Masal şehrine yolculuk Brugge

Son yıllarda sosyal medyada çok sık paylaşılan ve fotoğraflarını gördüğümüzde ‘Burası da neresi?’ diye sorduğumuz şehirlerin başında geliyor Brugge. Burayı ayrıcalıklı kılan ise masal kitaplarında okuduğumuz, Hansel ve Gratel’in belki de bir ısırık almak için yemeye çalıştığı o büyülü masalsı evlere sahip olması olabilir.

Masal şehrine yolculuk Brugge

ROMANTİZMİN BAŞKENTİ

Masal şehrine yolculuk Brugge - Resim : 1

Bu şehri gördükten sonra bana göre gördüğünüz diğer romantik Avrupa şehirlerini unutacaksınız ya da ben öyle yaptım. Şehir kanallarıyla Venedik’i andırırken, mimarisi, gölleri ve kuğularıyla tam bir aşk şehri. Özellikle Minnewater gölünü ziyaret etmelisiniz. Felemenkçe’de aşk anlamına gelen Mine sözcüğünden türeyen bu göldeki kuğular çoğunlukla gölün etrafındaki yeşillik alanda oluyor. Onlara dokunacak kadar yakın olmak buraya ayrı bir romantizm katıyor.

MUTLAKA GÖRÜN

Tek taşın heykeli; Flandria Nostra Brugge’daki Flandria Nostra heykelini mutlaka görmelisiniz. Heykeldeki kadın Brüksel Dükü Cesur Charles’ın tek çocuğu Mary’dir. Marry’nin bizim için önemi ise kendisiyle evlenmek isteyen Avusturya Arşidükü Maximilian’ın evlenmeden önce, müstakbel eşine, evlilik sözü olarak pırlanta bir yüzük hediye etmesidir. Anlayacağınız ‘tek taşımı kendim aldım’ demeyen Mary ile bu gelenek de başlamış oluyor. Fakat zavallı Mary eşi ile birlikte çıktığı bir at gezisinde attan düşüyor ve bir daha iyileşemiyor, 25 yaşında hayata veda ediyor. Hüzünlü bir aşk hikayesi olsa da arkasında milyonlarca kadına tek taş bırakan Mary’i bana göre görmeniz şart.

Begijhof

Begijhof, 1245 yılında etrafı su ile dolu kalelerle çevrilmiş olan bir yapı. 1927 yılından beri Aziz Benedikt’in kurallarını takip eden Hıristiyanlığın Katolik koluna bağlı bir manastır tarikatı tarafından kullanılıyor. Şu anda kadınlar için dini bir manastır olarak hizmet veriyor. Beyaz binalardan oluşan yapı UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

NE YEMELİ?

Sadece Brugge değil Belçika’yı sevmemin en önemli nedenlerinden biri de hiç şüphesiz yemekleri oldu. Diğer Avrupa ülkelerine göre yemeiçme konusunda daha ucuz olan bu ülkede lezzetli yiyecekler yiyeceğinize emin olabilirsiniz. Özellikle çikolata ve waffle konusunda şansınızın her zaman yaver gideceğine eminim. Brugge’da yürürken burnunuza gelen çikolata kokusunun siz de benim gibi önce psikolojik olduğunu düşünseniz de sonradan evlerde de çikolata üretildiğini öğrenince şaşırabilirsiniz. Evet, burada çikolataların çoğu evlerde imal ediliyor. Çikolata için mutlaka adres isterseniz ‘Chocolate Line’ı tavsiye edebilirim. Bu arada Brugge’da bir çikolata müzesi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Waffle’sız olur mu? Belçika waffle’ı tüm dünyada bu kadar ünlüyken Laurenzino adındaki restorana mutlaka uğramalısınız. Burası hem waffle hem de pancake konusunda oldukça iddialı. Buranın bir diğer farklı tatlarından biri de Marzipan isimli şekerlemeler. Cafe Tasse’de bu şekerlemelerden deneyebilirsiniz. Yumurta beyazı, şeker ve badem ezmesinden yapılan badem kurabiyesi şeklindeki bu şekerlemeleri yemeye başladığınızda duramayabilirsiniz. Belçika’nın ve doğal olarak Brugge’un en sevilen yemeklerinden biri patates. Her yerde patates kızartması bulabilir, her çeşit soslu bu lezzetli kızartmaları deneyebilirsiniz. Mutlaka bir adres isterseniz Chez Vincent’ı deneyebilirsiniz. Brugge’a kadar gitmişten deniz ürünlerini özellikle de istiridye yemenizi şiddetle tavsiye ederim. Büyük Meydan’ın hemen köşesinde bir restoranda yediğimiz istiridyelerin tadı hala damağımda. Belçika denilince akla gelen ikinci şey de bira. Burada dünyanın en farklı biralarını deneyebilirsiniz. Özellikle 5’li ya da 10’lu kokteyl şeklinde gelen farklı biralardan eğer seviyorsanız denemelisiniz. Ben en çok vişneli birayı sevdim.

