Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız

Bisikletle Çin’e kadar pedal çevirmek... Vay canına! Hayallerini, sınırları çizilmiş gerçekler adına feda etmeyen cesur bir kadın Zahide Öz. Ve ona göre özgürlüğü alabildiğine hissetmek, hayatının kontrolünü elinde tutmak müthiş bir his.

Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız

Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız - Resim : 1

ZAHİDE İRAN YOLCUSU

Kapadokya seyahatinden günler sonra İsviçreli arkadaşı Cyril, arkadaşlarının Ankara’da olduğunu, onlara İran vizesi alabilmeleri için yardımcı olup olamayacağımı soruyor. “Tabii ki yardımcı oldum” diyor. “Hatta evimize gelip, annem ve abimle tanıştılar. Sonra arkadaşımız Nicolas’tan can alıcı soru geldi. Neden bizimle İran’a gelmiyorsun? ‘Yok daha neler, ne işim var İran’da?’ diyecekken ‘bilmem’ kelimesi çıkıyor ağzımdan. Ve eve gidip hemen araştırmamı yaptım. Annem ve abime ‘Yarın İran’a gidiyorum’ dediğimde onlar ‘Olmaz, kafanı kesecekler, şöyle olacak böyle olacak’ derlerken ben ertesi sabah Nicolas’larla buluşup trene binmiştim bile. Ağrı’ya kadar trenle gidecek, Doğubeyazıt’tan da bisikletle İran’a geçecektik” derken gözleri o günlerin güzel anılarıyla dolu, gülümsüyor. Zahide Öz, Ağrı’dan başladığı bisiklet yolculuğunu Şiraz’da sonlandırıyor. Bir ayda çok ama çok güzel anılar biriktiriyor. Genelde de yerli halkın evinde kalıyor. Kendisi farkında değil ama 26 günlük İran yolculuğu daha uzun soluklu bir seyahatin; Edirne’den Çin’e uzanacak olan en uzun seyahatinin de provası aslında. Artık televizyon kanallarındaki gezi programlarıyla yetinmiyor, resmen yaşıyor. İran’dan döndükten sonra, 2013 senesinin sonunda daha büyük turlar hayal etmeye başlıyor.

