Modanın yaramaz çocuğuna veda...

Alexander McQueen’in intiharı, tüm moda sektörünü hayranlarını derinden sarstı.

Modanın yaramaz çocuğuna veda...

1996’da İngiltere’nin en iyi tasarımcısı seçildiğinde, bir sevindirici haber daha geldi: Givenchy’nin baş tasarımcısı oldu. Ama o zaman iyi bir gelişme gibi gözüken bu durum, daha sonra Alexander McQueen’in ve Givenchy markasının sahibi Louis Vuitton Möet Hennesy grubunun en büyük pişmanlığı haline geldi. John Galliano’dan devraldığı Givenchy sorumluluğunu, markanın köklerine sadık kalmayarak zedelediği için eleştirilen Alexander McQueen keyifli geçmeyen bu beş senelik süreci ‘hayatının en büyük hatası’ olarak tanımlıyordu.

Givenchy macerasının bitiminde Alexander McQueen için yeni bir gelişme oldu ve şirketinin yüzde 51’i Givenchy’nin bağlı olduğu LVMH’nin en büyük rakibi Gucci Group tarafından satın alındı. Bu durum kendi ismini taşıyan markasının ayakta kalmasını ve Paris’te, diğer büyük modaevleri ile birlikte defi le yapabilmesini sağladı.

McQueen, modanın devinimini çok hızlı buluyor, senede altı koleksiyon üretmenin çok fazla olduğunu düşünüyordu. Yeniliklerin zamana ihtiyacı olduğunu söylüyor: “Bana zaman verin, devrimi size vereyim” diyordu.

Annesine düşkünlüğüyle bilinen Alexander McQueen, annesini intiharından bir hafta önce kaybetmişti. Annesinin ölüm haberinden sonra bir haftadır evden çıkmadığı, 9 Mart’taki defi lesine hazırlanan ekibinin kendisine ulaşmaya çalıştığı, fakat bir türlü kendisini toparlayamadığı biliniyordu. Cenazeden bir önceki gün 11 Şubat 2010 Perşembe sabahı temizliğe gelen kadın tarafından evinde asılı bulundu.

Koreografisi, konseptleri, mankenleri ile her zaman dikkat çeken McQueen defilelerini tüm modaseverler heyecanla beklerdi. 9 Mart 2010’da Paris’te yapılacak defi lesi de dört gözle bekleniyordu. Defilelerinde mankenlere eşlik eden kurtlardan, yanan asfalt illüzyonu üzerinde yürüyen mankenlere kadar birçok farklı koreografi ile izleyenlere, her defasında unutulmayacak bir 20 dakika yaşatırdı. Mankenlerin üzerine sprey boya sıkan (arabaları boyamak için kullanılan) makineler, defilede olan biteni bilgisayarın başındaki online seyircilere ulaştıracak hareketli kameralar, McQueen’in defi lelerini desteklediği ileri teknolojiye sadece birkaç örnek!

Alexander Mcqueen'i, defilelerini, koleksiyonlarını bilip bir modasever olarak kendisine hayran olmamak mümkün değil. Hele de daha da derinlere indiğinizde, kendisini, geçmişini tanımaya başladığınızda ‘o’na daha da hayran oluyorsunuz. İşte Alexander McQueen hakkında çoğumuzun bilmedikleri:

Modaya dair ilk anısı, üç yaşındayken ablasının odasının duvarına çizdiği dar belli, geniş etekli elbisesi ile Cinderella!

Altı çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu. Gençliği boyunca üç ablasına kıyafetler yapmış Ne şanslı ablalar!

Babası Ronald taksi şoförü, annesi Joyce sosyal bilimler öğretmeni. Ailesi İskoçya kökenli.

O günlerden moda tasarımına ilgisi belli olsa da, babası onun elektrik tamircisi veya su tesisatçısı olmasını istiyormuş.

17 Mart 1969’da Londra’nın doğusunda Lewinsham’da doğdu.

Lee, okulunu bırakıp teknik liseye kaydoldu ve bir yandan da barlarda bulaşıkçılık yaptı. Bir gün, bir ilandan Saville Row terzicilik tekniğini uygulayanların gittikçe azaldığını okuyunca, tekniği öğrenmek için kapağı Saville Row’a atıp, kraliyete takım elbise diken Anderson & Sheppard’da işe girdi. Burada çalışırken -asi kimliğinden beklenen bir hareketle- Prens Charles’a hazırlanan ceketin astarına küfür yazdığı söylenmektedir. Bu olayı çoğunlukla inkar etmiş olsa da, kabul ettiği de olmuştur. Anderson & Sheppard’dan sonra, Gieves & Hawkes, Angels & Berman, Koji Tatsuno ve Romeo Gigli’de çalışarak tecrübe kazandı.

Londra’nın doğusundan Stratford’a taşındıklarında, Lee’yi bir erkek lisesine yazdırdılar. Hayaller aleminde gezinen ve kadın kıyafetleri çizen Lee, okuldaki çocuklar tarafından tartaklanıp duruyordu. Çocukların Lee’nin gay kimliği ile dalga geçtiği ve ona ‘McQueer’ ismi taktığı bu tartaklamalarının sonunda dişi kırıldı. Kırılan dişini ise sonraki yıllarda bir Big Mac’in üstünde bıraktı!

Kalıp eğitmeni olma düşüncesi ile kapısını çaldığı Londra’nın efsane moda okulu Central Saint Martins’de okul müdürü tarafından Moda Tasarım Master programına kaydolmaya ikna edildi. Central Saint Martins’te halasından ödünç aldığı para ile okudu. (Halası da bir sene evvel onun öldüğü hafta ölmüştü.)

1994’de Central Saint Martins mezuniyet defilesinde, ünlü moda editörü Isabella Blow tarafından keşfedildi. Blow, McQueen’in mezuniyet koleksiyonunun tümünü ondan satın aldı. Bu vesile ile başlayan sıkı dostlukları, Isabella Blow’un 2007’de intihar etmesine kadar devam etti. Aralarındaki arkadaşlığı çoğu zaman başka şekilde yorumlayan ve Blow’un aşkına karşılık bulamadığı için intihar ettiğini öne süren basının üstüne gelmesine McQueen çok kızardı. McQueen’e ilk adı Lee yerine Alexander’ı kullandırtan da Isabella Blow’du. Blow’un ölümünün ardından McQueen, 2008 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu ona adamıştı.