Masal ülkesi Disneyland

Bu yaz çocukluğunuzun masal şehrine gitmeye ne dersiniz?

Masal ülkesi Disneyland

Robinson'un evindeyiz!
Balta girmemiş ormanları, Karayip Korsanları'nın mağaraları, Indiana Jones'un rotası, Kızılderili köyleri... Yıldız savaşlarından aldığımız cesaretle, Adventureland'de maceranın peşine düşüyoruz. Karayip Korsanları'nın mağarasını gezerken, cidden kendimi Johnny Depp'in o meşhur filminin içinde sanıyorum. Her şey öylesine canlı ki, çengel kollu, tek gözlü korsanlar, yangınlar, iskeletler, mücevherler, sarhoş denizciler, fırtınalar, dalgalar... Canavar ağızlı mağaradan dışarıya çıktığımızda, Macera Adası'nın fırtına sesleriyle ürperiyoruz. Sarp kayalıklardan tırmanıyor, tünellerde, karanlık dehlizlerde kayboluyor, şelalelerden iniyor, ip köprülerden geçiyor, batık gemiler arasında dinleniyoruz... Rüzgar kaybolmuşluk hissiyle ürpertiyor. Indiana Jones'la maceraya katılanların çığlıkları ve kahkahaları ise ortalığı ayağa kaldırıyor, heyecan dorukta.

Gökyüzüne en yakın dallara kurmuş Robinson evini. Yatağı, terlikleri, eski kitapları, günlüğünü yazdığı tüy kalemi, gemi artıklarından çalışma masası, kendi yaptığı dolapları, çanakları... Yıllar önce okuduğunuz kitap tüm ayrıntılarıyla burada hayat bulmuş. İnsan neredeyse "Cuma" olup, Robinson'la kalmaya karar veriyor! Daha bitmedi elbette, maceraya Frontierland'da devam ediyoruz. Burası Kızılderili köyleri, Teksas çiftlikleri, vahşi Batı sokakları, Büyük Kanyon'u ile Amerika'nın eski günlerini yaşatıyor. Mark Twain'in gemisine binip, Misisippi Nehri'nde keyifli bir yolculuğa çıkıyoruz önce. Ardından, madenci trenine binip, Gökgürültüsü Dağı'na çıkıyor ve altın toplayıcılarının peşine düşüyoruz. Hayaletli Şato ise tam bir görsel şölen. Vampirlerin sureti aynada yansımıyor, periler ışıltılı salonda dans ediyor, kesik başlar şarkı söylüyor, iskeletler arkamızda saklanıyor, hayalet kontes bir anda yok oluyor! Kendimizi Phantom of the Opera'nın başrol oyuncusu sanıyoruz. Main Street'e döndüğümüzde, masal kahramanlarının geçit törenini başlıyor. Yedi Cüceler, Pamuk Prenses, Küçük Denizkızı, uçan halısıyla Alaaddin, kabaktan arabasıyla Sindrella, güzel prensesi ile çirkin aşığı, iyilik perileri, kötü kalpli cadılar, dansçılar, muhteşem bir geçit yapıyorlar. Bunları sahi zannetmem için çocuk olmam gerekmiyor.
Rüyaların şehri Paris'e kimbilir kaç kez gittiniz. Ya da Eyfel Kulesi'yle, Seine Nehri kıyılarıyla, baharda açan kestane ağaçları, müzeleri, nefis şarapları, romantik geceleriyle bu sanat ve aşk şehri hala rüyalarınızı süslüyor. Hatta bu yaz Paris'e gidip rüyalarınızı gerçeğe dönüştürmeye karar verdiniz. Ama tüm bunlara rağmen, sizin de benim gibi Disneyland'a gitmek aklınızın ucundan bile geçmedi. Oysa küçücük bir çocukken annelerimizin anlattığı masallar burada gerçeğe dönüyormuş. Daha harfleri bile sökmeden okuduğumuz o kitaplardan çıkıp, çocuk kalbimizi iyilik ve güzelliklerle dolduran bütün masal kahramanları bizi yıllardır bu büyülü şehirde bekliyorlarmış. Onları daha fazla bekletmeyi siz de istemezsiniz değil mi? İşte size harika bir bahane.


