Dünyalar savaşı

21’inci yüzyılda internet üzerinde yaşananlar hayatımızı derinden etkiliyor...

Dünyalar savaşı

Sosyal medyanın artıları
Kalbimiz sosyal medyada atıyor ve sosyal medya üzerinden sevdiklerimizle ve sevmediklerimizle bir araya gelmemiz oldukça kolay. Ancak sadece bu değil onu bizim için cazip kılan. Biz haber alma özgürlüğümüzü sadece bir tık ile kullanmayı seviyoruz. Yurt dışında gidemediğimiz moda haftalarını takip etmek, film galalarında ünlülerin ne giydiğine bakmak, yeni sezonda bizi neler beklediğine dikkat kesilmek... Hepsine istediğimiz an ulaşabilmek ‘kadın’ gündeminden kopmamamıza yardımcı oluyor. Ya da eskiden aramızda mesafelerin olduğu ünlülerle aramızın sadece bir ‘like’ mesafesine düşmesi hayatımızda yeni bir sayfa açıyor... Diğer yandan bambaşka bir açıya geçelim; Mısır’daki devrimin sosyal medya ile gerçekleşmiş olması gücün internette olduğunu kanıtlıyor. Neresinden bakarsanız bakın, hayat sosyal medyada atıyor.  

Sosyal medya handikapları
•Online dünya daha çok para harcamaya teşvik ediyor. 
•Like’larken aslında her zaman like hissi yaşamayabiliyorsunuz. Sevdiğiniz bir insan ya da önemli bir kişilik diye beğen ikonuna tıklıyorsunuz bazen. Bu da ikilemler ve çelişkilere davetiye çıkarıyor. 
•Bir Alman üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre, sosyal medyada fazlaca vakit geçiren üç kişiden biri yalnız ve öfkeli hissediyor. Çünkü ya kendini insanlarla kıyaslıyor ya da çıkan haberlere kızıyor. 
•Yapılan araştırmalara göre dijital dünya konsantrasyonu düşürüyor ve dikkat eksikliği yaratıyor. Kimsenin adını hatırlayamıyor musunuz, gitgide aklınızda hiçbir şey tutamadığınızı mı düşünüyorsunuz? Her şeyinizi kaybetmeye mi başladınız? Daha dün ne yediğinizi ve daha bir saat önce arkadaşınızla ne konuştuğunuzu hatırlayamıyor musunuz? O halde, internete girmeyin desek bunun imkansız olduğunu bildiğimizden en azından gündüz iş saatlerinde girmeyerek hem verimli çalışın hem de dikkatinizi toplamaya çalışın diyoruz. 

Var elbette bir nedeni!
Peki neden bazılarının parmakları çok çalışıyor? Sosyal medyayı gaza getiren ne oluyor? Kimi zaman bir gündem meselesi -ki son aylarda herkesin çenesi doğal olarak düştü- kimi zaman özel hayatta yaşananlar... Normalde insanların gözlerinin içine bakarak konuşmak elbette zor. Konuşurken karşınızdakine söylüyor, sonra ağırlaşıyorsunuz. Yazmanın ise dayanılmaz bir hafifliği var. Yazıyor ve üzerinizden atıyor, hafifliyorsunuz. Hal böyle olunca bazıları yazıyor da yazıyor. Öyle ki kimileri bu işi o kadar seviyor ki enginlere sığmıyor, taşıyor, blog açıyor (meğer ne çok yazar varmış aramızda). Artık blogu olmayanı zaten dövüyorlar orası kesin, net bilgi. 
Sadece yazmak için kullananlar mı var? Diğer yandan sosyal medya ticarethane haline de dönüşmekte. Online alışveriş adreslerinden ve Instagram üzerinden satış yapanlar, başkalarının profillerine ‘en güzel takılar için’ notlarını bırakanlar, herkes ama herkes bir şey peşinde.  

Türkiye’de sosyal medya etkileşiminin en yüksek olduğu günler perşembe ve cuma. Bu günlerde özellikle saat 18.00-22.00 saatleri arasında paylaşım yaparsanız, takipçi ve takipçilerinizin beğenisi daha çok olacak.   

