Ya çare sizseniz?

17 yaşındaki Dilara Uğurlu, bir kemik iliği donörü. O, donör olmanın önemini kardeşinin hastalığı ile fark etmiş aslında ama şimdi, “Bu duyguyu bir kez yaşadım, birçok kez de yaşamak isterim. Ne kadar çok insan bu konuda bilinçlenirse, o kadar çok insanın kurtulma ihtimali oluyor” diyerek bize küçük yaşta büyük bir hayat dersi vermeyi ve farkındalık yaratmayı başarıyor. Belki de hayatta kalabilmek için dünyada size de ihtiyacı olan birileri vardır, kim bilir?

Ya çare sizseniz?

Dilara’nın abisi Burak’a konulan kanser teşhisi ile başlıyor iki kardeşin hikayesi. Güçlü bir çocuk Burak; hatta kanseri iki defa yenecek kadar güçlü. Gülümseyen, “Bu benimki bir delilik hali” diyerek, gülümsedikçe güçlenen biri... Dilara ise abisi Burak’ın donörü olup, onun hayatına hayat katan bir süper kahraman. Sıradaki hedefleri ise daha fazla insana umut olmak ve daha fazla insanın yaşaması için kemik iliği donörü sayısını Türkiye’de arttırma çalışmaları yapmak.

Ya çare sizseniz? - Resim : 1

“Karamsarlığa kapılmadım”
23 yaşında genç bir üniversite öğrencisi Burak Uğurlu. Hayali ise gemi kaptanı olmak. Yaşama farklı bir açıdan bakıyor. İçinde bir ses var, ona sürekli ‘Sakın pes etme, gülümse!’ diyor. Ama hayatta bazı zamanlar vardır ki, içimizdeki sesleri dinlemesi biraz güçleşir. Hayat bir anda gerçekten savaşmayı gerektirir. İşte Burak da, 21 yaşındayken, bir sabah kalktığında böyle bir döneme giriyor. Önce boynunda bir şişlik hissediyor ve hastaneye gidiyor. Doktor dahiliyeye bölümüne gitmesini öneriyor, fakat tüm sonuçları temiz çıkıyor. Şişlik devam ettikçe annesinin ısrarıyla bir hematoloji uzmanınagörünmeye karar veriyor. Hayatının tam en heyecanlı, en deli dolu, en güzel zamanlarında lenfoma kanseri olduğunun haberini vermek ise anneye düşüyor. Doktoru hemen hastaneye yatması gerektiğini söyleyince, Burak da ne arkadaşları ne de öğretmenleriyle vedalaşamadan apar topar hastaneye yatıyor. “Kendimle kalıp konuşacak, olanları idrak edecek bir vakit dahi bulamadım” diye anlatıyor o günleri. Peki, kendiyle baş başa kaldığı an? Acaba kendi kendini nasıl telkin edebilmişti? “Tabii ki kabullenemedim ama en önemlisi ölümü asla aklıma getirmedim. Hiç karamsarlığa kapılmadım. Etrafımdaki insanlar da aynı şekilde, bu kelimeyi hiç sarf etmedi.”

Kardeş bile olsanız eşleşmesi zor!
Sekiz aylık bir süreçte gördüğü tedaviler sonucunda kanseri yeniyor Burak. Bir sene boyunca hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Ancak girdiği rutin kontrollerde bu sefer akciğer bölgesinde hastalığın tekrar nüksettiğini öğreniyor. Doktoru bu sefer izleyecekleri protokolü değiştirerek, ilik nakli olması gerektiğine karar veriyor.
Burada devreye Burak’ın tek kardeşi Dilara giriyor. Abisinin ilik naklinde donörü oluyor. “Kanserin ne olduğunu dahi bilmiyordum, ama abim için o an canımı bile vermeye hazırdım. Ancak iliklerin ameliyat için yüzde 100 uyuşması gerekiyordu. Her kardeş için uyuşma ihtimali ise sadece yüzde 25 gibi bir olasılık; eğer yüzde 95 dahi uyuşsa operasyon gerçekleşemeyecekti. Benden kan örneği alındı ve bir ay bekledik. Okuldaydım, abim aradı, yüzde 100 uyuşma olduğunu söyledi. Mutluluktan çığlık attığımı hatırlıyorum. Anlatılmaz yaşanır derler ya, bu işte öyle bir şey” diye bahsediyor o an hissettiklerini Dilara.

