Gece korkan erkekler

‘Yalnızım ve çok korkuyorum!’ Bu cümleyi bir erkekten duymaya ne kadar alışıksınız? Peki ya bu cümleyi söyleten dürtünün psikolojik bir rahatsızlığın ilk belirtisi olduğunu söylesek... Monofobi çok yakınınızda olabilir.

Gece korkan erkekler

Yazı: Ece Üremez

Gece oldu. Evde tek başınasınız. Kalp atışlarınız hızlanıyor, nefes alıp verişiniz sıklaşıyor, göz bebekleriniz büyüyorsa, her köşesini ezbere bildiğiniz evinizde ışıkları kapattığınız an zihniniz o tanıdık eşyaları yabancı nesnelere dönüştürüyorsa, her tıkırtıdan irkiliyor hatta bir ses duymak için kendinizi zorluyorsanız ve en önemlisi sabaha kadar gözünüzü bile kırpmadan tabiri caizse cin gibi oturuyorsanız bu konu sizi de bir hayli ilgilendiriyor. Çünkü sizde de birçok yetişkini kontrolü altına alan monofobi yani yalnız kalma korkusu olabilir. Henüz başlığı okurken garip bir tezatlık sezdiğinize eminim. Çünkü bu yazıda özellikle korkunun hedefindeki erkeklere yer vermeyi seçtik.

Sözlük anlamı yalnızlık korkusu değil yalnız kalmaktan korkma olarak özetlenen durum esasında bahsi geçen kelimelerden çok daha derinlere iniyor; kontrol altına alınması ise oldukça güç görünüyor. Monofobi, ailelerimizden sıklıkla duyduğumuz, ‘çocuğum evlen de bu hayatta yalnız kalma’ olayıyla yakından uzaktan ilgili değil. Mesele en basit haliyle karanlık bastığında evde yalnız olmaktan, korkmaktan ibaret. ‘Saçmalamayın, niye korkayım gece yalnız kalmaktan?’ demeyin; çocuklar niye korkuyorsa yetişkinler de aynı nedenlerden korkabiliyor. Demek ki çocukların bir bildiği varmış. Korkuları elbette mantıklı ya da mantıksız diye ayırmak doğru değil ama korkan tarafı kadın ve erkek diye sorgulamamak işten değil. Ancak konu monofobiye gelince yapılan araştırmalar sonucunda erkekler kadınlara oranla bu korkuyla daha çok yüzleşiyor. Zira aile evinden daha erken yaşta ayrılan erkekler, korkularını keşfedecek ortamı da daha çabuk buluyor. Uzmanların ortak kanısına göre yalnız kalamama fobisi çocuklukta yaşanmış olan travmatik bir andan kaynaklanabiliyor. Ayrıca büyüyene kadar hiç evde tek başına bırakılmamış, geç yaşlara kadar anne ve babanın arasında uyumuş ya da cin-peri hikayeleri anlatılmış çocuklar, kendileri büyürken kaçınılmaz olarak bu korkuyu da içlerinde büyütüyor. Birer yetişkin olduklarındaysa her yalnız kaldıklarında mutlaka yanlarında birini istiyor ve arıyorlar. Ancak monofobinin tek nedeni çocukluk korkuları değil elbette. Kişinin kendi içinde yetersiz ve başarısız olduğuna inanması da bu fobinin oluşmasında büyük paya sahip. ‘Peki ben hayatta hiç tek başıma kalamayacak mıyım?’ sorusunu duyar gibiyiz. Merak etmeyin monofobiden kurtulmak mümkün. Siz sadece her şeyden önce bunu aşabileceğinize dair kendinize inanın ve güvenin. Korkuyu hissettiğinizde sadece bir dakikalığına gözlerinizi kapamayı ve korkunun kendisine değil de neden korktuğunuza odaklanmayı deneyin. Kendi kendinizi analiz edin. Bu dakikalarda içinizde müthiş bir mücadele başlayacak; korku sizi ele geçirmeye çalışacak ama teslim olana dek ne kadar direnirseniz o kadar ilerleme kaydetmiş olacaksınız. Her geçen gece gözünüzü kapalı tutabilme süreniz artacak. Bir diğer çözüm ise bu korkuyla herkesin önünde yüzleşmek. Reddedilmekten ve değişmekten korkmayın. Kusurlarınız üzerine tek başınıza kafa yorarak aşırı odaklanmayın, aksine konuşun, paylaşın, sosyalleşin. Sizinle aynı durumda olabilecek diğer kişilerin olabileceğini de unutmayın. Aslında bu korkuyu taşıyanların çoğu mantığını devreye sokuyor ve korkunun anlamsızlığının bilincine varıyor. Ancak yalnız kalma cesaretini gösterme konusunda büyük bir isteksizlik taşıyorlar. Yalnız kalmayı denediklerinde ise kontrolü kaybediyor ve yoğun endişe duygusu içinde kayboluyorlar. Bu korku bir anda ipleri eline alarak aynı zamanda yetişkinlerin hayatını alt üst edebilecek kadar da güçlü olabiliyor. Yalnız kalamama kaygısıyla sevgililerine ya da eşlerine bağlı hareket eden kadın ve erkekler ilişkilerini de adım adım ölüme sürüklüyor. Özellikle erkekler bu korkularını dışa vurduklarında partnerleri tarafından sıklıkla itici bulunuyor, korkuyu bastırma duygusu devreye girdiğindeyse işler daha karmaşık bir hal alıyor. Yine bu korkuyu taşıyan erkekler kendi özel hayatlarında yaşadıkları içsel çatışma sonucu özgürlüklerini kısıtlıyor, her istediklerini yapamadıklarından mutsuzluğa sürükleniyor, hatta dönem dönem depresyona girebiliyorlar. Burada kilit nokta monofobinin sadece aklınızın size oynadığı bir oyun olduğunun farkına varmak ve kendi kontrolünüzün bayrağını ‘gölgelerden’ devralmak. Ama her şeyden önce bir bilene sormak gerek derler. Tam da bu yüzden monofobiyi deneyimleyen erkekleri bulduk, zor olsa da konuşmaya ikna ettik. Biri bu korkuyu alt etmiş diğeri ise hala esiri olan iki erkeğin yaşadıklarını okurken şaşkınlığınızı gizlemekte zorlanacaksınız.

