Astroloji kaderin yorumlanmasıdır

“Yıldız ilmi ehil ve ehli olanın elinde ise insanın seçimlerine bağlı olan kaderinin, o yıldızlı tarladan bireyin payına düşen toprağa bakıp ürünlerinin yorumlanmasıdır” diyor Elif Hece Öztürk...

Astroloji kaderin yorumlanmasıdır

Yazı: Kevser Aycan Aşkım Saroğlu

Elif Hece Öztürk bir sır gibi saklar kendini. Balık burcu olmasına rağmen, haritasında akrep vurgusu olduğundan ortalarda görünmeyi sevmez. Ama aynanın hasını sırrın belirlediği gibi Elif Hece Öztürk, sadık takipçileri olan çok özel bir insandır. Astroloji ilminde hiç boş atıp dolu tutmaz, hep nokta atışı yapar. Kendine “astrolog” denmesini de istemez.

Onunla yıllar öce bir dergi için yaptığım röportajda ne dediyse çıkmıştı. Japonya depremi bunlardan yalnızca biriydi. Yine başkanlık sisteminin geleceğini ilk o yazmıştı. Bu röportajda da Elif ile astroloji kader bağlantısını, bu yıldız ilminin çok az insanın bildiği detaylarını ve önümüzdeki günlerde olabilecekleri konuştuk. Elif Hece Öztürk gibi çok nadide bir ilim üstadını, ummana dalan bir kalbi, Pozitif sayfalarına konuk edebildiğim için çok gururluyum. Sanırım Pozitif okurları da bu özel insanı tanımaktan ziyadesiyle mutlu olacaklardır.

“Astroloji kaderin yorumlanmasıdır” diyorsun, bunu biraz açar mısın?
İslam inancında Amentü esaslarında kadere ve kazaya iman şartı vardır. Kader; ezelde Yaratıcı’nın, yarattığı ruhların ne yapacağını, dünya hayatında ne gibi yönelimlere sahip olup, nasıl tercihler yapıp, nasıl sonuçlara ulaşacaklarını bilmesidir. Kendi çabamıza bağlı kılınmış olan kader cüzi kader (dinamik kader); hangi coğrafyada, nasıl bir anne-babadan dünyaya geleceğimiz, bizden bir nesil devam edecekse evleneceğimiz insan ve ecel gibi konular ise külli kaderdir (statik kader). Yaratılanın hiçbir fonksiyonunun, seçim iradesinin olmadığı konulardır bunlar. İşte yıldız ilmi ehil ve ehli olanın elinde ise, insanın seçimlerine bağlı olan kaderinin, yani dinamik kader olgusunun, o yıldızlı tarladan, bireyin payına düşen toprağa bakıp, ürünlerinin yorumlanmasıdır. Düşünce karakteri oluşturur, karakter kaderi belirler. Satürn’e kadar olan tesirler cüzi iradenin yüklü olduğu potansiyellerdir, Satürn ötesi tesirler ve yine ay düğümlerinin etkisi külli iradenin hükmündedir. Bu ilim edep ilmidir. İnançlı bir Müslümanım; dünyayı kazanmak adına, sonsuz bir hayatı kaybetmek istemem, yorumlarken nerede durup nerede yürüyeceğimin ayarını iyi tutmam gerekiyor ve ölçüsünde devam ettiğime inanıyorum.

