Sonrası mutluluk!

Mutluluğun bir formülü var güzelim, gel ben sana öğreteyim’ diye bir şey yok hayatta. Eğer daha fazla mutlu olmak istiyorsanız, mutlu olmaya karar verin, bu yolu seçin! Çünkü mutluluk tamamen bir seçim!

Sonrası mutluluk!

Mutlu insanların ortak özellikleri
Nurluoğlu, bir araştırma yaparak, yaklaşık 7-8 sene boyunca karşılaştığı insanlardan mutlu olanlarının ortak özelliklerini çıkarmış.“Neden böyle bir şey yaptım? Çünkü benim için mutlu olmak yetmiyor... Ben eğitimci olarak egosu çok yüksek ve başkalarına eziyet eden bir insanın mutluluğuna hizmet ediyor olabilirim, o öyle mutlu olabilir. Biri birini döverek de mutlu oluyor olabilir, mutluluk çok göreceli bir kavram. Benim amacım bu değil; ben mutlu olan ve çevresindekilere de mutlu olmaları için bir paylaşımda bulunan insanlarla ilgileniyorum. Sonuç olarak mutlu olup başkalarının mutluluklarına katkıda bulunan insanların da 24 tane temel özelliğini buldum” diyor. İşte mutlu insanların özellikleri;

• Affedici olan
• Anın tadını çıkaran
• Değişmeye gerçekten istekli
• Beden, zihin ve ruha özenli
• Bakış açısını değiştirebilen
• Eleştiriye açık
• Eski ahbaplıkları koruyan
• Basitleştirilmiş hayata sahip
• Arkadaşlıkları sürdürebilen
• Kararlı
• Kendine değer veren
• Keşke demeyen
• Küsmeyen
• Kutlama yapan
• Küçük şeylerle mutlu olan
• Ma neviyat öncelikli
• Neyin mutlu edeceğini bilen
• Olumlu düşünen
• Öğrenmeye açık
• Paylaşımcı
• Şükreden
• Takdir eden
• Yardımsever
• Yaşam amacına sahip

Mutluluk bütünseldir!
Mutlu insanların ortak özelliği olan bu 24 maddeyi siz de hayatınızda uygulamaya çalışın. Uygularken de kendinize puan verin. Yalnız Nurluoğlu bu konuda küçük bir uyarıda bulunuyor: “İnsanlar maddelere bakıyor ve örneğin, ‘Aaa ben de eski ahbaplıklarımı koruyorum’ diyorlar. Bunu yapıyorsun da, sen hayatında hiç kimseyi affetmiyorsun ki! Spor yapmak mesela sadece ‘sağ bileğimi kuvvetlendireyim’le olmuyor. Mutlu olmak bütünsel bir şey. Ben de bu bütünselliği anlatmaya gayret ediyorum” diyor.

Sürekli mutluluk yoktur!
“Sürekli, her gün, her an mutlulukla ilgili araştırıyorum, çalışıyorum, egzersiz yapıyorum. Sürekli mutluluk diye bir şey ben görmedim. Buna inanmak müthiş bir yanılgı olur, çünkü o bizi şuna götürür; örneğin başımıza bir felaket geldiğinde mutsuz değilmişiz gibi yaparız. Gerçekleri kabul etmek gerekir oysa. ‘Kabul enerjisi’nin mutluluğumuza çok katkı sağladığını düşünüyorum. Yani bir iş yolunda gitmedi ya da bir insana dediğiniz bir şeyi anlatamadınız, anlamamakta ısrar etti, kavga ettiniz... Öyleyse, olmuyorsa olmuyordur; kabul edin. Bunu şöyle de deneyimlemek mümkün; hayatınızda bir şeyi kabul etme aşamasına geçtiğiniz zaman birbiriyle çakışan olumsuz enerjilerin de bir parça indiğini görüyorsunuz. Ben bunu şahsen deneyimledim” diyor Nurluoğlu. Öyleyse ne yapıyoruz? Biz elimizden geleni yapıyoruz, olmuyorsa da kabulleniyoruz.

