Aldatan kim, aldatılan kim?

Evli erkekler ve "diğer kadınlar"

Feyza Bayraktar

Feyza Bayraktar


Aldatan kim, aldatılan kim?

Türk filmlerindeki en kötü karakterlerden birisidir evli erkekle ilişkiye giren kadın. O kadın, ahlaksız, yuva yıkmak isteyen kişi olarak anılır film boyunca. Erkeği kandırmış, baştan çıkarmış, mutlu yuvasına karabasan gibi çökmüştür. Adam günahsızdır; bir buhran anında o kötü kadının şeytani planlarının bir parçası olmuş, aslında çok aşık olduğu, birlikte mutlu olduğu karısını, kutsal ve melek kadını aldatmıştır. Filmde genelde hiçbir şeyden habersiz olan masum eş, bir şekilde aldatıldığını öğrenir ve yuvasını kurtarmak daha doğrusu eşini o kötü kadından kurtarmak için elinden geleni yapar, eş çok pişmandır, birlikte el ele verip o kötü ahlaksız, yuva yıkan, şeytan kadından kurtulurlar ve mutlu evlilikleri bir ömür devam eder.

Gerçek hayata baktığımız zaman bu tablo birebir aynı olmasa da olayların Türk filmlerindekine benzer şekilde geliştiğini görebiliriz; özellikle de herkesin bir şekilde “diğer kadını” suçlaması halini. Bir kadın ne zaman aldatılsa hemen diğer kadına saldırır, oysa erkek aldatma işlemini gerçekleştirendir ve eğer diğer kadın bekar ise sadece kendinden sorumludur. Bile bile evli bir erkekle ilişkiye girmiştir ama yuva yıkan olamaz; çünkü mutlu, sadık bir ilişkide kimse birbirini aldatmaya yeltenmez, bir ilişki bitmiş ise o ilişkiye bir başkası dahil olmaya başlar. Genelde en büyük yanılgılardan bir tanesi, bir ilişkinin üçüncü kişi tarafından biteceği ihtimalidir. Oysa kuvvetli bir ilişkide sadakat bozulmaz. Bozulmuşsa zaten o ilişki kendi içinde sallantıda demektir.

Evli erkeklerin evlilik dışı kurduğu ilişkilerde kendilerine söyledikleri en büyük yalan o ilişkiyi çocuklar için devam ettirdiğidir. Bu yalana o kadar kuvvetle inanır ki karşısındaki kadına bu mecburi evliliği yalanlarla süsleyerek sunar, aslında ne kadar mutsuz, yalnız ve çaresiz olduğuna inandırmaya çalışır. “Çok mutsuzum, yalnızım, aramızda hiçbir şey kalmadı, çocuklar olmasa bir gün durmam, zaten çok uzun zamandır ayrı yatıyoruz...” gibi klişe yalanlar söyler. Sanıldığı gibi her zaman evli adamla birlikte olan kadın,  parası ya da çıkarı için o adamla olmayabilir, gerçekten aşık olmuş, adamın söylemiş olduğu bu klişe yalanlara inanmayı seçmiş olabilir. Türk filmlerindeki yuva yıkmak isteyen kadın yerine asıl haksızlığa uğrayan kadın olabilir çünkü o her zaman erkeğin artık zamanlarına sığdırılan kadındır, sorgulamaya hakkı olmayandır ve bekleyendir. Tabii bu kadının onca bekar erkek varken neden evli bir erkekle birlikte olmayı seçtiği, adamın yalan söylediğini hissetse bile neden ilişkiyi devam ettirdiği sorgulanabilir; bu da ayrı bir konu, ayrı bir psikolojik değerlendirme. Yalnız her zaman aldatılan eşin uğradığı haksızlık ve yuva yıkan diğer kadın portresinin yansıtılandan daha farklı olabileceğini vurgulamak gerekir.

