İçinden iyilik geçen ev

Hem gerçek dünyanın dışında, hem gelen herkesin kendini ait hissedebileceği; hiçbir çıkar ve beklenti olmadan sevgi ve dayanışma ile doğmuş; Balat’ın en küçük evi Hobbit House, paylaşım ve geri dönüşüm kültürüne dayalı sosyal sorumluluk projesi ile “İnsanlık adına hala umut var” dedirtiyor.

İçinden iyilik geçen ev


YENİ OLANA KARŞI DURABİLMEK
Geri dönüşüm projesi ile ayakta durmaya çalışan çift, gelirlerini sadece Hobbit House Balat’ta sundukları muhteşem ve onların deyimiyle “ekolojik” kahvaltıdan sağlıyorlar. Elde ettikleri gelirin yüzde 40’ını ise kendi oluşturdukları sosyal sorumluluk projelerine aktarmaya devam ediyorlar. Dışarıdan hiçbir maddi yardım almıyorlar da, istemiyorlar da. Çünkü inandıkları tek bir doğru var: “Bizi arayan kurumlar, vakıflar, dernekler
çok fazla. Tekstilcilerden tutun da ayakkabı firmalarına kadar. Yeni kıyafet, ayakkabı göndermek istiyorlar. Ama hayır diyoruz, siz kendiniz başka bir proje geliştirin ve yenileri başka yerlere gönderin. Bizimki
geri dönüşüme dayalı Türkiye’nin ilk sosyal sorumluluk projesi. Yeniye karşıyız. Eski eşyaların sinerjisi çok kişiye yetiyor. Bu bir paylaşım ve dayanışma duygusu, imece kültürü. Bunu yaymaya çalışıyoruz toplumda. Çok da kabul gördü. Sağduyu sahibi insanlar projeyi özümsediler ve çok kimlikli bir proje olduğunu anlayıp bize bağış desteğinde bulunuyorlar.”
İkinci el ve özellikle de çocukların yararına olan her şeyi kabul ediyorlar. Yaptıkları yardımlarda bir yaş sınırlaması yok ama ağırlıklı olarak çocukları ön planda tutmalarını da Hobbit kültürü ile bağdaştırıyorlar. Var olan, evlerde biriken fazla eşyalar, kıyafetler, kısacası sizin için çöp olan her şey bir başkasının hayatında hazineye dönüşebilir. Onların da dediği gibi; “İstanbul’da kaç milyon insan yaşıyorsa hepsinin evinden bir torba kıyafet bile çıksa ihtiyaç sahibi olan başka birini doyurmaya yetecektir. Sadece bunun bir kültürel
norm olarak insanlara aktarılması lazım.” En şaşırtıcı olanı ise arkalarında hiçbir destek olmadığı gibi bir lira da paralarının olmaması. Mülkiyet duygusuna da karşılar. Felsefi olarak sadece insanlar arasında dayanışma ve paylaşım kültürünü yaymak istiyorlar. Hal böyle olunca bir soruya nasıl cevap vereceklerini merak ediyorum: “Para olmadan günümüzde yaşamaya devam etmek mümkün mü?” Yanıt şöyle oluyor: “Bizce mümkün. Bizce başka bir dünya da mümkün. Sürdürülebilir, yaşanılabilir, insan emeğine, paylaşıma, dayanışmaya dayalı başka bir dünya mümkün. Biz, parasız da projeler yapılabileceğinin birer kanıtıyız. Hiçbir maddi destek almıyoruz, istemiyoruz da. Paranın saltanatına karşıyız. Paranın girdiği yerde rant, çirkinlik oluyor. Biz insanlar arasında sevgi bağının oluşmasını istiyoruz. En önemlisi bu.”

İçinden iyilik geçen ev - Resim : 1

Şaşkınlıkla dinliyorum anlattıklarını. İnsanların en küçük iyiliği yapmakta 
dahi zorlandığı bir dönemde onlar bunu bastırmaya, tam tersi bir farkındalığı yaratmaya çalışıyorlar. Yüzlerce mesaj alıyorlar, ‘Bunu biz de düşünmüştük ama çekinmiştik’ sözleriyle dolu olan. Kimse adım atamıyor. Ama Asilcan çifti bunu başarmış çünkü; “Bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz olmadığı için çok cesur davrandık. Paramız da yok mülkiyetimiz de yok” diyorlar.

MUTLU KAHVALTI ÖNEMLİ
Hobbitler’in yaşam kültürü ve enerjisi açısından kendileriyle oldukça bütünleştiğini şu kelimelerle anlatıyorlar; “Hobbitler barışsever, yardımsever, paylaşımcı, çiçekleri, böcekleri, doğayı çok seviyorlar. Onların yaşam stili bizim konseptimize uydu. Dayanışmacı bir tarafları da var. Bir de Hobbitler de bizler gibi mutlu kahvaltıyı çok seviyorlar.” İşte, mutfakta yaratmak istedikleri fark ve yakalamak istedikleri ideal de
böylece doğuyor. “Türkiye’de var olan yemek kültüründe şikayet ettiğimiz kültürel norma karşı alternatif mutfak anlayışı sunmak istedik. İçeriği de şu; şeffaf, vücudunuza aldığı nesneyi açıkça görebileceğiniz vehangi koşullarda yapıldığını bileceğiniz açık mutfak anlayışı. Annemizin bize küçükken hazırladığı gibi, aynı sıcaklıkta ve samimiyette hazırlanan, yediğimiz zaman da vücudumuzda enerjisini hissedeceğimiz yemek kültürü.”

