Hayat, farkında olduğunda güzel

Her şey bir hayal ile başlıyor. Önce bir hayal kurmak ve sonra ona ulaşmak için harekete geçmek insanın önünde art arda kapılar açıyor. Bu yolculukta en güzeli de diğerlerini suçlamayı bırakıp kendinin farkında olmak, kendini dönüştürmek, ardından hayatın verdiği mucizevi yanıtları keyifle izlemek...

Hayat, farkında olduğunda güzel

Yazı: Reyhan Tansu Şenay

Sapsarı saçları, mavi gözleri, çiçekli elbiseleri ile neşe saçan bir genç kız görüntüsünün altında, yaşadıklarını büyük bir olgunlukla karşılayan, verdiği sözü sonuna kadar tutan, unutulmuş görgü ve adap kurallarının uygulayıcısı güçlü bir kadın Yelda Çetiner… Yelda Çetiner’i İzmir’de tanımayan yoktur ama şimdi İstanbul’dan, Adana’ya kadar birçok ilde verdiği Holistik Nefes eğitimleri, motivasyon seminerleri ve Ben TV’de yaptığı kişisel gelişim programlarıyla tanınıyor. Sosyal projelerde sivil toplum kuruluşlarının gönüllü elçisi olan Çetiner, “biz” bilincine geçmezsek mutlak mutluluğa ve bolluğa ulaşamayacağımıza inanıyor.

Nasıl başladı Yelda Çetiner’in yolculuğu?
2002 yılında boşandıktan sonra, her boşanan birey gibi bir fanusun içinden çıkıp, okyanusu arayan bir balık gibi yolumu aramaya başladım. Yola çıktığında mutlaka ışığını bulursun. Reiki ile başlayan farkındalık yolculuğu, NLP, yaşam koçluğu, öğrenci koçluğu ve birçok enerji sistemi çalışması ile devam etti. Bu yolculuğa çıkınca o kadar aç oluyorsun ki her şeye saldırıyorsun. Türkiye’de ilk pilates eğitmenlerinden olduğum için pilatesin içinde çok önemli bir yer tutan nefes ile karşılaşıncaya kadar arayışım sürdü. Nefes bana yepyeni bir yol açtı. Kendimi sevmeyi ve affetmeyi öğretti. Zaten affedenin, şükredenin yolları aydınlanıyor.

Affetmeyi öğrenmek uzun bir süreç aslında… Bu süreç seni nerelere götürdü?
Evet, uzun bir yol…Tek bir öğretiyi seçerek, ona gönül vererek, eğitmen kimliğimle, yolun başındaki düşlerim gibi kendime dair bir program yazıp, kendi öğrencilerimi yetiştirmeye kadar gitti. Ama yol her zaman devam ediyor. Hayatıma katılanlardan, öğrencilerimden her gün öğrenerek yenileniyorum. Nefes ile eş zamanlı hayatıma rezonans yasası girdi. Benim ve ailemin hayatında çok etkili oldu. En önce şunu öğrendim ki, evrendeki her şey titreşim halinde birbiriyle iletişimde. Titreşimin ne kadar yüksek olursa, o kadar güzellikleri kendine çekiyorsun. Diğer düşük titreşimli herkes ve her şey hayatından çıkıp gidiyor. Düşük titreşimle seninle olmazlar. Bu bağlamda nefes ile rezonans yasasının ilişkisini incelemeye başladım. Dedim ki, nefes pozitif anlamda bizi yükseltiyorsa, titreşimlerimizi de yükseltir. Bunu da eğitimimin içine kattım. Benim Holistik Nefes koçlarım bu kanunu uyguluyorlar.

Bu iki öğretinin bütünleşmesi, somut olarak size bireysel olarak neler kattı?
Değişim ve dönüşüm içeriden başlıyor. Karşımızdaki her şey, herkes bize aynalık yapıyor. Ben nefesimi değiştirip, hayatımı dönüştürdüğüm zaman, beni takip edenler, bendeki bu değişimi gördükçe “Bize bunu da öğret” dediler. Nefes size çok şey vadetmez. Bir seansta kök inançlarını değiştirmeyi vadeden bir sistem değil. Doğru nefesi hayata geçirdiğinde, hayat o kadar hızlı değişip, dönüşüyor ki sen bile bunun nefesten olduğunu anlamıyorsun. Ben bugüne kadar yaptığım her çalışmanın dönütlerini takip ediyorum. Bu takibi yaptığımda insanlara inanç örneği, ilham kaynağı oluşturan bir bilgi bütünü oluştu. Bir insana ışık tutmak temel amacım. Televizyon programımın temel amacı dabu. “Gel sana mucizeyi sunayım” diye  bir şey yok. Bizler Yaradan’ın parçalarını taşıyan mucizenin ta kendisiyiz. Og Mandino adlı kişisel gelişim yazarının Tanrının Muhtırası diye bir yazısı var. Orada şöyle bir son var: “Ey insanoğlu, mucizeyi sen sürekli dışarıda arıyorsun ama bir bilsen mucizenin kendisi sensin.” Günümüz insanı egolar, hırslar, rekabet duygusu toplamından oluşuyor. Bu duygular insanı bireyselleştirdi. Sürekli bir ego savaşı, sürekli bir hırsla yaşadığımızda koşulsuz sevgiye ulaşamıyoruz. Oysaki birlik bilincine, sevginin titreşimine uyumlandığımızda mucizenin kendisi olacağız. Nefes de koşulsuz sevgiyi deneyimleyeceğimiz, yaradan ile bir olabileceğimiz, yaratımlarınızı deneyimleyeceğimiz yegane anahtar.

