30 yaş telaşı

Yeni bir dönem... Başka bir hayat... Kaçıp gitmek... Estetik yaptırmak... Evlenmek... Daha çok ‘hayır’ ve ‘keşke’ demek... Yolun yarısına yaklaşmak... Kedi almak... Evet, 30 yaşına yaklaşırken insanı alıyor bir telaş!

30 yaş telaşı

Estetik, kadınların kadınlara genç görünme çabası
Estetik operasyonların bu kadar artmasının nedeni sadece güzelleşmek değil, elbette genç kalma çabası da var işin içinde. Uzman Klinik Psikolog Nuray Sarp, “Bu bir çeşit inkar çabası olarak da görülebilir. İnsanoğlunun en sık başvurduğu savunma mekanizmalarındandır. Evet kadınlar yaşlanmaktan çok korkuyor ve bunu durdurmak için liposuction’lar, bir dizi estetik operasyonlar ve birçok yönteme uçuk paralar harcıyor. Bu, kullanılmaya çalışılan maske olsa da, bir noktadan sonra aynadaki gerçeği ve bilineni örtemiyor. Bu çabanın içinde takıntılı bir şekilde ne kadar kalırlarsa o kadar kendilerinden uzaklaşıyorlar. Teknolojinin nimetlerinden faydalanmak, hoşlanmadığın yerlerini kendi isteğin ve kendi motivasyonun ile değiştirmek yanlış veya sağlıksız bir yol değil... Anlamamız gereken şey, bu değişimin motivasyonu biz olmalıyız. Başka birinin kabulü, yaşımızı saklamak, örtmek veya olmadığımız bir insan gibi davranmak değil” diyor. Klinik Psikolog Gülşah Sam ise, estetik operasyonların aslında kadınların kadınlara genç görünme çabası olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Özellikle büyük şehirlerde cemiyet hayatına mensup kadınlar arasında estetik operasyonlar bir fenomen haline dönüştü. Kadın psikolojisi her zaman takdir edilme eğiliminde. Orta yaşın üstünde partnerinden takdir gören kadın, kadınlardan takdir görmeye yöneliyor. Kadın iltifatları hoşuna gitmeye başlıyor ve kimseden geri kalmama, modaya ve akıma uyma bilinci geliştirerek ihtiyacı olsun olmasın bu operasyonlara başvuruyor. Yeni tekniklerin birçoğunu takip etmeye başlıyor. Kendiyle yaşıt veya yakın yaştaki kadınlarla kendini kıyaslama eğilimine giriyor. Bu kıyaslama markalarla başlayıp, yurt dışı tatilleriyle devam eden, estetik operasyonlarla biten bir sürece dönüşüyor. Sonuçta Instagram hesaplarında sürekli aynı yerlere gidip aynı yerin önünde foto çektiren, aynı çantaları giyip aynı gözlükleri kullanan, aynı yüz ifadesine sahip kadınlar görmemiz bundan”  diyor.

Çocuk kadınlar
Bu genç kalma sevdası sadece görüntüye değil, kadınların davranışlarına da yansıyabiliyor. Bazı kadınların hep çocuk-kadın kalması, yaşlanmak istememe durumundan da kaynaklanıyor olabilir mi acaba diye düşünmeden edemiyoruz. Klinik Psikolog Nuray Sarp, “Yaşa ait olmayan davranışlar, kişinin o yaşında aldığı davranış onayının hala geçerli olduğunu düşünmesi ya da kendini o davranışla daha iyi ifade ettiğini düşünmesi nedeniyle de olabilir. Bu sadece yaşlanma ile ilişkili bir durum değil. Her yaşta insanın uygunsuz çocuksu davranışlarını görebiliriz” derken, Klinik Psikolog Sam olaya farklı bir açıdan yaklaşıyor: “Eskiden erkeklere kendinden küçük kadınlar cazip gelirken esasında şimdi durum çok farklı. Kendinden büyük kadınlarla birliktelik bir akım haline geldi diyebiliriz. Esasen bu durumu canlı tutan şey çocuk ruhlu kadınlar. Hiçbirimiz yaşlı bir kadınla genç bir çocuğu bir arada düşünemeyiz belki ama, ünlü biriyle genç sevgilisinin haberini okuduğumuzda çok şaşırmayız. Bu tamamen yaşam enerjisiyle ilgili bir şey. Bazı kadın çocuklaştıkça cazibesinin arttığının farkında, bu onu ayakta tutan kilit noktalardan bir tanesi. Eğer bu durum doğalsa güzel, yapay bir dramaya dönüştüğündeyse tam bir facia” diyor.

