Yataktaki üçüncü şahıs teknoloji

Siz de sosyal medyayı yatağınıza alanlardan mısınız? Sevgilinize sarılmak yerine telefonla öpüşüyorsanız her şey için çok geç olmadan teknoloji ile olan ilişkinizi gözden geçirin!

Yataktaki üçüncü şahıs teknoloji

Yazı: Ece Üremez

İLİŞKİLERE ÖNCE SİNSİCE DAHiL OLUP SONRA KENDiNi FAZLASIYLA BENiMSETTiREN ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN FARKINDA MISINIZ? Kimden mi söz ediyoruz? Şu an dahi elinizin altında duran o umarsız cep telefonlarından ya da koltuğun yanına sıkışmış saldırı için sırasının gelmesini bekleyen iPad’lerden ya da her yeni teknoloji ile daha da hafifleyen (hatta zayıflayan mı desek?) ve böylece her yere bizimle gelen, hatta sevgilimizin yanına çaktırmadan uzanan laptop’lardan elbette. Sevdiğiniz adamdan ya da kadından size çok daha yakın olan, her anınızı paylaşan, her sırrınızı bilen, devamlı dokunma ihtiyacı hissettiğiniz, renk renk, boy boy cazibe unsuru teknolojik tüm cihazlar ilişkilerde ‘üçüncü kişi’ yerine geçen yeni tehdit unsurları olarak bize çoktan savaş açtılar. Yatağa sizinle beraber giren teknolojik aletlerin fiziksel zararları bir yana dursun psikolojik tahribatları da bir o kadar ilişki sağlığını tehdit ediyor.

AŞK BUNUN NERESİNDE? 

Zararlarından ilk ve en önemlisi, içinde bulunduğunuz anın büyüsünün bozulmasına, hatta o anı sonsuza dek kaybetmenize neden olduğu gerçeği. Mesela, bir başkasının otomatikleşmiş, yüzeysel ve gerçeklikten uzak, bir tiyatro dekoru gibi özenle hazırlanmış etkileyici arka plan görüntüleri eşliğinde sunulan mutluluk pozları sizi kendi gerçeğinizden koparmak için yeterli olur. İşte o anda, farkında dahi olmadan ilişkinizi çoktan bir başkasınınkiyle kıyaslamaya başlamışsınızdır. Zaten bu olabilecek en korkunç durumlardan biridir. Tam da bu yüzden konuya bir uzman dahil etmek ve kendisinin görüşlerine kulak vermek gerek. Terapi İstanbul’dan Psikolog Emir Erünsal konuyla ilgili şunları vurguluyor; “İnsan kendi hayatının kıyaslamasını doğduğundan beri yapar, kimisiyle rekabete girer, kimini aşar tatmin olur; kimini aşamaz hüsrana uğrar, sonra bir yolunu bulur kendiyle barışı sağlar genelde. Sosyal medya burada önemli bir rekabeti gündeme getiriyor. Herkesin hayatını, nasıl yaşadığını görüyorsunuz. Kim tatile nereye gitmiş, kim neler yer neler içer, kimler nerelere takılıyor, kiminle ilişki halinde bunların hepsine tanık olunabiliyor. Bu durum sürekli bir kıyasa ve kendini kah üstün, kah denk, kah yetersiz görmeye neden olabiliyor.” Buradan da anlaşılacağı üzere, hayatta rekabet edilen figür sayısını arttırma konusunda sosyal medya adeta bir uzman ve bu teknolojik erişime imkan sağlayan tüm aletler de aynı amaca hizmet eden askerler. İşte bu yüzden, aslında bir savaşın ortasındasınız. Keza bu durum sizin egonuzu, libidonuzu ve kendinize olan güveninizi tehdit ederek hem cinsel motivasyonunuzu hem de bağlılık hissinizi öldürüyor. Kendinizi ve sevgilinizi bu durumdan korumanın tek yolu, yatağa radyasyondan arınmış bir şekilde sadece iki kişi girmek. Bir saniyeliğine düşünün, yatakta, evde, okulda, işte, aklınıza gelen her yerde, istediğiniz her anda, bir başkasının hayatına, tıpkı reklamlarda bağıra bağıra söylendiği gibi ‘sadece bir tıkla’ erişebiliyor olmak çok mu önemli? Bu kadar mı delirdik? Bir başkasının hayatına müdahil olduğumuz her gün kendi hayatımızdan uzaklaştığımızın farkında mıyız? Bizce hala değiliz. Üstelik bir süre daha da olamayacağız gibi görünüyor. Küçük farkındalık anları dışında… İşte, bu yazıyı okurken de onlardan birini yaşıyor olacaksınız. Dergiyi kapattığınız saniye tekrar Instagram’a bakıyor, bir başkasının paylaştığı mutluluk fışkıran kareyi beğeniyor, yorum yazıyor olacaksınız. Ne de olsa bu hak size verildi. Peki, siz başkalarını dikizlerken, ilişkinizi kime emanet ettiniz?