Seni astrolojiye yönelten ne oldu? Ne zamandır ilgileniyorsun?
Yolculuğum sekiz yaşımda başladı. On yaşındayken İmam-ı Gazali’nin Kimya-yı Saadet kitabında Allah-u Teala’yı tanımak konusunda geçen yedinci Fasıl, “Yıldızların ve Burçların Padişahın Kudretine Teşbihi”ni okuyup özümsediğimde yolun içinde buluverdim kendimi. Bilinmeyene, insan psikolojisine meraklı bir çocuktum. Yaratıcı’ya; aklına, sanatına, ilmine ve yaratılış özünden kopmadan aslıyla kalmış yarattıklarına aşıktım. Yıldız ilminin, o yaşlardaki bilinçle dahi, o vakitler gazetelerin verdiği burçlar ekinin dışında bir yerde olduğunu hissediyordum, bir umman olduğunu hissediyordum. Gönüllü olarak o ummana daldım, bir balığım o ummanın içinde. Yıldızlar tel tel dökülüyor suya, huzurla, aşkla, hayret ve hayranlıkla, ağzım açık bir şekilde içinde yüzüyorum. Hayatımdan, gençliğimden feragat edip 25 yılı devirdim, 12 senedir ise sosyal medyada çeşitli mecralarda ve yine kendi oluşturduğum sitede yazmaya devam ediyorum. 7 binin üzerinde makalem mevcut. Sadece yıldız ilmi değil, içinde “Hakk” olan, geçen pek çok sanat, ilim üzerinde de çalışmalarım mevcut ki, doğum anımdan gelen tesirler ve daha sonraki yönlenme ve seçimle uyumlu hale geldiğinden, bu alanların içinde olmam sanırım kaçınılmazdı.
“Kişi niçin yaratılmış ise, o iş ona kolaylaştırılır ve sevdirilir.”

Sıkı takipçilerin, tiryakilerin var ama sen pek ortalara çıkmıyorsun. Neden?
Ah evet, bağlılık, tiryakilik demeyelim de haldaşlık, sırdaşlık, kalb-i rabıta, kalp kalbe eklilik diyelim. “Kalbi kalbime ayna olacaklarla, hali halime ortak olacaklarla, yalnız bu dünya değil, sonsuz yurdumda da yoldaşım olacaklarla kesiştir yolumu” diye dua ederim hep. Yakınımda olanlar bunlardır işte. Günümüzdeki tanımıyla astrolog değilim, unvanla işim olmaz, kulaklara göre ağız değilim, hiç olmadım. Bu ilim insan kalabalığını fazla götürmeyen bir ilim, bu ilim pazara arz edilecek, alıcısı çıksın diye “Gel gel şu kadara bu kadar” denilecek bir ilim değil. Bu ilim pazar ilmi olmadığı gibi pazarlığı da olmayan, nasip-sebep düsturuyla emanetçisinden sahibine ulaşan bir ilim. Astrologlar bu ilime en büyük zararı verenler aynı zamanda... Gazete köşelerinde, günlük, aylık-yıllık genel burç yorumları, televizyon kanallarında “senin burcun bu, senin bu, sana göre en iyi tatil bu, sana göre en iyi meslek bu, senin tenine uyan parfüm bu” gibi sığ, magazinel yorumlar yaparak ilmin özünden ziyade talep edenin kulağına göre konuşarak yeterince dejenere ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Tartışma programlarında astroloji safsatası, astroloji yalanları konu başlığı altında yerin dibine sokuluyor bu ilim. Haklılar da zira tartışanlar doğru örneği görmediler, muhalif olanlar sadece burçlara göre konuşan, yargılarda bulunan, ilmi popüler kültürün tüketim nesnesi yapanları görüyorlar sadece. Ah keşke onlar da şahitlik edebilseydi. Böyle bir ortamda ismimin yanlış örnekler arasında anılmasını istemedim. Önyargıları yıkacak kıvama geldim mi, evet büyük ölçüde geldim fakat önce kendimi kendime ispat etmem gereken çok ince bir nokta kaldı. O noktayı yerine kattığımda, fizikselden ziyade daha somut çalışmalarımla bu kadar geride kalmayacağım elbet. Her ne olursa da olsun yine aynen etrafımda kalabalık oluşturmadan, ortalara fiziksel olarak fazla çıkmadan böyle devam edeceğim. Bu benim kişisel tercihimdir, insan kalabalığının ister sanal dünyada olsun isterse reel, bir farkı yok, negatif enerji yüklenmek istemiyorum, ilmi kapasitemi korumak diyelim biz buna. Şöhret ve peşinden gelen insan yığını afettir.

