Şimdi onun zamanı

Evet fazlasıyla güzel, fazlasıyla başarılı, fazlasıyla farklı, fazlasıyla da ön planda! Hani şu, yaza damgasını vuran ‘Kiralık Aşk’ dizisinin hem masum hem seksi olabilen, adeta şeffaf tenli ‘kızılötesi’ güzeli var ya, ondan bahsediyoruz. İnanılmaz bir şekilde hayatımızın bir parçası olmayı başardı. Ve dergimizin de! İşte, fotoğrafları ve röportajıyla fazla fazla Elçin Sangu. Takdimimizdir!

Şimdi onun zamanı

Onu gördüğünüzde sizi ilk ne etkiledi? 
Saçmalıyor olması. Çünkü o kadar zeki bir adamın bir o kadar umutsuzca saçmalıyor olması çok komik bir sahneydi. Beni benden aldı ve bir an kendime dönüp; “Sana ne oluyor?” diye sordurttu. 

Sizce erkek milletini idare etmek zor mu? 
Eskiden öyle düşünürdüm ama artık kolay geliyor. Benim erkek arkadaşım aslında dünyanın en zor adamı ama tanıdıkça idare etmek de kolaylaşıyor. 

Size çekici gelen erkeklerin ortak özellikleri neler? 
Yüz hatları keskin ve kemikli, kaş ve göz seviyesi birbirine yakın, bakışları net olacak, boş bakmayacak. Boş baktığı zaman anlıyorum. 

Erkeklere güveniyor musunuz? 
Genel olarak insanlara güvenmeyi tercih ediyorum. Ama tam olarak hiçbir zaman da güvenmiyorum. O da benim fazla korumacı ve kontrol delisi olmamla ilgili bir durum.

Peki, bu güvensizliğin anne ve babanızın küçük yaşta ayrılmasından ve baba figürünün eksikliğinden kaynaklandığını, hatta ilişkilerinize yansıdığını düşünüyor musunuz? 
Muhtemelen. Ben ne kadar yok desem de psikoloji okumuş bir insan, “Ne saçmalıyor bu kız?” der. Çünkü mutlaka bir yerde tortuları vardır yaşananların. O yüzden inkar edebileceğim bir durum değil. Beni çok etkileyen, üzerinde durduğum bir şey değil ama bir yerlerde gizli, saklı duruyordur bu eksiklik. Çünkü babamla hiç konuşmuyorum ve görüşmüyorum. 

Aşka inanıyor musunuz? 
İnanıyorum. İnanmasam bir ilişki yaşamam zor olurdu. Ama ilk görüşte aşka inanmıyorum, bence birini tanıdıkça aşık oluruz. 

İlk kez mi aşık oldunuz? 
Hayır. Gençken yaşadıklarını aşk zannedersin de sonra daha iyisi gelir, o yaşadığım aşk değilmiş dersin ya, öyle işte. Aslında o da aşk ama insan daha iyisini yaşadıktan sonra, ‘O neymiş?’ diyebiliyor. Bu da nankörlüğe giriyor.

Aşık olduğunuzda nasıl bir kadın olursunuz? 
Odun. Şaka bir yana, aşıksam çok eğlenceli, sadık, fazla korumacı oluyorum. Sabahları huzurla uyanıyorum. Ama genelde aşık da olsam sabahları kimsenin bana çok yaklaşmamasını tavsiye ediyorum. 

Biri için değişmeyi göze alır mısınız? O kişiyi kaybetmemek adına nelerden vazgeçersiniz? 
Hakikaten insanların rahatsız olduğu karakterimle ilgili bir hataysa söz konusu, evet değiştiririm. Karşımdaki insanı geç, kişisel gelişimim için bile değişirim. Gerekli görüyorsam fedakarlıklar yaparım. Hepimizin bir sürü defosu var. Ama sırf o kişi beğenmedi diye bana doğru gelen bir şeyi değiştirmem. O zaman sen de benim için doğru değilsin demektir. Gittiği yere kadar gider, gitmediği yerde biter. Her şeyin bir yeri ve sınırı var. 

Oyuncu olmanızı kıskanacak ve size belli sınırlamalar getirecek bir erkekle birlikte olabilir misiniz? 
Olamam. Benim yapmak istediğimi, hayatımı oluşturan işi kısıtlamaya çalışacak biriyle asla yapamam. 

