Karayeli Öyküler

Çektiği fotoğraflarından filizlenen öyküleriyle, İstanbul’un arka sokaklarına götürüyor bizi Tolga Gümüşay. 2012’de başladığı Kareli Öyküler projesinde öykünün kırılgan yanıyla fotoğrafın gerçekçiliğinin birbirini nasıl beslediğini bizlere gösteriyor.

Karayeli Öyküler

“İstanbul’un arka sokaklarına ayrı bir düşkünlüğüm var”

Kareli Öyküler farklı bir proje, nasıl doğdu?
Çocukluğumdan bu yana kıyıda kenarda kalmış insanların gündelik yaşamlarına ilgi duyarım. Kentleri, kasabaları ana caddelerinde değil de arka sokaklarında, kenar mahallelerinde, tarihi binalarında tanımaya çalışırım. Son yıllarda keşif yürüyüşlerim esnasında fotoğraflar da çekmeye başladım. İlk başlarda bunları ‘görsel notlar’ diye isimlendiriyordum, sonraları onları var oluşun farklı ve dokunaklı hallerinin birer belgesi olarak gördüm ve onlar için öyküler yazmaya başladım.

Okuru İstanbul’un karanlık arka sokaklarına götürüyorsunuz  ama aynı zamanda sevdiriyorsunuz bu sokakları...
Anlatacağı bu kadar çok şey olan kaç şehir vardır dünya üzerinde bilmiyorum. İstanbul’un arka sokaklarına, tarihi semtlerine, kenar mahallelerine ayrı bir düşkünlüğüm var. Kentin unutulmaya terk edilmiş geçmişi ile bugün yüzleşemedikleri orada iç içe, üst üste yaşıyor. Bir tür bilinçaltına yolculuk gibi o sokaklarda dolaşmak.

Karayeli Öyküler - Resim : 1

Sosyal medya sayesinde herkes içinde yaşanılan zamanın izlerini biriktiriyor hatta zaman zaman çok iyi kareler de dikkat çekiyor ama bir sanat olarak fotoğrafa ve edebiyata uzaklaştık mı acaba?
Her devir kendi gerçekliğini yaratır. Bu devir, insanların kendi yaşamlarının kahramanı olmak istediği, çabuk tüketildiği bir devir. İnsanlar özellikle Instagram sayesinde fotoğrafın ne kadar güçlü bir iletişim aracı olduğunu keşfetti. Aynı dili konuşmadığın insanlarla fotoğraflar sayesinde hayata bakışını paylaşabiliyor, dostluklar kurabiliyorsun.

Hiç Kimsenin Kenti adlı romanınız İZTV’de belgesel olarak karşımıza çıkmıştı. Ekranlarda görebilecek miyiz bu karelerin öyküsünü de?
Hiç Kimsenin Kenti belgeselinde olduğu gibi, yalnızca bilgi değil duygu da veren bir yapımla ‘Kareli Öyküler’i ekranlara taşımak isterim. Edebiyat, belgeselin olanakları ile sunulduğunda ortaya dolu dolu, kalıcı bir içerik çıkıyor. Umarım bunu belgeselci arkadaşlarla bir kez daha gösterebiliriz.