Astroloji kaderin yorumlanmasıdır - Resim : 1

Pek çok öngörünün çıktığına şahit oldum...
Göksel tesirlere baktığında, değişimi, isyanları, kısmen de olsa doğal afetleri ve mahiyetiyle, bölgesini öngörebilirsin ama değişimin ne yönde olacağı, reformların hangi alanı etkileyeceğini, isyanların nedenini, arka planını öngörmek için devreye, sağlam bir tarih bilgisi ile siyaset bilimi girer. Yine doğal afetlerde de böyle, göksel tesirlerin dünya coğrafyasında bir alanı etkileyeceğini kısmen öngörebiliriz, ama deprem mi, maden göçüğü mü, hortum mu, kasırga mı, işte bunun için de sağlam bir coğrafya bilgisine ihtiyacın vardır. Daha sonra istatistikler girer devreye, göksel tesirlere bakarsın, aynı konum kaç yılında olmuş, o yıllarda neler cereyan etmiş, hangi tesir tetiklemiş, hangi açılarla, kaç derecelerde olmuş.... Velhasıl soyut bir alan gibi görünse de bu ilim, gayet somut gerçeklerle birlikte çalışır. Çoğu şeyi öngörmek mümkündür, hatta başından sonuna kadar birebir aktarmak da... Ama bir süre sonra manasız olduğunu anlıyor insan ve her gördüğünü ayna gibi söylemekten imtina ediyor. Zaten hala aklanmamış, basite indirgenmiş bir ilmin içindeyseniz, falcılık, medyumluk gibi alanlarla karıştırılmaması, bir keramet gibi algılanmaması için çoğu şeyi kendinize saklamaya başlıyorsunuz. Olgunlaşıyorsunuz belki de.

Astrolojik makalelerin adeta edebi bir metin gibi insanın ruhuna işliyor. Özellikle mi bunu tercih ediyorsun?
Teşekkür ederim böyle bir değer verdiğiniz için ve şükrederim tabii ki yürek kalemimi doğru kullandıran, kelamı var edene. Testinin içinde ne varsa, dışarı o sızar. Bu bir tercih olamaz, sokma akıl kaç adım gider, zorlama kaleme alınan yazılar kaç vakit yazarınca devam eder? Bilinen haliyle 12 senedir aynı çizgideyim, yüreğimde bir kitap var, her insanda olan bir kitap, bu kitaptan okuyor, yazıyorum. Yürek cemal aynasıdır, o aynanın tozlanmasına, puslanmasına, kirlenmesine müsaade etmiyorum. İyi bakıyorum o yüreğe, yazdıklarım işliyor ise ruha ki evet işim ruhla, şu gel-geç dünyada bir tane hayırlı işim olmuş diye mutlu olurum. Dolu dolu yaşadım hayatı, yaşadığım her şeyi yüreğime madalya yaptım, empatinin gücü belki de, yaşanmayanları değil, hissedilmemişleri değil, yaşadığım ve hissettiklerimi kaleme alıyorum. Makalelerimde, yıldız ilmi ile bu ilmi var edeni sentezliyorum, bu ilim Hakk Teala’dan ayrı değil, görünürde yıldız ilmini işleyip, gayem Hakk Teâlâ’nın ilmine, sanatına şahitlik etmesidir insanların.

Biz bu yıldız ilmini nasıl kullanmalıyız?
Yıldız tesirleri düşünceye nüfuz eder. Karakter düşünce fabrikasında imalat olur. İnsanı, insan kılan en büyük güç düşüncedir. İnsan düşüncesiyle şekillendirir hayatını, düşünceye göre algılar dünyayı, olayları, zorluk ve kolaylığı. Kimsenin hayatı sütliman değil, hem de yaratılmış hiçbir kimsenin hayatı... İnişler var, çıkışlar var, kayıplar var, kazançlar var, şer dediğimiz sıkıntılı durumlar var, hayır dediğimiz bizi mutlu kılacak rahatlatacak sonuçlar var. Yıldız ilmi insanın kendini tanıması, bilmesi için bir yardımcı ilimdir. Düşüncesiyle eyleme geçen insan için, törpülememiz gereken ve parlatmamız gereken yerleri gösterir bize. İnsandaki potansiyelleri, cevherleri açığa çıkartır, bu potansiyellerin önünde duran engellerin nasıl aşılması gerektiğinin yolunu gösterir. Zira potansiyellerin de bir zamanı vardır, zamanında harekete geçilmemiş ise, o engelleri aşmak istememiş ya da başka şeylerle zamanını harcamış ise, o cevher orada kömür halinde kalır. Velhasıl öncelik kendimizi, kumaşımızı tanımak, o kumaştan uygun elbiseyi dikmektir. Sonrası ise, nerede, nasıl, ne şekilde mutlu, huzurlu ve tatmin oluruz; bunları görmemizi sağlamaktır.

