Güzellik adına

Güzel olmak her kadının arzusu. Tarih boyunca bu uğurda gösterilen çabalara da şapka çıkarmamak mümkün değil. Peki siz, güzel olmak uğruna ne kadar ileri giderdiniz; mesela bu tuhaf yöntemleri uygular mıydınız?

Güzellik  adına

Yazı: Gülru İncu

Bize sorarsanız bazılarıyla araya mesafe koymakta fayda var. Söz konusu güzellik olunca Antik Çağ’dan bu yana pek çok şey değişmiş olabilir ama zamana yenik düşmeyen en büyük tutkulardan biri kadınların güzel olma ve güzel bulunma takıntısı herhalde. İster bunun altında psikolojik nedenler yatıyor deyin ister yaşlanmama arzusunu ölüm duygusuyla başa çıkmanın bir izdüşümü olarak görün, ne olursa olsun bu uğurda denenen bazı yöntemlerin şaşırtıcı olduğu bir gerçek.

Çiğ dana etinden yüz maskesi
Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth Amalie Eugenie, 19’uncu yüzyılın en güzel kadınlarından biriydi. Pürüzsüz cildi ve uzun kestane rengi saçlarıyla Avrupa çapında ün yapmıştı. Cildini güzelleştirdiğine inandığı için çilekleri ezer, ılık zeytinyağı ile karıştırır, bu karışımı banyo suyuna eklerdi. Çiğ dana etiyle yüzünü kaplar ve öyle uyurdu. Upuzun saçlarını taramak ve kurdelelerle örmek için her gün üç saatini ayna karşısında geçirirdi.

Güzellik  adına - Resim : 1
Kleopatra 

Eşek sütü ve böcek kabuğu
Bugünlerde pek çok yararıyla gündeme gelen eşek sütü, döneminin en güçlü erkeklerinin kalbini kazanmayı başaran Mısır Kraliçesi Kleopatra için güzelliğinin vazgeçilmez bir parçasıydı. Eşek sütünün cildindeki kırışıklıklara iyi geleceğine inanıyordu ve bu özel banyo için 700 eşeğin sütü kullanılıyordu. Eşek sütünde kırışıklıkları azaltan ve yaşlanmayı yavaşlatan alfa hidroksi asitler bulunuyor. Ayrıca eşek sütü ölü deriyi de temizliyor. Kleopatra aynı zamanda cochineal böceklerinin kabuklarından yapılmış bir ruj sürüyordu. Cochineal böcekleri, koyu kırmızı rengini salgıladıkları karminik asit denen bir maddeden alıyor. Karminik asit, eski çağlardan beri boya yapımında kullanılmaya devam ediyor.

Güzellik  adına - Resim : 2
İngiltere Kraliçesi 1. Elizabeth

Beyaz kurşun
Avrupa’da sıradan insanlar tarım işinde çalışmak zorundaydı, soyluların ise böyle bir zorunluluğu yoktu; dolayısıyla ten rengi sınıfsal bir göstergeydi. Soylu kadınlar güneşten uzak durur, toplumsal hayatta rol almazdı. Ten renklerini beyazlatmak için pudra ya da arsenik karışımlı beyaz kurşun kullanırlardı. İngiltere Kraliçesi 1. Elizabeth yüzünü beyaz kurşun ve sirke karışımı ile boyardı. Bunun bir nedeni de 29 yaşındayken yakalandığı çiçek hastalığının izlerini gizlemekti. 19’uncu yüzyılda bu ölümcül karışımın yerine, içinde çinko oksit bulunan yeni bir yüz pudrası kullanılmaya başlandı.

Güzellik  adına - Resim : 3
İskoç Kraliçesi Mary

Beyaz şarap banyosu
İskoç Kraliçesi Mary, hizmetkarlarına küvetini beyaz şarapla doldurmalarını emreder, şarabın cildi güzelleştirdiğine inanırdı. 16’ncı yüzyıl için kulağa tuhaf geliyorsa da bugün uygulanan vinoterapi’den çok da farklı değil aslında.

Güzellik  adına - Resim : 4
Fransa Kraliçesi Marie Antoinette

Haşlanmış güvercin suyu
Döneminin en güzel kadınlarından Fransız kraliçesi Marie Antoinette konyak, yumurta, süt tozu ve limondan oluşan bir maskeyle yatağa girer, sabah yüzünü haşlanmış güvercin suyu ile temizlerdi. Güvercinler nilüfer, kavun, salatalık, limon, zambak, fasulye ve bir bardak beyaz şarapla kaynatılır, 15 gün boyunca dinlendirilirdi. Marie Antoniette, ellerini yumuşatmak içinse içinde balmumu, gül suyu ve tatlı badem yağı bulunan eldivenler giyerek yatardı.