YENİ HEDEF ORTA ASYA

İnsan; üflesen uçacak kadar incecik bu gencecik kızın hayallerinin peşinden bu kadar azimle koştuğunu görünce bir iç hesaplaşma yaşamıyor dersem yalan olur. O yaşa kadar yapabildiklerini, yapmak isteyip de yapamadıklarını ve nedenleri sorguluyorsun... Bir yandan yaptıklarını, yapabilme cesaretini kıskanıyorsun, diğer yandan yeni maceralarını öğrenmek için de müthiş bir istek ve hayranlık duyuyorsun. Zahide Öz’ün bisikletle çıktığı Çin yolculuğu tam tamına yedi ay sürmüş. Asya ülkelerinin her zaman ilgisini çektiğini söylüyor. Gürcistan’dan yola çıkıp Japonya’ya gitmeye karar veriyor arkadaşıyla. Her şey böyle start alıyor işte. “Asya konusunda sınıf arkadaşım Melih’le hayal ortağıydık. O Avrupa’yı gezip gelmişti. Ben ise Avrupa’yı sona saklıyordum, binalardan önce insanlardı benim ilgimi çeken” diyerek sürdürüyor sözlerini. Ama asıl meselenin zoru sevmesi olduğunun da altını çiziyor. Asya’nın ona bu kadar çekici gelmesinin nedeni de zor olması zaten. Beraber Çin’e kadar gitmeye karar veriyorlar ve sponsor arayışları başlıyor. O günleri şu sözleriyle anlatıyor: “Delta Bisiklet’in sahibi Ulaş Abi bize iki bisiklet verdi; hiçbir karşılık beklemeden, sadece destek amaçlı. Bunu yapan sayılı insanlardandır kendisi. Kendi bisikletlerimizi, kamp ekipmanlarımızı, ev eşyalarımızı her şeyi zamanla sattık. Kışı da yolda geçireceğimiz için daha dayanıklı ekipmanlara ihtiyacımız vardı. Bunlar da gerçekten pahalı oluyor. Edirne Bisiklet Kulübü’nden Sadi Abi’nin yardımıyla Edirne Vali Yardımcısı Serdar Bakır ile tanıştık. Serdar Bey bizimle ve turumuzla çok ilgilendi. Elektronik eşyalarımızı ve kış için kıyafetlerimizi almamızda destek oldu. Edirne Belediyesi Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu da bisiklet çantalarım için destek oldu. O dönem çalıştığım otele toplantı için gelen Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim ise en kaliteli çadır, uyku tulumları ve su filtresini bizim için aldı. Ben de kendisine Kırgızistan’dan kartpostal gönderdim, eline ulaştı mı hala bilmiyorum. Bu isimler dışında pek çok manevi destekçimiz de oldu. Yolda satmak için annelerimize dantel bileklik bile yaptırdık.” Yedi ay boyunca Gürcistan, Azerbaycan, Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan’dan geçip şaka değil 6500 km katedip Çin’e ulaşıyorlar. Vize sorunu sebebiyle Kazakistan ve Çin’in bir kısmında tren kullanmak zorunda kalıyorlar. Kırgızistan’a ise Kazakistan’da Çin vizelerinin çıkmasını beklerken otostopla gidip geliyorlar. ‘Bisikletle uzun yol yapmanın çekici yanı ne?’ diye sorduğumuzda; “Bir kere yavaş yavaş, sindire sindire geziyorsunuz” diyor ve ekliyor; “Tek bir noktayı görmek için gidiyorsanız turistsiniz, turistlerin olmadığı yerleri görmek için gidiyorsanız gezginsiniz. Yerli halkın evinde kalmadan, ev yemeklerini yemeden, onların yaşamlarına ortak olmadan o kültürü öğrenemiyorum” derken öncelikli ilgi alanı insanlar ve doğa olduğu için bütün zorluklarına rağmen bisikletin vazgeçilmezi olduğunu söylüyor. “Çin yolculuğu sırasında havanın kararmasına bir saat kala kamp yerimizi bulur, çadırımızı kurar, yemek malzemelerimizi çıkarır, çadırın içinde yemeğimizi pişirirdik. Çadırın içindeki soğuk biraz kırılırdı bu sayede. En keyifli anlarımızdandır bu yemek pişirip, karnımızı doyurduğumuz zamanlar. Veya biraz daha şanslıysak insanlar bizi sıcacık evlerine davet etmişse, değmeyin keyfimize. İşte bisiklet turu böyle bir şey, zorken bile keyif aldırıyor.” Seyahat her zaman bilinmeze yolculuk, ister kısa ister uzak mesafe olsun ve her zaman ilginç olaylara gebe. Zahide Öz’ün başından da ilginç olaylar geçmiş tabii. “Bazen çadırımızın etrafında tilkiler dolaşırdı ama bilirdik ki zararsızlar, sadece yemek arıyorlar. Yemek pişirdiğimiz zamanlar kesinlikle yıkayıp toplardık kaplarımızı. Çünkü yemek kokusuna bütün hayvanlar toplanabilir. Bir kere de sabah çadırdan kafamı çıkardığımda kapımın önünde yatan bir inekle karşılaşmıştım.”

Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız - Resim : 2

BİR ÇEŞİT MEDİTASYON

Kadın isterse her şeyi başarabilir lafı klişe olabilir ama hakkını son damlasına kadar veren bir klişedir yani gerçektir, esastır, doğrudur, tartışmaya açık değildir, nettir. Zahide Öz de turdan döndükten sonra annesinin, abisinin, tüm akrabalarının kendisinden övgüyle bahsettiğini söylüyor. Şu an bir havayolu şirketinde kabin memuru olarak çalışıyor. Yeni ülkeler görüp, yeni insanlar tanıdığı için çok mutlu. Fırsat bulduğunda atlıyor katlanır bisikletine, şehir içinde de kullanıyor. Beraber Çin’e gittiği arkadaşıyla yaptıkları ve tam detayları bulabileceğiniz bir internet siteleri var; dunyaninpedali.com. Edirne’den çıkıp dünya turu olarak planladığı yolculuk Türklere uygulanan vize zorlukları nedeniyle Asya ile sınırlı kalsa da sadece okudukları, izledikleri veya duyduklarıyla değil, gördükleriyle, yaşadıklarıyla biliyor gezdiği ülkelerin kültürlerini. Pek çok ülkeyi derinlemesine biliyor olmanın özgüvenini de arttırdığını söylüyor. “Bisikletle yolda olmayı meditasyona benzetiyorum. Kilometrelerce düşünme fırsatım oldu. Hayatımı, geçmişimi, hayallerimi, tanıştığım insanları, yaşadıklarımı… Sadece geleceği düşünmedim, çünkü yolda gelecek kaygısı yoktur, gelecek zaten geliyordur. 25 yıllık hayatımda öğrendiğim şey şu: Çok zorladığımız halde bir şey olmuyorsa daha iyi başka bir şey olacağı içindir.”

Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız - Resim : 3

Yazı: Gülru İncu
Fotoğraf: Nurdan Usta

HAYATTA KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER

YAPMAK ZOR, dahası değişikliğin zaten kendisi zor. Öyle hamasi atıp tutmalara, bir fikri yaşamak yerine o fikre sahip olmayı tercih edenlere gülüp geçer hayat. Tabii bir de ‘hayatın gerçeği’ denilen bir mevzu vardır ki tüm çırpınmalar, arzular vız gelir tırıs gider. Dimdik karşına çıkıverir eninde sonunda. Yetiştirilme tarzı, karakter yapısı ama çoğunlukla sosyo-ekonomik şartlar sımsıkı bağlar insanı; hareket edemez, var olan duruma alışacağına kendini inandırmak istersin asla alışamayacağını bilsen de. Murathan Mungan’ın şiirinde dediği gibi ya dışındasındır çemberin ya da içinde. Ama şu da var ki bu döngüyü kırmayı başaran, düzeninin sınırlarını aşanlar da var hayatta. Şimdi okuyacağınız Zahide Öz; 25 yaşında, hayatın kendine sunduklarıyla yetinmeyip, sunmadıklarının peşine düşme cesaretini gösterecek kadar cesur bir genç. Trakya Üniversitesi Bankacılık Bölümü’nü kazanınca doğup büyüdüğü Ankara’yı bırakıp Edirne’ye taşınıyor. 17 yaşında yuvadan uçan her genç gibi hayatındaki bu büyük değişiklikten dolayı çok mutlu, çok heyecanlı. Babası böbrek yetmezliğinden muzdarip olduğu için ailesine yük olmadan ayakta kalmak için sabah sekiz akşam beş çalışıyor, akşamları okula gidiyor. “Hiç basit bir iş değil hatta inanılmaz yorucudur bir otel garsonunun işi fakat yeni insanlar tanımak, farklı kültürleri öğrenmek, o masalardaki hayatları izlemek bunlar bana eğlenceli geliyordu” diyerek anlatıyor beş yıl süren üniversite dönemini. “Zor şartlarda yaşadım ama babam üzülmesin, diyaliz tedavisinden geri kalmasın diye aileme hiçbir şey hissettirmemeye çalıştım” diye ekliyor ardından.