Opera eğitimi alan biri olarak sesinizle oyunculuğunuzu birleştirerek sahnede olmayı hayal ettiniz mi hiç? 
Bir müzikalle bunu yapmak istemiştim. Ancak bu ülkede müzikal kültürü çok gelişmiş değil. Hem de müzikal yapabilen çok fazla insan yok. Ayrıca bizim ülkemizde operayı, müzikali çok içine sindirip anlayarak izleyen bir kitle maalesef yok. O yüzden biz kendi kendimize söyleyip kendimize şov yapmakla kalırız. Bu da bir sanatçı için hiç tatmin edici bir durum değil. Zaten artık benim için çok geç. Yıllardır ağzımı açmıyorum. Bunun için çok ayrı bir hazırlık gerekiyor. Ama bir gün niye olmasın?

Sesiniz güzel mi? 
Normalde güzel ama üç aydır kısık, bir gün geri gelir diye bekliyorum. Dizilerde kullandım aslında sesimi Örneğin; ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de şarkı söyledim, piyano çaldım. Kurt Seyit ve Şura’da yine şarkı söyledim. Şimdilik sadece dizilerde kullanıyorum, onun dışında farklı bir planım henüz yok. 

Sizi ilk izlediğimiz günden bu yana beş yıl içinde neler değişti hayatınızda? 
Tüm hayatımın akışı değişti. Bambaşka bir hayattan yepyeni bir hayata geçiş yaptım. Her anlamda. Karakter olarak çok fazla değiştim. Eskiden daha kapalı, sakin, dingin ama yine eğlenceli ve enerjiktim. Artık farklı hissediyorum. Çekingen ve nazik bir insandım. Oysa insan büyüdükçe hakikaten bir evrime uğruyormuş. Özgürleştim. Artık bir şeyleri konuşmaktan, ifade etmekten korkmuyorum. Bendeki en büyük değişim bu oldu. Benim için dünya korkunç bir yerdi. Belli başlı korkularımız hepimizin var elbette ama eskiden her şeyden korkardım. Aslında çoğu geleceğe yönelik ve çevreyle ilgili korkulardı bunların; karanlıktan ya da yalnızlıktan korkmak gibi değil. Bunun adı duygusal evrim bence. İnsan ne kadar kendi ayaklarının üzerinde durur ve işler başarırsa o kadar korkusuzlaşıyor. 

Çok nostaljik ve duygusal bir yüzünüz var. Ama önceki karakterlere nazaran ‘Kiralık Aşk’ta tam tersini yapabildiğinizi de gösterdiniz... 
Bütün bunlar biraz insanın karakteriyle de alakalı. Aslında çok duygusal bir tipim. Bir yandan da duygusal olmamak için direnen, hep eğlenmek isteyen bir tarafım var. 

Defne karakteriyle birlikte kendinize dair neler keşfediyorsunuz? 
Defne’yle benziyorum aslında. O da havai ve eğlenceli bir karakter. Hatta beni tanıyan arkadaşlarım; “Sen bildiğin kendini oynuyorsun” diyorlar. 

Bir anda gelen şöhretle ilgili neler hissediyorsunuz? 
Aslında çok hoşlanmadığım bir durum bu. Sanki daha önce yokmuşsun gibi hissettiriyor. Halbuki ben zaten bu işi yapıyordum, benim için bir şey değişmedi sadece işin geri dönüşü farklı oldu. Ama şunu biliyorum ki; ben üstüme düşeni yaptım ve karşımdaki de mesajı aldı. Benim en çok dikkat ettiğim şu; bana güzel kadın yerine ‘işini çok iyi yapar, iyi oyuncudur, çok da iyi insandır’ desinler; iltifat etmekten çok daha mutlu ederler beni. 

Kendi oynadığınız diziyi seyrediyor musunuz? 
Gerçekten seyrediyorum. Ben normalde kendini izleyemeyenlerdenim. Ama ‘Kiralık Aşk’ı seyredebiliyorum. Yeni bölüm yayınlandığında televizyon karşısında değilsem de kaydedip izliyorum. Aslında ne yaptığımı görmek adına izlemek de zorundayım. Kendimi geliştirmeme çok yardımcı oluyor. Yanlışlarımı, hatalarımı çok net görüyor, bir daha yapmamak üzere kendimi şartlıyorum. 

Oyunculuk adına kurallarınız var mı? 
Rolünüz neyi gerektirirse yapar mısınız? Rolü dikkat ederek seçiyorum. Yapamayacağım, beni aşacak bir durum varsa ya bunu konuşup çözmenin yoluna bakarım ya da “Ben yapamayacağım, teşekkür ederim” derim. 

