“Çok iyi bir oyuncuysan...

Murat Yıldırım demek kadınlar için güzel bakan adam demek.

“Çok iyi bir oyuncuysan...

Hepsi erkek mi?
Evet, erkek.

Artık starsın ama yine de onlardan kopmadın demek…
Beş arkadaştan sadece biriyle kopmuştuk. ‘Suskunlar’ dizisinde görmüş beni, aradı. “Ben hapishanede gardiyan oldum” dedi. ‘Suskunlar’ da beş arkadaşın çocukluklarında yaşadıkları bir hapishane hikayesi olduğu için enteresan bir durum oldu. Çekimler sırasında Konya’daki arkadaşlarımı dizideki tiplerin yerine koyduğum zamanlar oluyordu. Hepsi de aradı beni.

Bütün kadınlar bu konuda hemfikir: Çok güzel bakıyorsun! Nasıl oluyor, oynarken öyle bakmayı öğreniyor mu insan yoksa senin doğal bakışın mı bu?
Oynadığınız o senaryo var ya, sonuçta hayatın bir parçası. Hayatınızda hiç aşık olmadınız mı? Aşık olduğunuzda nasıl baktığınız aklınızın bir kenarında duruyordur. Hiçbir şey yapamıyorsanız, aşık olduğunuz insanı getirin gözünüzün önüne, farkına bile varmadan o bakışı yakalarsınız.

Hayatının dönüm noktası?
Bir dönem gittiğim o rock barlardan birinde beni BKM’ye öneren yazar arkadaşla tanışmış olmam herhalde.

Eminim işini yaparken eğleniyorsundur ama sürekli disiplinli bir şekilde çalışman gerekiyor. O arada hayat ne oluyor?
Şu an için dizi işinin gerçeği bu. 6-7 gün setteyiz. Buraya kadar anlattıklarıma, yaşadığım hayata bir bak, bir de şimdikine bak!

Tiyatro yapan biri olarak, dizi teklifi geldiğinde hiç tereddüt etmedin mi? Televizyon, dizi… Bunlar tiyatrocuyu bozar diye düşünmedin mi?
Düşünmez olur muyum, tabii ki düşündüm. Üstelik biz bunu yapan arkadaşları en keskin biçimde eleştiriyorduk, senin televizyonda, dizide ne işin var diye, ama sonra oyunculuğun her yerde sergilenebileceğini, onurundan çok fazla taviz vermediğin sürece bu işi de yapabileceğini görüyorsun.

O yıllarda hiç kurduğun bir hayal yok muydu?
Yoktu. Bir ara müzikle çok ilgilendim, çok seviyordum, şimdi de ilgileniyorum ama o zamanki kadar profesyonel değil. Oyunculuk gelince müzik arka planda kaldı. Onun dışında bağlandığım hiçbir şey olmadı hayatta.

Kahramanın kimdi o yaşlarda?
Müzikle uğraşırken Metallica’nın bateristi Lars Ulrich gibi olmak istiyordum. Bateri çalarken kendimi oymuşum gibi hissediyordum. İstanbul’a yeni gelmiştim ve 18 yaşındaydım.

Babandan ne öğrendin?
Sen doğru adam ol, karşındaki yanlış yerde durduğunu anlamasa bile günün birinde sen anlarsın!

Nasıl bir öğrenciydin?
Çok tembeldim. Matematiğim çok iyiydi ama. O yüzden bizimkiler de beni mühendisliğe yönlendirdi. Sonuçta mühendisliği bitirdim ama tembel olduğum için sekiz senede…

Ayrıca birlikte de büyüyebilirsiniz, öyle değil mi?
Evet, bir şekilde formüle ediyorsunuz, artık tek değilsiniz. Ortak bir payda bulup yürümeye çalışıyorsunuz.

Gerçek hayatta da dizilerdeki kadar müthiş bir aşk adamı mısın?
Son aşık olduğum kadınla evlendim, beş senedir de bir başkasına aşık olmadım.

Evlenirken, “Ben genç bir herifim, artık başka kadınlarla yatamayacak mıyım?” diye geçiyor mu insanın aklından?
Her erkeğin aklından geçer, geçmiştir. ‘Hayır’ diyen yalan söylüyordur.

Nasıl bir hayatınız var?
Bu aralar eve ancak sabah geliyorum çekimden, anahtarı bilerek mi almıyorum bilmiyorum, çünkü kapıyı onun açması hoşuma gidiyor, fazla oyalanmadan yatıyorum, kalkınca önce duş, derken birlikte kahvaltı, sonra da yeniden set. Haftanın sadece bir günü birbirimize vakit ayırabiliyoruz.