Peter Pan'la uçuyoruz
Sivri kuleleri, kıvrımlı merdivenleri, süslü balkonları ile karşımızda Uyuyan Güzel'in şatosu. Bu görkemli şato, aynı zamanda Fantasyland'in giriş kapısı. Şatonun pencere vitraylarında kitap sayfaları sahnelenmiş, güneş ışığıyla oynaşırken, canlanıp hayata karışıyor. Yüzlerce yıldır Uyuyan Güzel hala onu öperek uyandıracak prensini bekliyor. Fantasyland'de atlıkarınca ışıl ışıl dönüyor, uçan filler çocukları gökyüzüne uçuruyor, dönen fincanlardan kahkahalar yükseliyor, Alice'in labirentinde koca kulaklı tavşan hala saatine bakıyor, iskambil kartlarından adamlar gülümsüyor, sular zıp zıp zıplıyor, dört bir yandan neşeli şarkılar yükseliyor. Çocuklarla minik bir trene binip Pamuk Prenses'le Yedi Cüceler'in evini geziyoruz. Küçücük yataklar, tabaklar, bahçesinde çamaşırlar, konuşan ayna, sepeti elma dolu kötü kalpli cadı, Bilgin, Sinirli, Neşeli... Hepsi bir arada. Kalbim sevinçten duracak gibi çarpıyor. Sırayla bütün masalların içine dalıyoruz. Pinokyo'nun evinde bir masal daha gerçek oluyor, Peter Pan'ın evine de elbette uçuyoruz, etrafımızda ışıl ışıl yıldızlar. Şato Tiyatrosu'ndaki gösterinin renkli kostümleri ve harika şovlar inanın aklınızı başınızdan alacak. Buradan çıktığınızda dansçı kız olmaya karar verirseniz, sakın şaşırmayın. Fantasyland'de telaşlı ve yorgun kalbimi masalların sahiciliği ile yıkayıp özüme geri dönüyorum. Atlıkarıncada dönerken gülerek şarkılar söylüyorum yeniden... Fark ediyorum ki, kaç yaşına gelirsek gelelim aslında hepimiz küçük birer çocuğuz. İyi ki de öyleyiz!


Yıldız Savaşları
Kalbimizi masalların iyilik perileriyle yıkadıktan sonra, nostaljik buharlı trene biniyor ve çiçek kokuları, kuş cıvıltıları, müzik ve kahkaha sesleri içindeki bu eğlence krallığını baştan sona geziyoruz. İkinci durağımız Discoveryland. Burası adeta görkemli bir uzay üssü. Daha doğrusu heyecanın ve yüksek kalp çarpıntılarının merkezi. Uçan daireler, zaman makineleri, jetler, füzeler, yıldız savaşları, üç boyutlu filmlerin müthiş aldatıcı oyunları... Burada geçireceğiniz birkaç saat sonunda, hız, heyecan ve adrenalin bağımlısı olmanız işten bile değil.

Visionarium'da zaman içinde yapacağınız o müthiş yolculuk, kafanızdaki zaman mekan kavramlarını karıştıracak ve yaşamın bir sır perdesini daha aralayacaksınız. Kodak'ın üç boyutlu filminden sonra ise algı kapılarının yanıltıcı oyunu sizi şaşkınlığa düşürecek. Leonardo da Vinci'nin tasarımı uçaklar başımızın üstünde hızla dönüyor, çocukların hepsi birer kaptan pilot olmuşlar. Oradan inip, en spor arabaların direksiyonuna geçiyorlar, bu kez de hepsi hızlı birer Formula 1 yarışçısı! Peki ya Kaptan Nemo'nun denizaltısıyla okyanusun derinliklerini keşfetmeye ne dersiniz? Yeryüzü bitti, şimdi sırada yıldız savaşları var. Space Mountin adındaki rokete biniyoruz. Bir anda sonsuz uzay boşluğunun içinde roket hızıyla, çığlık çığlığa yol alıyoruz. İçimden "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" diyorum. Samanyolu, üstümüze gelen kocaman göktaşları, sonsuz kara delikler... Kalbim taklalar atan bu rokette durmadı ya, artık bütün korkular benden korksun! Düşünün, arkasından bir başka rokete binip yıldız savaşlarına bile katıldık. Kanımıza adrenalin karıştı bir kez, bu kez cesaretle maceranın içine dalıyoruz.

