Yaşam varsa umut da var!

Toplumumuzun özellikle son dönemde yüzleştiği bir değil, birçok sorun var. Her günümüz endişeli. Gergin ve mutsuz bir haldeyiz. Bu sorunlar karşısında sadece söylenmek, siyaha bürünmek ve lanet etmek istemiyoruz biz artık. Altı duyarlı isimle başımızı iki elimizin arasına alıp ‘Ne yapılabilir?’ sorusuna yanıt aradık. Çünkü, Nazım Hikmet’in dediği gibi; ‘‘Umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.’’

Yaşam varsa umut da var!

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 1

AYŞE KULİN

Konu: Egitim

“Yeni bir yıla girerken, ülkem için öncelik verdiğim dileğimi, çocukların konuşmaya başlamalarından itibaren almaları gereken doğru eğitim adıyla tanımlamayı seçtim. Her çocuk dünyaya önyargısız, tertemiz gelir ve eğitimi önce evinde başlar. Çocuğu sırasıyla anne ve babası, ailesi, çevresi sonra da okulu etkiler. Anneyle baba eğitimsizse veya merdiven altı kurslarda kafalarına erkeklerin her koşulda haklı ve güçlü, kızlarınsa erkeklerin kölesi olduğu işlenmişse, o evin çocuğu da aynı koşullanmayla büyür. Yanlış eğitimle büyüyen çocukların çoğunlukta olduğu toplumlarda, ne kadınla çocuğa, ne öteki addedilene karşı gösterilen şiddeti önlemek ne de kendini erkeğin malı veya kulu zanneden zavallı kadınların yanılgısını düzeltmek kolaydır. Çarpık bakış açısıyla başlayan hayatlar, yanlışlıklar zinciriyle süredurur; o kişiler de mutsuz olur, çevresindekiler de. Böyle ortamlarda akıl ve mantık devreye giremediği için, terörizm de kolaylıkla beslenir. Hayatının ilk 4-5 yılını analarıyla haşır neşir geçiren çocuklarımızın bilinçli birer birey olabilmeleri için, onları yetiştirecek kızlarımızı küçük yaştan itibaren çağdaş değerlerle eğitmeyi beceremezsek, terörün de şiddetin de cinsel istismarın da önünü kesemeyiz, çocuklarımızı yangınlardan, tecavüzlerden, halkımızı ise aldatılmaktan koruyamayız; çünkü cehalet denen olgu, deprem, yangın, sel gibi gelip geçmez, insanoğlunun başına gelebilecek felaketlerin en inatçısı, en kalıcısıdır. Kısacası, kuşkusuz her işin başı sevgidir ama arkasından mutlaka doğru değerleri öğretecek eğitim gelmeli"

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 2

GÜL AĞIŞ

Konu: Çocuk gelin

“Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal, ekonomik ve kültürel değerler, Türk toplumundaki kadın ve erkek için farklı roller yaratmakta. Kadın ve kız çocuklarının toplum ve çalışma hayatında yaşadığı sorunlar, yetersiz eğitim, ataerkil yapı, toplumsal değerler, işsizlik ve yoksulluk gibi nedenlerden kaynaklandığı gibi aynı zamanda kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmelerine de neden olmakta. Peki, bu durumu düzeltmek için neler yapılabilir? Öncelikli olarak, kız çocuklarının eğitimine yeterince önem vermeyen ailelere yönelik yasal yaptırımlar düzenlenirse, okumak isteyen pek çok kız çocuğunun hakkı hukuki olarak korunabilir. Bunun yanında aileye, çocuk yaşta evliliklerin, kız çocuklarının fiziksel ve psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği konusunda eğitimler verilmesi çok önemli. Işsizlik ve yoksulluk nedeniyle de kız çocuklarının çocuk yaşta evlenmesine neden olan anne ve babaya iş olanakları yaratılabilir. Bununla beraber, kız çocuklarını erken yaşta evlendiren olgunun ortadan kalkmasını sağlamak için ilgili derneklerin ve kuruluşların bu ortak amaç için bir araya gelip gerekli önlemleri almaları gerekiyor. Ayrıca, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde doğum kontrol yöntemleri ve aile planlaması hakkında yapılan eğitim çalışmaları artırılmalı. Eğitim, çalışma ve yaşama hakları çocukların elinden alınmamalı. Onların alacağı eğitim ve bilinçli yetiştirecekleri yeni nesiller, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlar.”