Motivasyon seminerlerinizde de bu konulara değiniyor musunuz?
Motivasyon seminerlerinin içeriği farklı olsa da özü aynı. Özellikle kurumsal şirketlerde “Motive Ol, Mutlu Yaşa” isimli bir programım var. Aslında hepimizin bir motivatörü vardır hayatta. Onu bulup, yola onunla devam etmek gerekiyor. Ben hep arkadaşlarıma bunu tavsiye ediyorum. Ben bu semineri gönüllü bir eğitmen olarak da sivil toplum kuruluşlarına ve liselere ve üniversitelere veriyorum.

Peki insan kendini nasıl motive edebilir?
Motivasyonun kaynağı kalbimiz. Somut örnek vermek gerekirse, güne başlarken kahvemi koyup müziğimi açıyorum. Enerjimi yükselterek, spor yapıyorum. Her eve, herkese bir sokak hayvanı diyorum. Ve bir hobi…”Vaktim yok, zamanım yok” bizim bahanelerimiz. Aslında motive olmak o kadar kolay ki… İnsan hayatında duygu iniş çıkışlarını dengelemek için de meditasyon iyi geliyor. Gülüşü hiç eksik etmiyorum hayatımda. Gülmeye halim olmasa bile nefes çalışmalarında uyguladığımız kahkakaha yogasını kendime uyguluyorum. O gülüşleri çoğaltıp, pozitif enerji seviyesine geliyoruz. Kahkahayı hayatımızda ne kadar çoğaltırsak, o kadar motive bir yaşam süreriz.

Çocuklar da sizin bir diğer motivasyon kaynağınız değil mi?
Kesinlikle… İnsanın içindeki çocuğu da büyütmemesi çok önemli. Çocuklarımı büyüttüm ama içimdeki çocuğu büyütmedim. İçimdeki çocuk hep ip atlayacak, hep pamuk şeker yiyecek. Günümüz insanının en büyük sorunu çocukluğunu unutmak…

Kurumsal motivasyon çalışmalarında tespitleriniz neler?
İnsanlar gülmekten utanıyor. Öyle yabancılaşmışız ki kurumsal şirket çalışanları birbirlerinin yanında motive olmaktan bile çekiniyor. Kahkaha yogasını uygulatırken çok zorlanıyorum. Bu aslında çok komik… İnsanın kendisini gülmekten yerlere atması, rahatlaması kadar güzel bir şey yok. Özellikle beyaz yakalıların bildik şirket eğitimlerinin dışına çıkıp, motivasyon ve farkındalık çalışmaları da yapmaları gerekiyor. Bu uygulamaların kurumsal birlik bilincine ve verimliliğe çok etkili olduğunu gözlemliyorum.

Çocukluğumuzu neden unuttuk?
Çünkü sevmeyi unuttuk. Sevgi herkesin dilinde var ama özde yok. Herkes herkesi seviyor ama kendimizi sevmeyi bilmiyoruz. Amacımız içimizdeki motivasyon kaynağı çocuğu bulup, ortaya çıkartmak olmalı.

Toplum olarak, çocuklara da büyük muamelesi yapıyoruz aslında. Bir an önce büyümelerini istiyoruz.

Evet, ninnilerimiz bile öyle… Uyusun da büyüsün değil mi? Çocuklardan da sürekli bir büyük davranışı bekliyoruz. Günümüz anne-babasının çocuğunun büyüme evresinde yanında olma şansı yok. Bakıcılar, anneanneler devreye giriyor. Çocuklarımıza birlik bilincini aşılayamıyoruz. Ben pilatesten önce uzun yıllar çocuklara jimnastik eğitmenliği yaptım. Şu anda da çocuklara nefes konusunda, grup atölye çalışmaları yapıyorum. 6-12 yaş grubu ile çalışıyorum. Çocuğa unuttuğu nefesi hatırlatıyor ve meditasyon öğretiyorum. Çocuk doğru nefesi öğrendiğinde bizim geçtiğimiz yolları atlaya zıplaya geçiyor. Günümüz çocuklarında dikkat eksikliği, hiperaktivite, sosyal problemler gözlemleniyor. Çünkü çocuklar enerjilerini doğru kanalize edemiyor. Eylül ayından itibaren özellikle çocuklarla ilgilenen gruplara, öğretmenlere, danışmanlara bu eğitimi açıyorum. Özellikle de engelli çocukların ailelerinin, öğretmenlerin bu eğitime talebi çok yüksek. Çünkü çok zor koşullarda var olma savaşı veriyorlar. Nefes çalışmalarının hayatlarını kolaylaştıracağını göreceğiz…