MUTLAKA YAPIN!

Masal şehrine yolculuk Brugge - Resim : 2

• Avrupa’nın yaşlanmayan güzel kadını Brugge’a geldiyseniz öncelikle yapmanız gereken şey kanal manzaralı restoran ya da kafelerden birine oturarak bir şeyler içmek olacak.

• Hava güzelse mutlaka kanal gezisi yapmalısınız. Kanallar oldukça temiz ve yürüyerek göremediğiniz birçok yapıyı bu sayede görmüş olursunuz.

• Kuğuların olduğu gölün kenarındaki banklarda mutlaka oturun ve bu güzel doğanın tadını çıkarın.

• Fayton turuna çıkmak da sizi bir masal kahramanı gibi hissettirecek.

• Buraya kadar gelmişken dantel almadan sakın geri dönmeyin. Brugge’un en ünlü hediyeliklerinden biri de dantelleri.

Yazı: Nilgün Yıldız Konakcı

İşin açıkçası Brugge ismini duyana kadar Belçika çok da merak ettiğim ülkelerden değildi. Evet, çikolataları ile meşhur olan bu ülkeyi görmek özellikle biz tatlı sevenler için harika olsa da tarih, alışveriş ya da farklı bir şeyler arayanlar için çok da çekici bir yer gibi gelmiyordu. Fakat Brugge’ün fotoğrafları bir fenomen halinde tüm sosyal medyayı meşgul etmeye başlayınca benim de görmem gerekenler arasındaki yerini aldı. İyi ki de yer almış çünkü düşünün; çikolata kokan bir şehrin sokaklarında yürürken sanki bir filmde yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. In Brugge filmini izlediyseniz ne demek istediğimi çok daha iyi anlayabilirsiniz. ‘Brugge’ ismi bridge yani köprü kelimesinden geliyor; kanalları ve köprüleriyle ‘Kuzey’in Venedik’i’ olarak da bilinen bu şehir, Flaman bölgesinde yer alıyor. Bu şehirde Felemenkçe veya Almanca konuşuluyor. 11’inci yüzyılda Avrupa’nın ticaret merkezi olan bu güzel şehrin denizle olan bağlantısı seller nedeniyle bir süre sonra kesilmiş olsa da denize yakınlığı nedeniyle hala bir liman kenti olarak kabul ediliyor. Şehrin içerisinden geçen kanallar ise Brugge’e romantik bir hava katıyor. Ortaçağ’dan kalma bu şehre gitmek için önce yaklaşık üç saat süren bir uçuşla Belçika’nın başkenti olan Brüksel’e gittik. Buradan direkt trenle yaklaşık bir saat sonra kendimizi bu güzel şehrin içerisinde bulduk. İsterseniz Amsterdam’dan da tren yolculuğuyla varmak mümkün.

Tren istasyonu şehir merkezine oldukça yakın olduğu için küçük meydana 10 ya da 15 dakika yürüdükten sonra kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. 2000 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak koruma altına alınmasından sonra turizm potansiyeli artan Brugge, oldukça küçük olmasına rağmen kalabalık bir şehir. Kalabalık diyorum çünkü her gün yüzlerce belki de binlerce turist burayı ziyaret etmeye geliyor.