Korkuyu yaşayanlar anlatıyor…
“Monofobi ile yaşamaya alıştım”
38 yaşındaki Mehmet Ali Poyraz, çocukluğundan gelen karanlık korkusunun halen devam ettiğini söylüyor ve monofobinin tüm hayatını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: “Çocukluğum Sivas’ın bir köyünde geçti, hep ürkütücü hikayeler duyarak büyüdüm. Abim de çok korkuttu beni küçükken. Evin içinde hep saklanır hiç beklenmedik bir anda bağırarak çıkardı. Bir de çocukluğumdan beri hiç unutamadığım bir anım var; babamla evimizin önünde konuştuğumuz güne dair. Bana kendimi nasıl korumam gerektiği ile ilgili nasihatlar vermişti. Göz ucumla ona bakıyor ve dinliyordum. Sonra birden sessizlik olmuştu. Ben yanımda bir gölge görmeye devam ettiğim için babam da orada zannediyordum. Ama başımı yana çevirdiğimde babamın gittiğini fark edip kendi gölgemden çok korkmuştum. Şimdi hem evliyim hem de çocuğum var ama hala yalnız kalmaktan korkuyorum. Akşam olup da eve girdiğim zaman, eşim ve oğlum evde yoksa tek istediğim ses ve ışık. O yüzden hem televizyonu hem de tüm ışıkları açıyor, her odayı mutlaka yarım saatte bir geziyorum. Sabah güneşini görmeden asla uyuyamıyorum. Bir nefese ihtiyaç duyuyorum. Bu bir kuş, kedi ya da köpek bile olabilir. Yeter ki evin içinde, yanımda bir canlı daha olduğunu bileyim. Yalnız kaldığımda daimi bir endişe ve tedirginlik hissiyatı oluyor. Kulağım bir ses arıyor. Bir şeyler duysam da kalksam gitsem, görsem diye bekliyorum. Korkumla karşılaşmak istiyorum aslında. İtiraf etmeliyim ki korkumu yenemeyeceğimi kabullendim. Geceleri dua ediyorum ama yine de bu gücü kendimde bulamıyorum. En fazla bir ya da iki gece yalnızlığa sabahlayarak dayanabiliyorum. Daha uzayacaksa anneme gidiyorum. 25 yaşında evlendim. O yaşa dek ailemin bir seçimi olarak hiçbir arkadaşıma yatılı kalmaya bile gitmedim. Hep aile içindeydim. Bu da elbette bir özgüven sorununa neden oldu. Askerlik benim için çok zor bir dönemdi. Gece tuttuğum nöbetlerde kendimi kollamaktan hiçbir zaman çevremi kollayamadım. Düşman falan hak getire… Ben o sıralarda en büyük düşmanım olan korkumla yüzleşiyordum. Bazen gece, fırından ekmek almaya göndermek isterlerdi beni, resmen ağlardım yalnız gitmemek için. 19-20 yaşındayım o dönem, elimde tüfek vardı ama yine de korkuyordum. Eşimle ilk tanıştığımda bu korkumu ona söyleyememiştim. Şimdi artık biliyor ama hala o iş seyahatine gittiği zaman ‘Ben ne yapacağım şimdi?’ diye kara kara düşünüyorum. O da hep ‘annene git’ diyor. Ama her defasında da annemlere gidip, ‘Ben korkuyorum’ da diyemiyorum, geceyi sabah ediyorum. Yalnız kaldığım zamanlar hep evdeki en büyük odaya gidiyorum, kafamdan yukarı doğru ateş basıyor sanki, tırnak yemeye başlıyorum. Kendimi oyalamak için her şeyden bir aktivite yaratıyorum. Meyve bile yiyorsam o portakalın kabukları lime lime olana kadar parçalıyorum. Kendi başıma hiçbir zaman tatile çıkamadım. Bir iş seyahatine gitmem gerektiğinde de otel odalarında sabaha kadar oturuyorum. Artık monofobi ile yaşamaya alıştım, aslında kabullendim demek daha doğru olur.”

