Yeme bozukluğunuz olabilir mi?

Yeme bozukluğu deyince aklınıza hemen anoreksiya ya da bulimia gelmesin. Hangi pantolon zayıf gösteriyor, tartı bugün kaç gösterdi, ne giysem de ince görünsem gibi takıntılar da yeme bozukluğu tanımının içinde yer alıyor.

Yeme bozukluğunuz olabilir mi?


Yazı: Yaprak Çetinkaya/Formsante

Normal kilo değerleri içinde olmanız, aç dolaşmamanız ya da yemek yedikten sonra kusmamanız bir sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Günümüzde kadınların büyük çoğunluğu ne yediği ve ne kadar yediğini, kaç kilo alıp verdiğini bir takıntıya dönüştürüyor ve kendini baskı altında hissediyor. Yoksa siz de bu grupta mısınız? “Yemek ya da Yememek” kitabının yazarı Uzman Psikolog Feyza Bayraktar’ın verdiği bilgiler  yemekle ilişkinizi tekrar gözden geçirmenizi ve yeme farkındalığınızı oluşturmanızı sağlayacak.

‘Normal yeme’yi nasıl tanımlayabiliriz?
Normal yeme, ülkeden ülkeye değişen bir kavram ve tek bir tanımı bulunmuyor. Örneğin son zamanlarda günde 3 ana, 3 ara öğün yenmesinin normal olduğu söylenirken bazı uzmanlar ise günde 3 ana öğünün yeterli olması gerektiğini belirtiyor. Bu nedenle normal yemeyi ancak şöyle tanımlayabiliriz; kişinin yeme davranışı gündelik hayatını, sosyal, fizyolojik ve psikolojik açılardan engellemiyorsa, düşünce sisteminin büyük bir kısmını ‘Acaba bugün ne yiyeceğim, kaç kilo alırım, kaç kilo verdim” gibi takıntılarla beslemiyorsa normal yiyordur. Yemek yiyen insanların davranışları gözlemlendiğinde normal yemek yiyenlerin sadece kendi tabaklarındaki yemekle ilgilendikleri, diğerlerinin ne yediği ile ilgilenmedikleri, acaba bana kalacak mı endişesi ile yemeklere saldırmadıkları, arada çatal bıçağı bırakıp sohbet ettikleri, arkalarına yaslandıkları görülüyor. Asıl önemli olan ise fizyolojik olarak aç hissedince yemek yemektir. Bizim kültürümüzde sevgi yemekle ifade edildiği için bu çok mümkün olmuyor. İkramlar yapıldığında tok olsak dahi yemek zorunda kalıyoruz. Bir arkadaşımızla sohbet etmek için bir parktaki bankta oturmuyoruz, bir kafeteryaya gidip kahvenin yanında mutlaka tatlı bir şeyler yiyoruz. Kısaca şunu söyleyebiliriz; yemek yemek çok karmaşık bir olgu ve bu nedenle insanın sadece fizyolojik bulguları takip ederek yemek yemesi çok mümkün olmuyor.


Yeme bozukluğu tanımına hangi durumlar giriyor?

Bir kişi gün içinde sürekli ‘Acaba bugün ne yiyeceğim, kaç kalori aldım, yesem mi yemesem mi, yarın tartıda kaç kilo çıkarım’ diye düşünüyorsa, sıkıntıdan kendini aşırı yemeğe verip sonra pişmanlık duyuyorsa, diyet döngüsü içerisindeyse, geceleri kalkıp yemek yiyorsa, yemekle ilişkisi sosyal, psikolojik ve fizyolojik olarak günlük hayatını etkiliyorsa yeme bozukluğundan söz edebiliyoruz. Aşırı zayıflık saplantısı anlamına gelen anoreksiya nervoza deyince insanların aklına hep iskelet gibi kadınlar geliyor ve ‘Ben öyle değilim’ diye düşünülüyor. Oysa günümüzde çoğu kadında ne yazık ki yeme bozukluğu var. Herkes ne yediği ve ne kadar yediği, kaç kilo alıp verdiği ile ilgili takıntılı hale geldi. Hangi pantolon zayıf gösteriyor, tartı bugün kaç gösterdi, bugün ne giysem de daha zayıf görünsem gibi takıntılar, anoreksik düşünce sistemlerinin içinde yer alıyor. İlla ki çok zayıf olmanız ya da kusmanız gerekmiyor. Örneğin günde 4-5 saatini spor salonunda geçirenler için de aynı durum geçerli. Eğer profesyonel sporcu değilseniz bu kadar çok spor yapmak da bozukluk içeren bir davranış oluyor.
Yeme bozukluğuna dair yanlış inanışlar

Yeme bozukluğu çok az görülüyor
Doğrusu: Aşırı zayıflama, yeme-kusma, aşırı yeme ve diğer yemek bozuklukları da dahil olmak üzere 13-45 yaş arasında yeme bozuklukları artıyor. 13-19 yaş arasında aneroksiya nervoza, 20’li yaşlarda bulimia, 20-50 arasında tepkiyle aşırı yeme daha fazla görülüyor.

