Bana acıdan söz et!

Popüler kültür acıdan zevk alıyor olabilir mi? Sadizm ve mazoşizm yüzyıllardır ortaya atıldığı an tüm ilgiyi üzerinde toplamayı başaran iki olgu olmaya devam ediyor. Son yıllarda Grinin Elli Tonu ile başlayan furya, şu sıralar Tüy Kalemler-Quills Tatbikat Sahnesi’nde ve Kürklü Venüs tiyatro oyunları ile insan doğasını bize bir kez daha sorgulatmayı başarıyor.

Bana acıdan söz et!

Yazı: Ece Üremez

Gün geçmiyor ki popüler kültür bir konuyu kafaya takmasın sonra da pişirip pişirip önümüze sunmasın... Dünya muhafazakarlaşma yolunda ironik bir şekilde küçük adımlarla geriye doğru ilerlerken sanat her alanda hızla liberalleşmeye devam ediyor. Elbette edebi bir dili hak eden aşk da bu durumdan nasibini fazlasıyla alıyor ve masum duygular en acı verici olanlarla değiştiriliyor. Anlayacağınız gün şiddet, seks, öfke kelimelerini aynı cümle içinde kullanma günü oluyor. Vikipedia’da masumca erotik edebiyat başlığı altına gizlenmiş kitaplar ve provokatif tiyatro oyunları bir kez daha tartışmaya açılıyor. Bu eserler arasında en dikkat çekici olanlarının ilki 1870 yılında Leopold von Sacher-Masoch tarafından yazılan Kürklü Venüs; diğeri ise 2011 yılında E.L. James tarafından yazılan Grinin Elli Tonu... Aralarında yüzyıllar bulunan bu iki roman da özünü ve ilhamını sadizm kavramının yaratıcısı Fransız aristokrat  Marquis de Sade’dan alıyor. Kürklü Venüs mazoşizmi anlatırken, Grinin Elli Tonu sadizmi işliyor. İki kitap da kendi zamanının en çok satanlar listesinde rekorlar kırıyor, çok fazla tartışılıyor, konuşuluyor ve dünya çapında etki yaratıyor. Elbette yankılar ülkemizde biraz daha karmaşık olsa da işin bu kısmına hiç girmiyoruz.

Onun yerine işin uzmanına danışıyoruz. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ve aynı zamanda Cinsel Terapist ve İlişki Terapisti Op. Dr. Gökçen Erdoğan, bu kavramların özünü açıklamakla işe başlıyor: “Sadist, mazoşist, sadomazoşist davranış ve ilişkiler, suç ya da hastalık değildir; ancak olabilirler de. Sadist, mazoşist, sadomazoşist ilişkiler, tüm aşırı görünüşlerine rağmen belli bir sınır dahilinde suç teşkil etmez ya da tedavi gerektirmezler. Onları meşru kılan, karşılıklı belirlenip kararlaştırılan sınırlar dahilinde, yetişkin insanların karşılıklı rızaları, onay ve anlaşmalarıdır. Birbirine, rıza dışında kaba kuvvetle, şiddetle, baskıyla sahip olmanın çok dışında tutulmalıdır bu kavramlar. Zira o zaman adları taciz ve tecavüz olur. Sapkınlık tanımına giren bir durum varsa ya da zorlama, yardım almak mutlaka ama mutlaka gerekiyor.”
Bu noktada kitaplara dönersek, ikisinde de kahramanlar arasında birer anlaşma mevcut. Bu da okuduklarımızın bizim gözümüzde meşrulaşmasının kapısını aralıyor ve suçluluk duygusunu azaltarak durumu normalleştiriyor. Böylece en gizli arzularımız hayal gücümüzün uçsuz bucaksız dünyasında diledikleri gibi şekil alabiliyor. Peki, temelinde ne yatıyor bu tip duyguların? Dr. Erdoğan; ikisinin temelinde de anneden ayrı kalmanın ağırlıklı olarak gözlendiğini söylüyor. “Mazoşizmde anneden zorla koparılan, bu ayrılığı çok derinden hissetmiş ve korkmuş kişilerin cinsel eşine karşı duygularını karıştırdığı iddia ediliyor. Sadizmde ise bu korku daha agresif biçimde dışa vuruyor ve kendine değil de karşındakine acı çektirme olarak cereyan ediyor.”