YENİ DÖNEM YENİ UMUTLAR 

Hayatın onun için sürprizleri var. Üniversite döneminin kendine yepyeni ufuklar açacağından, yepyeni dönüm noktalarına getireceğinden habersiz. “Garsonluğu seviyordum ama Türkiye’de o kadar az paraya çalışıyoruz ki, bazı zamanlar yaşamadığımı sadece çalıştığımı hissetmeye başlamıştım. Ancak kirayı, faturaları, yeme-içme masraflarını karşılayabiliyordum. 2012 senesinin başlarında bir gün tak etti artık.” Bir anda her şeyi ardında bırakıp Amerika’ya gitmeye karar veriyor. “Karar verdim vermesine ama nasıl? Param yok, İngilizcem yok. Sadece geçimimi sağlayabiliyorum” derken Porto Riko’da uzak bir akrabası olduğunu ve restoran işlettiğini öğreniyor. Bu arada İngilizcesini geliştirmek için Antalya’da bir otelde sezonluk çalışmaya başlıyor. Porto Riko’ya gitmenin yollarını araştırırken üniversite öğrencileri için geliştirilen Work and Travel programını öğreniyor. Bu arada daha çok para alacağı bir işe giriyor. Para biriktirmek için kirası daha ucuz olan bir eve geçiyor. Parasının bir kısmıyla da İngilizce kursuna yazılıyor. İnsanlar vazgeçmesini, yapamayacağını söyledikçe daha çok hırslanıyor. Amerika’ya gidebileceği konusunda ona en çok güvenen insan babası ama ne yazık ki başardığını göremiyor, 2012 yılının haziran ayında yaşamını yitiriyor. Sonunda ne mi oluyor, vizesini de alıyor Amerika’ya da gidiyor. Porto Riko’da dört ay akrabasının restoranında komi olarak çalışıyor. Hem ailesine para gönderiyor hem de para biriktiriyor. “Bir saç düzleştirici kutum vardı, içi dolarlarla doldu. Ben para harcamayı bilmem ki! Gezmeyi de bilmem, hep çalışmışım öncesinde. Dört ay sonunda Türkiye’ye döndüm ve benim için her şey değişti. Daha az çalışmaya ve hayatımı yaşamaya karar verdim.” 22 yaşında zoru başarıp hayalini gerçekleştirmek, yeni hayallerin peşinde koşmak için kamçılıyor Zahide Öz’ü. Artık hayatın kendisine verdikleriyle asla yetinemeyeceğinden emin. Derken, yeni bir hedefe yöneliyor: Dünyayı gezmek. Ama o güne kadar hiçbir gezginle tanışmamış, nereden başlayacağını bilmiyor. Bisiklet de o zaman giriyor hayatına. “Sınıf arkadaşım Melih Akdoğan’ın Facebook’ta fotoğraflarını görüyordum. Bisikletle Avrupa’yı geziyordu. Dönünce onunla haberleştim ve bisiklet camiasına katıldım. Kiralık bisikletle Edirne civarındaki köylere gittim. Edirne sınır şehri olduğu için bütün bisikletli gezginleri misafir ederdik. Bu gezginler bizi Warmshowers isimli siteden bulurdu. Ücretsiz olarak evimizi açar, yemeğimizi paylaşırdık. Kültürümüzü tanıtır, Edirne’yi gezdirir, onların kültürlerini tanırdık. Bir gün İsviçreli arkadaşlarım Cyril ve Alex’i misafir ettim. Son gece balkonda ev yapımı şarabımızı içerken arkadaşım ‘Bu kızanları Tekirdağ’a götürsek ya’ dedi. ‘Bende ne bisiklet, ne çadır var ama olur’ dedim. Hemen birkaç arkadaşı arayarak bisiklet, çadır ayarladık ve ertesi sabah beş kişi yola çıktık.” O gün Edirne’den çıkıp Tekirdağ’a gidiyorla ve Zahide de 160 km aşıp bir günde ilk uzun mesafe sürüşünü gerçekleştirmiş oluyor böylece. Bu deneyim ona yeni bir dünyanın kapısını açıyor. “Tamam, şimdi oldu, yorucu ama bu hayatı sevdim” diye düşünüyor. Başarmanın mutluluğunu Amerika vizesi aldığından bu yana yaşamamış ve o bir günlük mutluluk yeni yerler görmesi için ateşliyor onu. Sonrası geliyor tabii; kendi bisikletini alıyor ikinci el. Bu arada para biriktirmeye devam ediyor ve parayı tamamlayınca ikinci rotasını çiziyor: Kapadokya

Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız - Resim : 4Edirne'den Çin'e bisikletle giden kız - Resim : 5