Cinsiyetçi tuzaklar her yerde!

Çocuğunuzu cinsiyetçi kalıplardan uzak yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Peki ya çevresel faktörleri ne yapmalı? Kız-erkek ayrımının oyuncakta, kıyafette, hatta çikolata ve sakız paketlerinde bile karşımıza çıktığı bu devirde onlara neyi nasıl anlatmalı?

Cinsiyetçi tuzaklar her yerde!

Yazı: Elif Ergun Tunçer

“Hanım hanımcık davranan prenses” ya da “Her şeye ağlamayan erkek adam” kalıpları size ters geliyor. Siz, çocuğunuzu cinsiyetçi kalıpların içine sokmak istemiyor, onları ‘farklı ama eşit’ bakış açısıyla yetiştirmek istiyorsunuz. Peki ya yaşadığımız çevrenin kalıpları böyle mi? Gelin birkaç örnekle bakalım…

Saçları gözüne girmesin diye bir toka iliştirdiğiniz ve kırmızı bir tişört ile jean giydirdiğiniz oğlunuzla dışarı çıktınız. Tokasından ve tişörtünün renginden dolayı “Maşallah kızınız ne tatlı” sözünü duyacaksınız muhtemelen… Oyuncakçıya girdiniz, birlikle evcilik oynamak için oyuncak arıyorsunuz. Ama ne yazık ki pembe, çiçekli ya da üzerinde kızlara yönelik çizgi roman karakteri olmayan birini bulamayabilirsiniz. Ya da tam tersi bir senaryo düşünün. Üzerinde sevdiği takımın forması olan, kısa saçlı kızınızlasınız. Babasıyla birlikte oynaması için tamir seti alacaksınız, O zaman sizi doğru erkek çocuk oyuncaklarının olduğu bölüme alalım. Çünkü oyuncakçıların genelinde, yenidoğan bölümü haricinde oyuncaklar tema ve yaşlara göre değil, cinsiyete göre konumlandırılıyor. Bu arada kızınızla tamir setini alıp oyuncakçıdan çıkarken “Büyüdü de tamir mi yapıyor bu minik adam” sözünü duymadıysanız şanslısınız.

Gelelim kıyafetlere… Kreşte rahat etsin diye erkek çocuğunuza tayt giydirmek isterseniz, kız çocuk reyonuna gitmeniz gerek ne yazık ki... Kızınıza dümdüz, baskısız, yazısız gri bir tişört almak içinse erkek  çocuk bölümüne... Peki Anneler Günü’ndeki ‘anne-kız kombinleri’ ile Babalar Günü için hazırlanan ‘baba-oğul kombinleri’ gözünüze çarptı mı hiç? Anneler ve oğulları ya da babalar ile kızları benzer kıyafetleri giyemez mi?

Üreticiler bir pazarlama yöntemi olarak görseler de çikolata, sakız gibi çocukları cezbeden bazı ürünlerde de kız-erkek ayırımı yapılmaya başlandı artık. Aynı ürünü yiyecek çocuklar için farklı pakete gerek var mı? Şampuan ve saç kremi gibi kozmetik ürünler de öyle… Erkek çocuğunuza saç kremi almak istiyorsanız, üzerinde prenses resmi olan bir tane almanız muhtemel.

Peki çocukları cinsiyetçi olmayan, bir yaklaşımla yetiştirmek için neler yapmalı?
• Ona cinsiyet, cinsellik, yaş, ırk, din gibi farklılıklara saygı duymayı öğretin.
• Onun en çok sizi örnek alacağını unutmayın. Mümkün olan her fırsatta ev işlerini eşinizle birlikte yapın. Bunun yardım değil, bir iş bölümü olduğunu belirtin.
• “Erkekler ağlamaz”, “Sen kızsın, gücün yetmez” klişelerini bir kenara bırakın. Erkekler kendilerini kötü hissettiklerinde ağlayabilir, kızlar da güçlü olabilir.
• Hem erkeklerin hem de kadınların başarılı birer bilim insanı ya da sporcu olabileceğine dair farklı örnekler gösterin. Her iki cinsiyetin de her meslek grubunda çalışabileceğini anlatın; “Sadece kadınlar hemşire olmaz, sadece erkekler inşaat mühendisi olmaz” gibi...
• Oğlunuzla evcilik, kızınızla futbol oynayabileceğinizi unutmayın. Oyunların ve oyuncağın cinsiyeti yoktur!
• Kitap alırken de içinde cinsiyet ayrımı yapan detaylar olmamasına dikkat edin.