Peki ya erkekler?
Peki erkekler neden yaş konusunu kadınlar kadar travmatik karşılamıyor?
En azından 30’larda! Araştırmacılara göre, toplum erkeklere yaşlanma konusunda daha izin verici davranıyor. Erkeklik ile ilişkili birçok olumlu tutumun yaş ile birlikte arttığı varsayılıyor. Yetkinlik, otonomi, öz kontrol ve güç... Kadınlıkta ise, yaş ile bunlar ilişkilendirilmiyor. Oysa bu özellikler deneyim ile ilgili özellikler. Fakat ayrımcı bir bakış açısıyla, yaşlanmada kadınlığı incelerken sadece duygusal yönler inceleniyor. En basit örneklerden biri, erkeğin yaşlandıkça durulmasının normal ve bunun iyi olduğu, oysa kadının her daim belirli standartlar içinde olması gerektiğine yönelik birçok söylemin olması değil mi? Ayrıca günümüzde halen erkeğin üzerinde görünüm ile ilgili çok daha az standart var. Kadınların aksine erkek psikolojisi, olgunlaştıkça kendini daha tamamlanmış hissediyor. Bu halk yorumlarında da böyle. Örneğin saçtaki beyazlar kadını yaşlı gösterirken, erkeğe karizma katıyor. Bu sebeple erkekler kadınlar kadar etkilenmiyor. Olgunluk erkek algısında ‘kudret’ bilinci yaratıyor. Kudretli olmak isteği de erkeğin doğasında var. Bu nedenlerle erkekler benliklerini de yaşın üzerinde oturtma eğiliminde olmuyor. Ebeveynler de erkek çocuklarının yaptıklarına yönelik geri bildirimde bulunurken, kız çocuklarında görünüşe yönelik daha fazla yargı ve geri bildirimde bulunuyor. Yani bu standartlar ve yapılanmalar çok küçük yaştan itibaren şematize ediliyor. Dolayısıyla erkekler, duygusal anlamda yaş ile değer kaybını bu kadar büyük yaşamıyor.

Yaş aldıkça daha iyi yaşıyoruz
Klinik Psikolog Nuray Sarp, 1300 kadın üzerinde yapılan bir araştırmadan bahsediyor: “Aslında kadınlar orta ve ileri yaşlarda gençlik yıllarından çok daha az depresif, anksiyöz semptomlar ve yalnızlık hisleri gösteriyor. Yaşlandıkça daha iyi yaşadıklarını psikolojik güçlerinin daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar yaşla birlikte zihinsel olarak güçleniyor. Emekliliklerinde kendi yaşamlarını erkeklerden daha rahat idame ettirirler örneğin, ya da duygusal acılara daha dayanıklı olurlar. Kadınların yaşlandıkça güçlenmelerindeki en önemli faktör de kurdukları destek ağları olarak görünüyor. Kadınlar ileri yaşlara, güvendikleri, empati duyan arkadaşlarla giriyorlar. Yani eğer bu size yapıştırılan beklentiler ve ütopik isteklerden kurtulup yaşlanma sürecini ve kendinizi kabul yoluna giderseniz gerçekten her yaşın size katkısını görebileceksiniz. Evet yaş almak zor olabilir ancak dikkat edin, kimse 40’lı yaşlara geldiğinde 20’li yaşların zihinsel düzeyini istemez. Öyleyse, neden zihinsel düzeyini istemediğiniz bir yaşın fiziksel görüntüsünde bu kadar ısrarcısınız? Ya da bu istek ne kadar gerçekçi?” diyor. Haksız değil, değil mi?