SEVGİLİ(M) TELEFON

Elbette bilim ilerledikçe, teknolojik gelişmeler yeni imkanların kapısını açıyor. Buna bağlı olarak da insanın kendisi ve etrafını saran sosyal, duygusal ve cinsel haritası değişiyor. Anlayacağınız, teknolojik cihazların ilişkilerimiz üzerinde yaratabileceği etkiyi görmezden gelmek mümkün değil. Yatakta sarılıp vakit geçirmektense, uyanır uyanmaz telefona sarılıp kimin ne yaptığını ya da yapmakta olduğunu kontrol etmek, sonra da selfie paylaşarak güne başlamak sizce normal mi? Bu sorunun yanıtını Psikolog Erünsal’dan alıyoruz; “Cinsel işlev terapisti olan bizlerin sevmediği bazı durumlar vardır. Cinsel eylemin yatakta yapılan bir davranış olarak sınırlandırılmasından hoşlanmayız. Durum buysa da yatağın karşısına teknolojik cihazların yerleştirilmesinden de hoşlanmayız. Televizyon, telefon, tablet ya da bilgisayar olması fark etmez. Yatağı uyumak ve cinsellik için kullanmak gerek. Cinsel eylem sadece yatakta yapılmaz ama yatakta yapılanı da teknolojiden korumak lazım. Uyuduğunuz, seviştiğiniz odada partnerinizin ya da eşinizin yanına teknolojik cihazla eşlik etmeyin. Daha insani ve samimi alternatifi tercih etmek dururken daha sanal ve uzak olanını tercih etmeyin. Böyle bir durum varsa cinsel eylem sıklığınız düşebilir. Çözümlenemeyen bir hale geliyorsa da bir cinsel işlev terapistinden yardım alabilirsiniz.” Şu da bir gerçek, çoğumuz yaptığımız paylaşımlarla da tatmin olamıyor, her geçen gün görünüşümüzle ve hayat standartımızla ilgili daha takıntılı hale geliyoruz. Bu kadar çok kendine odaklanmanın sonucu da doğal olarak anksiyete, cinsel motivasyon düşüklüğü, özgüven kaybı ve uzun vadede depresyon bile olabiliyor.

ÖPMEK GEREK BAZEN

İletişimi kolaylaştırmak adına üretilen tablet, telefon benzeri her türlü cihazın ve sosyal medyanın, iletişimi sınırsız ve her ortamda mümkün hale getirmesinin insan ilişkilerine zarar verebileceğini başlarda kim düşünebilirdi ki? Bu konuda yapılmış birçok çalışma ve araştırma da çok açık bir şekilde gösteriyor ki, iki insan konuşurken de sevişirken de ortada bir cep telefonu varsa, kurulan ilişki olumsuz etkileniyor. Yakınlık hissi kayboluyor ve duygusal bağ güçlenemiyor. Konuya daha geniş açıdan bakıldığında, Psikolog Erünsal’ın değindiği noktalar oldukça önemli; “Sosyal medyanın cinsel eylem sıklığını düşürebilme konusunda bir potansiyeli olduğu gibi çiftin romantik ilişkisinde de çatışma doğurma olasılığı söz konusu. Sosyal medya biraz gizli kutumuz gibi oluyor. İnsanlar ilişkinin içinde iki kişi oluyorlar, sosyal medyada tekmiş gibi davranabiliyorlar. Bir nevi teknolojik bir kaçış noktası ya da ilişkinin içinde yalnızlığın ve birey olmanın deneyimlendiği bir alan gibi yorumlanabiliyor. Kendine ait bir ada gibi olabiliyor bazı kimseler için. Bu durum da partnerden izolasyona neden olabiliyor. Bu da sevgilinizin ya da eşinizin hesaplarınızı kurcalaması ile sonuçlanarak ilişkide güven sorunları yaşanmasına sebebiyet verebiliyor. Çift arasında duygusal ya da psikolojik çatışmalara dönüşebiliyor. Böyle durumlarda sınırları belirlemek gerekli. Karşılıklı güven ilişkisi varsa asla partnerinizin sosyal medyasını kurcalamayınız. Kontrol ve şüphe, yarardan çok zarar getirebilir ilişkinize.” Ya da her şüpheye düştüğünüzde aklınıza şunu getirin, yardımcı olacaktır: Bir cep telefonuyla öpüşemeyeceğinize göre size ondan bir fayda yok demektir. Öyleyse, boş yere tartışarak daha fazla vakit kaybetmeyin, yanınızdaki o kişiyi öpün, sonra da konuyu ve telefonunuzu kapatın.

