Tiroit kanseri sonrası ses kısıklığı tarihe karışıyor

Vücudun orkestra şe olarak görev yapan tiroit bezinde ortaya çıkan kanserler, cerrahiyle tedavi edilebiliyor. Ameliyatın en çekinilen yan etkilerinden biri olan ses kısıklığı ise sinir monitörizasyonu sayesinde korkulu rüya olmaktan çıkıyor.

Tiroit kanseri sonrası ses kısıklığı tarihe karışıyor

Boyunda, nefes borusuna çok yakın bir konumda bulunan ve kelebek görünümünde olan tiroit bezi, temel olarak t3 ve t4 dı verilen iki hormon üretiyor. Vücudu, adeta bir orkestra şefi gibi yöneten tiroidin pek çok iyi ya da kötü huylu hastalığı bulunuyor. Bunların en önemlisi de tiroit kanseri... Kadınlarda, erkeklere oranla üç kat daha fazla görülen hastalık başarıyla tedavi edilebiliyor. Tiroit kanserine, bu bezde nodül olan kişilerde rastlanabiliyor. Nodüllerin yaklaşık yüzde 5’inde kanser görüldüğüne dikkat çeken Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Adnan Işgör, “Erken tanı ve doğru bir cerrahi uygulanan kanser vakalarının yüzde 95’i başarıyla tedavi ediliyor. Bazı hastalarda cerrahiden sonra radyoaktif iyot tedavisi de gerekebiliyor” diyor.

Tanı tesadüfen konuluyor
Tiroit kanseri, tüm kanserler arasında tedavi edilmesi en kolay hastalık olma özelliğine sahip. Bu rahatsızlık, herhangi bir şikayete yol açmadan, tesadüfen yapılan ultrason sonucu saptanabiliyor. Tanıda temel olarak ultrason ile ince iğne biyopsisinden yararlanıldığına vurgu yapan Prof. Dr. Işgör, gerektiğinde diğer görüntüleme yöntemlerine de başvurulabileceğinin altını çiziyor: “Nodüllerde kanserden kuşkulanıldığında, ince iğne biyopsisi ile tanının kesinleştirilmesi ve kanser tespit edilirse cerrahi uygulanması önem taşıyor.”

Ses tellerine giden sinirlerin korunması gerekiyor
Hastaların önemli kısmında yalnızca cerrahi yeterli olabiliyor. Bazen de cerrahi sonrası radyoaktif iyot tedavisi uygulanabiliyor. Tiroit cerrahisi açısından hastaların en çok çekindiği konuların başında ses kısıklığı ve ameliyatın kozmetik etkisi geliyor. Oysa günümüz teknolojileri ve özel ameliyat teknikleri sayesinde hastaların yüzde 99’undan fazlasında sesle ilgili sorun oluşmuyor. Hasta ameliyatın ertesi günü katı yiyecekler tüketebiliyor ve yaşantısına kaldığı yerden sağlıklı bir şekilde devam edebiliyor. Tiroit cerrahilerinde hasta konforuna yönelik en önemli gelişmelerden birinin, ameliyat sırasında kullanılan özel cihazlar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Işgör, “Özellikle son beş yıldır yoğun olarak kullanılan ‘sinir monitörizasyonu’ sayesinde ses tellerine giden sinirlere daha güvenli ameliyat yapılıyor. Bu sayede hem ses telleri daha iyi korunabiliyor hem de hasta ameliyat sonrası sesini kaybetmeden yaşamına konforlu bir şekilde devam edebiliyor. Sinir monitörizasyonu, ameliyat stratejisini değiştirmeye de olanak sağlıyor. Cerrahi sırasında sinirlerin gözle görülmesinin yanı sıra sinir monitörizasyonunun da rutin olarak kullanılması gerekiyor” diyor.

Tiroit kanseri sonrası ses kısıklığı tarihe karışıyor - Resim : 1

Paratiroit bezlerine dikkat!
Uygulanan cerrahide, vücut için yaşamsal öneme sahip paratiroitlere de dikkat edilmesi gerekiyor. Tiroidin arkasına yerleşmiş, sayıları kişiden kişiye değişiklik gösteren bu bezler bazen dört ya da daha az, bazen de beş-altı adet bulunabiliyor. Bazı kişilerde boyun kökünden kalbin olduğu bölgeye kadar her noktada yer alabilen paratiroitler, vücuttaki kalsiyum metabolizmasını ayarlıyor. Parathormon üreten paratiroit bezleri, D vitamini aracılığıyla kalsiyumun bağırsaklardan kana emilmesini sağlayarak, kemik ile kan- kalsiyum alışverişini, böbreklerden kalsiyumun atılıp-tutulma dengesini kontrol ediyor. Eğer parathormonda bir eksiklik ya da fazlalık söz konusuysa, bu dengeler bozulabiliyor. Tiroidin dışına çıkmış ve lenf bezlerine yayılmış kanserlerde, cerrahi sırasında paratirodin korunması da bu açıdan büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Işgör, ameliyatta sinirlere gösterilen özenin paratiroitler için de geçerli olması gerektiğine vurgu yaparak, şunları söylüyor: “Kanserin len ere yayılımı durumunda, cerrahi ile alınması gereken len erin arasında bulunan 6 mm’lik paratiroit adlı organın, işlevleri nedeniyle vücutta sağlam bir şekilde kalması önemli. Bazen çıkarılması gereken lenf bloğunun bozulmaması için paratiroit de bu yapılarla birlikte alınabiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, paratiroidin fark edilerek uygun bir yere ekilmesi. Böylece paratiroitlerin yüzde 90-95’i eski fonksiyonuna devam edebiliyor. Bir tek sağlıklı paratiroit bile hasta için yeterli oluyor. Zarar görmesi durumunda ortaya çıkabilecek sorunlar ise uygun tedavilerle ortadan kaldırılabiliyor.”

Bunları biliyor musunuz?
Tiroit kanserinin ortaya çıkmasında gerek kişiye bağlı nedenler gerekse birtakım çevresel faktörler önemli rol oynuyor. Prof. Dr. Adnan İşgör, bu faktörleri şöyle sıralıyor:

İyot eksikliği
Bu sorunun varlığında, tiroit sürekli büyüme uyarısı altında kaldığından kanser riski de artıyor. İyot eksikliğinin ortadan kaldırılması için kişinin günlük aldığı tuz miktarına göre bir ayarlama yapılarak, iyotlu tuz tüketmesi gerekiyor. Deniz ürünleri, et, yumurta ve süt ürünleri ile sebzelerde yeterli iyot bulunuyor.

Çocukluk döneminde çekilen filmler
Tiroit kanserinin oluşmasında etkin olduğu bilinen en önemli neden radyasyon. Özellikle çocukluk döneminde; akciğer filmi, göğüs ve karın tomografileri ile ağız ve diş yapısını gösteren panoramik röntgen çekimlerinde tiroidin korunması gerekiyor. Ayrıca baş-boyun bölgesine radyasyon tedavisi almış kişilerin de bu açıdan izlenmesi önem taşıyor.

Bazı kış sebzelerinin aşırı tüketimi
Lahana ve özellikle de kara lahana, Brüksel lahanası, karnabahar, hardal, şalgam, soya fasulyesi, yer fıstığı ve tatlı patates gibi besinlerde bulunan bazı maddeler, tiroit hormonu yapımını azaltarak, tiroidin beyin tarafından sürekli uyarılmasına ve sonuçta guatr oluşmasına yol açabiliyor.

*Memory dergisenden alınmıştır.