Daha ileri seviyede, yolunu şaşırmışa yol, arafta kalmışa çıkış, zorda kalmışa kolaylık, kararsız kalmışa çözüm sunabilir. Elbette öngörüler de vardır, öngörü nerede yok ki? Annelerimizin nasihatlerinde, akademisyenlerin siyasi, ekonomik stratejilerinde, bir öğretmenin öğrencisi için veliye söylediklerinde, meteorolojide; nerede yok ki öngörü? “Bu senin için hayırlı, bu senin için şer ama yine de sen bilirsin” der ve çekilir ilim. Seçim insana aittir. İlim diyeceğini demiştir.

Daha da geniş sahalarda bu ilimden faydalanılmaktadır, lakin doğru cümleleri seçemeyebilirim ve bu ilime merak uyandırabilir. Ehil olmayan ve ehli olmayanların eline malzeme verebilirim. Bu sebeple bu kadarı yeterli olsun.

Yeni aylar, dolunaylar, tutulmalar... Tüm bunların sırrı nedir? Sen bazen bir yeni ayın, dolunayın etkisini seneler öncesinden başlatıyorsun, neden?
Güneş ve Ay’ın hareketleri hayat dediğimiz canlılığın sürekliliği için gereken enerjiyi sağlar. Hakk’ın emrine boyun eğmiş bu iki kuvve, doğumdan ölüme kadar insan yaşamında etkin. Ay’ın halleri gibi, ilk çocukluk evresi yeni ay, orta yaşa doğru dolunay, daha sonra küçülme fazı, en nihai başladığın yere dönüş. İnsanın dünya yaşamında, ruhsal ve fiziki halden hale geçişlerinde, biri dış dünyadan gelen tesirleri, diğeri iç dünyasına gelen tesirleri simgeliyor. Ruhunu çıkarırsan insanın, kuru bir cesettir; düşünmeyen, etkilenmeyen, acı duymayan, sevmeyen, nefret etmeyen, ağlamayan, gülmeyen, mücadele etmeyen, yemeyen, içmeyen. Tüm canlılığı insan ruhundan kazanıyor. Bu canlılığı işte Güneş ve Ay’ın halleri sağlıyor insan ruhunda. Dönüşümü ise diğer yıldız tesirleri ile harekete geçiyor. Sık sık kullandığım bir cümle vardır: “Aştığın dağlara göre, derslerden edindiğin tecrübeye göre...” Her ay fazının bir süresi vardır; başlangıç ve kapanış süresi... 5 Mart 2015 Başak Dolunayı, 6 Eylül 2017 Balık Dolunayı örneğinden hareket edelim, Dolunay fazı kapanıştır, her kapanandan sonra bir başlangıç var demektir. Bu Ay’ın halinden tesir alan birey için 2015’te hayatında bahçe duvarını aşmaya karar verdiği, pek çok kendisine zarar veren düşünce kalıplarından kurtuluşa adım adım gittiği, bu yönde aldığı kararların başlangıcı idi. 6 Eylül 2017’ye geldiğinde bu kararların sonuçlarını hem göreceği hem de artık daha cesur bir şekilde daha planlı, koordineli, hayatı için radikal dönüşümler yaşayacağını söylemek mümkündür. Bir de istatistiki bir bilgi vereyim; hayatımızda etkin iz bırakmış kişilerle tanışma, bir olayın başlangıcı, bir şeye başlama gibi konularda o dönem en yakın yaşanmış ay fazının, 3, 6, 9, 12, 15, 18 seneler içine denk gelen ay fazları ilişkileri de başlanan işleri de olayları da dönüştürür.

