Bir durda azıcık 'Nefes' al...
İş, güç, ev, çocuk derken, kendime ne çok mırıldanır oldum bu sözü…
Evren zıtlıklarla doludur diyor
grup eğitmenimiz Dr. Behice
Özev: İyi-kötü, güzel-çirkin,
mutluluk-mutsuzluk, sağlıkhastalık…
Türkiye Yaşam Sanatı tarafından
düzenlenen, ‘Yaşama Sanatı Sağlıklı Yaşam
ve Stres Yönetimi’ seminerindeyiz. Yaşama
Sanatı Türkiye Merkezi’nin, Fenerbahçe
sahilinde, sokağında manolya, çınar,
akasya ağaçları bulunan, apartman giriş
kapısı güllerle, merdivenleri papatyalarla
çevrilmiş bir binanın ikinci katındaki
merkezine ilk geldiğimizde, “Burada bir
şey yapmamıza gerek yok ki, zaten doğal
terapi mekanı gibi” diye gülüyoruz.
Aydan, Nurdan, Bilge ile Hatice Hanım ve
eşiyle programa hazırız, ancak bizi neler
beklediğini bilmiyor, meraklanıyoruz!
Kişisel bilgilerimizi içeren formlarımızı
doldurduktan sonra hepimiz salona
geçiyoruz. Yere serilmiş matlara
oturuyoruz.
Bu alışkın olmadığımız bir ortam.
Ben, “Bu kafayla, bu stresle nasıl
sakinleşeceğim?!” diye yakınırken, Hatice
Hanım’ın eşi, “Hedefi m yerden en az 5
cm. yükselmek, ancak normale dönerim”
diyor.
Semineri, Arzu Özev’in annesi Dr. Behice
Özev verecek. Dr. Behice Özev, bize
önce, ‘Yaşama Sanatı’ ile nasıl tanıştığını
anlatıyor:
“Arzu, Yaşama Sanatı ile Amerika’da
üniversiteyi okuduğu yıllarda tanıştı.
Daha sonra değişim
öğrencisi olarak gittiği
Yeni Zelanda’da
Yaşama Sanatı’nın
kurucusu Sri Sri Ravi
Shankar ile karşılaştı
ve bu karşılaşma tüm
hayatını değiştirdi.
Artık bu öğretiyi
hem yaşamak hem
de herkese öğreterek
paylaşmak istiyordu.
Aslında Amerika’ da
okuduğu dal psikoloji
idi ve bu öğretiden hiç
farklı değildi. Devam
eden öğrenciliği
sırasında Amerika, Yeni Zelanda,
Güney Afrika ve Hindistan’da Yaşama
Sanatı’ndan eğitimler aldı ve birçok dalda
eğitmen oldu. Bu eğitimler dizisinde
Hindistan’a gitmek istediğini duyunca
ben ve eşim, “Ne yapıyor bu çocuk?
Bu kızın Hindistan’da işi ne?” diyerek
endişelenmeye başladık. Baktım olacak
gibi değil, ben de Arzu’nun peşine düştüm.
O nereye ben oraya… Zamanla ben de
kendimi Yaşama Sanatı içinde buldum. Sonra
ben de önce Hindistan, sonra Almanya’da
eğitimler alarak eğitmen oldum. Ben 25
senedir anestezi uzmanı olarak modern tıp
alanında çalıştım. Buna rağmen, nefesin
insan yaşamında bu kadar önemli olduğunu
bilmiyordum! Üstelik tüm programlar,
tamamen insan sağlığı ve yaşamıyla ilgiliydi.
Arzu, Türkiye’ye döndüğünde kendi dairesini
Yaşama Sanatı Merkezi yapmak istedi ve biz
de destek olduk. Arzu ve bendeki olumlu
değişimler eşimi de çok etkiledi.”
Dr. Özev, şimdi de bu sanatın faydalarından
bahsetmeye başlamıştı:
“1982 yılında Sri Sri Ravi Shankar’ın kurduğu
Yaşama Sanatı Vakfı,
140’dan fazla ülkede
sayısız sosyal projelere
imza attı. Çoğu insan,
stresin, hayatını ne
derece etkilediğinin
farkında değil. Akıl,
genellikle geçmişe yönelik
pişmanlıklar, geleceğe
yönelik endişelere takılıp
kalır. İşte aklımızla ve
bu olumsuz duygularla
başa çıkabilmek bir
sanattır. Yani: Yaşama
Sanatı. Biz burada size
bazı bilgiler ve birtakım
teknikler sunacağız.
İlk gün sıcak bir tanışma havasından sonra Dr. Behice Özev, nefesin hayatımızdaki önemine değindi
Yaşama Sanatı kapsamında Sudarshan Kriya
Nefes Tekniği’ni göstereceğiz. Sudarshan
Kriya Nefes Tekniği’nin streslerden arındırıcı,
toksinleri vücuttan atıcı, akla berraklık ve
odaklanma imkanı getiren bir teknik olduğu
kanıtlanmıştır. Bu program aynı zamanda
bir detoks programı…” Seminer normalde 6
gün sürüyordu. Ama biz 4 güne sığdıracaktık.
Yoga, esneme hareketleri, rahatlama
egzersizleri ve nefes tekniğini öğrenecektik.
İlk gün; sıcak bir tanışma havasından sonra Dr.
Behice Özev, nefesin hayatımızdaki önemine değindi.
