"Ben star değil, iyi oyuncu olmayı hedefledim"

Bir İstanbul Masalı dizisiyle şöhreti yakalayan Ahu Türkpençe.



Erkek arkadaşınız da sanat camiasından mı?
Değil. Kendi mekanı var, onu işletiyor. Bir yandan da tasarımla uğraşıyor.

Peki bir çelişki yaşıyor musunuz?

Aslında hayır. Hatta çok daha eğlenceli oluyor. Bana sorarsanız, ayrı piyasalardan olmak daha iyi. Çünkü birbirinize anlatacağınız çok farklı şeyler oluyor.

Erkek arkadaşınız sizin yaptığınız işleri takip edip destekler mi?
Tabii… Ben de onun mekanına giderim.

Romantik bir kişilk misiniz, sert bir kişilik mi?
Açıkçası ben, kişilik olarak şöyleyim demeye karşı bir kişiyim. Hepsi birdenim. Duruma göre, ruh haline göre değişiyor. Tek başına romantik, tek başına sert olarak göremiyorum. Birçok yerde asla benden beklemeyeceğiniz kadar sert olabilirim; birçok yerde durup dururken gözüm dolabilir.

Prensip sahibi, iradesine hakim, disiplinli bir insan mısınız? Yoksa savruk, disiplinsiz, prensipleri gelişmemiş bir insan mısınız?
Yemek konusunda savruk ve prensipleri gelişmemiş… İş konusunda çok disiplinli.

Politika ile ilgileniyor musunuz?
Sanatın herhangi bir dalıyla uğraşan insanın politikanın içinde olmaması gerekiyor. Çünkü bizler zaten muhalif durmak durumundayız. Başta kim olursa olsun, bir tarafın yanlısı olamayız; hep daha yukardan bakmak durumundayız.

Güncel politikayı takip etmez misiniz?
Sürekli takip etmiyorum, ara ara bakıyorum. Bir şeyi seyrediyorum; o seyrettiğimin alt metnini görüyorum ve ona uyuz oluyorum.

Yanlış anlaşılmaya biraz fazla kafayı takmış biri misiniz siz?
Evet, evet. Tam isabet! Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Yanlış anlaşılmak huzursuz eder beni.

En çok hangi filmleri seversiniz?
‘Sıkı Dostlar’ filmini çok severim.

Tekrar tekrar seyrettiğiniz filmler var mıdır?
‘Sıkı Dostlar’ öyle bir film benim için. Biri geldiği zaman “Bunu seyretmiş miydin?” diye hemen seyrettiririm.

Yabancı oyuncular?
Kevin Spacey, Sean Penn.

Bizden kimler var?
Bülent Emin Yarar, Erdal Beşikçioğlu. Gerçekten beğendiğim çok fazla oyuncu var. Bennu Gerede… Vahide Gördüm… Ben sanırım bizdeki bütün oyuncuları çok seviyorum.

Çok popüler oldu o dizi. İki yıl sürdü değil mi?
Evet. Ozan Güven ve Mehmet Aslantuğ’la birlikte başrol oynadım. Herkes beni oradan hatırlar. Sonra ‘Şöhret’ adlı dizi başladı. Evet. O da iki sene sürdü. O da güzel bir işti. Gurur duyarak söyleyebiliyorum ki, Kurtlar Vadisi’ni geçen iki dizi vardır. Biri ‘Bir İstanbul Masalı’, diğeri ‘Şöhret’.

Bu arada tiyatroyla da haşır neşir oldunuz değil mi?
‘İyi ki varsın’ diye bir oyun yaptık. Herhangi bir tiyatroya bağlı olmadan, bağımsız olarak yaptık. Ama bağımsız olarak bu işleri yapmak çok zordur.

