Balkan Naci İslimyeli

45’inci sanat yılını 20 Eylül’de Tophane-i Amire’de açılacak olan ‘Hatırla’ adlı sergisiyle kutluyor. 28 Ekim’e kadar açık kalacak olan sergi, sanatçının son 30 yılından seçkilerle birlikte son 15 yıldır ürettiği ancak hiç sergilenmemiş eserlerinden oluşuyor.

Balkan Naci İslimyeli

“KÜRESEL BİR UNUTTURMA OPERASYONU YAŞIYORUZ”

Her şeyin hızla tüketildiği günümüzde hatırlamak mı zor yoksa unutmak mı?
Hatırlamak kuşkusuz çok daha zor. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki beş duyumuz yoğun saldırı altında. Sistem bizi bu şiddete bağımlı hale getirmiş. Bütün bunlar kitlelerin kolay yönetilmesini sağlıyor. Sistemin tüketim çarkı, hatırlamamızı istemiyor. İletişim araçlarıyla kendimizi bu sisteme otomatik olarak bağlıyoruz. Küresel bir unutturma operasyonu bu.

Türk toplumu olarak hangisini daha kolay yapıyoruz ya da yapmaya zorlanıyoruz?
Türk toplumu için durum vahim. Yakın tarihi sık sık darbelerle bölünmüş travmatik toplumlar acılarının üstünü ancak unutarak örter. Bireysel bir dünya kuramayan, kendi alanını yaratmakta zorlanan, yalnız verileni almaya razı, tepkisiz insanlarız. Bu nedenlerle unutturulmaya, kandırılmaya, unutmaya açığız.

Modern Türk resminin şu an içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir oluşum ve dönüşüm sürecinde. Dünya küçüldü ve herkesin seyircisi olduğu tek bir sahne haline geldi ancak bu sahnede oynanan oyunların kalitesinden kuşkuluyum. Dünyadaki gelişmeleri görmek, bilmek kuşkusuz önemli ama daha da önemlisi böyle bir dünyada kendiniz olarak kalabilmek.

Yaşadığımız günü doğru kavramanın yolu ne?
Yaşadığımız dünyanın bize sunduğu her yeni gün yeni bir kaos. Bu nedenle uykularımız rahat, günlerimiz aydın değil. Bununla baş etmenin tek yolu gözlerimizi kullanabilmek. Günü doğru kavramak; doğrusu ve eğrisiyle onu kabul etmek, hoş görmekle olası.

Günümüz insanının en büyük sorunu ne?
İnsanoğlunun en büyük sorunu yalnızlık. Gerçekte, insan kendini terk ederek yalnızlaşıyor, çünkü elini uzattığı her şey sahte, duygusuz ve mekanik. Kendisiyle, doğayla, sanatla ve hiç tüketilemeyen değerlerle bağını yitirmiş insan için sığınacak bir liman yok. Bunu göze alıp aklandığımızda yaratmaya, üretmeye başlarız. Yoksa düzenin talepleri doğrultusunda parçalanan, çözülüp, biçim değiştiren bir canlı türünün şizofrenik örneği olarak yaşar ve göçeriz.