“Nefes, yaşamımızın en önemli
enerji kaynağıdır. Dünyaya ilk
geldiğimizde nefes alır, terk
ederken de nefes veririz. Bu iki
periyot arasında geçen zamana
da ‘yaşam’ diyoruz. Ne yazık
ki stres dolu günlük yaşamda
nasıl nefes aldığımızın farkında
bile olamıyoruz. Bu nedenle
son yıllarda birçok, ‘nefes
tekniği’ gündeme geldi. Nefes
teknikleri; yaşam, farkındalık,
sağlıklı yaşam, stres yönetimi
gibi programlarla sunuluyor. Bu
arada nefes tekniklerinin ana
vatanı Hindistan. Nefesimiz her
zaman andadır. Halbuki zihin
hep geçmişle-gelecek arasında
gider gelir. İşte nefesimizin
farkına vardığımızda, zihinden
kaynaklanan stresten uzaklaşır
ana odaklanabiliriz.“
Terapiyle tanışmış biri olarak,
“Düşüncenin duygularımızı
yönlendirdiğini gayet iyi
biliyordum. Üzgünsek ya da
mutluysak bunun temelinde
düşündüklerimiz yatıyordu.
Nasıl düşünürsen öyle olursun
gibi… Ve terapi; bizi rahatsız,
mutsuz, huzursuz, endişeli eden
düşünceleri saptayıp, bunları
nötrlemeyi hedefl iyordu. Bunu
başarıyordu da… Peki, ‘Nefes’
yöntemiyle bunu başarabilecek
miydik?’ Açık söylemem gerekirse
başlangıçta pek ümidim yoktu;
‘Olumsuz düşünceyi olumluya
çevirmezsen istediğin kadar
meditasyon, yoga ya da nefes
yap bunlar geçici olacaktır”
diyordum.
Ancak programın sonuna doğru büyük ölçüde yanıldığımı
anladım. Nefes tekniği benim için rahatlamanın, düşünce
karışıklığından, stresten arınmanın bir yolu oluvermişti. Yani
en azından terapiye eşlik edebilirdi.
Hatta, Dr. Behice Özev, seminerde bu nefes tekniğini birçok
zihinsel hastalığı tek başına iyileştirebileceğini söyledi.
Örneğin, depresyon, panikatak, yeme bozukluğu, kronik
yorgunluk sendromu vb...
İlk günün son bölümünde nefes tekniğine giriş yaptık.
Nefesi burnumuzdan alıp veriyorduk. Teknik, üç aşamada
tamamlanıyordu. Seans boyunca gözlerimiz hep kapalıydı.
Stres yüklü vücudunuza aldığınız yoğun nefes nedeniyle
başlangıçta başınız ağrıyabiliyordu. Bu arada, alışkın
olmadığımız hareketleri yaparken de bol bol
gülüşmüştük tabii…
İkinci gün Yoga ve rahatlama egzersizleri ile başladı
Ardından tekrar nefes tekniği yaptık. Bu arada, iş görüşmeleri
ve sunumlar gibi bizi heyecanlandıran durumlarda bizi
rahatlatacak farklı bir nefes tekniğini de öğrendik. İlginç ama
işe yarıyordu.
Ve ben ikinci gün sohbetinde; başkalarının hatalarında ‘kasıt’
aramamak gerektiğini iyice idrak etmiştim. Herkesi olduğu
gibi, olduğu kadar kabullenmek gerektiğini de…
Üçüncü gün Meditasyon yaparak başladık
Ardından Sudarshan Kriya Nefes Tekniği ile tanıştık.
İnanılmaz bir deneyimdi. Burada detaylarına giremiyorum.
Ama ne hissettiğimi yazabilirim; nefes alıp verirken, sanki
anne karnında olduğum ana geri döndüm. Bir süre sonra
başımın sol yanının (dil kullanımı, sayılar, ilmi çalışmalar ve
değerlendirmeler yaptığımız kısım) ağırlaştığını ve ağrıdığını
hissettim. Galiba sağ yarısını (sanat, müzik, hayal kurma, sezgi
bölümü) kullanmamaktanmış!
Seans boyunca, üzüntülerimin, hayal kırıklıklarından
kaynaklandığını fark ettim. Birilerine öfkelenmek, kırgın,
kızgın olmak değil, sadece hayal kırıklığı… Hayatta başımıza
gelenlerden ötürü işte, hepimizin yaşadığı gibi…
Dördüncü ve son gün
Öğrendiklerimizi toparladık. Ardından hayatın anlamına
dair sohbet ettik. Ve nefes tekniğini evde sabah-akşam
nasıl yapacağımızı öğrendik. Yine Sudarshan Kriya’yı
deneyimledik... Bu kez neler mi hissettim?
Hayal kırıklıklarına karşın; ne olursa olsun, hep ayakta
kalabildiğimi, kalabileceğimi fark ettim. Ve terapide de
dediğimiz gibi, “Hayat zordur dersen zor olacaktır!” sözünü
anımsadım. Ve ‘hayat her şeye rağmen güzel’ dedim kendi
kendime. Ne olursa ya da her ne olacaksa olsun…
Galiba önemli olan tek şey, ‘kendini gerçekleştirme’
becerindi.
Kursun son günü, başladığımız yere geri döndüm: Evren
zıtlıklarla doluydu; iyi-kötü, güzel-çirkin, mutlulukmutsuzluk,
sağlık-hastalık… Bir zıtlık daha vardı; bizi hasta
eden o şey işte: Doğamız gereği yavaşlamak isterken,
yaşamın ritminin bir o kadar hızla akıp gidiyor olması!
Bu hız bünyemizi allak bullak ediyor, bize stresi de
beraberinde getiriyordu. Yavaşlamak için de denemediğimiz
yol kalmıyordu. Bunlardan biri de Sudaryan Kriya nefes
tekniğiydi işte! Peki, işe yarıyor muydu? En azından bende
yaradı… Dört gün boyunca durup kendimle kalmak,
hayatıma dair pek çok şeyi fark etmemi sağladı.