Peki ne yapalım?
Hepimiz büyümek, gelişmek, psikolojik olarak iyileşmek için çok çaba harcıyoruz. Vücudumuzdaki her iz de bize bu yolu anlatıyor. Onlarla barışmayı öğrenmeliyiz. Bakımlı olmak ile başka bir görüntüye takıntılı olmak arasında da ciddi bir fark var. Benlik değerinizi sadece görüntüyle ölçüyorsanız ya da bu sizin için çok büyük bir yer kaplıyorsa, bilin ki elinizde rüzgara karşı bir kristal bardak taşıyorsunuz. Her an kuvvetli bir rüzgarda kırılabilirsiniz ve hayat kuvvetli bir rüzgar. Hayatın her anından, size kattığı her deneyimden öğrenerek ilerlemek ve sevgiyi, yaşamı, olumlu-olumsuz atlattığınız her zorluğu hissetmeniz, düşünmeniz ve devam etmeniz kabul etmenizdir. Uzman Klinik Psikolog Sarp, “Siz kendinizi kabul etmezseniz hiçbir ayna sizi kabul edemez” diyor. Klinik Psikolog Sam ise; “Yaşlanma ve yaşlı görünme birbirinden çok farklı şeyler. Hayatında hiç nemlendirici krem kullanmamış, gözlerinin içi gülen, genç görünen kadınlar var, ama yaşlarına baktığınızda 50 yaş ilerisini görürsünüz. Yaşlanmanın ruhta olması yüzde olmasından daha tehlikelidir” diyerek önemli olanın gözlerinizin içinin gülmesi olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.Yazı: Filiz Şeref

Neden zihinsel düzeyini istemediğiniz bir yaşın fiziksel görüntüsünde bu kadar ısrarcısınız? Ya da bu istek ne kadar gerçekçi? Çevrenizde patır patır evlenenler... Katılmak zorunda olduğunuz baby shower partileri... Anlam veremediğiniz kadar özgüvenli ve farklı bir bakış açısıyla hayata yaklaşan stajyerler, gençler... Gözünüzün altında beliren kırışıklıklar... 30 yaşın dayanılmaz ağırlığı yavaş yavaş üzerinize çökmekteyken; ve asıl vurucu darbe: Tüm sertliğiyle aynada dik dik size bakan bir adet beyaz saç! 30 yaşına yaklaşmak ya da 35 sonrası size de korkutucu mu geliyor? Geçtiğimiz aylarda çok konuşulan bir reklam vardı; ben size ‘bana teyze dediler’ diyeyim, siz bana ‘itici’ ya da ‘şahane fikir’ deyiverin! Çünkü bu reklamı bir sevenler bir de sevmeyenler oldu. Sevmeyenleri bir kenara bırakalım da gelin şimdi sevenlere, yaş konusunu bir miktar büyütenlere, mesela 30 yaşına gelirken fenalaşanlara, hatta kendisine ilk kez teyze dendiğinde, abladan teyzeye geçişin o dayanılmaz acısını taa derinden yaşayanlara odaklanalım biz. Çünkü bu teyze kelimesinin ne kadar acı verdiğini anlayamayanlar, yaşla bir derdi olmayanlardır sanıyorum.

