“Çocuk yetiştirmek dünya turuna çıkmak gibi...”

Her çocuk bir dünya ve her anne-baba bu dünyayı bazen bilinçli, bazen fark etmeden keşfediyor. Yolculuk keşiflerle, ‘iyi ki’lerle ve bazen de ‘keşke’lerle sürüyor.

“Çocuk yetiştirmek dünya turuna çıkmak gibi...”

Çocuğumuz büyüdüğünde “Keşke şimdiki aklım olsaydı…” dememek  ve değerlerimiz doğrultusunda bir çocuk yetiştirmek için ebeveynliğin bütünsel olarak ele alınması gerekiyor. Profesyonel Koç ve Eğitmen Neslihan Erdoğdu da kitabı ‘Fark Yaratan Anne Baba’yı bu amaçla yazmış ve dört temel bölümde ele almış. Davranışlarımızı ve sonuçlarımızı barındıran ‘bedensel boyut’; düşüncelerimiz, inançlarımız, kalıplarımızla, ön kabullerimizle ilgili olan ‘zihinsel boyut’; duygularımız ve ilişkilerimizle ilgili olan ‘duygusal boyut’ ve nasıl bir aile olduğumuz, çocuğumuzun nasıl bir birey olacağı, kendisi dışındaki her şey ile olan ilişkisini ele alan toplumsal taraf ile yani büyük resimle ilgili olan ‘ideal boyut’ bölümlerini kapsayan kitapta kendi gerçekliğimize ve çocuğumuzun potansiyeline uygun yolu bulmak konusunda öneriler var.

Neslihan Erdoğdu ile kitabını konuşurken çocuk yetiştirmeye dair birçok soruya da yanıt aradık. 19 yıl eğitim sektöründe farklı görevlerde bulunduktan sonra, son 11 yıldır profesyonel koçluk yapan ve koçluk eğitimleri veren Neslihan Erdoğdu, “Çocuk sahibi olmak ve yetiştirmek aslında tam da dünya turuna çıkmak gibi hazırlanılması gereken bir durum. ‘Hele bir dünyaya gelsin bakalım, huyu suyu nasıl olacak, nerelerde tökezleyeceğiz bir bakalım’ diyemeyeceğimiz kadar önemli ve geri dönülmez bir süreç” diyor.

“Çocuk yetiştirmek dünya turuna çıkmak gibi...” - Resim : 1

Çocuk yetiştirmede düşünce, inanç ve deneyimlerimiz bizi nasıl etkiliyor?
Genellikle gördüklerimiz ve duyduklarımıza inanarak bazı davranış kalıpları geliştiriyoruz ve sonra hiç üzerinde durmadan bunları doğru kabul edip ilerliyoruz. Aslında ‘doğru’ ve ‘ideal’ çok değişken. Geliştirdiğimiz inançlara göre hareket ettiğimizde başka bir inancı yaşıyoruz. Örneğin ben yıllarca kendimi ‘eksik anne’ sandım, nedeni de kızım okuldan geldiğinde ona kek, poğaça pişiremememdi. Çünkü ‘İyi anne çocuğu okuldan geldiğinde ona kek yapmıştır, poğaça pişirmiştir’ diye düşünüyordum. Bunu aşmam için çok zaman geçmesi gerekti.

Kitapta en ilgimi çeken kısımlardan biri vicdanlı çocuk yetiştirmek oldu. Bu konuda anne-babalar çocuk yetiştirmenin ilk 10 yılında nelere dikkat etmeli?
Bence de en önemli bölümlerden biri bu. Çocuğunuz için birçok şey yapabilirsiniz, örneğin sular seller gibi İngilizce konuşur, robotik kodlama öğrenebilir, bir matematik dahisi olabilir ama eğer vicdan sahibi değilse topluma eksik, hatta zararlı bir birey katmış olabiliriz.