YÜRÜYEREK GEZİN

Masal şehrine yolculuk Brugge - Resim : 3

Brugge o kadar küçük bir şehir ki her yeri yürüyerek görmeniz mümkün. Zaten herkes de öyle yapıyor. Sadece bir gün içerisinde tüm şehri dolaşabilirsiniz. Şehrin meydanı Grote Markt yani Büyük Meydan’da sizi faytonlar karşılıyor. Belki de bu yüzden şehre girdiğiniz ilk andan itibaren kendinizi bir masalın içerisinde hissediyorsunuz. Etrafta birçok restoran ve kafe bulunuyor. Kış döneminde özellikle Noel zamanı, meydanın ortasına kurulan buz pistinde paten yapmak da oldukça farklı bir deneyim olacak. Paten yapmak istemezseniz elinizde sıcak şarapla bu masalın tadını çıkarabilirsiniz. Meydanın tam ortasında bulunan 83 metre uzunluğundaki Belfry Kulesi’ne de çıkmak isteyebilirsiniz. Bu kulede tam 47 tane çan bulunuyor ve en önemli özelliği de her saatte farklı çalan melodisi. Açıkçası şehri kuşbakışı görebileceğiniz bu kuleye çıkmak için 366 basamağı göze almanız gerekiyor. Kendinize güveniyorsanız neden olmasın?

Meydanda görmeniz gerekenlerden biri de Jan Breydel ve dokumacı Pieter de Coninck’in heykelleri. ‘Onlar da kim?’ diye soracak olursanız Fransa’nın kralı IV. Philip, 1300’de Flaman bölgesine kendi yöneticilerinden birini atamış. Bölge Fransa egemenliğine girmek istemeyince 1302 yılında Brugge liderliğindeki Flamanlar ile Fransızlar arasında Altın Mahmuzlar Savaşı çıkmış. Savaşın ismi de Flamanlar’ın Fransız şövalyelerinden aldığı altın mahmuzlardan geliyor. Bu savaşa liderlik eden kasap Jan Breydel ve dokumacı Pieter’in heykelleri ise şu an meydanda bulunuyor. Grote Markt’ın diğer bir köşesinde ise ‘Historium’ yazan bir bina bulunuyor. Burada tarihe yolculuk yapabilirsiniz.Filmler ve animasyonlarla 15’inci yüzyılda insanların Brugge’de nasıl yaşadıkları anlatılıyor.

TARİHE MERAKLIYSANIZ 

Masal şehrine yolculuk Brugge - Resim : 4

Avrupa’ya özellikle tarih için gidenlerdenseniz Brugge şehrini daha çok sevebilirsiniz. Çünkü hangi sokağa girerseniz girin karşınıza ya bir heykel ya da tarihi bir bina çıkıyor. Markt Meydanı’nındaki mahkeme binasının yanındaki sokaktan girince Burg Meydanı’na çıkabilirsiniz. Burada Belediye Sarayı’nı, Brugge Müzesi’ni ve Kutsal Kan Bazilikası’nı görebilirsiniz. Belediye binası oldukça ilginç; bildiğiniz şato gibi görünüyor. 1367 yılında inşa edilen bu binanın önünde fotoğraf çektirebilirsiniz. Burada bir de üzerinde Hz. İsa’nın kanının olduğu bezin bulunduğu Kutsal Kan Bazilikası’nı göreceksiniz. Dijver nehri boyunca ilerlediğinizde Gruuthuse Müzesi’ni de görebilirsiniz. Ayrıca Dijver Kanalı’ndan geçerken Bizim Leydi Kilisesi de dikkatinizi çekecek. Kulesi yaklaşık 125 metre olan kilisede zamanın Burgonya Dükü ve kızı Maria burada yattığı için kiliseye bu isim verilmiş. Dük ve kızının siyah mermer lahitleri üzerindeki altından heykelleri bulunuyor. Burada ayrıca Michelangelo’nun Madonna ve Çocuğu heykeli var.