Çılgın Türkler

Onlar cesur duruşlarıyla tek başına bir orduya bedel!

Çılgın Türkler

Hayko Cepkin (şarkıcı)

Sahne şovlarıyla, müzik tarzıyla, dövmeleriyle sıra dışılığın tam anlamıyla hakkını veren bir müzisyen Hayko Cepkin. Ama o kendince sıra dışı değil. “Beni tanıyanlar olayın dışarıda görünen değil, içeride olduğunu biliyor” diyor.

“Biraz tipin değişik olduğu zaman hemen sıra dışı oluyorsun. Çok düzgün görünen bir adamın çok saçma sapan ?kirleri olabilir. İnsan biraz garip, biraz tipi bozuk, biraz standart dışı olduğu zaman sıra dışı olarak adlandırılıyor. Bence sıra dışılık, senin ait olmadığın yerde yaptığın şeydir. Mesela dalgıçlık sıra dışı bir iştir. Çünkü deniz senin hayatın değil. Sen de suda yaşabilen bir canlı değilsin. Sanatçı olarak birçok tabuyu yıktığımı düşünüyorum. Gerek müziğimle, gerekse vokal tekniğimle ve sound’umla… Müziğim için söylenen ‘İnsanların kulağını tırmalar, rahatsız olurlar, dinlemezler, batarsın’ anlayışını kırdım. ‘Böyle bir tiple değil, daha düzgün bir tiple çık, daha çok sevil, ondan sonra’ dediler, ‘Hayır ben nasıl hissediyorsam öyle çıkacağım’ dedim, o ‘standart şarkıcı’ olma modundan sıyrıldım.” Serra Yılmaz (oyuncu)

Hayata bakışıyla, oyunculuğu ve tavırlarıyla farklı bir duruşu olan Serra Yılmaz, Türk sinemasında olduğu kadar, İtalyan sinemasında da başarısı tescillenmiş biri.

 “Ben kendimi marjinal olarak tanımlamıyorum, marjinal olan hiçbir şeyim yok. Bu sistemin içinde olan biriyim. Tek farkım, ben, çevreme oranla düşündüklerimi yüksek sesle ve rahatlıkla söyleyen bir insanım ve bundan hiç gocunmuyorum. Bu bizim ülkemizde alışılmamış bir şey. Ben oyuncu olunduğu andan itibaren cesaret edilemeyecek bir şey olmaması gerektiğine inananlardanım. Onun için; yok öpüşmem, yok sol pro?limi göstermem, yok soyunmam gibi kaygıları olan oyuncuları bu meslekten ayrılmaya davet ediyorum. Gitsinler, ilkokul öğretmenliği yapsınlar. Bazen en sıradan zannettiğiniz en sıra dışı olabilir. Bazen de sıra dışı olmak için çabalayanların en sıradan ve konformist olduklarına tanık oldum. Dolayısıyla bu tanımların çok kolayca insanı yanlışa sürükleyebileceğini düşünüyorum.” Mehmet Turgut (fotoğrafçı)

O marjinal fotoğra?arın efendisi. İşleri ya çok beğeniliyor, ya da eleştiri alıyor. “İlk başta fotoğra?arımı gören bana deli muamelesi yapıyordu, ama tarzımı kabul ettirdim” diyor.

Yaptığım işler bana hiçbir zaman sıra dışı gelmiyor. Hatta bazen yaptığım işleri sıradan buluyorum. Kanla yaptığım ya da içinde sertlik olan işler bana artık çok normal geliyor, çünkü yıllardır bu tarz fotoğra?arı çektiğim için zaten doğamda böyle bir durum var. Buna çok alışmış bir durumdayım. Sakin, sosyal, toplum kurallarına saygılı, insanlarla diyalogu iyi olan bir adamım. Ama madalyonun öbür yüzünde de kendi kendime kaldığımda veya moralim çok bozuk olduğunda, çılgınlıklar yapabilen ama sadece kendine zarar verebilen biriyim. Ben insanların korktuğu şeylerin aslında korkmamaları gereken şeyler olduğunu düşündürdüm. İnsanlar şunu anladılar; sadece iyi fotoğraf çekmek yetmiyor. Düşündüren, bakan, içinde bir kurgu olan ve bir şey anlatabilen fotoğra? arın daha önemli olduğunu fark etmelerini sağladım.” Onlar çoğumuzun merakla takip ettiği, kimilerince anlaşılamayan ve bu yüzden yadırganan ama her zaman gündemde kalmayı başaran sanatçılar… Onları farklı kılan; gerek kendi alanlarında gerekse özel yaşamlarındaki cesur duruşları. İşte bu duruşları ile onları prodüksiyonumuzun odağı yaptık bu ay. Sıra dışı fotoğra?arı ile bilinen Mehmet Turgut’tan da hem kendisini hem de diğer beş sanatçıyı  fotoğra?amasını istedik. Amacımız onların sisteme olan başkaldırılarını yansıtmaktı. Bu yüzden bir savaşa gider gibi, miğferlerini, kalkanlarını kuşandılar! İçeride ise, en yalın halleriyle poz verdiler, bakışları bile onları anlatmaya yetti!

