Umutlu ev kadınları

Bir zamanlar işi sadece ev işleri ve çocuklarına bakmak olan ev kadınları vardı. Sonra onlara bir haller oldu. ‘Çalışacağım beni kimse tutamaz’, ‘Eşitiz’, ‘Çocuk da yaparım kariyer de’ nidaları yükseldi.

Umutlu ev kadınları

Yazı: Ece Üremez

Şimdilerdeyse kadınlar yine söylemlerini değiştirdi. ‘Evlendikten/çocuğum olduktan sonra çalışmak istemiyorum’ diyerek kadının toplumdaki yerini tekrar sorgulatma eşiğindeler...

Eşinin çalışmasını istemeyen erkeklerin modası çoktan geçti, şimdi kendisi çalışmak istemeyen kadınların tüm dünyada yükselen trendi var. Siz de etrafınızda, ‘Evlendikten sonra çalışmak istemiyorum’ diyen kadınların sesini duymaya başladınız mı? Son zamanlarda oldukça şaşkınlıkla karşıladığım bu itiraf karşısında geriye kalan soru şu oldu. Neydi değişen? Hani kadın-erkek eşitliği diye kendimizi harap ettiğimiz günler, hani erkekler çalışırsa kadınlar da çalışır diye attığımız çığlıklar, hani iş hayatındaki ayrımcılığa karşı verdiğimiz amansız mücadele… Anlaşılan, iş başa düşünce, iş hayatının zorlukları gün yüzüne çıkınca, çalışmadan yaşamanın kolaylığı benliğimizi sarınca filmi de en başa sarabiliyoruz. Peki, henüz hayatının başında olan, belli bir eğitim seviyesine sahip, çalışması için hiçbir engel olmayan modern ve şehirli kadınların daha yolun başında havlu atmasına ne demeli!

ÇALIŞMADAN DA OLUR (MU)!

Erkeğe bağlı olma içgüdüsü mü yoksa hazıra konma dürtüsü mü bilinmez, hiçbir işle meşgul olmayan kadınların en büyük gerekçesi, ‘ihtiyacım yok’ bahanesi. Bu iki kelimeyi biraz açarsak karşımıza eşit ağırlıklı olarak şu iki sonuç çıkıyor; ‘Eşimin maddi durumu gayet iyi, çalışmam gerekmiyor’ ya da ‘Ailemin maddi desteği sayesinde çalışmadan da yaşayabiliyorum.’ Bir adım geriye çekilip duruma uzaktan baktığınızda, bu iddianın arkasına sığınan kadınların çalışmayı sadece maddiyatla ilişkilendirdiği görülüyor. Herhangi bir manevi tatminden iş hayatının hiçbir evresi için bahsedilmiyor. Bu noktada durumu daha ciddi bir şekilde ele almak adına Terapi İstanbul’dan Psikolog Deniz Sevinç’in sözlerine kulak veriyoruz; “Evlendikten sonra çalışmak ya da evde oturmak bir tercih nedeni gibi algılansa da bazen içinde bulunulan şartlar ve seyredilen köken aile profili kişiyi böyle bir tercih yapmaya da itebilir.” Bu cümlenin biraz daha derinine inersek Psikolog Sevinç kadınların çalışmak istememelerinin nedenlerini şu sözlerle dile getiriyor; “Birkaç kuşak önce bir kadının toplum içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olabilmesi için ekonomik bağımsızlığını kazanması gerekiyordu. Günümüzde ise gençlik yıllarında bireyselliklerini kazanıp, aile ve toplum içinde saygın bir yere ulaşabilmek için çalışmak gerekmiyor. İyi okullarda okuyup, birkaç dil öğrenip, çeşitli hobiler edinerek zaten kendilerini kanıtlamış oluyorlar. Onun için de evlendiklerinde çalışmıyor olmak bir erkeğin boyunduruğu altında olmak gibi algılanmıyor. Şimdiki gençler zaten küçük yaşlardan itibaren daha tüketime dönük, daha bencil olarak yetiştirildikleri için çalışmama fikrine eskisi kadar negatif bir anlam yüklenmiyor. Eğer ekonomik zorunluluk yoksa spora, sanata, kişisel gelişime daha fazla zaman ayırmak çok keyifli de olabiliyor.” Anlayacağınız algı değişiyor, hatta değiştiriliyor. Öyle ki, evde oturan kadının hor görülmek yerine lüks bir hayat sürmekle eşleştirildiği yepyeni bir dönemin başındayız. Buna bağlı olarak erkeğe yüklenen anlam ve misyon da yeniden yazılıyor. Çalışan kadınlar için bir suçlu hatta bir kurban arandığında gözler hemen erkek tarafına çevriliyor. ‘Onun maddi gücü yetmiyor muydu da eşini çalıştırıyordu?’ sorusu kafalarda somutlaşırken, ‘Demek ki zor geçiniyorlar’ algısı da akıllarda şekilleniyor. Diğer yandan sabahın köründe uyanıp işe gitmek zorunda olmayan, evinin keyfini sürdüğü kadar hayatın tadını çıkarıp kendine de bolca vakit ayırabilen kadına bu prenses hayatını sunan erkek tipi de ringin diğer tarafına yerleştiriliyor. Hal böyle olunca, çalışmama hakkını kendinde bulan kadınların önlenemeyen yükselişi de başlıyor.