Ne çok zorlar mesela sizi? 
Çıplaklık zorlar. Çünkü karakterim öyle bir karakter değil. 

Bu dizi için evet haklısınız, ama ileride içinde çıplak sahnelerin de olacağı reddedemeyeceğiniz bir rol geldiğinde ne yaparsınız? 
Bunu ben de düşünüyorum. Çok beğeneceğim bir teklif geldiğinde sırf bu yüzden reddeder miyim reddetmez miyim bilmiyorum. Şunu biliyorum, kafamı yastığa koyduğum zaman ‘ben ne yaptım?’ demeyeceğim her şeyi yapabilirim. Önemli olan bu benim için. Kendi ruhuma zarar vermeyecek şekilde olan her şeyi yaparım. Kimsenin hayır demeyeceği bir teklif bile gelse beni huzursuz edecek ve mutlu olmayacaksam kabul etmem. 

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Serhat Hayri

Farklı bir rüzgar esmişti öğleden sonra. Ormanın içinden gelen kısa ama etkili bir meltem. Bir anlıktı. Sanki yaklaşmakta olan mevsimin ilk habercisiydi. Belki de bir şeylerin asla eskisi gibi olmayacağının haberini veriyordu. Tıpkı Elçin Sangu’nun hayatında olduğu gibi... Sanki uzun zamandır ekranların üzerine serilmiş ve heyecanla açılmasını dilediğimiz perde kalkmıştı. Merakla kim olacak diye beklenen ‘o kız’ tam karşımızdaydı. Kızılötesi güzellikteki saçlarıyla, nostaljik yüz hatlarıyla, içe dokunan bakışlarıyla, bir elf’i andıran edasıyla ve alışılmışın dışındaki oyunculuğuyla şaşırtıcı ve çarpıcı olmayı aynı anda başarıyordu. İlk önce, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinde Jale ile sonra ‘Kurt Seyit ve Şura’daki Güzide ile karakterinden beklenenden fazlasını veren, hafızanıza kazınması için bir kez görmenin yeterli olduğu Sangu, en son ‘Kiralık Aşk’la çoktan hak ettiği şöhreti nihayet yakaladı. Yakaladı yakalamasına ama onu ilgilendiren esas mesele başkaydı. “Benim için iyi bir oyuncu desinler; en güzel iltifattan daha mutlu olurum” diyor açık yüreklilikle. Onu yakından tanıyan erkekler ise hakkında ilk önce ‘güzel kalpli’ yorumunu yapıyormuş. Konuştukça ondaki farklılıklar dikkatimi çekmeye başladı. Özel yapım gibiydi. Zira rüyalarının aynen çıktığından ve bu yıl olacakları hissettiğinden bahsettikçe emin oldum ki, evet o farklıydı. Sonuçta kim ‘Kendinizi hangi kelimelerle anlatırsınız?’ diye sorunca; “Kısaca ‘kırık’ diyebilirsiniz” der ki? Bir insanın sadece enerjisinin bile içinde olduğu ortamda fark yaratabileceğine o gün tanık oldum. Neşesiyle etrafa adeta mutluluk saçıyordu. Zayıflığını ise hiç mevzu etmeyeyim diyorum ama hani bir tabir vardır ya ‘kopuyor’ diye. Aynen öyle işte. İlk kapak röportajını Elele’ye veren Elçin Sangu’nun galeri haberciliğinin kurbanı olduğuna, boyundan kilosuna, okuduğu üniversiteden doğum tarihine internette yazan her şeyin yanlış olduğuna değinmeden geçmeyelim. Çünkü şimdilerde herkes onu konuşuyor! Ama artık onu dinleme sırası.

Hayat nasıl gidiyor? Her şey istediğiniz gibi mi? 
Daha ne ister bir insan? Çok mutluyum. Sadece yoğunluktan dolayı beziyorum bazen ama onun dışındaki her şeyden çok memnunum. Ruhsal olarak çok iyi hissettiğim bir yerdeyim. 

Böyle bir döneme gireceğinizi biliyor muydunuz? 
Bir gün hayatımda böyle bir dönem yaşanacağını biliyordum ama onun nasıl ve ne zaman olacağını hiç bilmiyordum. O yüzden tamamen sürpriz oldu. Ama hislerim sayesinde bu yıl güzel bir dönem yaşayacağımı biliyordum. 