Bir sene kadar gördüğü tedavi sonrasında Burak, bu sefer kanserle girdiği ikinci savaşı Dilara ile birlikte kazanıyor. Burak da ona ‘süper kahraman’ diyor zaten. Şimdilerde ise hayatının ‘durdur’ tuşuna bastığı yerden, yaşamına devam ediyor. Burak artık okuluna döndü; onu çok seven, hatta sosyal medyada #direnburak diyerek ona destek olan arkadaşlarına kavuştu. Daha da güçlü, daha da kendine güvenen, daha da kendine inanan bir Burak var artık. Hatta bu iki iyi kalpli kardeş, Türkiye’deki donör sayısını arttırmak için bir çalışma yapmayı bile düşünüyorlar. Tam burada bir ünlem işareti koymak durumundayız, çünkü herkes donör bulmak konusunda Burak kadar şanslı olamayabiliyor. Dilara, “Bu duyguyu bir kez yaşadım, birçok kez de yaşamak isterim. İnsanları uyandırmak ve bilinçlendirmek lazım. Ne kadar çok insan bu konuda bilinçlenirse, o kadar çok insanın kurtulma ihtimali olacak çünkü’’ diyerek donör olmanın önemine parmak basıyor.  

Basit ve acısız!

Türkiye’de kemik iliği donörü sayısı ortalama 180 bin civarı. Yani çok düşük! Bu rakam Amerika’da 35 milyonu buluyor! Hal böyle olunca Türkiye’de de birçok hasta donör bulmak için Amerika’daki donör bankalarına ulaşmak zorunda kalıyor. Aslında bu konuda toplum olarak pek fikir sahibi değiliz ne yazık ki! Oysa yapılacak şey o kadar basit ki! Ve donör olmak öyle acısız bir işlem ki! Medikal Park Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Cafer Adıgüzel’e kimlerin donör olabileceğini ve işlem esnasında sürecin nasıl işlediğini soruyoruz. “18 ve 55 yaş arasında, sağlık problemi olmayan herkes kemik iliği donörü olabilir. Bir tüp kan veriyorsunuz, o kandan bizim doku grubu dediğimiz gruplar çıkartılıyor ve kemik iliği bankasında bekliyor. Hastamız geldiğinde, hastanın doku grubunu hazırlıyoruz ve bankaya gönderiyoruz, banka da tarama yapıyor ve uyumlu donör olduğunda bilgi geliyor. Bu bir gönüllülük işi tabii. Bazen uyuşma sonrası vazgeçen donörler olabiliyor. Elbette donör vazgeçmekte özgür, saygı göstermek durumundayız ama eğer vazgeçeceksek hiç donör olmayalım. Bu durum, bir defa benim bir hastamın başına geldi ne yazık ki! Hastaya donörün vazgeçtiğini söyleyemedim, trafik kazasında ölmüş demek durumunda kaldım” diyor; “Donör sayısını arttırmak için kesinlikle daha kapsamlı çalışmalar yapılmalı. Bizim toplumumuz çok fazla televizyon izleyen bir toplum, dizilerin arasına bu konuda kapsamlı bir kamu spotu konulabilir. İşte o zaman evinde oturan teyzeyi de harekete geçirirsin, bu konuda bilgi sahibi olmayan insanı da. Biz bu tarz gönüllülük olaylarını en fazla böyle bilinçlendirmeler olduğunda yaşıyoruz.”

Peki donör olmak istiyoruz diyelim. Herkes donör olabiliyor mi? Prof. Dr. Adıgüzel, donör olmanın belirli şartları olduğunu söylüyor. “18-55 yaş arasında olmak ve bir sağlık probleminin olmaması yetiyor. Kanser tedavisi geçirmiş, bir greft nakli geçirmiş, tedavi olsa bile bulaşıcı hastalık geçirmiş olanlar ise kabul edilemiyor.”
Donör olmak çok da basit bir işlem aslında. Uyuşma olduktan sonra, iki tarafın da uygun olduğu bir tarih belirleniyor. Daha sonra donöre günde bir defa olmak üzere dört gün boyunca aşılama yapılıyor. Daha sonra kök hücreler toplanıyor. Bu beş gün sürecek bir işlem. Herhangi bir acı hissedilmiyor ve iz kalmıyor. Sonrasında bir hayatı kurtarmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz.

Ludwig Tieck “Hayatta daima tatlı ile acı karışıktır” demiş. Belki de birilerinin çaresi sizdedir. Belki siz de birilerinin süper kahramanı olacaksınız. Burak konuşmamızı bitirdiğimiz sırada, odadan çıkarken geri dönüp bana “Daha ne olsun, artık Dilara’nın kan grubunu taşıyorum’’ demişti. Bir yerlerde, birileri de sizin onlara hayat katmanıza ihtiyaç duyuyor olabilir. Ne dersiniz, birinin hayatına hayat katmak müthiş bir şey olmaz mıydı?