Güzellik  adına - Resim : 5
Truvalı Helen

Sirke banyosu
Güzelliği hayal gücünün bir ürünü mü bilinmez ama tüm erkeklerin peşinde koştuğu kesin. Yunan mitolojisine göre Truva savaşına neden olan Menelaos’un karısı Helen, İlyada destanına göre her gün sirke ile yıkanırdı. Sirke günümüzde de cilt ve vücut bakımında kullanılıyor, çünkü vücudun pH seviyesini dengeliyor.

Güzellik  adına - Resim : 6
Simonetta Vespucci

En iddialı reçeteler
Rönesans’ın en güzel kadınlarından biri olarak kayıtlara geçen Simonetta Vespucci, cildini soluk ve beyaz tutmak için yüzünü sülüklere emdirirdi. Ayrıca saçını sarartacağına inandığı için insan idrarıyla yıkardı. Saç bakımında idrar kullanımına Araplarda da rastlanıyor. Antik Çağ’da Bazı Arap kabilelerinde uzun ve sağlıklı sağlara kavuşmak için deve idrarı kullanıldığı biliniyor. Rönesans döneminde Venedik’teki kadınlar arasında saçlardaki sarı ışıltıyı ortaya çıkarmak için aslan idrarı kullanımı yaygındı.

Güzellik  adına - Resim : 7
Bazı sanat tarihçileri, Sandro Botticelli’nin 1484 yılında yaptığı Venüs’ün Doğuşu adlı tablosundaki Venüs için Simonetta Vespucci’den esinlendiğini iddia ediyor.

Doğal botoks
Japonya’da 17’nci yüzyılın başlarında doğan geleneksel Japon tiyatrosu Kabuki’de sahne alacak olan kadınlar, yüzlerini kalın beyaz bir madde ile kaplardı. Geyşalar veya Kabuki sanatçıları, yaptıkları makyaj kurşun ve çinko gibi zararlı maddeler içerdiğinden kronik cilt hastalıklarından muzdaripti. Bu nedenle bülbüllerden toplanan dışkıları kullanarak makyajlarını temizlerlerdi. Botoksa alternatif olarak gösterilen bu yöntemde, Japonya’nın Kyushu adasında yaşayan bülbüllerden toplanan dışkılar pirinç kepeği ve suyla karıştırılıp krem haline getirilerek yüz maskesi şeklinde uygulanıyor. Üre açısından çok zengin olan bu krem, cildi aydınlatıyor ve kremin yaşlanma sürecini yavaşlattığına inanılıyor.

Güzellik  adına - Resim : 8

Değişen pek bir şey yok
Tuhaf güzellik sırlarının sadece Antik Çağ’a özgü olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, biraz kabuk değiştirse de bugün Hollywood yıldızlarının uyguladığı pek çok tuhaf yöntem  var. Örneğin Demi Moore, tıpkı Simonetta Vespucci gibi yüzünü sülüklere emdirdiğini söylüyor. Gwyneth Paltrow’un vücudundaki iltihabı ve lekeleri gidermek için zaman zaman arı sokmasını da içeren bir tedavi uygulattığı biliniyor. Paltrow, bir televizyon şovunda apiterapi olarak bilinen bu tedavinin binlerce yıldır yapıldığını söylüyor. Victoria Beckham ve Tom Cruise ise hem yüzlerini beyazlatmak hem de yaşlılık karşıtı özelliğinden dolayı bir dönem bülbül dışkısından yapılan kremler kullandı.

Güzellik  adına - Resim : 9

Büyük derdimiz güzellik
Orta Çağ’da yaşayan ve güzelliğin bir güç olduğunu keşfeden her kadının, ev yapımı losyonlardan medet umması ya da yaşadıkları coğrafyanın folklorundan beslenmesi anlaşılır bir şey. Modern toplumların modern insanları olarak bizler, önümüzdeki sınırsız imkanlardan alabildiğine yararlanıyor, sırf sahip olmanın keyfini yaşamak adına bile olsa hangi toplumsal sınıfa dahil olursak olalım bütçemize uygun bir cilt bakım ürününe ulaşabiliyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Marie Antoinette gibi haşlanmış güvercin suyundan bir tonik hazırlatmamıza gerek yok, cilt tipimize uygun olanını bulmamız yeterli. Geçmişe bakınca değişmeyen tek şey, gençliğe ve genel olarak estetik güzelliğe olan ve zamanla ipin ucunu kaçırma tehlikesiyle bizi karşı karşıya bırakan gözü kara tutkumuz oluyor. Belki bizim günümüzde yaptığımız ve yaptırdığımız pek çok güzellik uygulaması da onlar için tuhaf ve abartılı gelebilirdi, ne dersiniz?