Genç kız görüntüsü
Ne olursa olsun, ister 30’a ister 40’a yaklaşırken olsun, bir kadın için yaş almak hayatının bir evresinde illaki zorlayıcı bir tecrübe olarak belirir. Her ne kadar 30’larındaki bir kadın en güzel yaş 30’lar, 40’larındaki bir kadın ‘siz hele bir 40 olun…’, ‘kendinizi keşfettiğiniz yaş’ gibi cümleler kursa da, Murathan Mungan’ın dediği gibi, ‘büyümek dedikleri bu korkunç boşlukta aslında hep üşümektir!’ Özellikle de kadınlar için. Tamam olaya farklı ve psikolojik bir açıdan yaklaştık biraz ama sonuçta öyle değil mi? İşin yine görüntüsel kısmına geçersek; peki neden keyfini süremiyoruz da 30’lardan ürküyoruz? Acıbadem Fulya Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Nuray Sarp, “Kadınlar için yaşlanma negatif görülen bir şey ve mümkün olduğu kadar bundan kaçmaya çalışılıyor. Bir kadın olarak, kırışık kremi kullanmanın neredeyse farz gibi görüldüğü bir ortamda yaşıyoruz. Toplumun değer yargılarına göre yaşlanmak kadın için negatif ve biz de bunu çeşitli eylemlerle önlemeye çalışıyoruz. Oysa yaşlanmak her iki cinsin de karşılaştığı doğal gelişim sürecinin bir parçası. Bu durumun bilgi, deneyim gibi artı yönleri varken, fiziksel güç kaybı, görüntü değişikliği ve deformasyon gibi eksi yönleri de var” diyor. Evet, toplumun değer yargılarına baktığımızda, kadın için tek standart kalıyor geriye; ‘genç kız’ görüntüsü! Oysa erkek için ‘oğlan’ ve ‘adam’ görüntüleri olarak iki kabul edilmiş süreci görebiliyoruz. Dolayısıyla sürekli genç kalma çabası kadına dayatma yapılan bir durum değil de ne? Bu görüntü anksiyetesinin kaynağına indiğimizde ise çocukluktan ergenliğe geçerken çoğumuzun yaşadığı değerliliği fiziksel görüntü ile eşleştirme, ergenlikte bu düşüncenin artması ve onaylanması, orta yaş döneminde ise en yüksek boyuta ulaşması görülüyor.

Alıyor bizi bir ait olma içgüdüsü
Aslına bakarsanız olgunlaşma ve yaşlanma anlamında her ne kadar 29-30 yaş arasında fark olmasa da, 30 yaşla anılmak bizde olgunlaşma algısı yaratıyor. Kadın popülasyonunun en endişeli yaşının da 30-31 yaş olduğu söyleniyor. Çünkü birçok kadında 30 yaşına girildiğinde geç kalmışlık algısı başlıyor. Bunu da nereden anlıyoruz biliyor musunuz? Helpa Akademi’den Klinik Psikolog Gülşah Sam, “Eğer bir kadın 30 yaşına gelmiş, hala bekarsa ve çocuk sahibi değilse, kendiyle aynı yaştaki dostlarının düğünlerinde, baby shower’larında adeta depresif ruh halleri içine girebiliyor. Kendini şanssız hissedebiliyor, yolunda gitmeyen ilişkileri için kendinde hatalar aramaya başlıyor ve en kötüsü geçmişte kaçmış fırsatlar için ‘keşke’ bilincine giriyor ve pişmanlık duyuyor. Diğer yandan aidiyet (sahip olma) duygusunun pik yaptığı yaş bir kadın için 30. Bu nedenle de kadın bebek sahibi, bir ev veya eş sahibi değilse, herhangi bir evcil hayvana yönelebiliyor. Genellikle bu, köpek oluyor. Köpeğiyle yalnız yaşayan 30 yaş üstü kadınları artık daha sık görüyoruz. Aynı zamanda tam bir aktiviste dönüşüyor, bazen hayvan haklarının en sıkı savunucusu oluyor. Bazense çevreci. Tüm bunlar kadının sahip olma ve ait olma içgüdüsünden kaynaklanıyor” diyor.

