Çalışan annelerin kaygıları

Çalışan anne misiniz? Yanınızda yokken çocuğunuzun başına gelebilecekler sizi kaygılandırıyor mu? O zaman çocuğunuzun iyiliği için bu duygu hallerinizi gözden geçirmenizde fayda var.

Çalışan annelerin kaygıları


“YA BENİ İLGİSİZLİKLE SUÇLARSA”
“En önemli anlarını kaçırıyorum” duygusunun yarattığı vicdan azabına  “İleride beni ilgisizlikle suçlarsa” endişesi de eklenebiliyor bazen. Bu düşünceler sizi de esir alıyorsa, derin bir nefes alın ve ‘kaliteli zaman’ geçirmenin sadece bir klişe olmadığını kendinize hatırlatın!
Psk. Seval Uslu Yazıcı diyor ki: “Anne-çocuk ilişkisinde iki kutup vardır. Bir tarafta çok var olan anneler, öteki tarafta hiç var olmayan anneler... Çocuğun duygusuna karşı kayıtsız, ilgisiz olmak, annenin zihnini meşgul eden konular arasında çocuğun yer almaması, çocuğun hayatını organize edememesi diğer kutupta yaşanan sorunlardır. Ruhsal olarak var olmayan annelerin çocukları da anneye daha sıkı bağlanabiliyor. Her an annem gidecek korkusu çocukları daha çok anneye bağlıyor. Çocuklar saat tutmaz, onları kandıramazsınız. Ruhsal olarak orada değilseniz anlarlar ve geçirdiğiniz zaman asla onlara yetmez. Çalışan anne eve gelince çocuğa ile öyle bir sarılır ki ve öyle bir keyifli zaman geçirir ki çocuk anneye ve sevgisine doyar. Öteki tarafta tüm gün çocuk ile yoğunluk içinde beraber olan ve şikayet eden bir annenin çocuğu ise annenin bu ruh halini anlayacak ve çocukla birlikte olmak istememesini hissedecektir. Onunla ilgilendiğinizi göstermek için her dakikanızı birlikte geçirmenize gerek yok. Birlikte olmaktan sizin de keyif aldığınız bir saat bile yeterlidir.”

Çalışan annelerin kaygıları - Resim : 1

“YA ONLARI BENDEN ÇOK SEVERSE”

Sevgi konusunda bencil olabiliyoruz bazen. Çalışan annelerin “Ya bakıcısını benden çok severse, ya babaannesiyle vakit geçirmeyi benimle olmaya tercih ederse” gibi kaygılarının sebebi de bu! “En çok beni sevsin” düşüncesi! Oysa bu düşünce yerini “Onun kocaman kalbinde herkese yer var”a bıraksa kaygılar da kolayca uçup gidebilir.
Psk. Seval Uslu Yazıcı diyor ki: “Çocuğun hissetmesi gereken şey: ‘Beni sevenler var ama bu kişiler her an benimle değiller. Ara sıra gelirler ve giderler. Ve tekrar gelirler.’ Destek ihtiyacında olduğunda yanında birilerini bulabilmesi, kendisini yalnız hissetmemesi önemlidir. Çocuğun aynı anda birden fazla kişiyi sevebileceğini, hatta bazı durumlarda annesi dışındaki kişileri de hayatına dahil edebileceğini kabul etmenizin, onun ruhsal sağlığı için önemli olduğunu unutmamalısınız.”

“YA ŞIMARIK BİR ÇOCUK OLURSA?”