Önsezileriniz oldukça güçlü olmalı o zaman... 
Altıncı hissim çok kuvvetlidir. Birebir çıkan rüyalarım var. Rüya görmüyorsam bile bir konuda hislerim doğrultusunda bir kanıya vardıysam yüzde doksan doğru çıkar. Çok nadirdir yanıldığım. Esasında konu iş olunca her şeyi çok takıyorum çünkü mükemmel olsun istiyorum. Öyle olunca da işlere ön yargıyla bakmaya başlayabiliyorum. ‘Kiralık Aşk’ta ise farklı bir durum oldu. İlk defa aklımda hiçbir şüphe, içimde kötü his yoktu. Her şeyin çok iyi gideceğini biliyordum. 

Çok enteresan... Peki, bu yüz hatlarını borçlu olduğunuz ailenizden söz eder misiniz biraz? Nasıl bir evde doğup büyüdünüz? 
Annemle babam küçüklüğümden beri ayrılar. Henüz ilkokul yaşlarındaydım. Çok net hatırlıyorum o dönemleri. Aslında itiraf etmeliyim, üç yaşımdan beri olan her şeyi çok net hatırlıyorum. Annemler beş kardeş olduğu için bir sürü kadının olduğu bir evde büyüdüm. Yıllarca aynı evin içinde yaşadık ama ben büyüdükçe herkes evlenip sırayla evden gitmeye başladı. En son annemle ben kaldık evin içinde. Annem zaten arkadaşım gibi. Kendisi 49 yaşında, aramızda çok az yaş farkı var. 18 yaşında beni doğurmuş. Teyzemler de çok genç. O yüzden bir evin içinde sanki beş tane kız kardeşle güle eğlene büyümüş gibi hissettim hep.

Kızıl saçlarınıza ithafen soruyorum, memleket neresi? 
İzmir’de doğdum büyüdüm ama esasen Çerkezim. Yakın geçmişimdeki ailemde kızıl saç yok ama epey eskilere gittiğimizde sülalede çok varmış. 

Kaç yıl önce geldiniz İstanbul’a? 
Üniversiteye kadar İzmir’deydim. Sonra üniversite için Mersin’e gittim. Orada da altı yıl okuduktan sonra İstanbul’a 5-6 yıl önce geldim. Geliş nedenim de ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ projesi için gelen tekliftir.

Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırdınız? Elçin’i en iyi anlatan kelimeler neler? 
Kısaca biraz kırık diyebiliriz. Pek normal değilim.

Nasıl başladı oyunculuk serüveniniz? 
Tamamen tesadüfler ve koşullar doğrultusunda işin içine girdim. Mersin Üniversitesi’nde opera okudum. O dönemlerden beri oyunculuğu çok seviyorum hatta sevgimin operanın bile önüne geçtiği zamanlar oluyordu ama meslek olarak hiç düşünmemiştim. Etrafımdaki birçok insanın teşvikine rağmen. Benim öyle bir özelliğim de var; biri bir konuda ısrar ettikçe çok itici geliyor, konu her neyse hiç istemiyorum. Bugün ise biliyorum ki ben başka bir iş yapamam. 

Küçükken ne olmayı istiyordunuz? 
Sanatla ilgili bir konunun içinde olmak istiyordum ama adını oyunculuk diye koymamıştım. Birçok şey yapmayı hayal ediyordum; resim çizmek, dans etmek, müzik yapmak, oyuncu olmak... Ama büyüdükçe ve hepsini yapamayacağımı anladıkça hayat beni oyunculuğa yöneltti. Hatta küçüklüğüme dair tüm komik ve çirkin fotoğraflarım için; ‘Sen ünlü olunca biz bunları basına vereceğiz” diye o yıllardan beri dalga geçerler evde benimle. 

Daha iyi anlamak için soruyorum, çıplak bir sahnede rol almak bütün dikkatleri oraya çekeceği, belki de eleştiri oklarını o sahneye yönelteceği için mi ruhunuzu huzursuz eder? 
Esas mesele, kendimi o şekilde görmek istemiyor olmam. Çünkü benim için özel bir şey. Senin bedenini, sana ait bir şeyi herkesin önüne seriyorsun. Aslında sokakta soyunup çıplak koşmaktan hiçbir farkı yok hatta daha fazla kitleye ulaştığı için aslında daha büyük bir problem. Bunu tercih eden de olabilir asla yadırgamam, ruhu el veriyordur, yapsın. Benimki vermiyor. 