Bana teyze dediler!
Peki ilk kez teyze denilen an neden kadını şoka uğratır?
Klinik Psikolog Sam, “Teyze, kadını bitiren bir kelimedir aslına bakarsanız. Güçlü bir uyarıcıdır. Balyoz gibi kadının kafasına iner. Mitolojik çağlardan beri kadına her zaman gençlik, güzellik kodlaması yapılmıştır. İmajı gereği genç ve güzel olması gereken kadının psikolojisinde ilk yaşlanma farkındalığı yaratan durumlardan biridir. Bir kadın genç görünmek için ne kadar çaba gösterirse göstersin, ilk teyze sözünden sonra afallar ve kendine döner. Aynaya bakıp kırışık taraması yapar, yaşlanmaya başlıyorum algısına kapılır. Eğer yalnız ve bir köpeğin annesi rolündeyse (bu arada hayvan aşığıyım harika bir köpeğim var yanlış anlaşılmasın) bu onda daha büyük bir etki yaratır. Kadının güzelliği gülümsemesidir yalanına artık inanmamaya başlar” diyerek olayı şahane biçimde özetliyor.

Yaşam enerjisi düşebiliyor
Bazı kadınların yaşla ilgili yaşadığı sorunlar, yaşam enerjilerini bile düşürebiliyor. Klinik Psikolog Sam, bu durumu gözünde çok büyütenlerin genellikle hayat amacının genç görünmek, güzel olmak olduğunu söylüyor ve gençlik ve güzelliğiyle para kazanan mesleklerdeki insanların da bunu ister istemez yaşadıklarının altını çiziyor: “Bundan üç yıl evvel dizi oyuncusu bir danışanım rol aldığı dizilerde genç kız rollerinde oynarken, bir anne rolü teklifi aldığında ciddi bir bunalım yaşadı. Ücreti çok iyi olan bir iş olmasına rağmen çok tereddütte kaldı ve sonuç olarak psikolojik olarak ağır geldiği için kabul edemedi. Bu tarz durumlar yaşayan elbette pek çok insan var. Kimimiz etkilenmesek de bu gibi olaylardan, bir başka kişi ciddi etkilenebilir ve yaşam enerjisi düşebilir.” Aslında yaşlanmak doğal gelişimin bir parçası ve ilerlemek demek. Peki neden bazılarımızın enerjisini düşürebiliyor yaşlanma fikri? Çünkü modern Batı dünyasında yaşlanmak oldukça negatif görülen bir süreç. Uzman Klinik Psikolog Nuray Sarp, bunun neredeyse ageism’e, yani yaş ayrımcılığına kadar varabildiğini söylüyor. Bu ayrımcılık her iki cinsiyeti de etkilerken kadınlar daha çok negatif etkileniyor. Yaşama, iş bulma, terfi ve hayatın her alanında bunu görebiliyoruz. Bir de bu ayrımcılığa kadınların da katkısı var ne yazık ki! Yaşlanma konusunda kadınların negatif düşünce yapısına bakacak olursak, yapılan araştırmalar kadınların beden imajları ile ilgili endişelerinin çok erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Uzman Klinik Psikolog Sarp; “Çekici olamamak kadınların endişeleri arasında ilk sırada, ikincisi ise kilo almak” diyor. Evet, aslında yaşın ilerlemesinin bu denli acı vermesinin en büyük nedenlerinden biri bu beden imajı sorunları... Benlik algımızı önemli derecede etkiliyor. Yaş ilerledikçe hayal kırıklığı, anksiyete ve depresyonla karşı karşıya kalan pek çok kadın var. Sarp; orta yaş krizi yaşayan kadınların en çok anlattığı sorunun, kişinin ‘beden üzerindeki kontrolü kaybettiği’ düşüncesi olduğunu söylüyor. “Gittikçe alınan kilolar kadınların artık istenmediklerini düşünmesine yol açıyor. Bu noktadan sonra gençleşme arayışları da başlıyor” diyor.