Ben devri

Çağımızın trendi self marketing’i öğrenmek şart; ancak bunu sosyal medyanın egosantrik düşlerine çevirmek kırmızı çizgi. Her lafın altındaki ‘canım kendim’ kırıntılarına anlam veremiyorsanız, tahammülün taştığı noktadan ‘kendini övenler’ kulübüne yeni bir yaklaşım getirmenin tam sırası!

Ben devri

Yazı: Simay Engür

“Canım, senin sorunun ne biliyor musun? Self marketing yapamıyorsun!” Her şey bu cümlenin bir anda ofiste yankılanmasıyla başladı. Gerçekten de başarınız, güzelliğiniz ya da yetenekleriniz beş para etmiyor olabilir; şu herkesteki ‘self marketing’ sizde yoksa. Aslında devamlı maruz kaldığımız ve bazen ısrarla yaptığımız bu kavram için Uzm. Psikolog Burcu Durak; “Kendi tanıtımını yapmak isteyen bir kişi işe dış görünüşüyle başlayabilir, sonra eğitimi ve kariyer detaylarını parlak cümlelerle anlatır. Amaç karşısındaki kişiyi etkileyerek, onu başka alternatif aramayacak duruma getirmektir.” Sizin anlayacağınız, self marketing doğru kullanıldığında, özellikle iş hayatında sizi bir adım öteye taşıyacak bir yeti. Ancak asıl problem sosyal medyanın gerçeklik algımızın ayarlarıyla oynayan kapsamı genişledikçe, o kadar da kusursuz olmayan yönlerin bir nevi pazarlanıyor oluşu. Üstelik bu durumda tek kazananın tatmin edilen egosantrik yönlerin olduğu da su götürmüyor… Gerçekten de eskiden kaldırımlarda tek solan güllerimizken, bugün doğru pozu bulmak için solan gençliğimizi inkar edemeyiz. Hafızanızı biraz zorlayın, İtalya’da okuyan arkadaşlarınızın ağzına pelesenk olmuş Milano günleri, elitist hobilerini ‘sunday mood’ ışığında gözümüze sokanların boş kibirleri ve kişisel gelişim ambalajına sarılmış ‘bakın kendimi nasıl seviyorum’ postları… Kabul etmek gerekiyor ki hiçbiri tesadüf değil; aslında kim olmak istediğimizi başkalarına öyleymişçesine göstermek yeni duygusal vebamız olabilir. Kısacası self marketing çağındayız ve asıl sorun, yine çağı doğru yerden yakalamak yerine, ‘mış’ gibi yapıp eğreti görünmeyi hep birlikte başardık!

Post güveni yükseklerde
Peki iş dünyasında doğru kullanıldığında, pozitif etkilerini iliklerinize kadar hissedeceğiniz self marketing, nasıl sosyal medyaya sızdı? Bu noktada Psikolog Burak Berber’e kulak vermekte yarar var: “Profesyonel hayatın kilit oyuncusu self marketing’in, çağımızın yeni tanrısı sosyal medyada yükselişinin asıl sebebi, insanların takdir görme, alkışlanma, beğenilme arzusundan geliyor. Evrimleşememiş içgüdülerimizden olan beğenilme arzusuna karşı koyamayan insan, kendini olduğu gibi anlatmak yerine; sahip olmadıkları özelliklerini ‘pazarlamayı’ seçiyor. Gerçek hayatta silik ve önemsiz olma endişesini sosyal medya aracılığıyla gidermeye çalışıyor. Aslında sahip olmadıkları özellikleriyle insanların takdirini, saygısını ve hayranlığını kazanmak istiyor.”

Çoğu zaman kendini tanıyıp eksikliklerini gidermek yerine onları paspas altı edip kendini ‘parlatmak’ sosyal medya ve self marketing ilişkisinin merkezini oluşturuyor. Özgüvenin ekseninden kayıp, fosforlu bir profil yaratmaksa gitgide itici bir hal alıyor. Bir nevi çağın vebası olan Amerikan tipi kişisel gelişim klişelerindeki ‘kendini sev’ felsefesinin ardına saklanmaksa, Instagram’da işini, sevgilisini, hobisini, güzelliğini, kaslarını ve parasını ön plana çıkaran bireyleri aklamaya yetmiyor. Nedeniyse çok açık: “Kişinin sahip olduğu özellikleri sürekli dile getirmesinin ana sebebi az olan özgüvendir. Kendisine saygısı olan ve iç huzurunu sağlamış bir insan, dışarıya kendini kanıtlama ihtiyacı duymaz. Hayatını ‘başkaları beni nasıl görüyor?’ kaygısıyla sürdürmez. Ancak az özgüvenin bilinçaltı yansıması sonucunda ortaya çıkan kendini övme durumu, dışarıdan gelen onaylanmayı zorunlu kılar. Böylece bireyler zayıflıklarını kapatmak ve onaylanmak için statü aracı olarak gördüğü unsurlara sığınır” diyor Psikolog Berber. Kısacası iç dünyasındaki hezeyanları aşamamış ‘canım kendim’ insanlarının yanında kendinizi bir nevi Gregor Samsa gibi hissediyorsanız, bilin ki bu hikayede böcek olan siz değilsiniz. Elbette ki kendinizle gurur duyduğunuz özellikleri sosyal medyada ve reel hayatta ön plana çıkarmanızda bir tuhaflık yok. Burada itiraf etmeniz gereken, başkalarının onayını almak için ne kadar mesai harcadığınız. Her sözünüzün altında, kendinizi kanıtlama ihtiyacı yatıyorsa, hiç şüphesiz ‘ben’ devrinin en rütbeli askerlerindensiniz demektir.

Fark var!
Self marketing ve çağımızla flörtündeki diğer bir ayrımsa, ‘kendinle barış’ diyen Amerikan tipi kişisel gelişim kitaplarının epey yanlış anlaşılıyor olması. Kendinize değer vermeniz ve bunu dışarıdan görünür biçimde şeffaflaştırıyor olmanız gayet doğal. Ancak tüm kusurlarıyla barışmış ve bireyselleşmeyi başarmış kişilerin, eksik değerlerini saklamadığını ve hatta sahip olduklarını da parlatıp parlatıp Instagram’a koymadıklarını unutmamak gerekiyor. Peki iç hesaplaşmasını yapmış, özsaygısı yerinde ve maskelerinden arınmış bireyler sosyal medyada self marketing’i nasıl doğru kullanabilir? Ürettiğiniz işleri ya da ilgi alanınızı öne çıkarmak istiyorsanız, bu alan üzerinde yapacağınız paylaşımları kişisel hesabınızdan ayırmak mantıklı olabilir. Örneğin sanat tarihine ilginiz varsa ve bu konudaki bilginizi başkalarıyla paylaşmak istiyorsanız, farklı bir Instagram hesabı üzerinden ilerleyebilirsiniz. Burada önemli olan kendinizi ‘kültürlü’ göstermekle, bilgiyi yaymak arasındaki ince çizginin farkında olmak. Tüm bunların yanı sıra sosyal medyayı ‘olmak istenilen ben’i, yani kafanızda yarattığınız kimliği herkese kanıtlamak için kullanıyorsanız, dışarıdan ne kadar gülünç ve aciz göründüğünüzü hatırlatmak isteriz. Self marketing’in meşakkatli yollarını, üstünlüğünüzü ispat etmek için yürümeye çalışırken boşa geçirilen saatlerinizi bir kez daha sorgulamanız gerekebilir.