Buz dağının sürreal yüzü

Modada yükselen absürt trendlerin ardından, upuzun bıyıklarıyla Salvador Dali hala sizi izliyor. Uç noktalardaki modanın, sanat tarihiyle kesişen yüzüyle tanışmaya hazır mısınız?

Buz dağının sürreal yüzü

Yazı: Simay Engür

Bundan yıllar önce “İnsanlar farklı olmaktan korkmasınlar” diyen moda tasarımcısı Elsa Schiaparelli bugünkü sıra dışı modaya, ilk hayalperestlik tohumlarını eken bir efsane. Salvador Dali’nin sürrealist etkisinin, Schiaparelli’nin sihirli ellerine karıştığı gerçeküstü moda akımı, 30’ların sonu ve 40’ların başında bilinçaltını ilk kez kıyafetlere taşıdı. Son yıllarda da sıkça rastladığınız absürt kıyafetlere anlam veremiyorsanız, sırrı sürrealizm akımında gizli. Bugün yalnızca podyumda değil, sokak modasında da karşımıza çıkan tuhaf, gerçeği ekarte eden ve halüsinasyonun gölgesinde uyuyan sürrealist modanın sınırsızlığını keşfetmek için hala çok geç değil. Modanın gerçekçi köşeleri, hayal gücüyle sivriliyor: Karşınızda tuhaf modanın hikayesi.

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 1Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 2
Salvador Dali ve Schiaparelli’nin ortak tasarımlarıyla birlikte, 30’ların sonunda absürt trendler yükseliyor.

Bir acayip manifesto
Her şey ressam ve şair Andre Breton’un 1924 yılında, akılcılığın sanatın üzerindeki hakimiyetinin haddinden fazla olduğunu ifade ettiği Gerçeküstücülük Manifestosu’nu yayınlamasıyla başladı. Maddeci gerçeklik yerine ruhsal gerçekliği savunan sürrealistler, edebiyat ve resim sanatında varlığını sürdürürken, özellikle Freud’un bilinçaltıyla ilgili düşüncelerinden besleniyordu. Her akımda olduğu gibi sürrealizm dendiğinde de, Salvador Dali gerçeklik algımızla oynayan eserleriyle başı çekiyordu. Tüm bunlara rağmen Dali’nin eserlerinde sıkça rastladığımız ‘kelebek’ figürünün Elsa Schiaparelli eşliğinde 1937 yılında modaya da elbise olarak yansıyacağı kimsenin aklına gelmedi. Kelebekler ve tırtıllar Dali için, değişim ve dönüşüm metaforu olarak kullanılıyordu. Sürrealizmle birlikte modanın değişim yolculuğunu simgeleyen kelebek elbise, Schiaparelli markasının geçtiğimiz ay Paris’te düzenlenen 2018-2019 Sonbahar/Kış Haute Couture defilesinde de yenilenmiş formuyla karşımıza çıktı.

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 3

Elbette ki Salvador Dali ve Elsa Schiaparelli’nin ortak tasarımları bununla kalmadı. 1930’ların ilk yarısında hafızamıza kazınan bir diğer ikonik tasarım da şüphesiz ki ters dönmüş topuklu ayakkabı şeklinde tasarlanan şapkaydı. Elsa’nın bilinçaltındaki ufak detayları yansıtan böcek ve ıstakoz formundaki düğmeleri ve yine Dali’nin ‘Bir Orkestra Derilerini Ellerinde Tutan Üç Genç Gerkçeküstücü Kadın’ eserinden ilhamla tasarladıkları ceketleri sürrealist akımın yeni doğan bebekleri arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce yazdığı Shocking isimli otobiyografisinde Elsa; “Kıyafet tasarlamak benim için bir iş değil, sanattır” derken hiç de abartmıyordu! Evet modanın güzelleştiremediği hiçbir canavar yoktur; ancak bilinçaltının karanlık sularında gezen Dali ve Schiaparelli tasarımları son derece estetik bir canavar yarattı diyebiliriz. Günümüzde de varlığını sürdüren bu canavarın ismiyse, sürrealizm modası!