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 3

ALTAN GÖRDÜM

Konu: Terör

“Zor günlerden geçiyoruz. Üstelik bu zor günler bitecek gibi görünmüyor. Sanki ülke olarak, dünya olarak alışma sınavına sokulduk. Sınavı kazansak bir türlü, kazanmasak bir türlü. Peki, ne oldu da böyle oldu? Ya da neyi yitirdik, neyi unuttuk da böyle oldu? Aslında yanıtı çok kolay; insanı unuttuk, kendimizi unuttuk. Amacımızı, insanca yaşama amacımızı unuttuk. Üniversite yaşantımın ilk günlerinde sonradan dünya görüşümün temelini oluşturacak olan; ‘Insan her şeyin ölçüsüdür’ sözü, ne kadar yalın ve bir o kadar da dolu gelmişti. Hala da öyle. Tarihte ve günümüzde insanı ölçü alan toplumlarda mutluluğu ve refahı görünce, insan kıskanmadan, biz nerede yanlış yaptık diye sormadan duramıyor. Şimdi kendimizce sorguluyoruz, düzeltmeye çalışıyoruz, kampanyalar düzenliyoruz. Çocuk gelinler olmasın, tecavüz yasallaşmasın, kadına şiddet önlensin, işçi ölümleri, terör bitsin, barış ve huzur gelsin diye... Ama bunların hepsi sivrisinek. Bunların çözümü bataklığı kurutmak. Bataklık da bu sistem, kahredici, yok edici, sevgisiz, insan adına yola çıktığı halde insanı unutan, yok eden de bu sistem... Çözüm çok kolay aslında. Gözümüzün önünde duruyor. Doğayla barışık, insanı, insanını seven, insanı araç değil, amaç gören toplumsal bir yapı... Yüzyıllardır olduğu gibi. Başka dünya yok!”

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 4

HARUN TEKİN

Konu: Fanatizm

“Çok eminiz! Geçmişte ne olduğu, şimdi ne yaşandığı ve gelecekte neler olacağı ile ilgili her söylediğimizden çok eminiz. Bu yüzden de hiç anlaşamıyoruz. Ilk ikisi belki daha uzun konular, ama geleceğe dair tahminlerimizle ilgili size bir haberim var. Bilim diyor ki, bu konuda iddialı olmak şöyle dursun, türümüzün (insan) daha 40 fırın ekmek yemesi gerek. Aşağıdakiler; Maksidakis, Howarth&Gaba imzalı, 2010 tarihli ‘Why Forecasts Fail, What to Do Instead’ adlı çalışmanın bazı sonuçları:

- Geçmişi çok iyi açıklayan bazı karmaşık istatistiksel modellemeler, geleceği öngörmekte yetersiz kalıyor.

- Geçmişi o kadar da iyi açıklayamayan daha basit modellemeler geleceği daha iyi öngörebiliyor.

- İnsan zihni genel olarak bu modellerin tümünden daha kötü tahminlerde bulunuyor.

- Bir uzman, kendi konusunda ortalama bilgiye sahip ortalama zekalı bir insandan genel olarak daha kötü tahminlerde bulunuyor. 

- Ve insanlar, tahminlerinin ne kadar yanlış olduğuna sıklıkla çok şaşırıyorlar. Yakın veya uzak gelecekte neler olacağından çok kesin ifadelerle bahseden birini görürseniz, hele de bu kişi bir uzmansa, ona ‘O kadar da emin olma!’ diyebilirsiniz. Tahminen.”