“Bu korku uğruna çok ilişkim sonlandı”
29 yaşındaki Fatih Ergüç sosyal medya uzmanı. Monofobinin hayatını çok uzun yıllar olumsuz etkilediğini ama sonunda bu korkuyu yenebildiğini söylüyor. “Kendimi bildim bileli yalnız kalmaktan korkuyorum. Üç veya dört yaşları civarında yalnız yattığım dönemleri hatırlıyorum ancak sonraki dönemlerde hep annemle ya da aileden biriyle uyuyordum. 10 yaşımdan bugüne dek evde biri olmadan asla yatağa girmedim. İlk önce neler hissettiğimi anlatmaya çalışayım sizlere, belki o zaman kendinizi beni anlamaya daha yakın hissedersiniz. Çünkü dışarıdan bakıldığında durum oldukça gülünç görünebiliyor. Gece yalnız kaldığımda en yoğun hissettiğim duygu korku oluyor. Sonrasında yalnızlık ve çaresizlik hissi adeta tüm bedenimi ele geçiriyor, beni hareketsiz bırakıyor. Sıcak basıyor. Çok büyük bir korku sanki somutlaşıyor ve etrafımda dolaşmaya başlıyor. Olduğum yerden kaçmak istiyorum ama bir şey beni tutuyor sanki. Bu şartlarda uyumak ne kelime gözümü bile kırpmak istemiyorum. Evet, o aşamada tek bir seçenek kalıyor benim için, ‘ver elini alemler’ diyor, soluğu gece hayatında alıyorum. Bu korku uğruna o kadar çok ilişkim sonlandı ki… Çünkü korku kontrolü ele aldığında beni çok zor durumlar içinde bırakabiliyor. Hayatıma giren kadınlarla bunu hemen paylaşmam kolay olmuyor ve sonra bir gece geliyor ki, ‘İyi geceler sevgilim ben yatıyorum’ mesajından sonra aslında dışarı çıktığımı öğreniyor. Elbette ki geceyi birlikte geçirdiğimiz zaman her şey yolunda gidiyor, ben de gönül rahatlığıyla korkmadan uykuya dalıyorum. Ama her gece de, ‘Gel benimle uyu’ diyemiyorsunuz ki! Ne de olsa herkesin kendi hayatı, odaklanması gereken kariyeri ve bir düzeni var. Birlikte kalmaların zorlama hissiyatını içermesi her defasında kadınların benden adım adım uzaklaşmaları ile sonuçlanıyor. Uzun yıllar boyunca bir tek kendimi böyle sanıyordum. Kimseyle paylaşamadığımdan bunun psikolojik bir sorun olduğundan habersizdim. ‘Öğrendin de ne oldu?’ derseniz mücadelemde yalnız olmadığımın farkına vardım. Monofobiyi aşabilmeye olan inancım güçlendi. Bence çocukken herkesin yalnız kalmaktan ve karanlıktan korkma dönemi oluyor. Aileler o dönemi, ‘çok küçük ne olacak bizimle uyusa’ düşüncesiyle hafife alıyor ama çocuk bir kere yalnız uyumanın alternatifi olduğunu öğrenince geri dönmek her geçen gün zorlaşıyor. Benim durumum için hikayenin böyle başladığına inanıyorum ama neyse ki sonu mutlu bitiyor. Monofobiyi master’ımı tamamladıktan ve iş hayatına atıldıktan sonra yendim, daha doğrusu başka şansım kalmamıştı. Yeni mezun olmuştum, çok iyi bir işe girmiştim, arkadaşlar, ilişkiler her şey yolunda gidiyor gözüküyordu. Ama bir gün kendi hayatıma uzaktan baktım ve hala annemlerle yaşıyor olduğumun bilincine vardım. Özgür değildim, olamamıştım. Ve aniden ayrı eve çıkma kararı aldım. Bir yandan ödüm kopuyordu ama inat ettim. İlk günlerim hatta haftalarım şöyle geçiyordu; sabaha kadar salonda, koltukta, televizyon karşısında tüm ışıklar açık sabahın ilk ışıklarına dek uyanık… Birkaç gece sonra oturur pozisyondan hafif yatık hale geçtim, sonraki gece uzandım, sonra bir gece bir baktım uyumuşum. Sabah uyandığım anda hissettiğim hafifliği anlatamam. Devam ettim, ertesi gecenin de geçtiğini ve bir şey olmadığını, hala hayatta olduğumu(!) gördükçe zamanla her şey normale dönmeye başladı… Dört yaşında yenmem gereken yalnızlık ve karanlık korkumu 29 yaşında yendim. Azim ve inatla, özgürlüğümü kısıtladığı için monofobiden kurtuldum.”