Zaten içeriye adım attığınızda buna kendi gözlerinizle de tanık oluyorsunuz. Ekolojik sisteme uyumlu, deneysel, alternatif, sağlıklı yemekler. Et yok, paketlenmiş ürün yok. Kimlikli, az seçenek var. 1930’lardan kalma fırında pişen Bilboa böreği, endüstriyel trileçeye karşı organik tahiniçe, Elf mantı, ölümsüzlük çorbası ve tabii ki Gandalf kahvaltı... Ayrıca öğrencilere özel simit-
çay ya da pişi-çay menüleri de var. Sabah 09:00’dan hafta içi akşam 20:00, hafta
sonu 22:00’ye kadar açık olan bu özel
yerde istediğiniz saat karnınızı doyurmanız mümkün. Çünkü onların felsefeleri şu; müşteri değil misafir, kafe değil ev. Dünyada benzeri bir örneği olmayan; bir dernek ya
da vakıf gibi görünse de sadece ekolojik bir kahvaltı evi olan Hobbit House, “askıda yemek” konseptiyle parası olmayan birinin bedava yemek yemesine de imkan tanıyor. Tıpkı yağmurlu bir günde, üzerinde sadece bir mont ve elinde bir kitapla gelen, hiç parası olmayan fakat bu küçük ev sayesinde sıcak yemek yiyebilen gezgin gibi...

DUYGULAR DA GERİ DÖNÜŞÜR
Onlar karşılıksız iyilikten bahsederken benim şüpheci yapımdan mı yoksa içinde yaşadığımız dünyaya dair fazla realist yaklaşımımdan mı bilinmez, aklımı bir soru kurcalamaya başlıyor. Bu kadar yardımı insanlara sunarken sömürülmediklerinden, gerçekten ihtiyacı olanlara gerekeni ulaştırdıklarından nasıl emin oluyorlar? Şöyle yanıtlıyorlar ikilemimi; “Mahalleliyi de işin içine kattık. Onlara da belli sorumluluklar verdik. Sonuçta yerel dokuyu en iyi onlar biliyor. Bu sayede yüzde 80’i kontrol edebiliyoruz. Elbette yüzde 10 oranında bir suistimal da olabilir ki bu da gayet normal. Ama verdiklerimizin yeni kıyafetler olmayışı, ikinci el oluşu bizim de durumu suistimal gibi görmemizi engelliyor. Çünkü zaten çöpe gidecekler birilerinin hayatında hazineye dönüşüyor. Buradan aldıklarını satsalar bile o da geri dönüşüm kültürüne bir katkıdır. Bu şekilde görmek, anlayışla karşılamak lazım.” Elbette tam aksi şekilde “Paylaş Kurtul” gardırobundan kıyafet almakta çekinen bir kesim de oluyormuş. Bunun sonucu olarak da Hobbit House’u bilenler, duyanlar, rahatsız olmayanlar gelip komşularına alıyorlarmış. O anda düşünüyorum, her güzelliğe karşı çıkan bir topluluk illa ki vardır, insan olmak bunu da gerektiriyor diye koşullandırıldık ne de olsa.

Şöyle anlatıyorlar bu acı gerçeği: “Yüzde 99 övgüler topluyoruz ama yüzde 1’lik kesim bizi istemiyor. Çünkü buradan bir dayanışma ve paylaşım kültürü doğuyor. İmece kültürü toplumu sarmalıyor. Bu da bazılarına rahatsızlık veriyor. Biz, ‘Yeni almayın’ diyoruz. Yani dünya konjonktürüne karşı duruyoruz. Endüstriyel firmalara bir gönderi var aslında. Bu yüzden farkında olmadan karşımıza bir sürü insan alıyoruz.” Ama bu duruma aldırış etmiyorlar. Keza ikisi de geri dönüşümden giyiniyor, yeni kıyafet almıyorlar. Niye alsınlar ki? Onlara getirilen kıyafetlerin çoğunda etiket bile var. Kullanmadığımız ya da bir kere giyip kenara attığınız ne kadar çok şey satın alıyoruz hiç düşündünüz mü? Zaten bağışta bulunacaklar için tek koşul paylaşacakları kıyafetleri sterilize edip getirmeleri. Aslında bağış yapanlar da bu durumdan oldukça hoşnutlar. Ellerinden çıkarmak istedikleri fazlalıkların amacına ulaştığını görmekten mutlu oluyorlar. Günümüzde nereye bağışta bulunacağımızı bilemezken, verdiklerimizin gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığını sorgularken gözünüzün önünde cereyan eden bu yardımlaşma kültürü paha biçilemez bir mutluluğu da beraberinde getiriyor koşulsuz. Anlayacağınız, her anlayıştan, renkten, kimlikten insan buraya geliyor ve Hobbit House’ta ortak noktada buluşuyor. Yelpazesi bu denli geniş olup da herkesin mutlu olduğu ve sahiplendiği bir ikinci yer daha bu devirde göstermek mümkün değil sanıyorum. Herkesin çocukluğundan beri özlem duyduğu, aradığı bir duygu vardır ya; ev ortamındaki samimiyet ve sıcaklık. İşte, buraya gelen herkes çocukluğuna ait bir hatıra buluyor. Empati duygusu tekrar canlanıyor. Nihayetindeyse, insanın kendi içinde de geri dönüşüm yaşayabileceğini öğretiyor burası. Zira unutmayın; duygular da geri dönüştürülebilir.