Sınıfını geçen çocuklarınıza karne hediyesi, neden şahane bir Disneyland gezisi olmasın? ''Hayır, benim çocuğum yok'' diyorsanız, "kendi çocuk ruhunuzu unutmayın" derim. Sevgilinizle birlikte, Paris'in romantik gecelerini yaşarken çocukluğunuza da müthiş bir yolculuk yapacaksınız!

Euro Disneyland, Paris'e yaklaşık 45 dakika uzaklıkta kocaman bir şehir. Mickey Mouse'un yaratıcısı Walt Disney'den, dünyanın tüm küçük ve büyük çocuklarına armağan edilmiş gerçek bir masal diyarı burası. Paris'in en hareketli caddesinden, çocukluğumuza doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Sapsarı çiçek tarlaları arasından akıp giden yol, bizi harikalar diyarına götürüyor. Yemyeşil, çok düzenli bahçelerin etrafı birbirinden güzel otellerle çevrili. Peri padişahının pembe şatosunun önündeyiz nihayet. Burası Hotel Disneyland. Kristal avizeleri, kırmızı halılarla kaplı merdivenleri, oyun salonları, şık ve konforlu odalalarıyla bu otel sanki gerçekten peri padişahının şatosu. Zaten otelin lobisinde konukları Külkedisi ile Beyaz Atlı Prens el ele karşılıyor. Vakit kaybetmeden otelin arka bahçesinden çıkıp, eğlence krallığının coşkulu kalabalığına karışıyoruz. Elimizde masal şehrin haritası. Bu kocaman eğlence krallığı tam beş bölgeden oluşuyor. İlk durak Main Street U.S.A. Burası adeta geçen yüzyıldan kalma, çok renkli bir Amerikan kasabası. Dantelli perdeleri, çıngıraklı kapıları, ahşap balkonlarıyla yan yana sıralanmış kafe, restoran ve hediyelikçi dükkanlar konukları kendi masallarını yaşamaya hazırlıyor.

Bir anda yanınızdan Miki Fare geçiyor, çocuklar gülerek peşine takılmış. Karşı kaldırımda Pinokyo çocuklara imza dağıtıyor. Yalnızca onlar mı, Tom ve Jerry'den Kötü Kalpli Kraliçe'ye, Çengel Kollu Korsan'dan Tiger'a, Yedi Cüceler'den ayı Bobo'ya, bütün masal kahramanları canlanmış, çocuklarla oynuyor. Parlak balonlardan almak, Miki Fare kulaklarından takmak, Tinger Bell'in kanatlarına tutunup çocukların arasına karışmak için can atıyorum. Düşünsenize, çiçek bahçeleri, baloncular, pamuk helvacılar, dondurmacılar arasında koşturan çocuklar masal kahramanına dönüşmüşler bile. Küçük kızlar beyaz elbiseleri, puanlı etekleri, tül kanatları ile birer prenses, birer peri kızı. Erkek çocukların ise kimi korsan olmuş, kimi ışın kılıcıyla yıldız savaşçısı.


Hayatımızın en unutulmayacak günlerini sundu bize Disneyland. Tekrar çocuk olduk, atlı karıncalara bindik, pamuk helvaların tadını hatırladık, Kurbağa Prens'in evinde öğle yemeğine davet edildik, yıldızlara çıktık. Bütün bunları yaşamak için yapmanız gereken tek şey Cafe Tur'u aramak olacak. Çünkü Cafe Tur, size bu rüyayı yaşatacak harika bir program hazırlamış. Paris'te hareketli geceler, alışveriş, müzeler, Disneyland'a, çocukluğunuza, yolculuk. Sınıfını geçen çocuklar için de unutulmaz bir karne hediyesi! İnanın bu masal şehirde her çocuğun hayal gücü genişleyecek, ufku açılacak, hatta geleceğin en yaratıcı sanatçılarından biri olmasının kapısı açılacak. Disneyland'da masallar gerçek, siz de masal kahramanı olacaksınız.