Özellikle çocuğu babaanne/anneanne tarafından bakılan annelerin en sık yaşadığı kaygıların başında çocuğun aile büyükleri tarafından şımartılması geliyor. Hatta bu durum zaman zaman aile içinde büyük çatışmalara da sebep olabiliyor.
Psk. Seval Uslu Yazıcı diyor ki: “Her yetişkinin çocuğa olan tutumu farklıdır. Bu farklılıklar anne ve babalar arasında bile yaşanabilir. Duruma büyükanne\babalar da dahil olunca çocuk aynı anda birden fazla tutuma maruz kalır. Birinin ‘evet’ dediğine diğeri ‘hayır’ diyebilir. Kuşkusuz bu durum çocuk açısından önemli bir kafa karışıklığı yaratır. Aşırı izin verici ve koruyucu bir tutuma sahip olan büyükanne\babaların yetiştirdiği çocuklar ev içerisinde hırçınlık ve engellenmeye aşırı tahammülsüzlük yaşayabilir ve her şeyde hak iddia eden biri olurken, dışarıda güvensiz, kaygılı ve hakkını koruyamayan bir yaklaşım geliştirebilir. Bu nedenle anne-babalar büyüklerle bir araya gelip bazı konu başlıkları belirlemeli ve bu konularla ilgili ortak bir dil geliştirilmeye çalışmalılar. Bu konu başlıklarını belirli noktalarda odaklayıp diğer alanlarda büyükleri özgür bırakmak, doğru kabul ettikleri durumları dinlemek, onları da kırmadan sürece dahil etmeyi sağlayacaktır. Bu konuları beslenme, uyku ve öz bakım (tuvalet alışkanlığı, giyinme vb.) şeklinde belirleyip, nasıl hareket edileceği konusunda bir uzlaşma ortamı sağlamak önemli. Hiçbir şekilde uzlaşmanın sağlanamadığı durumlarda ise bakıcı ya da yuva alternatifleriyle ilerlemek çocuğun kişilik yapısı için daha sağlıklı olabilir.”

Yazı: Burçin Öztınaz/Bebeğimle Elele

Sabahları erkenden çocuklarını bakıcıya ya da anneanne/babaanne gibi bir aile büyüğüne emanet edip işe gitmek zorunda olan anneler, ne gibi kaygılar yaşıyor? Önce çalışan annelere en sık yaşadıkları kaygıları sorduk, sonra da bu kaygıların çocuklarda yaratabileceği olumsuz etkilere karşı neler yapılabileceğini Hisar Intercontinental Hospital Psikoloji Bölümü’nden Psk. Seval Uslu Yazıcı’ya danıştık.

“Ben yokken başına bir şey gelmesinden endişeleniyorum. İşe giderken de arkadaşlarımla birkaç saatliğine dışarı çıktığımda da hep aynı kaygıyı yaşıyorum.”
SERRA

“En büyük endişem beslenmesi konusunda. Bu konuda kurallarım var ama biliyorum ki ne kadar tembihlersem tembihleyeyim anneanne ve babaanne bu kuralları kolayca çiğneyebiliyor.”
MİNE

“Bebeğime aile büyükleri bakıyor ve fazla kuralcı değiller. Şımarık bir çocuk olmasından korkuyorum.”
BAHAR

“İleride beni ilgisizlikle suçlamalarından korkuyorum.”
BİRCE

“Ben yanında yokken düşerse, ateşlenirse, başına bir kaza gelirse diye çok endişeleniyorum.”
ESRA

“En büyük kaygım kaybolması ya da kaçırılması. Yuvadan dönerken servise biniyor ve bu bende stres yaratıyor.”
BANU

“Bakıcıyla daha fazla vakit geçirdiği için onu benden daha çok seveceğinden endişeleniyorum”
NEVAL

“YA BAŞINA BİR ŞEY GELİRSE”
Hastanlanması, yaralanması, kaybolması... Çalışan annelerin en sık yaşadıkları kaygılardan biri kendileri işteyken çocuklarının başına kötü bir şey gelmesi. Peki bu kaygıdan nasıl kurtulmalı? İlk yapılması gereken “Benim varlığım çocuğum için daha güvenli” düşüncesiyle vedalaşmak...
Psk. Seval Uslu Yazıcı diyor ki: “Bu tarz kaygılı anneler çocuklarına istemeden zarar vermeye başlar. ‘Benim varlığım çocuğum için daha güvenli’ diye düşünen anneler, aslında çocuk için hiçbir ayrılık süresine izin vermeyerek çocuklarını ayrılıklara hassas hale getiriyorlar. Anne her durumda çocuk için karar verip onun adına adımlar atarak çocuğun kendi başına karar verebilme yetisinin gelişmesine engel oluyor. Bu çocuklar annesiz yaşamakta zorlanıyor. Bir çocuk ‘Ben bir başkası olmadan da yapabilirim, bir şeyler becerebilirim ve ben de bir bireyim’ düşüncesinin temelini ilk olarak annesinin kendisine tanıdığı özgürlük alanı içerisinde atabilir. Bu şekilde yetişmeyen çocuklar daha pasif, takipçi ve lider özellikleri zayıf çocuklar olabilirler. Tek başına ödev yapamayabilirler, sorumluluk almayabilirler. Çocuğun hep bir adım gerisinde olmak, ona alan bırakmak çocuğu çok daha fazla güçlendiren bir durumdur.”