Uzmanlar ne diyor?
Çocuklukta yaşanmış travmalar neden olabiliyor
Emsey Hospital’dan Psikiyatri Uzmanı Op. Dr. Orhan Karaca, yalnızlık duygusunun temelinin ayrılık anksiyetesi olduğunu yani ayrılık kaygısına dayandığını söylüyor ve durumu şöyle açıklıyor: “Bilinenin aksine yalnızlık, tek başına ve yalnız olma durumu değil; yalnız olduğunu hissetme durumu. Yalnızlık hisseden kişide, büyük bir boşluk duygusu ve dışlanmışlık hissi ortaya çıkabilir. Yalnız kalmaktan hemen herkes bir ölçüde korkar ancak hastalık derecesinde yalnız kalma korkusu ise kişinin yalnız kalmamak adına sürekli bir arayış içerisinde olmasına ve bazen de istemediği durumlara katlanmasına neden olabilir. Yalnızlık korkusu hem kadınlarda hem de erkeklerde sık görülebilen bir duygu. Erkeklerde yalnızlık korkusuna sebep olan durumların başında genetik faktörler olabileceği gibi çocuklukta yaşanmış bazı travmalar da bu durumu yaratıyor olabilir. Anne-babası boşanmış, ağır hastalık geçirmiş, yakınını kaybetmiş ya da uzun süre ayrı kalmış çocuklarda yalnız kalma korkusu ortaya çıkabilir. Aslında yalnızlık duygusunun temeli ayrılık anksiyetesi yani ayrılık kaygısına dayanır. Küçük bir çocuğun terk edilmekten korkması gibi olan bu duygu çocukluktan itibaren zihnimize yerleşir. Yalnızlık ya da insanlardan uzak kalmışlık duygusu aynı zamanda depresyonda da görülebilir. Özgüveni düşük olan insanlar diğer insanların gözünde kendilerini değersiz hissedebilir. Bu da beraberinde kişinin kendini diğer insanlardan soyutlamasına ve kronik bir yalnızlığa neden olabilir. Yalnızlık korkusu kişiyi aslında istemediği davranışları yapmaya zorlayabilir. Mesela sadece hayatında biri olsun diye aslında ayrılması gereken biriyle ilişkisini sürdürebilir ya da istemediği halde sadece etrafında insanlar olsun diye yalnız kalmamak adına yanlış kişilerle arkadaşlıklar kurup onlara hoş görünme çabasına girebilir. Yalnızlık korkusunun olumsuz sonuçları arasında; panikatak, depresyon, strese bağlı çeşitli hastalıklar, psikolojik kökenli bayılma ve nöbet geçirmeler, alkol ve madde kullanımı ve ileri boyutta yalnızlığı yaşamamak için kendi canına kıyma gibi olumsuz sonuçlar yer alabilir. Aşırı kaygı, korku, duygusal çökme, yalnızlık korkusu gibi belirtilerle baş edemediğinizde en kısa sürede bir psikiyatri uzmanına başvurun.”