Bunlar hep zihniyet meselesi
Hayatta iki tip zihniyette bulunuyoruz; mutsuzluk zihniyeti ve mutluluk zihniyeti. Mutluluk zihniyetinin içinde öğrenen bir zeka var; ‘Bu benim başıma geldi, bu bana ne öğretti, ben bunu bundan sonraki hayatımda kendim ve sevdiklerim için nasıl kullanırım?’ Mutsuzluk zihniyetindeyse; ‘Allah kahretsin bu nasıl başıma geldi, bu benim gibi bir kadına yapılır mı, ben bunun bedelini ödeteceğim!’ zihniyetine bürünüyoruz. Peki olumsuzluk üreten zihniyetteysek nasıl düzelteceğiz kendimizi? “Buradaki tek önemli şey farkındalık” diyor Nurluoğlu ve ekliyor: “Ben hep benimle çalışanlara şunu anlatıyorum; gerçekten mutluluğuna daha fazla mutluluk katmak istiyor musun istemiyor musun, ona karar ver.Yazı: Filiz Şeref

Birini mutlu etmek, gerektiğinde kendi mutluluğunuzdan biraz fedakarlık edip başkalarının maksimum mutluluğu için çalışmak sizi ne kadar mutlu eder bilmiyorum ama bunu yapabilen ve mutluluğun temelinin bu olduğunu düşünen insanlar var bu dünyada. Bunu zaman zaman hepimiz düşünsek de, iş yapmaya geldi mi kabul ediyorum, çok zor! Haliyle, Kişisel Değişim ve Gelişim Danışmanı Ebru Nurluoğlu’nun çocukluğundan beri hedefinin ‘insanları nasıl daha mutlu ederim?’ olması, takdire şayan. ‘Nasıl daha mutlu ederim?’ derken, mutluluğun nerede olduğunu bulmak ve bunu yaymak gibi bir durumdan söz ediyoruz. Başkalarının mutsuzluğuyla beslendiğimiz, hatta mutlu olduğumuz bu dönemde, başkalarının mutlu olması için çalışan bu kadına kulak vermek, hem hayatta ‘gerçekten’ mutlu olmamızı hem de huzurlu yaşamamızı sağlayabilir. İhtiyacımız olan da bu değil mi?

Senin ihtiyacın yok ama onun var
Çocukluğunda bile ‘insanlar mutlular mı mutsuzlar mı?’ diye gözlemleyen biriymiş Ebru Nurluoğlu. Okumayı erken yaşta söktüğünü ve o yaşlarda gazetede yarım yamalak ‘köylerde kitap yok’ türünden bir haber okuduğunu, sonra da annesine bir şeyler yapmak için çok ısrar ettiğini hatırladığını söylüyor. Ve ilkokul biri bitirirken ilk kütüphanesini kurup, okuduğu kitapları da ihtiyacı olan Trabzon’daki çocuklara yolladığından bahsediyor. Onlardan gelen teşekkür mektupları ise, sonraki yıllarda çevresindekilerle beraber eşya toplayıp, ihtiyacı olanlara götürmesine kadar vardırmış durumu. Üstelik 90’lı yılların başlarında bu durumun şimdiki kadar kolay yapılamadığının da altını çiziyor. Üniversite yıllarından itibaren de, insanların bazılarının daha mutlu bazılarının daha mutsuz olmasına dair nedenleri kendi kafasında belirlemeye başlamış Nurluoğlu. Henüz 17-18 yaşındayken de bir vakıf kurmaya karar vermiş. “Acil İhtiyaç Projesi Vakfı diye bir vakıf kurdum. Amacım aynı şansa sahip olmayan insanlar için bir şeyler yapabilmekti; ‘senin ihtiyacın yok ama onların ihtiyacı var’ diye bir konsept yarattım. Ve Türkiye’nin en genç vakıf başkanı oldum.”