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 4Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 5
Yönetmen Jean Cocteau ve tasarımcı Charles James tarafından tasarlanan yeşil elbise, Jean Cocteau ve oyuncu aşığı Jean Marais’in portrelerinden oluşuyordu.

Elsa ve diğerleri
Coco Chanel’in ezeli rakibi Elsa Schiaparelli, hayatı boyunca markasını gerçeküstü imgelerin izinde kullandı ve tabii ki sürrealizmin modadaki elçisi olarak hem çağdaşlarını hem de günümüzdeki pek çok tasarımcıyı etkilemeyi başardı. Bilinçaltı kraliçesinin çağdaşlarından Fransız yönetmen Jean Cocteau ve moda tasarımcısı Charles James’in iş birliğiyle tasarlanan sürrealist elbise de, tıpkı Elsa’nınkiler gibi 1940’lara damga vurdu. Bu yemyeşil elbisenin deseni, Jean Cocteau ve oyuncu aşığı Jean Marais’in portrelerinden oluşuyordu. Elbette kibirli yönetmen Cocteau, çalışmalarındaki sürrealist etkiyi reddediyordu; ancak filmlerindeki şok edici unsurlar dahil olmak üzere tüm eserleri, en az bu sıra dışı aşıkların suretini taşıyan elbise kadar gerçeküstüydü.

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 6

1940’lı yıllar boyunca yüksek bir ivme kazanan sürrealizm akımı tüm sanatçılar için kendi içinde bilişsel sınırları olan ancak bir diğer yandan tüm sınırlardan bağımsız olduklarını hissettikleri yepyeni bir alandı. Ancak ilerleyen 10 yılda akılcılığın geri dönüşü, soğuk yenen bir yemek niteliğinde oldu. Uzun yıllar moda cephesinde bilinçaltının derinliklerine doğru keskin bir dönüş yaşanmasa da; bugün Moschino, Maison Martin Margiela ve hatta Karl Lagerfeld’in dokunduğu her markanın dokusundaki şaşırtıcı tasarımların temelinde, sürrealizmin ince dokunmuş kumaşı olduğunu söylemek mümkün. Son yıllarda yalnızca gerçeküstücü ressamın bir diğer tanrısı Rene Magritte’den ilham alan markaları düşünürsek Maison Martin Margiela, Comme des Garçons, Moschino ve hatta Stella McCartney gibi upuzun bir liste karşımıza çıkıyor. Dior’un geçtiğimiz ay düzenlediği 2018 İlkbahar Haute Couture defilesiyse bir nevi modern dünyanın yeni gerçeküstücülük manifestosu diyebiliriz. Defilenin ardından Paris’teki Rodin Müzesi’nde düzenlenen Surrealist Ball isimli partiyi de unutmamak gerekiyor elbette!

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 7Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 8
Rene Magritte’in ‘Bu bir pipo değildir’ isimli eserinden esinlenen Moschino, ‘Bu bir Moschino oyuncağı değildir’ çantasıyla sürrealizm akımını hala tüm koleksiyonlarında hissettiriyor.

Tuhaflık sokakta
Schiaparelli’nin döşediği taşlar, bugün farklı olmaktan hiç korkmayanların günlük kıyafetlerine de yansıyor. Sürrealizmin tuhaflıkla kesişen yollarında özellikle ‘asla asla giymem’ demeyenlerin izlerine rastlıyoruz. Üstelik 30’lu yılların aksine, bu allak bullak moda akımının bir öncüsü de yok! Sürü psikolojisinden uzak, özgün ve sıradanlığa direnen insanların moda haftalarındaki görünümleri, sürrealist moda akımının yaşayan belleğini sokağa taşırıyor.

Buz dağının sürreal yüzü - Resim : 9