SANAL GERÇEKLİK(!)

Sosyal medya kimliğinin cinsel kimliği devirip geçtiği bir çağdayız. Öyle ki, 90’lardan sonra doğanların daha az seks yaptığı da yapılan araştırmalar ile kanıtlanmış durumda. Aslında bu çok da şaşırtıcı bir gerçek değil; yerinizden dahi kalkmadan ilginin dağılabileceği bu kadar çok alan varken, efor sarf edip gerçek bir fiziksel temas kurmak gözünüzde büyüyebilir. Ne de olsa seks bile sanal olabiliyor. Gerçeğine kim ihtiyaç duyar ki? İşte bu noktaya gelenler için durum oldukça vahim şüphesiz. Ancak henüz yatağa sevdiğinizle giriyor ama yanınıza telefon ya da iPad alıyorsanız, bir şeyler yapmak için hala vakit var demektir. Psikolog Erünsal şu gerçeğin bilincinde olmamızın her şeyi değiştirebileceğini vurguluyor; “Sosyal medyada yapılan paylaşımlar yüzeysel gösterimler ya da kişinin kendisini göstermek istediği şekilde geliştirilmiş yayınlar olabilir. Biz bunu unutarak davranıyoruz. Bu dediğim, kişinin kendi kişiliği dışında sahip olduğu başka bir sosyal kimliği daha olabileceği anlamına geliyor. İşin aslı, samimi görünse de yüzeysel olan bir gösterimle karşı karşıyayız.” Tüm bu yüzeysel ilişki versiyonunu destekleyen hatta önayak olan uygulamaları da unutmamak gerek elbette. Zira gerçeklikten uzak yaşanan her şey gerçeklikten kopuk bu ortamlarda başlıyor. Psikolog Erünsal’ın da bu konudaki tavsiyesi, sosyal medyanın gerçek ilişkilerin yerini tutamayacağı konusunda bir kabul oluşturmak ve bu prensibi unutmamak üzerine. “Tinder, Happn, Okcupid gibi uygulamalar çok geniş bir yelpazede arkadaşlık imkanını karşılıklı beğeni ve albeni üzerinden sunan uygulamalar. Bu geniş yelpaze salt cinsellikten, sanal ortam arkadaşlığına kadar bireyin yorumuna ve arzusuna göre hizmet vermekte. Şüphe götürmeyen durum insanların hayatlarının kesişme sıklığını arttırdığı ve bireyleri daha gerçek olandan daha sanal bireysel sunumlara ittiği. Çevrimiçi olan birey gerçek ortama kıyasla daha az kaygılı, daha özgür, daha kendisinin olmak istediği gibi olabiliyor. Lakin gerçek kimselerin karşısında daha kaygılı, olmak istediğinden ya da olduğundan uzak bir durumda kalabiliyor. Bu da sosyal medyayı haz prensipleri gereği kaygısı az bir ortam olduğu için tercih edilir bir hale getiriyor. Fakat unutmamak gerekir ki, kaygı üzerine gidilerek ya da o ortama maruz kalınarak kontrolü sağlanan ve baş edilebilinen bir duygudur.” Görünen o ki, sosyal medya kimliklerimiz bizi ele geçirdiği sürece sanal dünyada yaşamaya mahkumuz. Bu da her geçen gün dokunmaktan, sarılmaktan, öpüşmekten biraz daha uzaklaştığımız bir dünya yarattığımız anlamına geliyor. Kısacası yatağa ‘iki artı bir’ girdiğimiz sürece sıkışıp kaldığımız matriksten kurtulmamız mümkün değil! Çünkü hayatı ‘canlı yayın’ olarak gösterme ve başkalarınınkini görme isteği bizi yaşamaktan ve andan koparıyor. İşte bu yüzden, günün sonunda yastığa başımızı koyduğumuzda, teknolojinin sadece bir araç olduğunu hatırlamalı ve amaç haline getirmekten uzak durmalıyız.