ARTILAR-EKSİLER MESELESİ

Aslında bu çalışmama isteği hikayesini körükleyen nedenlerin başında aileler gösteriliyor. Psikolog Sevinç bu durumu şöyle özetliyor; “Bazen ailelerin desteği gençler evlendikten sonra da sürebiliyor. Çocuk sahibi olmak, onların bakımı ile bizzat ilgilenebilmek daha cazip bulunabiliyor. Sonuçta büyük şehirlerde yaşayan ve bu imkanlara sahip olan gençler sıkılmaya fırsat bulamadan zamanlarını istedikleri gibi düzenleyebiliyorlar. Ayrıca ülkemizdeki çalışma koşulları ve verilen ücretler özendirici bulunmuyor.” Konuya böyle yaklaşıldığında, elbette çalışmamak oldukça ilgi çekici hatta mantıklı ve doğru olan seçenek gibi durabiliyor. Peki, konuyu eleştirel açıdan ele almayı bırakıp çalışan ve çalışmayan kadınların avantajlarına ve dezavantajlarına dair hızlı bir liste yapsak karşımıza neler çıkar dersiniz? Öncelikle izin günlerinden başlayalım isterseniz, bir iş kadınının sınırlı sayıdaki izin günleri ve çalışmadığı hafta sonları dışında ailesine ve evine ayırabileceği vakti yok. Belki de hayatının asla geri kazanamayacağı anlarını ve anılarını kaçırıyor. Ancakçalışmayan kadın da maddi anlamda her zaman eşine bağımlı, kendi kazandığı parayı harcama duygusundan ve ekonomik özgürlüğünden mahrum kalıyor. Çalışan kadınlar sosyal bir çevrenin içinde kalmaya ve yeni insanlar tanımaya devam ediyor. Buna karşılık çalışmayan kadınlarsa sevdikleri arkadaşları ve aileleriyle bolca ve özgürce vakit geçirebiliyor. Çalışan kadın şayet çocuk sahibiyse bakımı için her zaman anneden başka birine ihtiyaç duymak zorunda kalıyor. Bu durum da ruhsal anlamda bir fedakarlığın yanı sıra bazı durumlarda maddi olarak da bir güç gerektiriyor. Çalışmayan kadınlarsa evi geçindirme sorumluluğunu maddi anlamda üzerinde taşımadığı için kendi istediklerine odaklanabiliyor, hobi niteliğindeki işlerle uğraşabiliyor. Bu listeyi uzatmak kolay, önemli olan iş hayatını uzatıp uzatmamak konusunu bilmek. Elbette, bu kararda kritik rolü de çocuk oynuyor. Sorunun şekli ve verilen cevap hamile kalınmasıyla beraber yeni bir kılığa bürünebiliyor. İşin özeti, ‘üniversite mezunu olduğu halde çalışmayan kadın’ başlığı altında toplananları yargılamadan önce şunu kabul etmek gerek, her çalışan kadın için hayatında öyle bir an gelecek ki, 15 dakikalığına çalışmamayı isteyecek. Hele de tüm imkanların önünüze sunulduğu, geçim derdinizin olmadığı bir çerçevede evinize yol, su ve elektrik olarak dönen parayı eşiniz kazanabiliyor, bu arada siz de hayatın tadını çıkarabiliyorsanız, çalışmamak su götürmez bir gerçek haline dönüşebilir. E öyleyse, bu kararı en baştan alanlar çalışmaktan kaçan korkaklar mı yoksa kendilerine karşı dürüst olmayı seçen cesurlar mı? Şimdi, ‘Çalışmadan da olur mu, olur!’ diyen kaç kişiyiz?