Şimdi sadece oyuncu olarak varsınız tiyatroda…
Evet… ‘Karamel’ adlı bir yapımda Emre Kınay’la tanıştım. ‘Karamel’ uzun sürmedi ama biz Emre’yle görüşmeye ve sürekli oyun aramaya devam ettik. Böylece ‘Sondan Sona’ adlı oyun çıktı. Duru Tiyatro’da sahneliyoruz. Duru Tiyatro, Emre Kınay’ın. Şimdi çok mutluyum. Ben oyuncuyum. Tiyatronun her şeyiyle Emre uğraşıyor.

Sinemada da var oldunuz değil mi?

‘Neredesin Firuze?’ filminde ufacık bir rolüm vardı. Sonra bir çocuk filminde rol aldım: ‘Keloğlan Karaprens’e karşı’. Özcan Deniz ve Mehmet Ali Erbil oynuyordu. Oradaki rolümü çok sevmiştim. ‘Tüysüz oğlan’ diye bir roldü. Erkek kılığına girmiştim. Safa Önal’ın ‘Hicran Sokağı’ adlı filminde rol aldım. Ve en son Nesli Çölgeçen’in ‘Denizden Gelen’ adlı filminde oynadım. Batı’da oyuncular, rol aldıkları filmlerle aralarına mesafe koyabiliyor.

Sonuçta film yönetmenindir. O yüzden filmi beğenmediklerini açıkça söyleyebiliyorlar. Bizde neden böyle olmuyor?

Bizde hala her şey imece usulü yapılıyor; biraz o yüzden. Evet profesyoneliz ama amatörlüğümüz de var. Hiçbir oyuncu, “Bu sahne kötü ama ne olacak oynarız biter” demiyor. Gidiyor “Hocam bu sahneyi ne yapsak?” diyor, ayrı ayrı düşünülüyor.

Böylece filmin başarısında ya da başarısızlığında herkes pay sahibi oluyor.

Evet. Aynen öyle. Ama elbette ki film yönetmenindir. Çünkü iş montaj masasında bitiyor. O seni yönlendiriyor. Eğer çok arkasında duramayacağın bir işse “Hepimizin emeğine sağlık, inşallah seyirci beğenir” demek en edeplisi.

Hangi tür filmlerde, hangi yönetmenlerle çalışmak istersiniz? Hayaliniz var mı bu yönde?
Samimi olan, dürüst olan, iyi niyetli olan her türlü projede yer alırım. Recep İvedik’ten teklif gelse oynar mısınız?
Recep İvedik karakteri tek başına her şeyi götürdüğü için benim orada kendimi gösterebileceğim bir şey yok. O yüzden herhalde kabul etmem. Ama ben Recep İvedik’e karşı değilim. Sinema sektörü gelişecekse her türe açık olmalı. En son ‘Ateşe Yürümek’ adlı bir diziye başladınız.

Evet, Yavuz Bingöl ile birlikte oynuyoruz. Dizi oyunculuğu, sinema oyunculuğu ve tiyatro oyunculuğu… Hangisi sizi daha çok heyecanlandırıyor?
Yaptığım işe göre değişiyor. Şu an tiyatro daha ağır basıyor. Diziler “hadi bir an önce yetiştirelim” kaygısıyla biraz otomatiğe sarıyor. Tiyatroda böyle bir durum yok.

Sinema, tiyatro ve dizi… Çok mu farklıdır bu üç alanda oyunculuk?
Çok farklıdır. Hepsinin birçok ortak özelliği var. Farklı yönleri şunlar: Dizilerde birinci sırada ekip gelir; tiyatroda birinci sırada oyuncu gelir; sinemada ise birinci sırada yönetmen gelir. Aslında her üçünde de var olması gereken özellikler bunlar, ama öncelik sıralaması farklı.