Vicdan, kişinin kendi kendisiyle hesaplaşması ve doğruyu bulması olduğundan, anne-babalara büyük rol düşüyor. Bugün bilim bize 0-3 yaş aralığının çok önemli olduğunu, altı yaşa kadar da karakter oluşumunun yüzde 80’inin gerçekleştiğini söylüyor. Anne-babalar, bu dönemlerde daha çok “O daha küçük, nasılsa öğrenir” mantığı ile çocuklarının gönlünü yapma gayreti içinde. Dolayısıyla temelleri atmak için en kritik dönemler bu yanılgı ile kaçıyor. Biz anne-baba olarak kendi tutum ve tavırlarımızla örnek olarak vicdanlı çocuk olmasına hizmet edebiliriz. Kendi aramızdaki sohbette bile kullandığımız cümleler onlar tarafından kaydediliyor. Hangi durumda nasıl davranmışsak yeri geldiğinde çocuğumuz da aynısını yapıyor, sonra da şaşırıyoruz “Aaa, bu çocuk bunu nereden öğrendi?” diyoruz. Çocuklar bizden öğreniyor çoğu şeyi. Bu yüzden vicdanlı çocuk yetiştirmek için anne ve babaların kendilerine bakmalarını ve bunu yapmak için çocuklarının büyümelerini beklememelerini öneririm. Bu konudaki birkaç önemli kavram, sevgi ve örnek olma, herhangi bir olayda ceza yerine sorgulatabilme. Örneğin arkadaşına ya da bir şeye zarar veren bir çocuğa ceza vermek yerine “Bu konu hakkında iç sesin sana cevabı verecektir” diyerek vicdan konusunda gelişim sağlayabiliriz. Ancak anne-babalar olarak çocukların her şeyine o kadar müdahale ediyoruz ki onların iç sesi yerine bile konuşabiliyoruz.

Sevgi, belki de hayatın temel amacı ama dengesiz yaşanması sorunlara da yol açabiliyor. Çocuğumuza karşı sevgimizi sunmada dengeli olup olmadığımızı nasıl anlarız?
Sevgi hayatın, varoluşun en değerli enerji kaynağı. Bununla beraber çocuklarımıza karşı duyduğumuz sevgi bazen bize hata yaptırıyor çünkü ona bir öğrenme fırsatı sunmuyoruz ya da bir deneyim kazanmasını engelliyoruz. Zamanda, parada, sevgide ve ilgide gerçekten de en ihtiyacımız olan konu denge... “Sevgi benim için ne demek?”, “Bunu yapmasam/almasam çocuğumu sevmemiş mi olurum?”, “Bunu yaptığımda kime, ne yararı olacak?” gibi soruları sormak dengeyi bulmak için faydalı olabilir.

“Çocuk yetiştirmek dünya turuna çıkmak gibi...” - Resim : 2

Anne ve babaların “Ben yapamadım, o yapsın” gibi istekleri ya da çocukların öz değerini arttırayım derken egosunu şişirmeye neden olan davranışları konusunda denge nasıl sağlanabilir?
Bu da öyle önemli ve hayatın sonraki evrelerine taşınan bir kavram ki... “Bunu almak ya da yapmak isteyen kim?” sorusu bizi önce kendi içimizde, “Benim çocukluğumda yoktu, almalıyım” düşüncesine götürüyorsa burada başka sorgulamalara da ihtiyaç var. “Başka çocukların var, benim çocuğumun da olmalı” diyerek eksik kalmasın, kendini eksik hissetmesin, öz değeri zedelenmesin diye düşünüyor ebeveynler. Güzel de bunu yaparken ne öğreniyor? Her şeye çok kolay sahip olduğunda sonu nereye varıyor, bunun farkında mıyız? Üniversiteden mezun olur olmaz yönetici olmak isteyen bir nesil tam da böyle yetişti. Hatta şimdilerde CEO olmayı kariyer hedefi haline getirenler hiç de az değil. Küçükken çocuklarımız için yapabileceklerimizi daha sonra yapamayacağız. Elimizden gelenler, hayata karıştığında daha az olacak. İşte o zaman çocuğumuz kırılıp dökülsün istemiyorsak, bir oyuncağı almayarak kırıp dökeceğiz yeri geldiğinde.