Öncelikle yukarıda bahsetmiş olduğum üzere, erkek kurban ve kandırılmış değildir. Eğer o dışarıda bir ilişkiye açık olduğu izlenimi vermeseydi, yalan söylemeseydi başka bir kadın da olmayacaktı. Evliliği ile söylediği şeyler gerçek bile olsa eşiyle ilişkisinde problem çözme yoluna gitmek yerine hiçbir sorun yokmuş gibi davranıp kendisine o evlilikte çocuklar için kaldığı yalanını söylemesi başlı başına bir yalandır. Boşanmak kolay değildir, yalnız yalan bir evlilik üzerine kurulan bir yuvada çocuk büyütmek de sağlıklı değildir; çünkü çocuklar ne kadar küçük de olsalar olup biteni daima hissederler. Boşanırsak çocukların psikolojisi bozulur bahanesi arkasına sığınan erkek aslında var olan düzenini bozmak istemiyor ve ilişkisel sorunlarından evlilik dışı ilişkiler yaşayarak gideriyordur. Eşini aldattığı için duyduğu suçluluktan dolayı eşine karşı daha ilgili, daha bonkör olabilir. Evlilikteki sıkıntılarını dışarıda rahatlayarak görmezden gelmeyi başarabilir ve çok daha sabırlı olabilir. Bu nedenle bu döngüden çıkmak istemez, var olan bu rahat düzeni bırakmak istemez.
Aldatılan evli kadına gelince...O da aldatıldığını hisseder. Hissetmemesi imkansızdır. Yalnız, gizli bir anlaşma içindeymiş gibi yakalamamaya çalışır. Şüphelense, sorgulasa bile eşinin söylediği bahanelere inanmayı seçer. Etrafa durmadan ne kadar mutlu bir evliliği olduğu izlenimi vermeye çalışır. Diğer kadının kokusunu aldı mı mutlu evliliği ve kocasına sahip çıktığını daha da abartarak göstermeye çalışır. Genelde sosyal medya aracılığı ile eşi ile sarmaş dolaş resimlerini koyar, çocukların da olduğu aile fotoğraflarını paylaşır, eşini sık sık arar, mesaj atar. Çoğu zaman çocukları erkeğe karşı bir tehdit aracı olarak kullanır ve öylesine bir laf arasında boşanırlarsa ya da aldatıldığını öğrenirse eşinin çocukları asla göremeyeceği mesajını verir. Bu noktada zaten düzenini bozmak istemeyen erkek için bahanesi pekişmiş olur; ayrılırsam çocuklarımı göremem! Oysa kadın erkeğin sadakatsizliğini yakalasa bile ilk başta öfkelenip fırtınalar estirecek sonrasında da büyük ihtimal kadını suçlayacaktır, eşinin “çok yalnızdım, bunalımdaydım, bir kere oldu seni seviyorum ben, çocuklar var bir kadın için değmez ayrılmaya....”türündeki yalanlarına inanmayı seçecektir. Eninde sonunda herkes “diğer kadını” suçlayacak “mutlu evlilik” kaldığı yerden devam edecektir.  Kadın eğer sağlam, ayakları yere basan, kendisine güvenen bir kadınsa aldatıldığını hissettiği an zaten gider, dönüşü olur olmaz ama diğer kadının peşine düşüp eşine ve ona lanetler yağdırmaktansa kendisini, eşini ve ilişkisini sorgular. Bir ilişkinin üçüncü kişi yüzünden bitmeyeceğini ancak biten bir ilişkiye üçüncü kişinin girebileceğini bilir.

Evlilikte aldatan erkek ve aldatılan kadın çoğu zaman sessiz bir anlaşma içindedirler. Erkek senaryoyu yazar oynar kadın da o senaryoyu okur inanmayı seçer öte yandan erkeğin senaryonun dışına çıkma ihtimaline karşı çocukları öne sürerek aba altından sopa gösterir. Erkek ev dışında ev hayatında ne kadar mutsuz olduğunu söylerken evin içinde hiçbir sorun yok gibi davranır. Kadın ev dışında ne kadar mutlu bir evliliği olduğunu kanıtlamaya çalışırken ev içinde diğer kadının varlığına dair izlere denk geldikçe bozuk atar ama bir şekilde ikna olur “aldatılmadığına”. Evli erkekle birlikte olan diğer kadın erkeğin verdiği kadar bilgi ile olmayan bir ilişkiyi devam ettirmeye çalışır.

Bu senaryo genelde değişmez. Tabii ki herkes, her ilişki, her hayat ve tercih farklı, yalnız son dönemde en çok dinlediğim hikaye bu. Bazen anlatan aldatan erkek, bazen aldatılan kadın, bazen de “diğer kadın” tarafından farklı hayat ve ilişkilerdeki...Herkesin bildiği ama farklı bir şeye inanmayı seçmeyi bu ilişkiler zincirinde kim gerçekten suçlu, kim değil kavramak oldukça güç fakat her zaman suçlanan, dışlanan, terk edilen, haksız ilan edilen “diğer kadın” olur...Oysa objektif olarak bakınca o da sadece hikayedeki diğer karakterler gibi inanmak istediğine inanmıştır. Hatta inanmak istemediği zamanlarda da erkek inanması için elinden geleni yapmıştır ilişkiye girmesi için kendisi ile evli olduğu halde; hani şu hep sonunda herkese karşı kendisini çaresiz, mutsuz, yalnız, kandırılmış, kurban edilmiş olarak tanımlayan erkek...