Bu ülkeye aşığım, taşına, toprağına, tarihine...

Model olarak geldi, şimdi yoga hocası, Boğaziçi’nde tarih okuyacak,

Bu ülkeye aşığım, taşına, toprağına, tarihine...


Sokakta kadınlar sana bakıyorlar mı?
Sadece bana değil ki, beğendikleri herkese bakıyorlar.

İyi de bu kadar güzel bir adam olmak nasıl bir his? Kendine güvenin tavana vurmuş vaziyette mi?

Yakışıklı olmak, iyi hoş da, boş... İnsanın temelini oluşturan karakter...

Yoga ne iş?

Miami’de bir plajda beni buldu. İçine çeken ruhani bir yol oldu. Aklımı arındırmama yol açıyor.

Yogayla eksikliğini çektiğin neyi tamamlamaya çalışıyorsun?
İmkansızı mümkün kılmaya.

Yediklerine hep mi dikkat ederdin?

Evet, 16 yaşından beri.

Neden sebzeleri içiyorsun? Neye ulaşmak için?
Meyvenin de sebzenin de suyunu sıkarak içmek daha sağlıklı daha iyi bir şey. Herkese tavsiye ederim. Biz evde, hayata öyle başlıyoruz. Çiğ sebze, kırmızı biber, sarı biber, salatalık, domates... Hepsinin suyu içiyoruz. Açık bir zihne, hedefe odaklanmaya ve enerjik olmamıza yarıyor.

Bir kadın, en çok hangi kıyafet içinde seksidir?
Uçuşan ya da hatları gösteren her türden elbise içinde.

Kıskanç mısın?
Dım.

Aşk acısı çektin mi?
Kim çekmemiştir ki?

Seks senin için ne ifade ediyor? Ne kadar önemli?

Harika bir şey. Özellikle aşkla var olduğunda. Ama karşılıklı saygı da çok önemli.

Spor yapmayan bir kadınla birlikte olabilir misin?
Hayır.

Hayatta senin için en çok ne önemli?
Özgürlük. Kendimi ifade edebilme özgürlüğü. Sevmek ve sevilmek.

İnsanın, aşk yaşadığı kadınla aynı dili konuşmaması zor değil mi? Yoksa aşkın özel bir dili mi var?

Şanslıyım ki, sevgilim çok iyi İngilizce konuşuyor. Ayrıca bana Türkçe öğretiyor ve Türkçe öğrenmem konusunda beni motive ediyor. Mırıldandıklarını öğrenmek istiyorum. Ama aşkın kesinlikle kendine özgü bir dili var.

Türkiye’de en çok şaşırdığın şey ne?
Alçakgönüllülük. Herkes çok alçakgönüllü bu ülkede. Ve tarih. Parmaklarınızın ucunda, ayaklarınızın altında muhteşem bir tarih yatıyor.
Allah’ı var, görünce nefesin kesiliyor. O, bundan hoşlanmasa da, saçları uzunken Brad Pitt’le karşılaştırıyorlardı. Jeffrey Young, eski model, manken. Amerikalı. Dünyanın dört bir yanında modellik yapmış. Şimdi Türkiye’de, İstanbul’da yaşıyor. Şu aralar sınavlara hazırlanıyor, Boğaziçi Üniversitesi’nde Tarih okumak istiyor, bir yandan da Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Aynı zamanda Yoga Şala’da yoga öğretmeni. Bu güzel adamı size tanıtmasaydım yazık olurdu...

İstanbul’da bir Amerikalı. Üstelik Türkiye aşığı bir Amerikalı...
Doğru söylüyorsun, öyleyim. Bu ülkeyi seviyorum. Sıcak insanlarını, daracık sokaklarını, Arnavut kaldırımlarını, kedilerini, onca kalabalığın arasında huzurla yatan köpeklerini, İstanbul’un semtlerini, özellikle Arnavutköy’ü, esnafı, mahalle arası bakkalları, Toros’ları, Kapadokya’yı... Benim bildiğim hiçbir yere benzemiyor. Çok daha gerçek. Çok daha canlı. Hayatımın bu ‘an’ında burada olmaktan mutluyum. Geleceği bilmiyorum. Burada, Türkiye’de, Türklerin arasında, kendimi buluyorum.

İyi de hangi rüzgar attı seni buraya?

Bu rüzgarın adı aşk.

Nasıl tanıştınız?

İş için Antalya’daydım, Hillside Su’da kalıyordum, o zaman tanıştık. Bebek gibiydi. En tatlısı, en hoşu, en iyisi, en cömerti. Çok da çekiciydi, güzel gülümsüyordu. Saçları şahaneydi. Upuzun, gür aşağı doğru akıyordu. Ve üzerindeki elbiseye takıldı gözüm. Bedenine, beline...

Böyle mi başladı?
Evet, onu etkilemek için her şeyi yaptım ve başardım. O dönem modellik yapıyordum, aynı anda bir sürü ülkede yaşıyordum, Almanya, Amerika...

Hayatındaki diğer kadınlardan farkı?

Sevdiğim başka kadınlar da oldu. Ama kimse arkamda, onun durduğu gibi durmadı. Benim en büyük destekçim o. Bana duyduğu sevgi, benim kendimi sevmeme de sebep oluyor. Hem tutkulu iki sevgili hem de çok yakın arkadaşız. Ben onunla birlikte bu şehrin ve bu ülkenin inceliklerini öğreniyorum; o da benimle birlikte yeni şeyler keşdefiyor.

Amerika, Almanya ve Türkiye, bu üç ülkede de yaşadın. Kadınları arasında ne fark var?