Tüm bu çalışmalar size ne kazandırdı?
Hayat farkında olduğunda güzel! Farkında olup insanın dönüşebilir ve yaratabilir varlık olduğunu öğrendikten sonra onlara ışık olabilirsiniz. Ben şu anda sevginin, huzurun, sağlığın titreşimindeyim. Nerelere kadar ulaşabileceğimin farkındayım. Zaten her şey bir hayal ile başladı. Bugün hayalleri sürdürülebilir hale getirdim. Düş gücün ne kadar büyükse, o kadar mutlu bir hayat yaşarsın. Ama tabii ki hayallerini gerçekleştirmek için illa çalışmak gerekiyor. Hayatın akışı kolaylıkla olmalı. Çünkü her şey seçerek başlıyor. Echart Tolle’un dediği gibi şimdiki anda seçmeyi deneyimlemeliyiz. Şu anki seçimlerimizi geçmiş deneyimlerimiz de etkiliyor. Geçmişi şifalandırdığımız zaman şimdiki anı ve geleceği şifalandırıyoruz. Geçmişi şifalandırmak çok önemsediğim bir konu.

Geçmişi nasıl şifalandırmalıyız?
Geçmişi genelde halının altına süpürüyoruz. Yeni deneyimler yaşamak istiyorsak, geçmişi şifalandırmalıyız. Ben kişisel olarak geçmişi ne zaman şifalandırdıysam, her şey yaşamımda o kadar hızlı bir şeklide değişti. Önce kendimi, sonra çekirdek ailemi affettim. Hepimiz farklı deneyimlerle geliyoruz. Her çocuk annesi ve babasıyla büyümüyor. Ben de babaannem ve dedem ile büyüdüm. Ne zaman anne ve babamı affedip onurlandırdım, o zaman şimdim ve geleceğim değişti. Hayatta kimsenin kimseyi yargılamaya hakkı yok. Biz sadece ilişki kurmayabiliriz ama onurlandırıp, şükranlarımızı sunmalıyız. Yaşamda sizi en çok tecrübelendiren insanları affettiğinizde hayatınızın çok büyük bir hızla şifalandığını görürsünüz. Özellikle bolluk, bereket istiyorsanız anne ve babanızı şifalandırmak ile başlamalısınız. Çünkü onlar hayata gelme sebebimiz.

Anne-babanızdan ayrı büyüdünüz. Bu durum size neler kattı?
Ben, annem ve babamdan hayatta güçlü durmayı öğrendim. Onlara ne öğrettin dersen -çünkü sadece öğrenmiyoruz, öğrenirken öğretiyoruz da- koşulsuz sevgi olmayı öğretmeye çalıştım. Fakat affetmeyi öğrenmek hayatın kilit noktası. Bazı durumlarda affetmek o kadar zor ki, danışanlarımdan biliyorum. Ensest vakaları, cinayet vakaları gibi çok ağır travmalar yaşayanlar var. Bu danışanlarıma affedemeseler bile en azından olanı kabul edip, geçmişi geçmişte bırakmak gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Olanı kabul etmek, bir başlangıç noktası oluyor.

Olanı kabul etmek hayatın her alanında önemli değil mi?
Kesinlikle. Her ne oluyorsa bizim ve bütünün hayrınadır. Biz hangi titreşimdeysek zaten o insanları, o olayları kendimize çekiyoruz.