İyi para kazanıyor musunuz bu işlerden?
Diziden kazanıyoruz. Tiyatrodan ve sinemadan kazanmıyoruz. Herkese sanki dizide oynayan oyuncular çok zenginmiş ve çok para kazanıyormuş gibi geliyor ama devamlılığı yok ki dizi işinin. Mesela bu çektiğimiz iş eğer tutmazsa iki bölüm sonra bitebilir. Başka bir gelirin yoksa, o iki bölüm için aldığın parayı o sene harcamak zorundasın ve ondan sonraki sene bir şey yapacağının da bir garantisi yok.

Sokakta tanıyorlar mı sizi artık?
Eskiden ‘Bir İstanbul Masalı’ndaki Esma’nın adıyla hitap ediyorlardı, şimdi Ahu da diyorlar. ‘Şöhret’teki kızın adı Gülşen’di, bazen Gülşen dedikleri bile oluyor.

Magazin basınında pek görünmüyorsunuz…

Pek görünmüyorum. Genelde popüler mekanlara gitmiyorum.

Nerelere gidiyorsunuz?
Anadolu yakasında sahilde bisiklete binip, piknik yapmayı severim. Motosikletle şehir dışına kaçarım…

Motosiklet mi? Rüzgarın kızı durumu yani!
‘Bir İstanbul Masalı’nın finalinde motora binmem gerekiyordu. O zaman ders almış ve öğrenmiştim. Ama motorum yok. Annem izin vermiyor; erkek arkadaşım da izin vermiyor. Kimseden izin alamıyorum yani. Herkes düşüp bir yerimi kıracağım endişesinde. İnşallah ikna edeceğim onları. Şu anda hep arkada oturuyorum ben, ama çok keyifli çok eğlenceli.

Yakın arkadaşlarınız hep oyuncular, yönetmenler mi?
Doğal olarak giderek öyle oluyor. Başta öyle değildi. Ama yaptığınız her yeni iş, yeni bir ekiple tanışmak demek. Her yeni işte, yeni dostlarınız oluyor.

Bir erkek arkadaşınız varmış… Beraber gözükmemek, ismini saklamak gibi bir tavrınız var mı?

Özel hayat sadece erkek arkadaşım değil, annem de çok özel, ailem de çok özel. Ne giydiğim, nereye gittiğim, ne yediğim, bunlar da özel hayat. Bunlar üzerine konuşmamaya çalışıyorum. Tabii ki zamanla saklamayı başaramayabilirim. Ama o süreyi uzatmaya çalışıyorum. Çünkü seyircinin beni çözmemesi gerekiyor. Seyircinin beni çözme süresini ne kadar uzatırsam, canlandırdığım karakterlerin inandırıcılığı artar.

Yani erkek arkadaşı gizlemek diye bir derdiniz yok.

Hayır, yok. Niye gizleyeyim ki? Ne kadar gizemli kalırsam, inandırıcılığım da o kadar artar. Popüler olmayınca, tercih edilememe riski olabilir, ama o, kendine çizdiğin yönle alakalı. Ben anlık bir şöhret peşinde değilim. Bu işi iki sene sonra bırakmayacağım. Sağlıklı kalırsam ölene kadar yapacağım, acelem yok.

Sizi hiç yakalamadı mı paparazziler?
Tek tük yakalıyorlar. Ama ben konuşmuyorum. Susuyorum.

Siz ‘star’ olacak mısınız?

Star olmaktan kastınız ne?
Star olmak denilince hayatınız, imajınız, onu destekleyen başka unsurlar giriyor devreye… Sizin saklamak istediğiniz, hakkında konuşmak dahi istemediğiniz yönleriniz, işinizin bir parçası haline geliyor.

O zaman ben star olmayacağım. Eğer ben 24 saat her yönümle ortalıkta bir marka gibi durursam, herkes beni baştan aşağı çok iyi tanıyacak ve o zaman da canlandırdığım karakterin inandırıcılığı kalmayacak.

Sizdeki hırs, ihtiras tamamıyla iyi bir oyuncu olmaya yönelmiş. Star olmak hırsına ve ihtirasına da yönelebilirdi. O zaman daha farklı bir profil çizmiş olurdunuz.