Cinsiyetçi tuzaklar her yerde! - Resim : 1

“Kendisi olmasına izin”
Cinsellik eğitmeni, seksolog Rayka Kumru, cinsiyetçi sınırlamalardan özgürleşmek ve çocuklarını da özgürleştirmek isteyen anne-babalara şu önerilerden bulunuyor:
“Daha eşit ve toplumsal cinsiyet farklarını minimalize etmek adına yapılabilecekler aslında çocuk daha doğmadan önce başlıyor. Çocuğun cinsiyetinin öğrenilmesi ile birlikte aslında ilk tohumlar ekiliyor çünkü herkesin kendine kız ve erkek tanımları, kız ve erkeğin ne demek olduğu, ne giyeceği, nasıl hobiler edineceği ile ilgili beklentileri var. Bunlar çoğu zaman o kadar içimize ve yaşantımıza işlemiş oluyor ki fark edilmeyebiliyor. Bunun için ebeveynlerin aktif bir şekilde öncelikle kendi beklentilerini gözden geçirmeleri, çocukları için en eşit ortamı sağlamalarına katkı sağlayacaktır. Mavi ve pembeyi görmek kolay; asıl problem oluşturan, pembe ve maviye yüklediğimiz anlamların farkında olmak. Bu da ancak algı sistemimizi ciddi şekilde sorgulayarak olabilir.

Güçlü olsun derken…
Örneğin erkekler toplumdan ve yakın çevreden ağlamanın kabul görmeyen, öfkenin ise çok kabul gören bir ifade biçimi olduğunu öğrenir ve her ne kadar doğduklarında her bebek gibi ağlasalar da, ilerleyen yaşlarda bunun sıklığı ya da onlarda uyandırdığı duygu farklılaşır. Bunun sebebi genetik ya da biyolojik değil, tamamen öğrenilmişliktir. ‘Erkek adam ağlamaz’ cümlesi işte bu yüzden tehlikelidir. Erkeklere ‘güçlü ol’ mesajı verdiği düşünülür ama güçlü olmanın şiddet ile bu kadar yakında ilişkili olduğu çoğu zaman düşünülmez ya da ifade edilmeyen hislerin nasıl da öfkeye dönüşebileceği... Bu söz, erkek çocuklara kız çocuklara göre daha az ilgi gösterilmesi (çok ilgi görürse yumuşar, ezik olur, ana kuzusu olur gibi kaygılardan dolayı) ile birleştiğinde, ortaya toplumumuzda hiç de yabancı olmadığımız problemleri körüklemiş oluyoruz.

Bu söz gibi birçok söz var kültürümüzde. Kıyafetlerden ve oyuncaklardan belki de daha çok zarar veren şey, çocuklara hislerini, cinsiyetleri ne olursa olsun ifade etmeyi öğretmemek ve bunu cinsiyete bağlamaktır. Mavi ya da pembeyi sevmekte bir sorun yoktur. Sorun, renklere karakteristik özellikler, özgürlükler, kısıtlamalar, davranış biçimleri ve duygular yüklemektir.

Cinsiyetçi tuzaklar her yerde! - Resim : 2

Konuşun, konuşun, konuşun
Rayka Kumru, “Çocukların kendilerini ifade etmelerine olanak tanımak, cinsiyet ne olursa olsun, onların bedensel sınırlarına saygı göstererek öpmek, sarılmak, şefkat göstermek ve kendi olmasına izin vermek (oyuncak, kıyafet, hobi ve meslek seçimlerinde) otomatik olarak cinsiyet kutuplaşmasına engel olacaktır. Çocukları belirli oyuncaklara, hikayelere, renklere ve davranış biçimlerine sıkıştırarak, aslında kısmen de olsa onların geleceklerini sınırlamış oluyoruz.  Bununla beraber, çocuklarla cinsiyet, toplumsal cinsiyet rolleri ve beklentileri hakkında diyalog kurmak da mevcut bilgilerini ve potansiyel önyargılarını saptayıp üzerine konuşmak adına önemlidir” diyor.