Tutulmalar ise belli bir süreye sahiptir. Daha çok küresel etkiler taşır. Bir güneş tutulması 6 saat 42 dakika sürüyor ise 6,5 seneye tekabül eder etkisi, bu tamamlanma evresinde gerçekleşen ay fazları tutulumun sağlamasını yapmak adına bizlere istatistik veri sağlar. O nedenle 22 Temmuz 2009’da bir tutulum oldu ise, 2013 Temmuz ya da Ocak ayında gerçekleşecek olan ay fazı ile bağlantısı olacaktır.

Kadere önlem alınabilir mi ya da kader değişir mi?
Zor bir soru. Aslında yanıtı kolay lakin dile dökmesi zor. Zaman ve mekân diye algıladığımız her şey bir yokluk aleminden, o yokluk içinde görülen bir rüyadan ibaret. Her şey yaşandı, oldu, bitti. Kader diye bildiğimiz dahi oldu bitti. Bilmeyen bizleriz, bundan dolayı meraktayız ya. Bizler kendimize şahitlik için burada, bu rüya içindeyiz. Hakk Teâlâ’nın bilme fiili her şeyi kapsamıştır. Yazdığı için yaşamıyoruz, bizler kendi kaderimizi kendimiz burada yazıyor, yaşıyor, ne kadar insan olmuşsak, öyle göç ediyoruz. Ölüme önlem alamazsın, biriyle evliliğinden bir çocuk dünyaya gelecekse, istediğin kadar ben istemiyorum de, engel olamazsın. Doğmadan evvel, “Ben bu ana-babayı istemiyorum, ben bu coğrafyada doğmayacağım” diyemezsin. Geri kalanlar için, tedbir alabilirsin. Hastalandın, ilaç alman gerekiyor, almazsan hastalık ilerleyecek ve öleceksin. “İlaç almam” diyebilir misin? Evet ecelin tayin edilmiştir,ilacı alman ölümünü iptal etmez ama kalan sürede senin acısız, daha kaliteli bir yaşam sürmeni sağlar. Kur’an-ı Kerim’de bu sorunun daha kapsamlı yanıtları mevcut, Kehf Suresi 65’den 82’inci ayete kadar bu sorunun cevabı vardır. Yine Ra’d Suresi 39’uncu ayet-i kerime ve İsra Suresi 13’üncü ayet-i kerime de pekiştirecektir kadere yönelik pek çok soruyu. Değiştiren de önlem almayı da akla getiren yine Hakk’tır. Hakk’ın lütfu sonsuzdur. Kul, “Kaderi yendim, değiştirdim” diyemez. Tedbir imanın bir şubesidir, tedbir her zaman vardır, sonrası tevekküldür.

Yıldız ilmi kapsamında bakarsak, evet çoğu şeyde önlem alınabilir, kişinin yolunu doğrultmasında yardımcı olunabilir. Bir etki var ve tesiriyle kişi kendine hakim olamaz ise hayatını mahvedecek, sürüklenecek çamurdan çamura, o tesirin panzehri sunulabilir. Yine de şunu belirtmek isterim, etkiyi izah etsen de sonucu gözünün önüne sersen de yaşayacaksa ateşin yakmasını, yaşayacaktır. Bazı tesirler var çok zorlu olan, o tesirleri de yaşaması gerekir, onun hayrına olacaktır. Kibrinin yerle bir olması gerekiyordur, aşırı duygusaldır, aklının başına gelmesi gerekiyordur. Orada bu ilim durur, kişiye olan merhametinden durur. Zira bırakalım yaşasın, o şer onun hayrına olacaktır. Onun sınavıdır. Bu işin içinde Satürn ötesi tesirler vardır. Hakk’ın külli kaderine giriyordur. Deneyim şarttır. Kader iki şubedir; dinamik ve statik kader. Dinamik kader çeşitli ilimlerle tedbire tabiidir, lakin statik kader değil. O ancak Yaratılan ile Yaratıcı arasındaki bağa bağlıdır. “Dua aynı dua, ama ağız o ağız mı?” Hangi ilim olursa olsun statik kader üzerinde zerre hükmü yoktur.