‘Suskunlar’da iyi oynadığını düşünüyor musun, performansından memnun musun?
Kendimi eleştirdiğim oluyor tabii ama ölçüyü de kaçırmıyorum. Neticede senaryo geldikten bir gün, bilemedin iki gün sonra sete giriyorsun.

Kendinle ilgili bizim bilmediğimiz bir şey söyle?
İnsanlar beni hemen hemen hiç tanımıyor. Bu da hoşuma gidiyor aslında. Bu röportajlar benim hayatımın binde birlik kısmı bile değil. Herkesin olduğu gibi, benim de kendime ayırdığım bir hayatım var ve orada her şey çok güzel.Bünyende aileden kimin genleri daha baskın?
Daha çok annemin. Kavga etmeyi çok seviyorum. Ne var ki, ettiğin kavganın değerini de bileceksin. Niye kavga ettiğinin farkında olacaksın. Annemde vardı bu özellik. Tartıştıktan sonra ama mutlaka karşısındakinin gönlünü alırdı. Küs kalamazdı, küs kalmak istemezdi.

Konya’dan Adana’ya geçiş ne münasebetle oldu?
Tayin münasebetiyle. Annemle babam hala Adana’da yaşıyorlar. Ben de lise çağlarımda Adana’daydım. 12 yıl Konya’da beş yıl Adana’da.

Ortanca olmak nasıl bir duygu?
Ablam aslında benim ikinci annem. Annemin olmadığı zamanlarda, İstanbul’da okurken hep o yanımdaydı. Benden sadece üç yaş büyük ama erken olgunlaştı o. Abla-kardeş ya da arkadaştan çok anne-oğul ilişkisi var aramızda.

Konya’da büyümüşsün. Şimdi o şehirden ne kaldı aklında?
Ne kaldı? Beş arkadaştık biz. Ortaokulda üç sene boyunca hiç ayrılmadığımız; büyürken, hayatı tanırken, olgunlaşmaya başlarken hep birlikte olduğumuz beş arkadaş. Onlarla hala görüşüyorum.

Hayatın mühendis değil de oyuncu olarak şekillendiği için kendini şanslı sayıyor musun?
Dolu dolu yaşadıklarım ve karşılaştığım insanlar hayattaki yolumu çizdi. Şimdi buradayım ama başka bir yerde de olabilirdim. Çok fazla fark etmezdi. Bu şans mı, evet benim için bir şans.

Nasıl evlendin?
‘Fırtına’ dizisi dönemi… Burçin’le birlikte yaşıyoruz. Bir kavga sırasında, hiç aklımda yokken, “Ne istiyorsun benden?” diye patladığı bir anda “Evlenmek istiyorum senle” dedim.

Sana söylenen her şeyi uslu uslu kabul edecek birine benzemiyorsun...
Tartışmayı seviyorum evet, ama anlamak için… Okuldayken de böyleydim ben, matematikten bir soru soracağım mesela, problemi kendi inandığım gibi ortaya koyup nasıl çürütüldüğünü görmek hoşuma gidiyordu. Şimdi de öyle. Ama sonuçta dizi yapıyoruz, çok da zorlamıyorum.

Kıvanç Tatlıtuğ ve Nejat İşler ile kıyaslanıyorsun. Ne yapıyorsun böyle laflar duyduğunda?

Bence hepimiz işimizi iyi yapıyoruz. Bu bir yarış değil ki ya!

Tamam, tevazu iyidir ama nereye kadar?
Bir ayarının olması lazım. Önünde sonunda senin de yaşayacağın kendine ait bir hayatın var.

“Keşke başka bir coğrafyada doğsaydım” diyor musun? Sınırları aşmak gibi hayaller...
Yok demiyorum, ama bir sürü yabancı coğrafyada da bizim dizilerimiz izleniyor aslında, bayağı tanınıyoruz... Ben bu ülkenin kültürüyle büyüdüm, burada bir şeyler yapmaya çalışıyorum, burada geliştireceğim kendimi. Sonra yol beni oralara da götürürse ne ala!

Nerede okudun Adana’da?
Baraj Lisesi’nde. Öğrencilerin öğretmenleri okulun hemen önündeki kanala attığı lise. Bıçaklı kavgasız gün olmazdı. Annem, okuyup üfleyip ‘Hava kararmadan mutlaka evde ol, oğlum’ diye tembihleyerek gönderirdi beni okula. Oysa lisenin psikopatları, ağır abileri yakın arkadaşlarımdı, ben de kavga etmeyi çok seviyordum.

