Önüm, arkam, sağım, solum Frekans!

Frekans... Ne çok duyuyoruz bu kelimeyi artık... Bazen tam yerinde bazen de belki biraz ilgisizce... Peki nedir frekans ve nasıl yükseltilir?

Önüm, arkam, sağım, solum Frekans!

Yazı: Zümrüt Dölen

Frekans dört bir yanımızdadır ve her şeyin içinde bulunur. Her nefesimizde içimize frekans çekeriz. Müzik dinlediğimizde, konuştuğumuzda, şarkı söylediğimizde de frekans ile etkileşim halinde oluruz. Hatta düşündüğümüzde dahi düşüncelerimizi ifade etmemize yardım etmek üzere frekans iş başındadır. Madem bu görünmez enerji dalgasıyla etkileşimimiz söz konusu, o halde onu anlamayı öğrenmeliyiz ki hayatımızı nasıl etkilediğini ve iyi olmak üzere yaptıklarımızı anlamlandırabilelim.

Titreşim, frekans ve enerji
Bütün evren titreşir ve var olan her şey benzersiz bir frekansla kendisini ifade eder. Frekans özünde enerjinin bir ifadesidir. Enerji evrendeki her yaşam formu içinde bulunan öz niteliklerden birisidir. Enerji olmadan yaşam olmazdı çünkü yaşamın sürdürülebilmesi için enerjiyle beslenmesi gerekir. Eğer enerji olmasaydı o zaman ne hareket olurdu ne de durağanlık. Enerjinin olduğu yerde can vardır, ruh vardır. Her ruh ise Yaradılış’ın eşsiz bir tezahürüdür. Her insan beden, zihin ve ruhun birliğinden oluşan bir bütündür. Zihin ve ruh olmadan, beden var olamadığı gibi, ne zihin ne de ruh bu dünyada bedensiz varlık gösteremezdi. Yaşamın bu üç boyutu aslında birdir.

Frekansla ilgili titreşimin fiziksel gerçekliğimizde oldukça önemli bir rolü vardır. Çünkü bu titreşen frekans enerjinin moleküller, atomlar, gezegenler, biyolojik yaşam ve hatta hastalıklar dahil olmak üzere kendisini ifade etmesine izin vermektedir. Biyolojik olan veya olmayan her şeyin belirli bir frekansta titreşen kendine has eşsiz bir parmak izi vardır. Enerjimiz evrenle uyumlu olmayan şekilde titreştiği zaman rahatsızlanabilir, hastalıklara karşı savunmasız kalabiliriz.

Hastalık nedir?
Hastalık, doğru olmayan bir düşüncenin zihnimizde oluşmasıyla ortaya çıkar. Doğru olmayan düşünce tatmin olması mümkün olmayan duygusal bir ihtiyaç yaratır. Bu ihtiyaç kişinin enerjisini, zamanını ve emeğini emer, ümitleri boşa çıkartır. Hayal kırıklığına uğramış enerjinin fiziksel hastalığa yol açması kaçınılmazdır. Sağlıklı olmak ise bunun tam tersidir. Sağlık, doğru olan bir düşünce ile başlar. Doğru olan düşünce tatmin edilebilir bir duygusal ihtiyaç yaratır. Tatmin olan bu ihtiyaç verilen her türlü emeğin doyuma ulaşmasıyla sonuçlanırken, denge ve fiziki sağlık da sağlanmış olur.

Kişinin zihinsel, duygusal, enerjik veya fiziksel durumu üzerinde sembolik bir zayıflık göstergesi olan hastalık, sadece beden kapısından içeriye doğru girebilir. Bir hakaret işitmek, kötü bir davranışa maruz kalarak incitilmek, ağızdan alınan yiyecek, içecek veya nefesle çekilen maddeler gibi örnekler ile vücudumuza ancak beş duyumuz vasıtasıyla giriş yapabilir. Bu gibi streslerin kısa süreli rahatsızlık vermek yerine hastalık haline dönüşebilmesi için organizmanın bir zayıflığının veya geçmiş deneyimlere bağlı bir travmasının olması gerekir. Aksi halde bir gün bile sağlıklı olamazdık.

Bizler mutlu ve sağlıklı olmak için gereken şeylere zaten sahibiz. Esas olan zarar gördüğümüz zamanlarda yeniden dengeye gelebilmek için ruh, zihin, beden birliğini şifalayacak vakti kendimize ayırabilecek halde olmamızdır. Gerisi ise çok kolay, evrenin bize hediyesi olan bolluk ve bereket enerjisiyle kendimizi yeniden iyi hissetmemiz an meselesi!