Aşk, en güzel terbiye edicidir
Aşkın da bir astrolojisi var mı?
İnsan şuurunda yer etmiş her şeyin bir yeri var bu ilimde, olmaz mı? Sonuçta aşk da önce kalbe düşen, sonra akılla yol alan, düşünce ile harlanan ya da sönen yaratılışın özü. Her şey ‘el vedud’ üzerine var edilmiş. Kendi oluşturduğum istatistiklerde, iki insan arasında başlayan aşkın yolculuğunda en fazla dikkatimi çeken Şiron’un etkin kavuşumları, Pluto/Ay kavuşumu, Ay düğümlerinin kişisel yıldız/gezegenlerden kadın için Mars ve Güneş, erkek için Venüs ve Ay ile kavuşumları, Arap noktalarından aşk noktasının(ASC+Venüs-Güneş) çiftlerin birbirinin Satürn’ü ile kavuşumu, sadakatli aşklara, kopamama hali olan aşklara örnektir. Aşk aynen ölüm gibi en güzel terbiye edicidir; kimi aşk ile ölür, kimi aşk ile doğar yeniden, kimi aşk ile dönüşür, kimi aşk ile dünyaya ölümsüz eserler bırakır. Burada aşkın vuslatından ziyade, asla tesadüf olmayan bu duyguyu yaşayanın neye dönüşeceği önemli. Aşk var, aşk var. Her heves, her beğeni aşk değildir. Ve her aşkı tadanın maşukuyla sonsuz mutlu olacağı bilinesi bir şey değil. İnsan bu istediğini elde edince maalesef eskisi gibi kıymet vermiyor artık. Kalbe karışamayız. Kimsenin kalbini bilemeyiz. Aklını, düşüncesini çözeriz, hallaç pamuğu gibi atarız ama kalbini en net manasıyla bilemeyiz. Hiçbir ilim de bilemez.
Astroloji kaderin yorumlanmasıdır - Resim : 2
Önümüzdeki yıllarda ülke bazında, ne gibi potansiyeller mevcut? Bir çalışman, öngörün var mı?
Politik astroloji alanında, 2011-2014 yılları arasında hazırladığım makalelerde, 2024 yılına kadar olan potansiyelleri aktardım. Şu anda onların tamamlanmasını bekliyorum. O yazılara internet dünyasında minik bir arama ile ulaşmak mümkün. Ülkece önemli kolektif etkilerin içindeyiz. Şiron Balık seyri, Uranüs tepe notası geçişi ve Şiron ile kavuşumu, doğum anındaki konuma ilk karşıtlığını yaşayan Pluto etkisi... Bunların ilmi olarak taşıdığı etkilerin hepsini ülkece yaşadık, korkuyla sınanma sürecinin hala içindeyiz.

Ülkemiz Akrep etkili bir ülke, dönüşüm ülkemizin değişmez kaderi. Akrep’i deneyimledik, Yılan’ı da deneyimliyoruz hali hazırda ve sonlarındayız. Sırada Kartal olmak kaldı. Sonuca bakarım, sonuçta bu ülke lider konuma gelecektir. Dünyayı ilgilendiren pek çok yapılanma bu ülkenin toprağında doğmuş insanların çalışmaları ile kurulacaktır yeniden. İslam Rönesansı’nı Avrupa’ya, oradan tüm dünyaya yaşatan, bugünkü pek çok ilimin ve bilimin membaı olmuş Endülüs Medeniyeti’nin aynısını, 2024 sonrasında Türkiye kuracak ve yükseltecektir Avrasya’da. Endülüs’ün sonuna benzememek için tarihten ders almak gerek. Umarım alınır ve alınmış olur.