Sosyal medyada yeni ileti girmek ya da fotoğraf yüklemek için doğru zaman ne zaman?
+ Sabah çok erken saatler 
- İş saatleri (09.00-17.00)
+ İş çıkışı akşam yemeği arasında kalan zaman
+ Akşam yemeği sonrası 
(televizyon zamanı)
+ Yatmaya yakın
- Hafta sonları
Yazı: Filiz Şeref

Türkiye’nin internetle tanıştığı resmi tarih, 12 Nisan 1993.  Koskoca 21 yıl. 21 yıl önce başlayan macera bugün bütün hayatımız, yeni dünyamız. Ve şu sıra yaşadıklarımız bir nevi film tadında. Aksiyon, gerilim, komedi, fantastik, bilim kurgu… Ne ararsanız var filmde. Ama bir film hiç bu kadar gerçek olmamıştı daha önce! 21’inci yüzyılda 21 yaşına yeni basan internet üzerinde yaşananlar hayatımızı derinden etkiliyor...  

Çocukken sokağa çıkardık, şimdi sosyal medyaya çıkıyoruz. Çıkıyoruz ve bir türlü eve giremiyoruz. Annemiz, babamız (baba profili olduğunu düşünenler) çağırsa da ‘oyun’dan bir türlü kopamıyoruz. Ve o oyun artık bütün hayatımız! Biz böyle bir nesil, böyle bir gençlik, böyle kadınlarız işte...  Yaşam enerjimiz var, seviyoruz hayatı. Hayatı olduğu kadar sosyal medyayı da. Kızıyoruz tıklıyoruz, üzülüyoruz tıklıyoruz, seviniyoruz tıklıyoruz... Eğleniyoruz. Bolca gülüyoruz; Türk’ün espri kabiliyeti malum. Bizim gibi düşünen ya da düşünmeyenlerle, bunu dert etmeden aynı platformda buluşmaktan keyif alıyoruz. Fikirlerimizi çarpıştırmayı da seviyoruz. Fikirlerimiz çarpışıyor ve zaman zaman hücrelere ayrılıyor, zaman zaman bütüne ulaşıyor. Olsun... Biz bunu da seviyoruz. Bu halimizi. Farklı fikirleri. Doğrudur, başka bir boyuta geçtiğimiz... Şikayetçi de değiliz. Neden olalım ki? Bunu anlamayanlara şaşırmamız bunlardan ötürü... Kim ne kadar inkar ederse etsin, kim ne derse desin sosyal medya hayatımızın ta kendisi artık. Bundan sonra dönüşü de zor... Çünkü özgürce kendimizi ifade edebilmek modern dünyada bir lüks değil. 

Doğum günün kutlu olsun internet! 
Türkiye’nin internetle tanıştığı resmi tarih, 12 Nisan 1993. Yani bu ay 21’inci yaşını kutluyoruz. 21 sene önce bizleri derinden sarsan bir kasırga ile farklı bir boyuta doğru yol almaya başladığımızda bugün ifade özgürlüğümüze dokunulacağını tahmin bile edemezdik elbette. 21 yaşında bir genç o. Öyleyse, çoktan reşit olmuş bir gence karışmak neden? Yıllar içinde sanal alem dediğimiz dünya, bugün sosyalleştiğimiz, kopamadığımız, bağımlısı olduğumuz bir alem. İş yerinde, evde, toplu taşıma araçlarında... İnternete bağlandığımız an farklı bir dünyanın kapısını aralıyoruz adeta. Bazen harikalar diyarındaymışçasına  farklı ve özel hissediyoruz. Ondan belki de bu kadar çok seviyoruz. 
Sonuç: Sabah kalkıyoruz elimizde telefon, akşam yatıyoruz elimizde tablet. Elimizden düşüremediğimiz aslında onlar değil; tamamen internet, hatta dünya. Korkuyoruz. Sanıyoruz ki Twitter’a bir gün girmezsek olaylardan kopacağız, Instagram’a üç saat girmezsek hayat kaçacak. Evet tabii ki, gerçekten, elbette öyle olacak. Kesin bilgi! 