İşte frekansımızı yükseltmek için evrenin bize hediye ettiği birkaç yöntem:
Niyet: Önce niyet... Niyet olmadan sonuç da olmaz. Niyet, ses ve düşünceye enerji veren frekanstır. “Frekansımı yükseltmeye, iyi bir halde ve sağlıklı olmaya niyet ediyorum.”

Nefes:
Her nefeste içimize frekans çekeriz. Burnumuzdan derin bir nefes alalım, karnımızın şiştiği, göğüs kafesimizin genişlediği bir nefes. Onu bir süre tutalım ve aldığımızdan daha yavaş bir sürede yine burnumuzdan nefesimizi bırakırken, bizi rahatsız eden düşüncelerin verdiğimiz nefesle birlikte bizden çıkıp gittiğinin farkına varalım. Bırakalım, bizi tutan ve engel olan, bize faydası olmayan düşünce kalıpları da nefesimizle birlikte bizden çıkıp gitsin. Günde beş ila on dakika arasında yapacağımız bu nefes egzersizinin hayatımızda yaratacağı olumlu değişikliklere şahit olmaya var mısınız?

Küre:
Önümüzde bir küre hayal edelim ve bu kürenin içine keyfimizi kaçıran olaylara ait düşüncelerimizi, bunlara ait sahnelerden tam da canımızı sıkan anın fotoğrafını, bize bundan böyle hizmet etmeyen olumsuz tecrübelerimizi, öfkelendiğimiz veya bizi üzen olayları, yükleyelim. Kürenin içine her şey sığar, dışarıdan küçük gibidir ama içinde sınırsız yer vardır. Tamam dediğimizde küremizin ışık hızıyla güneşe doğru fırlatıldığını izleyelim. Güneşe vardığı and ise onun olağanüstü sıcaklığıyla eriyip yok olduğunu seyredelim. Bize hizmet etmeyen, bıraktığımız bu olaylar, evrenin akışında hizmet etmek üzere yeni yolculuklarına uyumlanırlar. Şimdi, bizden çıkıp gidenlerin yerine sevgi frekansını yükleyebiliriz. Bu sefer önümüzde ışıktan pembe bir küre hayal edelim. Bu küre yaradılışın merkezinden beslenen sonsuz ve sınırsız sevgi ile ışıldıyor, bizi seviyor, onaylıyor ve destekliyor. Küreyi avuçlarımızın arasına alıp kalbimize doğru götürdüğümüzde kalbimize yerleştiğini ve kalbimizin eskisinden daha canlı, sağlıklı ve ışıl ışıl parlayarak atmaya başladığını fark edelim. Biz sevgiyiz.

Müzik:
“Müzik ruhun gıdasıdır” ifadesi tesadüfen söylenmiş bir söz değildir. Frekansımızı yükseltecek müzikler dinleyerek şifalandığımız, yeni ve dengeli halimizi kutlayabiliriz. Dinlediğimiz şarkıların sözlerine dikkat edelim. Bize bizi anlatıyorlar, anda yaratmakta olduğumuz geleceği kulağımıza fısıldıyorlar.

Meditasyon:
Düşüncelerimizin önce bir çağlayandan dökülüyorcasına aktığı ve sonrasında sessizliğin hakim olduğu, bizi bizden alıp götüren güzel meditatif bir çalışma için 528 hz. Solfeggio frekansını veya 432 hz. uyumlu meditatif bir müzikten yardım alabiliriz.

Renkler:
Yedi temel renkten hangisine o anda ihtiyaç duyuyorsak, elimiz ona doğru gidecektir. O renge ait bir kıyafet giyebiliriz, o renkteki bir objeyi göz hizamıza yerleştirebilir veya ona dokunabiliriz. Renkli doğal taşlardan yardım alabiliriz veya o rengin bizi sarıp sarmalayan bir küre olduğunu, içinde ışıldadığımızı, sevgiyle sarmalandığımızı düşünebiliriz.

Aromaterapi:
Kokulu mumlar ve buhurdanlıkta yaktığımız yağlarla bulunduğumuz ortamınkini ve kendi frekansımızı yükseltmek için yardım alabiliriz. Çiçeklerin frekansı taşlarınkinden yüksektir. Hayatının en önemli araştırmasını yaptıktan ve çiçek özlerinden oluşan şifa kürlerini herkesin anlayabileceği bir sistemde sunduktan kısa bir süre hayata veda eden Dr. Edward Bach tarafından 1930’lu yıllarda geliştirilen “Bach Çiçekleri”, içinde bulunduğumuz olumsuz halden çıkabilmeye yardımcı oluyor. Sadece mis kokulu taze çiçekler bile gözümüze ve burnumuza hitap ederken, bütünsel olarak kolaylıkla dengeye gelmemiz için birebir.