Korkunun kaynağını tanımlamak gerekir
Terapi İstanbul’dan Uzman Psikolog Emre Erünsal, bu korkunun bireyin kendini güvensiz, kaygılı ve depresif hissetmesine neden olduğunu ve tedavi yöntemlerinin başında bilişsel davranışçı terapiler geldiğini söylüyor: “Monofobi ya da diğer adlarıyla otofobi, izolafobi kısaca yalnız kalma korkusudur. Bu korku bireyin kendisini güvensiz, kaygılı ve depresif hissetmesine neden olur. Yalnız kalmaktan korkan birey kendisini aşırı ihtiyaçlı hisseder, yalnız kalmaktan kaçınır ve sürekli diğer insanların yanında olmak ister. İnsanlara ihtiyaç duymamız normal ancak insanların varlığına sürekli ihtiyaç duyuyorsanız o zaman bu sizi kontrol etmeye başlar. Monofobi de hayatınızın kalitesini belirgin bir şekilde düşürebilir. Panikataklara neden olabilir, diğer insanların sizinle ilgili olan düşüncelerini olumsuzlaştırabilir ve onları sizden uzaklaştırabilir. Böyle bir durumda önemli olan bu korkunun bireyin hayatını ne kadar olumsuz etkilediğini belirlemek. Korkunun kaynağını da tanımlamak gerekir. Korku bedensel zarar görme ihtimalinden dolayı olabilir ya da birey kendini yetersiz hissediyorsa karşısına çıkacak olan problemlerle baş edemeyeceğini düşünebilir. Daha ağır durumlarda birey tek başına çeşitli aktiviteleri yapamaz. Örneğin asansörü tek başın kullanamaz, otoparka tek başına inemez, pazar yeri gibi kalabalıklara tek başına gidemez. Her zaman bir aksilik çıkacakmış gibi düşünür, ona göre planlar yapar, kaçış stratejisini değerlendirir ve sakinleşemez. Özetle kaçınma repertuvarı geliştirir. Monofobik bireylerde ilk belirtiler panikatak belirtilerine benzer. Nefes alış verişin sıklaşması, kalp çarpıntısı, ellerin titremesi ve terlemesi, göz bebeklerinin büyümesi gibi. Aynı zamanda takıntılar ve depresif duygular da gözlemlenebilir. Kadın veya erkeğe göre fobinin yaşanış biçiminde bir fark yoktur; ancak cinsel kimliklerin içeriklerine göre erkeklerin fobik kaçınmaları yer yer ayıplanıp hor görülürken; kadınlara daha fazla tolerans gösterilebilir. Bu kadının cinsel kimliğinin daha yetersiz algılandığının da göstergesi olabilmektedir maalesef. Ayıplanan erkeklerde ise cinsel açıdan yetersizlik ve değersizlik hisleri ortaya çıkar. Tedavi yöntemlerinin başında bilişsel davranışçı terapiler gelir. Bununla birlikte maruz bırakma (exposure) terapisi uygulanabilir. İlaçlar fobiyi tedavi etmek yerine bireyin stresli beden belirtilerini ve kaygısını giderir. Bilişsel davranışçı terapilerde fobi tedavilerinin yüzde 75’i başarılı sonuçlanmakta. Fobik bireyler, bu aşırı korku halinin mantıksız olduğunun farkındadır, bundan dolayı düşünsel müdahaleler yerine davranışsal müdahaleleri derecelendirilmiş bir şekilde uygulamak gerekir. Fobi tedavisinin en etkin yolu fobinin üzerine kontrollü bir şekilde gitmek ve kaygı uyandıran sorunla yüzleşmek. Bireyin hissettiği korku kontrollü ve sistematik bir şekilde duyarsızlaştırılarak azaltılır. Korku duygusu azaldıkça yerini kontrol duygusu alır.”