Can mı Deniz mi?

İki farklı adam; ikisini de beğenen yüzlerce kadın var. Fi sezon finali yaptı ama Elele’de hangisi ‘daha iyi?’ tartışması bitmedi. Yazı işleri müdürümüz Filiz Deniz’i, konular editörümüz Ece Can’ı her bölüm sonrasında abartmıyoruz saatlerce savundu!

Can mı Deniz mi?

Dinlemesi ve izlemesi çok eğlenceli bu tartışmayı okumak da güzel olacak. Onlar konuşurken kayıt düğmesine bastık. Konumuz Can gibi adamlar mı, Deniz gibi adamlar mı? Ya da belki de asıl soru bir ilişkiden ne beklersiniz?

NASIL DENİZ VARKEN CAN MANAY'I SEÇEBİLİR Kİ İNSAN?
Ece: Can Manay benim için aşkı ve tutkuyu sembolize ediyor. Aşkı için her şeyi yapabilecek bir adam görüyorum ona bakınca. İsterse ruh hastası olsun, fark etmez. Günümüzde zombi ile robot arası bir şeye dönüşmüş çoğunluktan daha çok insan.

Filiz: Ama, büyük ‘ama’ları var bence. Kendi aşkı, tutkusu için başkalarına zarar vermek var işin içinde… Kaldı ki, aşk tek taraflı bir şey değil. Sırf sen birine tutkuyla aşıksın diye, sırf sen hayatta bir şeyi çok istiyorsun diye, o şey senin olmamalı bence.

Ece: Bence olmalı. Hayatta bir şeyi ya da birini tutkuyla istemek cesaret ister. Can Manay’da bu var ama Deniz’de yok. Ne Duru’yu tutkuyla arzuluyor ne de hayattaki en büyük ideallerinden biri olan sanat okulu için hayatına Can Manay girene kadar, kendi başına bir adım atabilmiş. Bir şeyi çok istemek de yetmez çünkü onu gerçekleştirecek tutku gerekir.

Filiz: Deniz, huzur anlamına geliyor benim için. Tutku çok değerli, ama ya huzursuzsa tutku? Deniz, hayata öyle bakıyor ki, bir şeyi etik olmadan, uygunsuzca, sırf hırsla yapmak istemiyor. Her şeyin yeri ve zamanı olduğunun farkında bence. Ancak, Can deyince hırsı gözünden okunan, bir kadını takıntı yapan biri düşüyor önümüze. Düşünsene, sadece fiziksel olarak görüp, hayran kalıp, seni takıntı yapmış biri... Aşk zaten biraz takıntı da barındırır içinde diyebilirsin ama Can’ın takıntı boyutuna baktığımızda, aşk mı acaba bunun adı gerçekten? Yoksa şımarık bir çocuğun istediğini alma çabası mı?

Ece: Aşkta karşındakine kendini kanıtlamaya, dikkat çekmeye çalışırsın zaten. Tıpkı doğada hayvanların tüylerini kabartması gibi... Takıntı, evet var ama eksik duyguya, elindekini kabullenmeye ve aşksızlığa yeğlerim. Deniz, Duru’ya ihtiyaç duyduğu güçlü duyguları veremiyor. Kendi dünyasıyla, hayalleriyle ve idealleriyle o kadar meşgul ki aklı da kalbi de, Duru’yu hep ikinci planda tutuyor hayatında. Duru’dan daha mühim konular var onun için ve bu durumu kabul etmek gerçekten bir kadın için en azından benim için de çok zor. Bunu belki farkında olmadan yapıyor ama benim gözümde ilişkide duyguyu hissetme ve hissettirme anlamında eksik ve yetersiz kalıyor. Böyle olunca da aklıma şu soru düşüyor; Deniz sahip olduğu ilişkinin değerinin ne kadar farkında? Çünkü bir gün o kadın, onun ruhu bile duymazken çekip gidebilir. Kimse kimse için kesin gözüyle daha açık konuşmak gerekirse ‘çantada keklik’ şeklinde bakmamalı.

Can mı Deniz mi? - Resim : 1

EĞER BİR İLİŞKİDEN BAHSEDİYORSAK, SADECE, 'BİR KADINA YETECEK ERKEK NASIL BİRİDİR?'İ İRDELEYEMEYİZ.
Filiz: Her şey karşılıklı. Duru’ya çevirsene oklarını bir de! Anlayışlı, sevgi dolu, iyilik sever, popüler kültüre asla mahal vermeyen, ün şan şöhret sevmeyen, idealleri kendinden, benliğinden ötede bir adam ve herkesin önüne geçebilmek için nereden geldiği belli olmayan bir tüy ile kendini ortaya koymayı seçen bir kadın! Evet böyle bir kadına farkındalık kazandırmaya çalışmak ona biraz yol göstermek iyi olabilirdi bence de. Kaldı ki. bence Deniz Duru’ya fazlasıyla ilgi gösteriyor. Onu ne kadar sevdiği o kadar belli ki! Duru bu ilişkide Deniz’e yetebiliyor mu peki? Deniz o bahsettiğin duyguları bence binlerce kadına verebilir. Ah evet, belki Duru’ya veremez. Olay o ilişki nezdinde Deniz’in yetersizlikleri değil, Duru’nun yettirememesi, şımarıklığı, ukalalığı.