Belki anne ve babadan ayrı büyümeseydin bugünkü Yelda Çetiner olmayacaktın….
Evet. Önceleri çok öfkeliydim. Öyle öfkeliydim ki hem zihinsel hem fiziksel hem ruhsal negatif yükler yüklendim. Dedemi kaybettiğimde eşimle tanıştım. Bu hayatımın erkeği olmalı diye düşündüm. Oysa birçok açıdan uyumsuz yönlerimiz vardı. 20 yıl birbirimize hizmet ettik. Bugünkü Yelda Çetiner’in var olmasında annem, babam kadar eski eşimin de çok katkısı vardır. Çünkü birlikte iki tane pırlanta dünyaya getirdik. Benim en değerli öğretmenlerim çocuklarım. Onlarla birlikte kullandığımız sözcüklerin farkına varmakla başladık. Rezonans yasası, “Sözcüklerinizde bir devrim yaratın” diyor. Ama bunu oturtmak bir günde olmuyor. Hayatımızda her olumlu cümlenin arkasından, olumsuz bir şey söylemeye o kadar kodlanmışız ki, sürekli kendimizi engelliyoruz. Biz evde bir kumbara yaptık. Her olumsuz söylediğimiz şey için kumbaraya 1 TL attık. İlk ayın sonunda o kadar çok paramız oldu ki, o para ile evimize bir eşya aldık. Biz bu dil kalıbından bu uygulama ile kurtulduk. Dil öyle bir büyü ki, kullandığımız dil kaderimizi etkiliyor. Sadece mutlak kadere inanıyorum. Doğum ve ölüm zamanımız belli. Ancak aradaki zaman dilimi bizim seçimlerimizden ibaret. Yaratıcı varlıklar olduğumuz çok eski çağlardan beri dile getirilmiş. O zamanın yazarları, sanatçıları, peygamberleri yaratıcı kaynağın parçaları olduğumuzu söylemişler. Buna rağmen niçin bu kadar çok kıtlık bilincine sahibiz, niçin bu kadar sevgisiziz?

Hayat, farkında olduğunda güzel - Resim : 1

Kalbinize nefes alın
Kalp nefesi meditasyonu nedir?
Bedenimizin her yerinden imgesel olarak nefes alabiliriz. Nefes kaynağımız kalp olduğuna göre, kalp nefesi ile kalbimizi genişleterek daha fazla sevgi alıyoruz. Titreşimlerimizle önce kendimizi sonra o odada meditasyon yapanları, sevdiklerimizi evreni kucaklıyoruz. Deneyimleyenler, bir sevgi titreşimi yaratarak, içindeki çocukla buluşuyorlar. Haftada bir iki gün yapınca rezonans alanı genişliyor. Çünkü biz evrende sınırsız olasılıklarda yaşıyoruz. Madem sevgiyi savunuyoruz, eğer egomuzu dengelemezsek, nefesimizin farkına varmazsak boyut atlamayı unutalım. Motive olup motive ederek, hayatı mutlu yaşayabiliriz. Düşünsenize; tek başına zenginsin, tek başına sağlıklısın, tek başına mutlusun; ne faydası var? Niçin başkalarına da el vermeyelim? Sevgili Fatoş Görce Kara ile çok yakında yeni bir çalışma yapacağız: “Yapabilirsin” Çünkü biz yapabiliyorsak, herkes yapabilir. Titreşimlerimizi bize getirmemiz lazım. Çünkü biz evrende bir radyo alıcısı gibiyiz. Frekansımızı sevgiye getirmezsek nasıl sevgiyi bulabiliriz? Herkes ruh eşi arıyor. Sen yüksek frekansta olmazsan, kurban bilincinden çıkmazsan ruh eşini bulamazsın. Önce kendi frekansımızı yükselteceğiz ki doğru insanlarla buluşalım. Tüm seçimler bize aitse, o zaman neden zengin, aşık, mutlu olmayalım? Bir şaman öğretisi şöyle der: “Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içmez, ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, güneş kendisi için ısıtmaz, ay kendisi için parlamaz… Doğanın anayasasında ilk madde şudur: Her şey birbiri için yaşar!Özü iki cümledir. Ben, biz olduğumuz zaman ben olurum. Ben, ben olduğum için sen sensin…”

Kendinize hatırlatın
• Nefesinizin ve sağlığınızın kıymetini bilin. Doğru nefes, kaliteli hayattır.
• Heyecanınızı, içinizdeki çocuğu yitirmeyin ve onunla sık sık buluşun
• Doğa ile bütünleşin. Doğa, dengeleyendir
• Sevginizi esirgemeyin ve içinizde tutmayın. Sık sık paylaşın.
• Sıkı sıkı sarılın ki sevginiz çoğalsın, sarılmak şifadır.
• Sağlıklı beslenin ama çikolata yemeyi de unutmayın.
• Yaşamınızdaki tüm güzellikler için şükran duyun. Şükretmek nimetlerinizi çoğaltır.
• Asla pişmanlık duymayın, pişmanlık sadece can yakar.
• Affedici olun ki yüklerinizden kurtulun, affeden özgürleşir.
• Eskiyi atın, yeniye yer açın.
• Geçmişin acıları, geleceğin kaygıları yerine anı yaşayın.
• Bol bol gülümseyin. Gülümseyen genç kalır.
• Egzersizi ihmal etmeyin.
• Sevdiğiniz işi yapın.
• Hobiler edinin.
• Yaşamı ertelemeyin; sevdiklerinize zaman ayırın.

* Pozitif dergisinden alınmıştır.