Mercan (şarkıcı)

‘Sana değil kardeşine’ şarkısıyla çıkış yapan Mercan, şarkıları kadar hayata bakış açısıyla da cesur bir duruşa sahip. Şarkıcı, herkesi tabuları yıkmaya davet ediyor.

“Marjinalik… Nedir ki marjinallik? Neye göre marjinallik? Kim değil ki? Benim marjinallikten anladığım ‘kutunun dışında’ olmak. Çoğunluğa göre ben farklı değilim, çoğunluk bana farklı geliyor. Genelin normal dediği anormalliklerden sıkıldım desem, farklı oluyorum değil mi diğerlerinden? Kimin ne diyeceğini hiç umursamadığımda, sevilmek ve sevilmemenin hiç önemi olmadığında kendimi ifade edebiliyorum. Beğenilme ve beğenilmeme duygusu, önemini yitirdiğinde, buluşmanız gereken gerçek ve yalın duygulara ulaşıyorsunuz. Ülkemiz tabular üstüne kurulu. Sekse nasıl bakıldığı belli, kadının yeri belli, sosyal düzen ortada, politika evde yok. Eğer ki tabuysa bunlar, gelin yıkalım hep beraber. Plastik çağ bitti. İçerik var artık. İçerik tabularla oluşturulamaz.”Şükran Moral (sanatcı)

Video, video enstalasyon ve performans sanatçısı Şükran Moral’in en bilinen eseri Artist. Bu fotoğrafta kendisini çıplak vaziyette çarmıha gerilen İsa’nın yerine koydu ve Katoliklerin tepkisini çekti.

“Bana sıra dışı ya da marjinal diyen başkaları, ben demem. O yakıştırmalar başkalarına ait. Ben sıfatlarla kendimi tanımlamıyorum, neysem o’yum. İnsanlar bana farklı olduğumu hissettiriyor. Bense normal olduğumu düşünüyorum. Erkek sanatçıların yaptığı en küçük şeye dahice bir davranış olarak bakıyorlar. Ama kadınlarda ‘aşırı olmak’ kabul edilmiyor. Ancak buna delilik olarak bakılıyor. Sadece Türkiye’de değil, Batı’da da öyle. Kadın sanatçıların saygı duyulması için, toplumun kabul edilebilirlik sınırlarının içinde olması lazım. Olmazsa, ‘Bu deli!’ derler. Bazı tabuları yıktığımı düşünüyorum. Mesela Türk hamamına girdim ve orada ne olduğunu baştan sona videoya çektim ve gösterdim. Bunu sanat olarak yapmak ?kri ilkti. Bir kadın sanatçı olarak da ilkti. Mesela Katoliklerin İsa’sı yerine koydum kendimi. Bu da büyük bir başkaldırıydı.” Cemil İpekçi (moda tasarımcısı)

Yılların modacısı, işleriyle ve özel yaşamıyla gündemden düşmeyen biri o. Cinsel kimliğini gizlemiyor, söyledikleri ve yaptıklarıyla her zaman sıra dışı.

 “1971’de herkes gülüyordu ‘Türkiye’den tasarımcı çıkar mı?’ diye. Ben çıktım, çıkmakla kalmayıp bir sürü talebem ve peşimden gelenler oldu. Kişiliğimle, cinsel tercihim ve kimliğimle ayakta durulabileceğini ve böyle de saygın olunabileceğini gösterdim. Onun için de ben bir tane değil, binlerce tabuyu yıktığımı düşünüyorum. Tabii bu tabuların altında kalanlar çok acı çektiler sanıyorum ama tabii bu da onların sorunu. Bir gün Şamdan’da öğle yemeği yiyordum. Ve bir an baktım, herkes makyajlı ve çok ciddi. Çatal, bıçak sesi bile gelmiyor. Hayat o an o kadar anlamsız geldi ki, orayı bozmak istedim ve birden bire havlamaya başladım. Herkes bir anda durdu, yüzleri düştü ama o kadar rahatlamıştım ki anlatamam. Sonıa daha normal davrandılar, çatal bıçak sesleri yükselmeye başladı.”