Aldığınız eleştirileri umursar mısınız? 
Her şeyi ve herkesi değil. Önemsediğim insanların söylediklerini dinlerim. Sözlerine çok güveniyorsam da diretmem. Genelde eleştiriyi alırım. Bugüne dek beni üzen bir eleştiri olmadı. İnsanların iyi bir iş varsa hep kötü bir yan bulmaya çalıştıklarının bilincindeyim ve bunu özellikle yaptıklarında hiç umursamıyorum çünkü niyetlerini biliyorum. 

İleride mesleğinize dair mutlaka gerçekleştirmeyi dilediğiniz ne var? 
İşin sadece popüler dizi tarafında yer almak değil, bağımsız filmler, festival filmleri gibi daha geniş açılabileceğim alanlarda da yer almak istiyorum. 

Çok sevdiğiniz kadınlardan söz edelim biraz da. Oyunculuk anlamında rol modelleriniz var mı? 
Bunu çok samimi söylüyorum rol model aldığım kimse yok. Erkek de olsa kadın da olsa herkesi izleyip oyunculuk adına alabileceklerimi almaya çalışıyorum. Özellikle kadın oyuncu olduğum için başka bir kadın oyuncuyu rol model almak bana saçma geliyor. Cinsiyet gözetmeksizin oyuncu oyuncudur. Öbür türlüsü taklide girer. 

Hayran olduğunuz bir erkek var mı? 
Erkek arkadaşımın zekasına hayranım. 

Nasıl yorumluyorsunuz bu hayranlığı? 
Yaptığı işin, okuduğu bölümün hiçbir önemi yok; ki çok güzel bir üniversitede siyasal bilimler okumuş, master’ını yapmış. O da İzmirli, aynı memleketteniz ama İstanbul’da tanıştık. Her şeyden önce sıkıcı bir adam değil, komedi unsurları hayatının içinde hep var. Ben gülmek istiyorum, gülemeyeceğim insanlarla birlikte olmak istemiyorum. “Çirkin ama komik, beni güldürüyor” da demiyorum. O çok zeki, esprili, bana hitap eden, hayatımı geçirebileceğim biri. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki, benim evrilmeme ve gelişmeme sebep oluyor.

Nasıl tanıştınız? 
Ortak arkadaşımız Türkü Turan sayesinde. Türkü’yle sette arkadaş olmuştuk. Tesadüf eseri o da Türkü’nün arkadaşıymış. 

Oyuncu mu o da? 
Sektörle hiç ilgisi yok. Ama enerjisi çok yüksek olduğu için bir şekilde sektörün de sosyal anlamda içinde. Benden daha çok film izler, oyunculuk adına benden daha çok bilgi sahibidir. Sosyal zekası ve IQ’su çok yüksek. 

Merak ediyorum, kendisi ne iş yapıyor şu anda? 
Perakende sektöründe direktör. Çok alakasız yani. 

Aynı yaşta mısınız? 
38 yaşında. Sekiz yaş fark var aramızda. Benden büyük olmasından dolayı da çok mutluyum. 

Kendinizi seksi mi masum mu buluyorsunuz? 
Herkes yer yer seksi, yer yer masum hisseder kendini ama ben ağırlıklı olarak sevimli hissediyorum. Erkekler de sırf seksi değil daha masum, sevimli ama seksapeli de olan bir kadın istiyor. 

Sizce bir kadını seksi kılan ne? 
Zeka benim için çok önemli olduğundan bana ne sorsan zeka cevabını verebilirim. Bir de hal, tavır bir kadını çok seksi kılabiliyor. Aşırı güzel olmaya gerek yok, aurası ve enerjisiyle kendine baktırabilir bir kadın. Sırf yüz ve vücut güzelliğiyle alakalı değil. 

Zaaflarınızın bilincinde misiniz? En zayıf noktanız ne? 
Bilincindeyim, çok çabuk ikna edilmek gibi bir zaafım var. Güvenle alakalı. İnsanlara çabuk güvenmiyorum, ama o duvarı aştığım an hemen ikna oluyorum. Çok çabuk insanları sevip, hayatıma alabiliyor, yeri geldiğinde de hayal kırıklığı yaşayabiliyorum.

Çekimden bir gün önce 30 yaşına girdiniz. Bundan sonra neyi asla yapmam ve neyi mutlaka yapmalıyım diyorsunuz? 
Mutlaka kendime daha çok vakit ayırıp, daha çok yer görmeli, gezmeliyim. Asla yapmayacağım dediğim bir şey yok.

