Kim bu gençler?

Cam fanusun içindeki hayatlar

Kim bu gençler?

Y kuşağının son günlerdeki adresi ve ne yediği belli olsa da, günlük hayatlarında ne yapar bu gençler?
Kaçı sosyal medya kullanıyor? Hayatlarında ne istiyorlar? Ipsos KMG Dijital Araştırmalar Birimi tarafından gerçekleştirilen SosyalMedya ve Markalar araştırmasına göre; Türkiye’de 15 yaş ve üzeri 18.1 milyon sosyal medya kullanıcısı var. Bu online nüfusun yüzde 79’u demek. Ipsos’un hazırladığı Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’nda ortaya çıkan sonuçlardan bazıları şöyle; ‘Başkalarının hakkımda düşündüklerini önemserim’ diyenlerin oranı 18-24 yaş arasında yüzde 56, 25-34 yaş arasında ise yüzde 67. ‘Kendi önceliklerim her şeyden önce gelir’ diyenlerin oranı 18-24 yaş arasında yüzde 60, 25-34 yaş arasında ise yüzde 50. ‘Her zaman kurallara uygun davranmaya çalışırım’ diyenlerin oranı 18-24 yaş arasında yüzde 68, 25-34 yaş arasında ise yüzde 74. ‘Teknoloji geliştikçe kendimi güvende hissediyorum’ diyenlerin oranı 18-24 yaş arasında yüzde 31, 25-34 yaş arasında ise yüzde 25. ‘Her konunun çözümü meclisten geçer’ diyenlerin oranı 18-24 yaş arasında yüzde 48, 25-34 yaş arasında ise yüzde 55. Youth Research’ün üniversite öğrencileri arasında yaptığı araştırmaya göre ise ; sokak aktivitelerinde gençlerin yüzde 63’ü içki satışının olması gerektiğini, yüzde 19’u olmaması gerektiğini, yüzde 18’i ise içki olup olmamasının değişiklik yaratmadığını düşünüyor. Derin Demografi Seminerleri’nde ortaya çıkan bazı sonuçlar ise şöyle; 15-24 yaş arasındaki gençlerden yüzde 90’ı uyumlu, yüzde 87’si alçakgönüllü, yüzde 78’i esnek olarak tanımlıyor kendini. Yüzde 40 otoriter, yüzde 44 akılcı, yüzde 44 sakin olduğunu söylerken, yüzde 54’ü ise sakin olamadığını belirtiyor.Bir gün Gezi Parkı’ndaki ağaçların yerinden söküldüğü haberleriyle inledi sosyal medya. Gençler toparlandı, ağaçlar için nöbet tutmaya başladı. Bir sabah 5.00’de gaz bombalarıyla uyandılar güne. Müdahalelerin ardı arkası kesilmedi. Tam her şey yoluna giriyor, insanlar sakinleşiyor derken, müdahalelerin dozu arttı. Çocuk, kadın, anne, teyze, genç, yaşlı gözetmeksizin müdahale edildi. Tüm bunlar olurken bir neslin uyanışından bahseder oldu herkes. ‘80 sonrasında doğanlar ve özellikle 90’ların ‘apolitik’ olarak nitelendirilen gençleri sokaklarda barışçıl bir eylem başlatmıştı. Doğa için günlerce Gezi Parkı’nda nöbet tutana kadar kimse onları fark etmemişti. Siyasi görüşleri, dünyaya bakış açıları, çevreyi sahiplenişleri, bireysellikleri, toplumsal hareketleri, zekaları, mizah güçleri, saygıları, hoş görüşleri… Hepsi bir anda herkesi şaşırttı, afallattı… Aslında kaçırdıkları nokta şuydu; Y nesli şu ana kadar yaratılmış en eğitimli, en medeni, bilgiye açık, dinlemeyi bilen, çalışkan nesildi. Çünkü devir teknoloji, bilim devriydi. Ve hepsinin anneleri, babaları onları daha iyi bir eğitim almaları, daha bilgili insanlar olmaları için küçükken yarış atı gibi koşturmuştu. Global dünyayı öğrenmeleri için önlerine her imkanı koymuştu. Onlar bilimle, bilgiyle, barışla, teknolojiyle büyüyen bir nesildi. MSN, Facebook, Twitter, Instagram onların dünyaya açılan pencereleriydi. Aslında şunu da unutmamak gerekir; her yerin betonla çevrelendiği, ara sokaklarda çocukların top koşturması için bir metrekare bile alanın olmadığı semtlerde çocukların teknolojik aletlerin başına dikilmesinden başka bir çare var mı? Kısaca parklar her yerde onları bekliyordu da onlar mı gitmedi? Onların parkı bir yerde internetti. Anneler, babalar, ablalar, abiler onları bu yüzden suçladı. Ama aradaki kuşak farkını kaçırarak yaptılar bunu. Onlar bilgisayarla doğdu, bildikleri iletişim yolu buydu. Üstelik ailelerin bunda büyük etkisi vardı. 80 ve öncesinde yaşadıkları olaylar onlar için ciddi bir psikolojik krizdi çünkü. Kafalarının üzerinden geçen kurşunlar, gece baskınları, sokakların tehlikesi, söz söyleme haklarının ellerinden alınışı, işkenceler… Onları cam bir fanusun içine hapsetmişti. Hem çocuklarının sosyal bir birey olmalarını istiyorlardı hem de ‘etliye sütlüye’ karışmadan bir fanusun içinde yaşamalarını.