Yazı: Ece Üremez
Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu

* Pozitif dergisinden alınmıştır.

İçinden iyilik ve masal geçen bir ev hayal edin. Bu dünyaya hiç de ait gözükmeyen iki insan
sayesinde gerçek olmuş bir hayal düşünün şimdi de.

Bit pazarında bir şeyleri karıştırırken yolları kesişen Sinem ve Murat Asilcan’a bugün hikayelerini sorduğumda; “Biz çöpte tanıştık” diyorlar. Murat ressam, Sinem ise sinema- televizyon mezunu. Ve gün geliyor hayatın sinerjisi onları buluşturuyor, birleştiriyor. Çünkü onlar dünyaya çok önemli bir görev için gönderilmişler. Yardım edecekleri çok insan, iyilik yapacakları çok çocuk var. Arkasında çıkara dayalı hiçbir neden olmayan, sadece iyilik yap, denize at anlayışından ibaret olan, şimdiden sekiz üniversiteye tez olmuş bir projeyi hayata geçirmeleri de birbirlerini bulmalarıyla başlıyor aslında. Şimdi hikayelerini biraz geriden, onların ağzından dinlemeye başlayalım: “Üç yıldır süregelen ‘BySatKurtul’ adındaki proje ile geri dönüşüm kültürünün insanların hayatında yeniden yaşam bulmasını sağlıyoruz. Kullanmadıkları
 eşyaları getirip satıyorlar ve bir nevi endüstriyel tüketim çılgınlığına karşı kullanılmayan eşyaları hayata yeniden kazandırıyorduk. Böylece insanlar hem bundan bir gelir elde ediyorlardı, hem de çöp olarak gördükleri nesnelerin başkalarının hayatında hazineye dönüşmesine vesile oluyorlardı. Getirilen eşyaların yüzde doksanı satılıyordu ama bir gün satılmayanlar ile ne yapabiliriz diye düşündük. Böylece ‘BySatKurtul’un ‘PaylaşKurtul’ adlı bir 
sosyal sorumluluk projesini oluşturduk. İnsanlar satamadıkları şeyleri paylaşsınlar istedik. Bu sayede haftada 200-250 kişiye kıyafet, oyuncak, masal kitapları dağıtmaya başladık. Öyle olunca, üç hafta öncesine kadar BySatKurtul projesini dondurduk ve PaylaşKurtul’a ağırlık verdik. Hobbit House Balat'ın en önemli görevi de bu oldu."

İçinden iyilik geçen ev - Resim : 2

Geri dönüşüme dayalı bu sosyal sorumluluk projesini hayata geçirecekleri evin de insanlar
 gibi yaşayan, enerjisi olan, hayata küçük mutlu dokunuşları olan bir bina olmasını dilemişler. Dilekleri gerçek olmuş ve toplamda 28 metrekare olan Balat’ın en küçük binası Hobbit House’u yaratmışlar. Bu mekan içinde barındırdığı, PaylaşKurtul açık gardırobu, kütüphanesi, sebili, maması, müzesi ve askıda yemeği ile hayal
ettiklerinin ötesinde bir yer olmuş. Kısa sürede geldikleri noktayı kendileri de şu sözlerle anlatıyor; “Toplumda inanılmaz bir farkındalık yarattı. Günde üç beş kişiye dağıtım yaparken şimdi ulaştığımız rakam bizi çok umutlandırdı. Şu an itibariyle haftada 5000 kişiyi ikinci elden giydiriyoruz.” Keza sosyal medyada paylaşım rekorları kıran projeyi duyan elinde poşetlerle gelmeye başlamış. Kapının önü, masal kitaplarından çocuk kıyafetlerine her şeyi temizleyip bağışlayan insanlarla dolmaya başlamış. Çünkü onların biz insanlardan tek bir ricası var; “Kullanmadığınız kıyafet ya da eşyaları lütfen getirin."