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 5

NEBİL ÖZGENTÜRK

Konu: Kadına şiddet 

“Bu ülke çok şiddet yaşayan bir ülke. Tarihi belgeseller yapan bir insan olarak, son yüzyılın hikayelerine baktığım zaman, hakikaten utanç verici bir şiddet tarihi görüyorum. Zaten her sabah gözümüzden yaş gelerek bir şiddet haberiyle uyanıyoruz. Erkeklerin özellikle şiddet uyguladığı ve şiddetle gurur duyduğu bir toplumuz. Bütün geçmişimizin erkek egemen olması, at-avrat-silah deyiminin tarihimiz olduğu, ‘kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ sözünün, atasözü olarak uygulandığı bir ülkede kaçınılmaz olarak şiddet de ev ve aile içi duruma dönüşmüş halde. Dünyanın hiçbir yerinde bence aile içi şiddetin 2-3 saat konuşulması, kadın programı diye bilinen programların bu kadar reyting alması mümkün değil. Sosyologlar dahi şaşırıyorlar, anlam veremiyorlar. Ayrıca Doğu ile Batı arasına sıkışmış, az gelişmiş bir ülkeyiz, bunu da söylemek gerekiyor. Hala şiddeti günlük kahve sohbetlerimizde sıradanmış gibi savunan toplum bireyleriyiz. Onca kadın hareketi ve derneği yıllardır çaba sarf ediyor, buna rağmen ne yazık ki birtakım gözlüklü, okumuş, yazmış, modern saydığımız insanların bile evlerinden kadına şiddet haberleri yükseliyor bazen, şaşırıyoruz. Ayrıca, şiddetin, silahın, dayağın öne çıkarıldığı cengaverliğin taçlandırıldığı diziler hem seyrediliyor hem de alkışlanıyor. Kadının ikici planda olma hali sıradanlaştırılıyor ve evlere bir formül olarak sunuluyor. O yüzden bu konuda çok radikal bir değişiklik öneriyorum. Feodal gelenekten kaynaklanan hatta onurlandırılan kadına şiddetin daha çok gündeme getirilmesi için, kanıtlanmış şiddet uygulayan erkeklerin bir adaya sürülmesini, kadınsız bırakılmasını ve yıllarca hapishane yerine orada günlük hayatını yaşayıp, kadınsız bir hayatın nasıl olduğunu hissetmesini, böyle sembolik bir cezanın verilmesini hayal ediyorum. Ancak bu, erkeği caydıracak bir neden olabilirdi. Kadına attığı dayakla övünen erkekler var bu toplumda. Böyle bir erkek olabilir mi? Kadınsız hayat, kadınsız toplum düşünemiyorum ben. Aslında her erkek bir sabah kadın için kalkar. Kadın sadece sevilmek isteyen, sevilme jestleriyle mutlu olabilen bir varlık. Bu ülkede sevdiğini göstermek için kıskanıyorsun ve ona şiddet uyguluyorsun. Sevdiğin insanı nasıl dövebilirsin? Sevmekle şiddetin iç içe olduğu tek ülke biziz.

Yaşam varsa umut da var! - Resim : 6

LEMAN SAM

Konu: Tüketim

“Zenginlerin bile gereksiz tüketimden kaçındıkları bir dönemden geliyorum ben… Bir memur ailesinin çocuğu olarak büyüdüğümden mi bilmem, büyükannemin düzenine göre yaşadım hayatım boyunca. Sökülüp tekrar boyanıp yeniden örülen kazaklar, tersyüz edilerek başka bir modelde dikilen paltolar, eskiyen ayakkabıların tamir edildiği, kaçan çorapların özel ustalarca tamir edilerek eski haline getirildiği zamanlar... Küçülen el sabunlarının biriktirilip eritilerek çamaşır kaynatmak için kullanıldığı, günlük pişen yemeklerin günlük olarak tüketildiği ve hiç çöpe dökülmediği, bayatlayan ekmek dilimlerinin yumurtaya bulanıp kızartılarak üzerine vişne reçeli dökülerek tatlı niyetine yendiği güzel yokluk günleri... Sadece kendi tohumlarımızın özenle biriktirilip ekim zamanı yeniden ekilip, alınan ürünün silolarda saklandığı devlet politikaları... Toprağın nadasa bırakıldığı ve sularımızın zehirlenmediği dönemlerdeki binbir çeşit meyvelerimizin olduğu ve yerli malı haftalarının kutlandığı okullar... Kurşun kalemlerin küçülene kadar kullanıldığı, asla boşa kağıt harcanmayan derslikler... Ah o yokluk günleri, aslında ne zenginmişiz. Bugün, tüketim böylesine azmışken, insanlar mutsuz ve küçük sevinçlerden yoksunlar...”

Röportaj ve Prodüksiyon: Ece Üremez-Burçak Şener
Fotoğraf: Nurdan Usta

TERÖR, ÇOCUK İSTİSMARI, KADINA ŞİDDET, EĞİTİMSİZLİK, DÜŞÜNCE FANATİZMİ... Hangi birini ele almak, nereden başlamak gerek derken her birine biraz olsun dokunabilmek dileğiyle çıktık yola. Farklı sektörlerden altı değerli isimle bir araya geldiğimiz çekimde herkesin söyleyecek o kadar fazla sözü, içinden taşan o kadar çok duygusu vardı ki… Zira, toplumumuzun genlerine işlemiş sorunlar içinden tek bir başlık seçip konuşmalarını istediğimizde ne kadar zorlandıklarına üzülerek şahit olduk. Durum vahim orası kesin, peki ya yapabileceklerimiz neler? Nefes aldıkça umut var öyle değil mi? O halde ütopik de olsalar realist de, çözümlere odaklanmak gerek. Öyle ki, bu yaraları nasıl iyileştirebileceğimiz hakkında söz etmenin bile değişime giden yolu aydınlatacağına inanıyoruz. Topluma reset atıp sıfırlayamayacağımıza göre yeniden doğuş için bir başlangıç noktası bulmalıyız. İşte bu yüzden, her sabah umutla uyananların ve toplumsal çözüm arayışımızda el ele olmayı seçenlerin yükselen sesine, bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.