Cam fanusun içindeki hayatlar
1990 doğumlu bir genç kadını ‘apolitikleştirme’ çabası... “Lise döneminde siyasetle yeni yeni tanışırken tüm partileri keşfetmeye çalışıyordum, kim ne yapıyor öğrenmeye çabalıyordum. Bir gün eve bir partinin broşürleri ve parti binasından bana verilen kitaplarla geldim. Babam elimde onları gördüğünde daha önce onun gözlerinde hiç görmediğim bir korku ve sinirle baktı suratıma. Kitapları elimden alıp yere fırlattı, önce bana bir tokat atacak gibi oldu sonra bağırarak evin içinde bir oraya bir buraya yumruklar salladı. ‘Ne yapmış olabilirim bu kadar kötü?’ diye olduğum yerde donakaldım. Korktum, babamı bu kadar çok kızdıran şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Onunla iletişim kurmaya çalıştım, olmadı. Annem beni odama gönderip babamı sakinleştirdi. Bu olaydan bir sene sonra 1 Mayıs için eylemlere katılmak istediğimi söyledim. Gitmeyeceksin bağırışları içinde ‘Ama dayım da gidiyordu. Ben de dayım gibi olacağım’ demiştim. Ve o an da babamın tokadından bu sefer annem kurtarmıştı beni. Çünkü dayım 80’lerde büyük acılar çeken kesimdendi… Bunun ardından staj için gazetenin istihbarat bölümünü bile seçmeme izin vermemişlerdi. O gün itibariyle bazı siyasi görüşlerimi gizli yaşadım! Ne annemin ne babamın düşündüklerimle ilgili tam bir fikri yoktu. Bilgisayar başında geçirdiğim saatlerle delirtiyordum onları. Çünkü onlar beni bir cam fanusun içine hapsetmeye çalışmış ve ben de öyleymişim gibi davranmayı kabul etmiştim. Ama kimin ne yaptığını öğrenme çabam hiç bitmedi! Aslına bakarsınız benim neslimden, okul arkadaşlarımdan çoğunun buna benzer hikayeler yaşadığını söyleyebilirim. Kiminin annesi, babası ona destek oldu. En azından ne zaman, nerede, ne yaptığını öğrenebilmek için kimisi ise tamamen kapadı çocuklarını odaya…”
90’ların sırrı sosyal medyada mı?
Şimdi o çocuklar büyüdü. İstese bile kimse onları cam fanusun içinde tutamıyor. Aslında tutmak da istemiyor! Eğitimin, mizahın, barışın, birlikteliğin neler yapabildiğini, insanları nasıl bir araya getirebildiğini gördü çünkü herkes. O yüzden aileler de artık çocuklarına destek veriyor. Tüm bu kitleleri bir araya getirirken Y kuşağının kullandığı en büyük silah sosyal medyaydı. Çünkü onlar sosyal medyayı, interneti gerçek hayata entegre etmeyi başarabiliyor. En iyi kullanmayı bildikleri alanı, kitleleri harekete geçirmek için kullanmışlardı bu sefer. Üstelik mizahı da içine katarak, eğlence ve barışı bir arada sunmaya çalışmışlardı. Türk yazılım şirketi Etiya’nın geliştirdiği SOMEMTO Sosyal Medya Takip ve Analiz uygulaması üzerinden Gezi Parkı eylemleri sırasında atılan tweet’leri inceledi. 31 Mayıs-6 Haziran tarihleri için çıkarılan özette ortaya çıkan tablo şöyle; 
En çok yüksek tweet alan ilk üç hastag:
 #direngeziparki 3 milyon, #occupygezi 647 bin, #direngaziparki 645 bin.
En çok kullanılan diğer hastag’ler;
#direnizmir, #direnankara, #occupygezi, #direnbesiktas, #sesverturkiyebuulkesahipsizdegil.
En çok kullanılan kelimeler; Taksim, Türkiye, gaz, park, Allah, Ankara, Gezi, paylaş, TheRedHack, lütfen, biber, halk, AVM, polis, Erdoğan, TV, İstanbul, direniş, olay, medya, ihtiyaç, RT, acil…
Günlere göre atılan tweet sayısı; 
31 Mayıs 15.077.500, 
1 Haziran 33.913.409,
2 Haziran 50.634.210, 
3 Haziran 62.361.527, 
4 Haziran 72.442.068,
5 Haziran 81.265.216, 
6 Haziran 91.377.342.