Yeme bozukluğu kişinin kendi seçimidir, isterse vazgeçebilir
Doğrusu:
Hangi tür yeme bozukluğu olursa olsun, kişilerin iradesine hakim olup vazgeçmesi mümkün olmuyor ve mutlaka tedavi olması gerekiyor.

Sadece kadınlar yeme bozukluğuna yakalanıyor
Doğrusu:
Yeme bozukluğu olan erkekler bunu çözümlemek için psikolojik destek almıyor ancak onlarda da görülme oranı oldukça yüksek. Erkekler kilo vermekten çok kas yapmaya yönelebiliyor.

En tehlikelisi anoreksiyadır
Doğrusu
: Bulumia da, aşırı yemek de, aşırı egzersiz yapmak da, bilinçsizce diyet hapları kullanmak da en az anoreksiya nervoza kadar tehlikeli oluyor.

Yeme bozukluğu dışarıdan bakılınca anlaşılıyor
Doğrusu:
İleri derece anoreksiya nervoza olan çok zayıf kişiler için doğru. Ancak yediklerini kusan, ilaç kullanan, gece yeme bozukluğu olan kişiler çok zayıf olmadıkları için durumları da anlaşılmıyor.Bu hale nasıl geldik?
Sadece zayıf kadınların güzel olduğunu düşünüyoruz ve bu yanlış düşüncenin oluşmasında Hollywood filmlerinin etkisi var. Çünkü filmin sonunda yakışıklı erkeği hep uzun bacaklı, renkli gözlü ve zayıf kadınlar kapıyor, onlar zengin ve mutlu oluyor. Oysa gerçek hayatta aldatılan, terk edilen, mutsuz ve yalnız birçok zayıf kadın var. Hatta bazen bir kadının bedenine fazla odaklanması ve kilo vermeye çabalaması mevcut ilişkisinin bozulmasına neden olabiliyor. Bir de zayıf olmak kadına kendi hemcinsleri arasında güç veriyor, kendini 1-0 önde hissediyor ve bu nedenle de takıntı oluşabiliyor.
Öte yandan stres altındayken yemeğe çok kolay ulaşılabiliyor. Çok problemli bazı insanlar alkol, madde ya da sigara bağımlısı olurken bazıları da yemek bağımlısı olabiliyor. Yemek her an elinizin altında, ona ulaşmak için dışarı çıkmanıza bile gerek yok, üstelik toplum tarafından da alkole ya da maddeye göre çok rahatlıkla kabulleniliyor. Dikkat ederseniz çikolata reklamlarında da hep kadınlar rol alıyor. Filmlerde mutsuz kadın televizyonun karşısına geçip çikolata yiyor, dondurma kaşıklıyor. ‘Mutsuz kadın tatlı yer’ mesajı gizli olarak veriliyor. Yani kadının hem zayıf olması lazım hem de üzülünce tatlı yemesi lazım, bu büyük çelişki sorunlara yol açıyor.
Sonuç olarak, yeme bozukluğunun oluşumunu tek bir sebebe bağlamak mümkün olmuyor, ailesel, sosyal, kişisel birçok faktörün göz önüne alınması gerekiyor.

Kilo vermek için  hayatı ertelemeyin

Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, bazı insanların kilo verdikten sonra hayatlarının tamamen değişeceği yanılgısı yaşadıklarını belirterek, “Şunun farkına varmak lazım; hayat kilo verince daha güzel bir yer olmuyor ve yeniden başlamıyor. Hayatınıza iki şey değişiyor; daha küçük beden kıyafetler alıyorsunuz ve insanların iltifatlarını duymaya başlıyorsunuz. Ancak ikisine de zamanla alışıyorsunuz. Kilo verince zengin olmuyorsunuz, erkekler kapınızda sıraya dizilmiyor, büyük bir ilham gelip de yazar ya da şair olmuyorsunuz. Birçok danışanım kilo verene kadar hayatı erteliyorlar. Ancak kilo verdikten sonra hayatın sandıkları kadar değişmediğini gördükleri için strese girip tekrar kilo alan danışanlarım da var” diyor.

Cinsellikten kaçmak için kilo alan kadınlar
Cinselliği bastırılmış olarak yetiştirilen Türk kadını, öpmeye, dokunulmaya olan ihtiyacını yemekle gidermeye çalışıyor. Kocası ya da sevgilisi ile cinsel hayatı mutsuz olan ve bunu ifade edemeyen kadınlar da yemeye yöneliyor. Bir de cinsel hayatını kilo alarak sabote edenler var. Bu kadınlar ‘Zaten cinsellikten zevk almıyorum bari bahanem olsun’ diye düşünerek kilo alabiliyor ya da fazla kilo veriyor. Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, bazı kadınların ise çekici görünürse kendisine yönelen ilgiye kayıtsız kalamamaktan korktuğu için kilo aldığını anlatıyor. Cinsel tacize maruz kalan kadınlar da cinselliğini örtmek için yemeğe yönelebiliyor.