Aslında çok basit iş!
Yıllarca mutlulukla ilgili çalıştıktan sonra Mutluluk Okulu’nu açan Ebru Nurluoğlu, mutlu olmanın ne kadar basit bir şey olduğunu anladığında buna kendisinin bile inanamadığını söylüyor. “Hem kişisel gelişim eğitimlerimde hem liderlik eğitimlerimde hem de koçluklarımda herkesin aslında ortak derdinin mutluluk üzerine kurulu olduğunu gördüm. ‘O benim canımı yaktı, o bana iyi davranmadı, bu beni takdir etmedi, ben kendimi kötü hissediyorum...’ Bir CEO’nun da, bir yönetim kurulu başkanının da, herhangi bir çalışanın da yanıma geldiklerinde anlattığı şey, dönüp dolaşıp geldiği nokta aynı. Burada şunu gördüm; bizim insan olarak hepimizin uğruna emek sarf ettiği ve eşitlendiğimiz alan mutluluk. 10 senedir akademik olarak kendi yaptığım çalışmalarımı mutluluk üzerine yönlendirdim, yazdım, çizdim, okudum, baktım, onu ona, bunu buna koydum... Sonra öyle bir gün geldi ki, şok oldum ve dedim ki; mutluluğun formülü bu kadar basit olamaz! Çünkü çok basit bir şey. ‘Bir yerde yanlış yapıyorum’ dedim. Sonra okumaya başladığım kitapları yeniden okumaya başladım. O kitapları kule kule yaptım, baktım mutluluğun formülü gerçekten çok basit. Benim mutluluğun üzerine kendi bulduğum sentezler bunlar.”

Sadeleşin!
Hayatın her alanında sadelikten bahsediyoruz. Bu sadelik evde daha az eşyanın olmasından tutun kelimelerinizin daha sadeleşmesine kadar her alanı kapsar. Bu sadeliğin esas özü minimalizm. Amerika’nın da aslında Doğu’dan aldığı bir felsefe bu, onlar ‘less is more’ diyor. Çok daha fazla eşyayla bir şeyler yapabilmekten çok daha zor az eşyayla bir şeyler yapabilmek... Sadelik kolay değil. Ama mutlu ediyor.

Öze sadakat
Gerçekten kimsin ve kendine uyumlu bir şeylerle mi uğraşıyorsun? Kendi özüne uyumlu bir şekilde mi davranıyorsun? Bu özün içinde kendi değerlerimiz var. Eğer değerleriniz arasında en öne çıkan özgürlükse, o zaman o özgürlüğü arayacaksınız her yerde.

Ritüel
Bu, pazar günleri evde arkadaşlarınızla sucuk kızartmanız da olabilir, her gün şükür duası yapıyor olmanız da... Önemli olan o ritüelin yerleşiyor olması.

İçsel barış
‘Keşke’ dememek. ‘Zaten’i hayatımıza almamak... Bir şeyler söyledikten sonra ‘zaten böylesin’ dediğimiz zaman bitiyor. Hem karşımdakine söylediklerimde bir barış yok hem de kendi içimde bir barış yok...

Mutluluk kasları 
Bu dördü mutlu olabilmenin ana temelini oluşturuyor. Daha sonrasında gelen şey ise, mutluluk kaslarını çalıştırmaktan geçiyor. Biz mutluluğa ne kadar hizmet ediyoruz, farkındalığımızı, odağımızı mutluluğa ne kadar koyuyoruz? Ben bugün evden çıkarken hayatımdaki küçük şeylere dikkat etmeye niyet ederek mi çıkıyorum, yoksa ‘bir an önce bugün bitse de gelsem’ diye mi çıkıyorum... Koyulan niyet çok şeyi fark ettiriyor.