Popüler kültür bu ilişki biçimlerine dair yazıyla da yetinmiyor, görselliğin gücünü kullanarak sadizm ve mazoşizm odaklı oyunlar sahneye koymaya devam ediyor. Doug Wright’ın kaleminden çıkmış ve Erdal Beşikçioğlu’nun hem yönetip hem oynadığı Tüy Kalemler-Quills Tatbikat Sahnesi’nde sadizm ve insan doğasını bir kez daha sorgulatıyor. Çünkü Marquise de Sade’ın dediği gibi, “Doğada olan her şey edebiyatta da var olmalı.” Oyunu izlerken insan yapısında cani olmanın doğanın bir koşulu olduğuna ve zevk almanın geçerli tek yasa olduğuna ikna olacağınıza şüphe yok. Bir diğer oyun ise David Ives imzalı ve Türkiye’de ilk kez Tiyatro Öteki Hayatlar tarafından sahneye konan Kürklü Venüs. Ezen-ezilen ilişkisinin ve 21’inci yüzyılın cinsel politikasının irdelendiği oyunun yönetmeni H. Can Utku’nun şu sözleri de konu hakkında düşünmeye itiyor insanı; “Oyunun bizim için en önemli olan yanı günümüzde, özellikle entelektüel düzeyde üstü kapalı olarak var olan seksizmi, sadomazoşizm üzerinden tartışmaya açması oldu.” Aralık ayı boyunca devam edecek her iki oyunda da mizahi dille anlatılan insanın karanlık yanına dair karanlık kalmış noktalar ilginin esas kaynağını oluşturuyor desek haksız sayılmayız belki de...