Bugünlerde neler oluyor?
Günümüzden kısaca bahsetmem gerekirse çeşitli parti kurma çalışmaları olsa da, özellikle kadın liderlerin iktidarı, şimdilik görünen tabloda Tansu Çiller ile sona erdi. Bu hükümet en azından benim öngördüğüm kadarıyla yedi sene daha iktidarda. 2018 başlarında Satürn-Oğlak sürecine gireceğiz, 2020’yi de içine alacak. Politik astrolojide Satürn ulusal ölüm oranı, toprak sahipleri, çiftçiler, madenler, kömür, metaller ve minerallerle bağlantılı endüstrilerdir. Devlet cenazeleri, kamusal üzüntü ve devlet varlıklarını gösterir. Yedinci evde ise dış ilişkiler, diğer ülkelerle dostça veya düşmanca görüşmeler, politik veya ticari ilişkileri yönetir. Yengeç burcunda doğum anımızda birinci evimize yerleşen Pluto ile zıtlaşacak. Pluto, politik astrolojide büyük değişim, çöküş ve yenilenmedir. Kamudan gizlenen gerçekler, siyasi yeraltı, casusluk, organize suçlar, gizli istihbarat servisi, bankacılık sistemleri, hisse senetleri, suikast, manipülasyon ve yolsuzluk gibi etkileri yönetir. Bir şeyin olması için evvelinin de olması lazım, aştığımız dağa göre katlana katlana her şey bir saat gibi, günün vakitleri gibi, şu anda da bu etkilerin zaten içindeyiz. Yarım kalan işleri bitirmek isteyen hem içeriden hem de dışarıdan yoğun bir taarruza geçilecektir. Yukarıda zikrettiğim etkilerle ilgili gündemlerin olması kaçınılmaz gibi duruyor. Yedinci ev Satürn geçişi ile uluslararası arenada aleyhimize epey bir kara propagandaya, davalara hazır olmalıyız. Oğlak-Satürn ekonomik parametrede daha güçlü çalışacaktır. Madenler, ulusal zenginlik düzeyi, buna bağlı yeni endüstri kolları üzerinde çalışmalar olabilir.

Kentli halk teşviklerle köyüne dönücek

2018’de birçok göksel tesir burç değiştirecek. Daha önce, Uranüs-Koç, Balık-Neptün/Şiron geçişi ve Yay-Satürn geçişini kaleme almıştın. Bu yeni geçişler için neler düşünüyorsun?
Uranüs-Koç seyri ülkemiz için külli kaderin hükmünü yerine getirdi. Özellikle ülke kuruluşundaki haritada 10’uncu evde yer alan Şiron ile etkilişimi ve ülkemizin dördüncü evinde yer alan Terazi-Satürn Merkür ile zıtlaşması, yıldız ilmiyle iştigal edenler için tam bir ders ve istatistiktir. Anayasa referandumu ve başkanlık sistemi, devlet içinde devlet yapılanması, darbe, suikast hazırlığı, ülkenin milli ve manevi değerlerinin çiğnenmesi, vatan hainliği, vatandaşlıktan çıkarma, yine ülke topraklarına yabancıların, mültecilerin gelmesi, gazetecilerle ve yazarlarla ilgili tutuklamalar gibi konularda etkin çalıştı. Bir sonraki etki, bir önceki etki neticesi elde edilen bilince, karara göre şekillenir, aynen okulda okutulan dersler gibi. Birinci sınıf matematiği, ikinci sınıf matematiğine hazırlıktır. Ve artık 11’inci ev alanında seyredecek, diğer konular devam edecek, henüz sonuçlanmadı. 11’inci evde Boğa-Uranüs ilk bir sene kendini eski konularda etkin gösterecektir ama 2019 ile 2026 arasında AB, Şangay Beşlisi gibi ekonomik büyümeye dayananbir birliğin içine ülkemiz dahil olabilir. Bizzat bizim başı çekeceğimiz yeni bir ekonomi birliği kurulabilir. Boğa Uranüs seyri, doğal enerji kaynaklarının altın senesi olacaktır; rüzgâr tribünü, güneş paneli, doğal ve temiz enerjiden yararlanma daha da yaygınlaşabilir. Bu alanlara yapılacak yatırımlar karlı olacaktır. Boğa, toprağı ve doğayı, kaliteli ve faydalı olanı temsil eder. Uranüs elektriği, hava koşullarını, tüm enerji sistemlerini, ülkemiz için bu alanlarda devletin halka yapacağı katkıları anlatır. Kentli olmuş halk teşviklerle, deyim yerinde ise köyüne dönecek, atasından kalmış olan toprak var mı derdine düşecek. Daha fazlasını makalelerimde yayınlayacağım. Bir hatamız oldu ise affola, kelamlarımız cana battı ise haklar helal ola, ez cümlesinin gönlü hoş ola… Sevgimle kalın e’mi?

* Pozitif dergisinden alınmıştır.