diye yaparız!

Sevgi tanımınız nedir?

Sevgi bir oluş hali. Sevgi bir duygu değil. Duygularla eğitim verdiğim zaman tablo bile veriyorum hangi duyguya, hangi soruyu soracağız mesajını algılamak için. Sevgi yok o tabloda. Onu soranlar oluyor. Sevgi yok mu hocam diye? Sevgi yok, o bir duygu değil çünkü. Sevgi bir oluş hali. İnsanlar birisini sevdikleri zaman heyecan, mutluluk, neşe, haz hissedebilirler. Sevdikleri kişi onlara karşılık vermediğinde üzüntü, korku, endişe, yas hissedebilirler. Bunlar duygular ama sevgi duygu değil. En önemlisi de şu: Bizim kendimizi sevmeye ihtiyacımız var.  



Kendimizi sevmek tam olarak nedir peki?
“Kendini sevmek” sözü her yerde geçer ama tam olarak ne olduğu bilinmez. Ben bunu şöyle tanımlıyorum: Mesela çocuğunuz var, çocuğunuza nasıl davranıyorsanız, aslında kendimize de öyle davranmalısınız. Örneğin çocuğunuz su bardağını döktü, kırdı diyelim. Kendinize ne dersiniz, çocuğunuza ne dersiniz? Bunu bir düşünün. Kendimize “Ay ne salağım ya!” deriz çoğumuz, ama çocuğumuza bunu demeyiz. Ya da mesela çocuğunuza kötü davranan biri var diyelim. Kaplan kesilip çocuğumuzu korumaya alırız ama söz konusu kendimiz olduğunda bize kötü davranan insanları sineye çekeriz belki de... Kendimizi sevmek için kendi değerimizin farkında olmalıyız. Kendimizi sevmek, kendimize şefkat göstermek bence... Hoşgörülü olmak... Yani çok basit aslında, bir çocuğu, sevdiğimiz bir insana davranır gibi davranmak...

Atlarla koçluk deneyimini yaşayan birçok kişinin, sınırları çizme konusunda da çarpıcı deneyimler yaşadığından bahsettiniz. Sınırlarımızı nasıl koruyabiliriz? 

Sınır, kendini kullandırmamak olmalı. İstediğinizi düşünmekte özgürsünüz siz. Mesela kimse size gelip “burada böyle düşünmemelisin” veya “buna da üzülünür mü?” diyememeli. Diyorsa sınırınıza girmiştir. Buna üzülünür, işte üzülüyorum! Gerçekten hissediyorum... Hissediyorsunuz ve onu hissetme hakkınız var, o sizin sınırınız. Genelde ailemizle başlar sınırlar... Annemiz hala 20 yaşında evden çıkarken “ay üstünü giy, şu hırkayı al dışarısı soğuk” diyor ya, o bir sınır ihlali aslında. Sınır ihlali çok küçük yaşlarda başlıyor. Çocuk 3 yaşında “doydum” diyor, kafasını çeviriyor ama hala kaşıkla peşinden gidiliyor. “Hayır, senin midenin dolu olup olmadığını senden daha iyi bilirim.” Yani o kadar alışığız ki annelerin, babaların, abilerin, ablaların, eşlerin sınır ihlaline. Bu daha sonrasında iş yerinde sınırımıza giren iş arkadaşları ve yöneticiler ile devam ediyor. Mesela o gün kadın ısrarla kabul etmedi, sınırlarını koruyamadığını. “At beni seviyor” diyor. “Sınır çalışmamız lazım” diyorum, “Hayır” diyor “çok sevecen, tatlı bir at, beni de çok sevdi” Siz atı durduramadığınız zaman o sizi gittikçe ittiriyor. En sonunda at gitti kamçıyı aldı dişlerinin arasına, ki bu hiç olmaz! Getirdi kadının önüne koydu kamçıyı. Siz kendi sınırınızı koruyabiliyorsanız o zaman güçlüsünüz. Eğitimler bu ve benzeri konularda insanları kendisiyle yüzleştiriyor, karşılaştığı bu yeni gerçeklerle başa çıkması için araçlar sunuyor.