Hayatta dengenizi koruyan şey ne? 
Çok dengeli biri değilim ben. Ama sinirlenip delirdiğimde, sakinleşmek adına hemen eğlenmeye, kafamı dağıtmaya çalışıyorum. Daha esprili bir hale bürünüp, o sinirli anı şakaya çevirmeye çalışıyorum. Ama gerçekten iplerin koptuğu yerde de bir dengem yok, yakar yıkarım her yeri. Çok üzüldüğümde ise kendimi tamamen kapatıyorum. İlk birkaç gün bana asla ulaşılamıyor. Ama sette asla buna izin vermiyorum, mod’um hemen değişiyor. Üzgünsem bile eve dönünce kaldığım yerden devam ediyorum.

Barış Arduç’la nasıl bir uyum içindesiniz? 
Barış çok eğlenceli, birlikte çok gülüyoruz. Her seferinde söylüyorum, iş sette kazanılır, sette kaybedilir. Set ortamın ve set arkadaşlıkların iyiyse, kendi içinizde bir uyum varsa o işin mutlaka enerjisi karşıya geçiyor ve o iş başarılı oluyor. Ama set kötüyse o iş patlıyor. Ekranlara set içindeki denge olduğu gibi yansıyor. 

Formunuzu korumak adına neler yapıyorsunuz? 
Normal besleniyorum, ne fazla ne eksik. Özel bir diyet uygulamıyorum. Ben zaten hep zayıftım ama bu kadar değildim. Biraz fazlaya kaçtı bu kez, o da temponun yoğunluğundan ve sıcaktan. 

Ben de onu diyecektim, uzun zamandır gördüğüm en zayıf kadınsınız. Hatta 44 kilo olduğunuzu özellikle yazmak istiyorum. Bir dönem tüm dünyayı kasıp kavuran sonra da şiddetle eleştirilen sıfır beden tutkusu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Çok zayıf kadın sevmem. Kadın dediğin en azından 36-38 beden olsun, kıyafetin içine girdi mi doldursun. Biraz hatları olsun. Ben 32-34 bedenim. Ama bu benim elimde olan bir şey değil. Dizinin başlamasıyla zayıfladım, dört kilo verdim ve bir daha geri alamadım. Normalde hatlı bir kadınım, bir kilo alsam yuvarlak hatlar hemen beliriyor. Üç kilo alsam beni gördüğünde şaşırırsın, beş kilo alayım gözlerine inanamazsın, poğaça gibi bir şey oluyorum. Fakat midem küçüldü sanırım. Yemek yiyemiyorum. Zaten çok yoğun bir tempo var, yediklerim yaktığım enerjiyi asla karşılamıyor.

Şu an aynayı elinize alsanız dürüstçe bize sevdiğiniz ve sevmediğiniz yanlarınızı söyler misiniz? 
Yüzümün zayıfken olan uzun mesafesinden haz etmiyorum. Çenem çok sivri, alnım fazla geniş, bunları beğenmiyorum. Gözümü, burnumu, elmacık kemiklerimi seviyorum, dudaklarımı düzgün buluyorum.

Bu ülkenin normlarından, kalıplarından hatta gelenek ve göreneklerinden sıkıldığınız, zorlandığınız oluyor mu? 
Sürekli, her gün aynı şeyleri düşünüyorum. Her güne öyle başlıyor, akşam bunu konuşarak kapatıyorum. Her olayı birebir yaşıyorum. Ben yurt dışında doğmuş büyümüş bir insan değilim ama olanları hiç kaldıramıyorum. 

Ülkeyi terk etmeyi düşünüyor musunuz? 
İşler çok çığırından çıkarsa, şalteri indirip delirip gidebilirim. 

Nereye gidersiniz? 
Huzur bulacağım herhangi bir ülke olabilir hiç fark etmez. Çünkü bu hayat huzur olmadan çekilmez. Eğlence olmadan çekilmez. Zaten eğlence de huzurla geliyor. Huzursuz bir insan gülemez. Ben gülmeyi seviyorum. İnsanlar eğlenceyi de yanlış anlıyor, barlarda bir sürü insan görüyorum bir ellerinde bardak bir ellerinde telefon derbeder duruyorlar. Konsere gidiyorlar eğlenmiyorlar. Yaptıkları hiçbir eylemden aslında mutlu olmayı bilmiyorlar. 

Buradan çıktığınızda yapacağınız ilk şey ne olacak? 
Hemen evime koşacağım, köpeklerimi okşayacağım ve ayaklarımı uzatacağım. İki tane köpeğim var; Chihuahua cinsi. Dişi olanın adı Yoda, erkek ve küçük olan ise Windu.