Kadın her yerde kadın! Ama tabii ki dilleri ayrı. İnanmayacaksın ama Türkçe’ye ölüyorum. Nalan, bana bir şeyler mırıldandığında, tek kelimesini dahi anlamıyorum ama bayılıyorum. Türkçe sevgi sözcükleri, kulağa muhteşem geliyor.

Türkiye’de senin özel olarak dikkatini çeken ne?

Benim için Türkiye, “Hoş geldin” ve “Hoş bulduk”ların ülkesi. İnsanlar arasındaki bu sevecenlik inanılmaz şaşırtıcı. Kaç kere taksi şöförleri bozuk çıkmayınca, “Hiç önemli değil abi, vermesen de olur!” dediler, biliyor musun? Dünyanın hiçbir yerinde görülecek şey değil. Los Angeles, ‘mükemmel’in yanlış algısı, Hamburg da çok kuralcı. İstanbul ise tezatlarıyla baştan çıkarıcı.

İstanbul’da en sevdiğin yerler?

Arnavutköy, evimiz, Boğaz, Pera Müzesi, Yoga Şala, Kale’de menemen...

Bu şehri senin için vazgeçilmez kılan 5 şey?

Boğaz; gördükten sonra çarpılmamaya imkan yok. İnsanlar; çok sıcakkanlılar. Kültür; tanıdıkça, içine girdikçe, daha çok bağlanıyorsun. Ve bu eklektiklik; her şey var burada. 24 saat yaşayan bir şehir.

İyi de, en çok nesi seni baştan çıkarıyor?
Her an değişen bir kadın gibi. Biraz tutarsız ama çok heyecan verici. Hep sana yeni bir şeyler öğretiyor. Hep bir şeyler vaat ediyor.

En çok ne yemeyi seviyorsun?
Kalkan’ a ölüyorum. Hamsi harika. Bal kaymak, aman Allah’ım süper bir şey. Günaydın Restoran, Dükkan Burger, Adem Baba ve Arnavutköy’deki Kolaylar Manav’ın sebze ve meyveleri şiir gibi...

Neden Türkçe öğrenmek istiyorsun?

İnsanlarla konuşabilmek, daha rahat sohbet edebilmek için... Türkiye’nin köylerine bitiyorum; Türkçe öğrendikten sonra tek tek dolaşmak istiyorum...

Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih okumak istemenin özel bir sebebi var mı?

Ben bu ülkeye aşığım, her şeyi ama her şeyi öğrenmek istiyorum. Taşını, toprağını, tarihini... Bu toprakların geçmişi, benim için son derece heyecan verici: Büyük İskender, Hıristiyanlık/ İncil, Roma İmparatorluğu, Konstantin, Bizans, Selçuklular, Osmanlılar... Birbirini takip eden bunca uygarlığa hizmet etmiş ruhların, insanların enerjisi var her yerde. Ben de bunun bir parçası olmak istiyorum.

Küçükken ne olmak isterdin?

Sporcu.

Nasıl model oldun?
Tesadüfen. Durduracağım taksiyi kaçırdım; sonra, sıradaki diğer taksiye doğru koştum. O arada bir kadın arabasından bana seslendi; ben de “Efendim?” dedim. Adımı sordu, “Jeffrey” dedim. “Jeffrey model olmak ister misin?” dedi, “Niye olmasın?” dedim. Sonra kendimi Chicago’ya giden bir uçağın içinde buldum..

Peki neden model olmak istedin?
Los Angeles’tan kaçmak için! Bu iş sayesinde muhteşem insanlarla tanıştım. Ömür boyu sürecek dostluklar kurdum. Özgür ruhlu bir camia. En azından erkekler için durum böyle.

Dünya çapında bir model oldun ama bıraktın. Nesi seni kesmedi?
Modelliğin bir kemiği yok. Geçici bir şey. Görünüşe dayalı. Okumak, çalışmak, yaratmak, bilgi edinmek ve kendinizi teşvik etmek, hep size kalmış bir şey. Güdük kalıyorsun, büyümüyorsun, gelişemiyorsun. Oysa, ben gelişmek istiyordum, büyümek istiyordum. Yine de muhteşem bir deneyimdi ve beni Türkiye’ye getirdi! “Hoş geldin”lerin ve “Hoş bulduk”ların ülkesine...

Bildiğin Türkçe kelimeler neler?
“Kadın kendine gel!”, “Yiyeceğim seni!”, “Pencereyi açar mısın lütfen!”

Sen ‘yol’un neresindesin?
Daha başında. İlk çeyrekteyim.

Sevgilinle romantik bir kare tarif et.. Sen ve o, n’apıyorsunuz o anda?

Doğum günümde özel bir çilek suyu hediye geldi; içinde iri iri çilekler vardı. Hayır, kahvaltıda yemedik, daha romantik bir şey yaptık...

En büyük pişmanlığın?

Seyahat ettiğim dönemde anneannemle yeterli zaman geçirmemiş olmak ve onu arayamamış olmak. Kesinlikle gördüğüm en sakin, en müthiş kadındı. Ama vefat etti. Öldüğünde çok üzüldüm; birlikte daha fazla zaman geçiremedik diye. Bana bıraktığı taçla avunuyorum.

Seni utandıran bir şey söyle.
Kafede garsondan zeytinyağı isteyecektim, ağzımdan “Zeytinoğlu lütfen!” diye bir laf çıktı, çok utandım.

Türkiye’yi, burayı hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsın? Nasıl bir cümle kurarsın.

İlham verici. Dünyanın geleceği, şu anda bu tarihi topraklar üzerinde serpiliyor. Fırsat... Büyüme... Değişim.

Seni son zamanlarda en mutlu eden şey ne?
Nalan.