GÜÇ VE YATAK

Aslında tüm bu sanatsal aktivitelerin bir çeşit meydan okuma olduğunu söylemek de mümkün. Neye karşı mı? Elbette güce ve otokontrol kavramına karşı. Dr. Erdoğan bu durumu şöyle açıklıyor; “Sadizm, hayat içindeki zayıf, pasif, edilgen ve sıkıcı rolünden sıkılmış, kendi içinde bir ispata ve değişikliğe ihtiyaç duyan kaygılıların ya da sosyal yaşam içindeki güç ve gövde gösterisini yatağa da taşımak zorunda hisseden sistemlilerin işidir. Mazoşizm ise güçlü olmaktan, görülür olmaktan, baskılamaktan, karar almaktan, sorumluluktan ve hükmetmekten sıkılmış olanların, hükmeden altına girme isteğinden beslenir. Türkiye’deki en önemli çıkış nedeni de bu aslında; güç dengesine müdahale ihtiyacı. Zira ülkemizde güç dengelerinin değiştirilebildiği önemli bir yer ‘yatak’.” Böyle bakınca durum daha da enteresan bir hal aldı değil mi? Öyleyse, bu eserlere toplumlar olarak bu denli çaresizce ihtiyaç duymamızın kaynağında modernleşen yaşamın getirileri ve sonuçları da yer alıyor diyebiliriz. Öyleyse, sadizm ve mazoşizmde gözlenen ortak belirtilere de değinmeden geçmek istemiyoruz.    Dr. Erdoğan bizim için şöyle özetliyor; “En basit belirti, gözleri bağlamaya yönelik tutku. Gözleri bağlayarak sevişmekten zevk alan herkes sadist ya da mazoşist değildir ancak meyilli olanların başlangıç hamlesi genelde bu olur. Sadistlerin alkol kullanımında çoğu zaman aşırıya kaçtığını da ekleyelim. Metropollerde genelde daha yüksek gelir ve eğitim seviyesine sahip çiftlerin sadist ve mazoşist ilişkiler yaşadığı da araştırmaların ortaya koyduğu sonuçlardan. Yalnızca filmlerde olur sandığınız sadomazoşist kulüpler ise gerçekten var ve bu mekanlardaki kayıtlı kadın üye oranı yüzde 30 civarında. Yani kadınlar görece az da olsalar, bundan da eksik değiller. Kırsal kesimlerde sadomazoşist ilişkiler yaşanmıyor mu? Muhakkak vardır, ancak istisna. Kadının arzusuna pek de önem verilmediğinden ve erkek cinselliği daha önemli kabul edildiğinden kadına acı çektiren ve bunu onun rızası dışında yapanların çokluğu tartışma götürmez.”
Grinin Elli Tonu tüm kadınların arzu nesnesine dönüşen sadist Grey’i hayatlarımıza davetsiz misafir olarak sokarken, Kürklü Venüs mazoşist Severin’i aynı şekilde tanıtmıştı. Şaşırtıcı olan nokta ise, bu karakterlerin normalden fazla gördüğü ilgi oldu. Buradan yola çıkarak bastırılan duyguları serbest bırakan Grey ve Severin aslında bizim istek ve arzularımıza dair birer ipucu mu oluşturuyor diye merak ettiğinize eminim. Ancak Dr. Erdoğan’a göre durum bu kadar basit değil aslında: “Sadist ilişki seven kadın, nihayet kendine üstte olacak yer bulmuş ve acısını çıkarmaya hazır kadındır. Sadist ilişki seven erkek ise gücünü tatmin edici biçimde kullanma yolundan vazgeçemeyen erkektir. Mazoşist ilişki seven kadınların, erkek üstünlüğünü ve emir altında kalmayı seven kadınlar olduğunu tahmin ediyorsunuz. Mazoşist erkek ise kadını güçlü, hükmeden görmenin değişikliğini büyülü bulan erkektir. Bunlar elbette son derece yüzeysel ve kısa açıklamalar. Yani kimse anlık duyduğu hazlardan yola çıkarak, ‘Ben aslında güçsüzüm’, ‘Ezilmeye mahkumum’, ‘Zalimim’ ya da ‘Güçlüyüm’ diye tanımlamamalı kendini. Zira konu bu kadar basit değil. Her cinsel ilişki kendi kimliğine ve oyuncularına sahip ve kendi şartları altında değerlendirilmeye muktedir.”

Elbette bu ihtiyaçların toplu bir gerekçeler listesini ortaya dökmek mümkün değil. Uzmanımızın da belirttiği üzere bu vakalar bireylerin iradeleri dışında şu ya da bu nedenle olmuştur diye tespit edilemiyor. Ancak edindiğimiz bilgiler ışığında şunu söylemek mümkün; geçmişinde, özellikle çocukluğunda taciz ve suistimale sık uğrayanların yetişkinlikte bu tür rolleri kolay kabullendiği bir gerçek. Son olarak konuyu irdeledikçe aklınızda bir başka sorunun daha oluştuğunu görebiliyorum; bahsi geçen davranış ve cinsel ilişki biçimleri tedavi gerektiren bir parafili yani cinsel sapkınlık mı yoksa bir cinsel tercih mi? Yanıtı Dr. Erdoğan’dan alıyoruz: “Eğer sadist, mazoşist, sadomazoşist uygulamalar olmadan tatmin olmak imkansız bir hale geldiyse, karşıdaki kişiye baskı oluşturan ve hayır demesini olanaksız kılan bir durum oluştuysa, kişi kendini bunlar olmadan eksik, tamamlanmamış ve kanıtlamamış hissediyorsa, bu durum tedavi gerektiren ciddi bir vaka olup çıkmıştır. Hemen doktora, işin uzmanına başvurmak gerek.” Hal böyleyken aslında akıllara da tek bir çözüm yolu geliyor; sadistlerin mazoşistlerle, mazoşistlerin de sadistlerle ilişki kurması, bu sayede herkesin istediğini elde etmesi. Onlar muradına erince popüler kültürün cinsel açlığı da doyuma ulaşır mı dersiniz? Belki de mutluluğun formülü bu kadar basittir.