Bir babanın, çocuk menüsünün yanında sunulan oyuncaklar arasında seçimi çocuğuna yaptırırken sonunda olayın krize dönüştüğünü gözlemledim geçenlerde. Çocuklara seçenek sunmak ya da sunmamak... Bu ince çizgide aileler neye dikkat etmeli?
Evet, birey olarak kabul etmek önemli ama denge kaçtığında  ipin ucu da kaçıyor. Net olamayan anne-babaların yaşadığı sorunların başında geliyor tutturmalar, ağlama krizleri... Seçenek sunmak, sınırsız istekleri sınırlamak için elbette gerekli ancak bir duruş sergilemek lazım. Onlar içinden birini seçmiyorsa ve istemiyorsa da “Tamam, sen bilirsin” diyerek yürüyebilecek kadar net olmaktan bahsediyorum. Bazı durumlarda da seçenek sunmamak gerekebilir. Anne-babalar olarak bazen sınırları zorlayıp, işletmeden rica edip, oyuncağı değiştirebilir ve çocuğun gönlünü yapabilir ve bazı şeylerin olamayacağına dair bir öğrenme fırsatını çocuğun elinden alabilir. Ancak okul hayatında ya da iş hayatında aynı müdahaleyi yapamadığında ortaya çıkan sonucun suçlusu çocuk değil. Kitapta biraz da bunu anlatmaya, yani ebeveynlerin nelere yol açtıklarına ayna tutmaya çalıştım. En kritik yaş olan altı yaşa kadar yaptıklarınız önemli. Bu yüzden “O daha küçük, nasılsa öğrenir” modundan çıkmak gerekiyor.

Birçok anne-babanın çocuğuyla pazarlık yaptığına şahit oluyorum. “Tamam, onu yeme ama bunu ye” gibi... Burada sınırlar ne olmalı?
Pazarlığın kazananı çocuktur. Çünkü çocuk anne-babasının sınırlarını zorlar ve kazanır. Sınırların oluşması kurallara ve bu kuralları uygulayan dirayetli ailelere bağlı. Yemek yemek zaten ayrı bir konu. Annelerin takıntılı konusu bu. Sanırım bizim genetiğimizde var. Psikologlar, “Israr etmeyin, çocuk acıkınca yer” diyor. Sürekli seçenek sunulan, “Hadi bak, o zaman bunu ye” denilen küçücük çocuk, ‘burada benim kullanacağım iyi bir koz var’ duygusunu küçücükken öğreniyor. Sonrası belli...

Çocuğumuzu değerli hissettirelim derken kendimizi değersizleştirmek ve onun bizi komuta etmesine izin vermek de sık yaşanan bir durum. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Biz ve o ayrı ayrı bireyleriz ve her birimiz kendi değerliliğimizi deneyimlemeliyiz. Çünkü herkes çok değerli. Anne, “Bunu istedim ama seninki daha önemli, beni boş ver” derse, kendisini değersizleştirir elbet. Ancak bir taraftan bunu özveri olarak da çerçeveleyebiliriz. Özveri kişinin seçimi olabilir. “Yarım günüm var, bu sürede çocuğumla oynamayı seçiyorum” dediğinde durum başka… Ama “Saçlarımı boyatacaktım ama boş ver, ben seninle oynayayım” demek başka.

“İdealinizdeki çocuğu yetiştirin” ifadesi bazen yanlış anlaşılabiliyor ve kişiselleştirilebiliyor. Sizin kitaptaki idealden kastınız nedir?
Haklısınız. İdeal ne demek ve kime göre, neye göre... Biz alt başlık olarak bunu yazarken aslında ‘size göre, çocuğunuza göre ideal’e işaret etmek istedik. Herkes kendi idealine ve çocuğunun özelliklerine göre ideale ulaşabilir. Kitap zaten buna hizmet etmek için. Anne-babaların otomatik pilottan çıkıp, kendi doğrularını bulmaları için sorgulama yapmalarını amaçlıyorum.

“Çocuk yetiştirmek dünya turuna çıkmak gibi...” - Resim : 3

Çocuklu yaşam için öneriler
• Akıl vermeyin.
• Başkalarına benzemesini beklemeyin.
• Ciddiye alın.
• Denemesine izin verin.
• Empati kurun.
• Gurur duyduğunuzu söyleyin.
• Hayallerini sorun.
• Israrcı olmayın.
• İnatlaşmayın.
• Jest yapın.
• Kucaklaşın.
• “Lütfen”li konuşun.
• Model olun.
• Ne istediğini sorun.
• Oyun oynayın.
• Özür dilemekten korkmayın.
• Paylaşın.
• Rica edin.
• Şans verin.
• Tutarlı olun.
• Utandırmayın.
• Üzüntülerini paylaşın.
• Vakit ayırın.
• Yüreklendirin.
• Zevklerini keşfettirin.