Ece: Çünkü Duru da ne istediğini bilen, arzuları ve tutkuları olan bir insan. Tıpkı Can Manay gibi... O yüzden de Deniz ve Duru ilişkisinin, her ne kadar başta kusursuz gibi resmedilse de temelde çok çatlakları olduğunu görüyoruz. Çünkü bu iki insan arasında özünde ruh bütünlüğü yok. Kırılma noktaları var, ikisinin önem verdiği konular çok başka ve bu noktalarda birbirlerinin yanında değil karşısında yer alıyorlar. Senin güzel bir lafın var, ‘Her kadının doğru erkek tanımı farklıdır’ diye. Tamamen katılıyorum. Benim için Deniz içe dönük, bencil ve ‘fazla’ idealist, sahip olduklarını kaybetme pahasına... Kendini bir an olsun sorgulamayan ve hata yaptığını asla kabul etmeyen bir adam profili çiziyor. En doğruyu o biliyor ve insanları çok iyi tanıyor zannediyor oysa ki daha gözünün önünde olup bitenleri göremiyor. İlişki bir al, bir ver şeklinde basit matematik formülünden ibaret olmamalı. Can Manay, Deniz’den daha fazlasını verebileceğini gösteriyor Duru’ya. Keza bu şekilde de zihnine girmeyi, düşüncelerine sızmayı başarıyor. Son bir şey daha, bence kesinlikle Can Manay, Duru’yu Deniz’den daha çok istiyor ve işi bir adım daha ileri götürüyorum daha çok da seviyor. Aksi halde 11’inci bölüm sonundaki satılık ilanını görmezdik.

Filiz: ‘Evi sat ve git, taşın, hayatımızdan çık’ sözünü aslında Duru’dan çok duyduk ama Can tam da bu noktada bunu yapıyor. Çünkü Can öyle bir adam. Ne adım atarsa karşısındakini ne şekilde adım attıracağını aslında çok iyi biliyor. Baştan beri Duru’yu bu noktaya nasıl getireceğini iyi biliyordu. Zeki bir adam, pek çok ruh hastası gibi. Zeka, tutku, para, kariyer; hepsi onda mevcut ve bunlar pek çok kadın için oldukça önemli. ‘Hayatta ne istiyorsan ben onu sana verebilirim’ diyen bir erkeğe kim karşı koyabilir ki! Gel gelelim, ben Can’ın özünü gördüğümü düşünüyor, ‘Bir kadını ne mutlu eder?’ yanıtını verebilecek bir erkek gibi dursa da, huzursuz ve rahatsız bir tip olmasını es geçemiyorum. Hayatta en sevmediğim kelimelerin Can’ın karakterinde gizli olduğunu söyleyebilirim. Kimde gördüysem sorunlar yarattığını da fark ettiğim ‘hırs’ı, ‘yersiz kendine güven’i, ‘manipülatif’ tavrı, istediği kadar beni sevsin, benden kendini uzaklaştırır. Deniz ise gülüşüyle huzur veriyor… Ve ne de sık gülüyor. Sadece sen, sadece ben demiyor… Bence, kendinden bu kadar farklı karakterde bir kadınla olmuşsa, gerçekten sevdiği içindir. Aşk zaten böyle bir şey. Biri size gelip de “Seni zaten çok seviyorum ama hayatta bana ihtiyacı olan insanlar da var” diyorsa, benim aklıma ilk gelen ‘Peki ben? Ben ben!’ olmaz.

Ece: Deniz senin de tanımladığın gibi mükemmele oynayan bir karakter evet. Ama ben kadın-erkek ilişkisi denkleminde onu değerlendirdiğimde, içimdeki sıkıntıyı en iyi anlatabilecek kelimelerin yine ‘eksik ve yetersiz’ olduğunu fark ediyorum. Tatmin etmeyen bir yanı var. Aynı şekilde seni koruyup kollayamayan, ihtiyaçlarını anlayamayan bir yanı olduğu gibi. Haklısın, zeka, kariyer, para, tutku bunların hepsi çok çok önemli ve hepsi Can Manay’da var. Diğer sıfatlarına gelince, hırsı onun bu kadar başarılı olmasının sırlarından biri; manipülatif tavrı zekasının bir yansıması, dünya düzeni böyle birileri yönetir, yönlendirir, diğerleri yönetilir ve yönlendirilir. Kendine güveni ise gereksiz değil aksine oldukça yerinde; kaç kişi onun yaptığını yapabilir? Hayata sıfırdan başlayabilir? Çok büyük travmalar yaşamış ve gerçek sevgiye aç bir adamın aşk arayışına tanık oluyoruz onu izlerken. Tam da bu yüzden ekranda ya da kitapta yaşasın fark etmez, gerçek dünyadakilerden çok daha gerçek, çok daha insani bir varlık. Deniz kadar yakışıklı olmasa da Can Manay’ın olduğu bir masada tüm erkekler sönük kalıyor çünkü adam ‘The Karizma’. Aşık ve tutkulu bir adamın varlığı yeter.

Filiz: Yetmez. Fazlası lazım. Yani başta yeter belki; ya sonra?

SON SÖZ
Aslında bu tartışma daha uzadı gitti; buraya bu kadarı sığdı. Biz anladık ki, herkes kendi yaşadıklarıyla, kendi tecrübeleriyle ve elbette kendi karakterinden yola çıkarak değerlendiriyor insanları. Yaşadıklarımız, çevremizdekilerle ilgili önyargıları da beraberinde getiriyor... Haliyle hepimiz başka açılardan bakıyoruz, sadece insanlara değil, yaşananlara da. Tutku mu, ilgi mi, huzur mu aşkta aradığınız? Ben mi demeli ya da biz mi? Milyon soru... Hiçbirinin doğru bir yanıtı yok. İşte bu yüzden bu bir dizi incelemesi değil bir psikoloji yazısı; kendinize sormanız gereken soruları göreceğiniz...