Doğa:
Doğada direnç yoktur. Doğaya çıkabilir, deniz kenarına, ormanlık bir alana, çocuk oyun parkına gidebiliriz. Ağaçları, kuşları, kelebekleri, bulutları, güneşi seyredip kendimizi doğanın sevgisiyle ödüllendirebiliriz.

Teslimiyet:
Frekansımızı düşüren olaya teslim olmak, atılabilecek çok kıymetli adımlardan biri... Belki de şu anda, bu halde olmaya ihtiyacımız vardır. “Bu halden kurtulmalıyım” diye kendimize baskı yaptıkça, yarattığımız direnç daha fazla engele ve tekrara sebep olur. Hatırlayalım ki sadece bizimle titreşimi eşleşen olayları deneyimler ve kendimize çekeriz. Kendimize veya frekansımızı düşürdüğünü düşündüğümüz kişiye bir mektup yazabiliriz. Bu mektuba ek olarak korkularımızı, pişman olduğumuz bir davranışımızı, öfkelerimizi yazabiliriz. Kağıtla kalemin arasında egoya yer yoktur. Yazalım ve kendimize dürüst olalım. Bu yazdıklarımızı daha sonra ister yakabilir ister yırtıp çöpe atabiliriz. “Bu yazdıklarım bundan böyle bana hizmet etmiyor, tespitimi yaptım ve teslim oldum. Onlar şu anki bana ait değiller, kağıda yazdığım andan itibaren benden çıkıp gittiler, bana engel olan ve olmasına izin verdiğim düğümleri açtım. Bugüne kadar yapmış olduğum hatalar için herkesten özür diliyorum ve bugüne kadar bana yapılmasına izin verdiğim hatalar için kendimden özür diliyorum. Teşekkürler.”

Şükür:
Şükrettiğimizde, şükredecek olayların yaratımına yol açarız. Bulunduğumuz halde şükredecek hiçbir şey yokmuş gibi mi görünüyor? Bir kez daha bakalım hayatımıza. “Var olduğum için, nefes alıp verdiğim için, yağmurlu bir günde yanımda şemsiye olduğu için, yok mu, o halde doğanın harikasıyla usul usul ıslandığım için, karşıdan karşıya geçerken annesinin elini güvenle tutan o tatlı küçük kızın gülümsemesine şahitlik ettiğim için, bir sokak kedisini veya köpeğini okşadığım için, şu anda bu duayı edebildiğim için, kendim ve bütün için hayırlısını isteyebilecek halde olduğum için şükrediyorum. Şükredebildiğim için şükrediyorum.”

Su:
Su da ışık gibi muhteşem bir frekans yükselticidir. Suyun iletken özelliğini, düşünceyi taşıdığını bugün hemen herkes biliyor. İçgüdüsel olarak bildiğimiz bu bilgi, Dr. Masaru Emoto‘nun değerli çalışmasıyla hepimize, birbirinden güzel ve anlamlı resimlerle gösterilmiş oldu. Bir bardak suya konuşabiliriz. Tıpkı büyükannelerimizin sınav öncesi bize okudukları su gibi biz de suya şükürlerimizi ve sevgimizi sunup, teşekkür edebilir ve yudum yudum içerken şifalandığımızı, sevgiyle sarılıp sarmalandığımızı, neşe ile ödüllendirildiğimizi düşünebiliriz. Aynı şekilde duş alırken su ile arındığımızı ve yenilendiğimizi düşünüp, bundan böyle bize hizmet etmeyen olumsuz tecrübelerimizin bizden akıp gittiğini hissedebiliriz. Şu anda duş alamıyor muyuz? Hemen ellerimizi yıkayabiliriz. “Keyfimizi kaçıran bu olaylar ve onlara bağlı düşünceler suyla bizden akıp gitsin.”

Frekansımızı yükseltebileceğimiz daha birçok yol ve metot var ve hepsi de mümkün. Önce iç sesimizi dinleyelim. Bugüne kadar henüz hatırlanmamış bilgilerin var olduğu sonsuz ve sınırsız kaynakla bağlantıya geçtiğimizde, yolumuz da kolaylıkla ve sevgiyle açılacaktır. “Güvendeyiz, biriz ve bağlantıdayız. Her şey hayatımızın iyiliği için birlikte çalışıyor, şimdi."

* Pozitif dergisinden alınmıştır.