Biz ayrılamayız! 
Tam kendi aramızda, ‘üç gün internetsiz kalmak nasıl olurdu acaba? Bunu bir deneyelim ve yazalım’ diye düşünmüştük ki, biz bunu deneyemeden yasaklarla geldi gündeme ayrılık. Zaten zorlanacağımızı bunun imkansız olduğunu adımız gibi biliyorduk. Bizim amacımız da sosyal medyasız geçen günlerin vereceği acıyı yansıtmaktı. Kim bilir belki kaçamak yapacaktık, beceremeyip... Biz kendi isteğimizle deneyimlemek adına sosyal medyaya girmemenin hayatımızdaki negatif etkisini tahmin ederken, söz konusu geçtiğimz ay yaşanan yasaklar olduğunda, oluşan tepkileri elbette normal karşılamalı. Yasaklar ne yazık ki her zaman olayı daha da cazip kılıyor. Hele bir de özgürlüklerse söz konusu olan detay, daha da sarılmamız internete çok doğal. 
ABD’nin yaptığı benzetme de yabana atılmayacak kadar alt metni sağlam bir cümle: Türkiye’deki internet sansürü, 21’inci yüzyılda gerçekleşen bir kitap yakma eylemidir! 

Neyi anlamalıyız? 
Güçlü olan artık sosyal medyayı iyi kullanan oldu. Güç kelimelerde. Güç, şikayetini alaya alarak dile getirebilmekte. Güçlü olan bağırarak konuşan değil güçlü olan kelimeleriyle yarışan. Öyle ki siyaseti sevmeyen siyaset yapar oldu. Ama nasıl bir siyaset? Mizahı içinde barındıran. O yüzden biz bir kez daha bağlandık, sevdik birbirimizi. Gülmeyi seviyoruz. Sosyalleşmeyi, hayatı, yorum yapmayı, yeri gelince birbirimizi eleştirmeyi, korku salmamayı, onun yerine birbirimize destek çıkmayı... 

Yok mu kötü yanları, elbette var. FOMO (Fear of Missing Out) başlı başına bir problem. Sabah kalkınca hemen internete bağlanmak, gece yaşanan olayları takip edemeyeceğim diyerek gece boyu nette kalmak... Çok da normal bulmuyor bu durumu uzmanlar. Ölçüsünü biraz ayarladık mı sorun da değil ama.  

Bir de tabii özel, kendimizle ilgili paylaşımlarımız, kendimizi ifade ediş şeklimiz var... İşte tam o noktada epeyce sağlam duruyor uzmanlar. Sosyal kimliklerin gerçek kimliğimizden zaman zaman farklı olabileceğini söylüyorlar. İdealize kimliklerimizle sosyal medyada bulunduğumuz gerçeğine karşı dikkatli olmak konusunda uyarıyorlar. İdeal kimliğimizin ortaya çıkmasının nedeni ise içimizde hep var olan yarışma, başarı, statü hırsı. Bu durumda sorumuz belli: Siz online olduğunuz anda gerçek misiniz? Yoksa kendinizin hiper idealistik bir versiyonu musunuz? Pek çok sosyal medya kullanıcısı için sosyal medya itibar güçlendirici bir alan ve saygınlık takviyesi yapıyor. Fanlar, takipçi sayısı, pohpohlayıcı ‘çok güzelsin, harikasın’ yorumları... İşte bu da sosyal medyada daha fazla vakit geçiriyor olmanın en önemli nedenlerinden. Kendimizi iyi hissediyoruz. 
Bunlar göz önüne alındığında sosyal medyada vakit geçirirken ruh halinizin olumsuz etkilenmemesi için algınızı biraz değiştirmeniz gerekiyor. Mesela diğerleriyle kendinizi kıyaslamamakla işe başlanabilir...