O bir marka olmak zaten. O zor bir şey. Bence helal olsun yapabilenlere. Oyuncu olduğunda emeğini satıyorsun ama star olduğunda kendini satıyorsun, sürekli prezantabl oluyorsun.

Sosyal paylaşım siteleri var onlarda var mısınız?
Twitter’da yokum. Bence çok sıkıcı. Zaten öyle bir vaktim de yok. Sürekli girip bir şeyler yazmak, bana, işi masa başında olan insanlara yönelik bir şey gibi geliyor. Facebook’ta da çok fazla sahtem var benim. Birkaç ay önce arkadaşlarım bana bir tane açtılar.Ahu Türkpençe, uzun süren sessizliğini bozdu ve üç yeni projeyle birlikte geri döndü. Yeni dizisi, ‘Ateşe Yürümek’te Yavuz Bingöl’le başrolü paylaşan Ahu Türkpençe, diğer yandan Duru Tiyatro’da, ‘Sondan Sonra’ oyunundaki rolüyle dikkatleri üzerine çekiyor. Televizyon ve tiyatronun yanı sıra vizyondaki, ‘Denizden Gelen’ isimli sinema filminde de başrol oyunculuğunu üstlenen ünlü oyuncu, yeteneğinin sınırlarını zorluyor. Ancak göz önünde olmasına rağmen Ahu’nun, ‘star olmak’ gibi bir derdi yok. Basından ne kadar uzak durursa, özel hayatına dair ne kadar az şeyi paylaşırsa, o kadar inandırıcı olacağına inanıyor. O yüzden derdi star gibi görünmek değil, ‘iyi oyuncu olmak’. Buyurun, Ahmet Hakan’ın röportajına...

Üniversitede ne okudunuz?
Fizik okudum.

Fizik mi?
Evet. Lisedeki fizik öğretmenimden çok etkilenmiştim; o yüzden tercih ettim. Sonra, bana göre olmadığını fark ettim. Üçüncü senede bıraktım fiziği.

Peki oyunculuk?
Üniversitede hobi olsun diye pandomime başladım. Pandomim kursu aldığım yerde pandomim tiyatrosu yapan profesyonel oyuncular vardı. Beni de kendi gruplarına aldılar; onlarla beraber pandomim tiyatrosu yaptım.

Çocukluk hayaliniz yok muydu oyunculuk için? Her şey üniversitede mi başladı yani?

Hiç yoktu. Gerçekten hiç yoktu. Çok küçükken Adile Naşit’i çok seviyordum; onun bir tiyatro oyununa götürmüştü annem beni. Ama Adile Naşit rahmetli olunca çok üzüldüm, küstüm tiyatroya. Çocukluk tabii… Bir daha beni hiçbir tiyatroya götüremediler.

Bu zamana kadar neler yaptınız?

Ilk işim ‘Güzel Günler’ adlı bir diziydi. Esas oğlanın erkek kardeşinin sevgilisinin arkadaşıydım. O kadar küçük bir rol yani. ‘Güzel Günler’ dönemi, ‘Aynalı Tahir’ adlı dizinin dönemine denk gelir. ‘Aynalı Tahir’, bir dönemi simgeliyor yani… Evet.

Peki sonra?
Yine küçük bir rol… Fatma Girik’in olduğu bir dizide… Sonra Tomris Giritlioğlu’nun yaptığı ‘Azat’ adlı bir dizide ilk kez başrol oynadım. Yani beni keşfeden Tomris Hanım’dır. Bir köylü kızını oynuyordum; çok kısmetli değildi herhalde; fazla devam etmedi. Ama onun sayesinde ‘Bir İstanbul Masalı’ adlı dizide rol alabildim. Herkesin benim adımı soyadımı öğrenmeye başladığı bir iş oldu ‘Bir İstanbul Masalı’.