Senin böyle delikanlı bir tarafın var…
Eğlenceli bir şey bu ama… Arkadaşınızla birlikte bir barda önce kavga edip sonra da o kavga ettiğiniz insanlarla güle oynaya oradan ayrılmak hayatın içindeki bir keyif. Tabii artık bıraktık bu işleri. Ama şu var, hayatımı tam anlamıyla özgürce yaşamak isterim. Hiçbir şey beni engellememeli. İnsanın büyümesini gelişmesini engelleyen kısıtlamalardan nefret ediyorum.

İyi bir oyuncu olarak nitelendiriliyorsun. Neden “Star olmak istemem” diyorsun?
Ayrıca gençken rock star olmak istiyormuşsun…

Yapmak istediğim şeyleri henüz yapamadığım için öyle söylemiş olabilirim. Kendinize yetmiyorsanız, yaptığınız şeyi kendiniz çok fazla beğenmiyorsanız, o noktada gereğinden fazla ün kazanmanın size zararı olur. Herkesten övgü almak bazen insanı yanlış bir şey mi yapıyorum kaygısına düşürebilir. O anlamda star olmak istemeyebilirsiniz. Ama rock star olmak isterdim bak, o başka!

Kadınların yakışıklı ve seksi bulması seni rahatsız ediyor mu?
Hayır, ne münasebet! Karşı cinsin seni beğeniyor olması tabii ki çok güzel bir şey ama ben şu aralar oyunculuğa daha fazla takılmış durumdayım sadece. O yüzden yakışıklı, seksi sıfatları beni heyecanlandırmıyor. Ayrıca, çok iyi bir oyuncuysan zaten ekranda acayip yakışıklı görünürsün.

Aşık mısın ona?
Evet aşığım.

Aşkı sen nasıl tanımlıyorsun? Senin için ne ifade ediyor?
Burçin’i tanımadan önce hayatta gelişmemi, büyümemi önleyecek her şeyden ama her şeyden nefret ediyordum. Tam bir asi gençlik durumu. Evlilik de onlardan biriydi. İstediğim gibi davranabilmenin önünde bir engel olarak görüyordum. Ama bu bir denge, artık beni engelleyen her şeyden nefret etmiyorum, bazı insanlar için o engellerle barıştım.

Hikayen Mardin’de başlıyor, değil mi?
Evet, annem 16 yaşındayken babamla görücü usulü evleniyor. Babam öğretmen. Edebiyat öğretmeni aslında ama kadro saçmalıkları yüzünden ilkokul öğretmenliği yapıyor. Tayini çıkınca Mardin’den Konya’ya gidiyorlar. Onların arkasından da bütün akrabalar… 25 sene orada yaşıyorlar. İşte o aralarda bir yerde de ben doğuyorum.

Başka kardeşin var mı?
Bir kız kardeşim, Koç Üniversitesi’nde okuyor. Bir de öğretmen ablam var.

Seni izleyip yorum yapıyor mu? Olmuş, olmamış gibi.
İlk defa ‘Suskunlar’daki oyunum için güzel şeyler söyledi. İlk bölümü birlikte izledik, çok iltifat aldım, çok hoşuma gitti.

İlişkilerin genellikle uzun muydu, kısa mı?
Burçin’den önce dört sene hiç sevgilim olmadı mesela. Ondan önce kısalar da oldu, 1-2 tane uzun da... Hayatta her türlü bağımlılığa uzak durdum, uyuşturucuya, alkole, sigaraya...

Senin hayatından oyunculuğu çekip alsam ne olur?
Daha narsist biri olurum herhalde. Üzerimden tevazuumu çekip almış olursun. Dengenin bir tarafında kendisini çok seven bir domuz olmak var, öbür tarafında aşırı mütevazı bir pısırık. Tanındıkça, insanlar seninle daha çok konuşmaya, yüzüne karşı iltifat etmeye başlıyorlar ve sen elinde olmadan daha mütevazı davranmaya başlıyorsun.

Seni tiyatroya çeken ne, nesine tav oluyorsun tiyatronun?
Herhalde bir şeyler yapıyor olmak, bir şeyler anlatıyor olmak, derdini başka türlü zekice anlatmak… Benim kendimi tanıdığım yer sahne oldu. Ben şöyle biriyim, ben böyle biriyim demek yerine, bunu dolaylı olarak anlatmaktan bahsediyorum. Birini sahnede izlediğiniz zaman, onun okuduğu kitabı da, dinlediği müziği de anlayabilirsiniz, sahnedeki hali onu bir şekilde yansıtır. Ben de kendimi o şekilde ifade edebildiğime inanıyordum demek ki.

Peki, sonraki profesyonel hayata sıçrama? Şans mı, tesadüf mü?
Yazar bir arkadaşım bir komedide izlemişti beni, BKM’ye önermiş. Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı ‘Ölümsüz Aşk’ adlı dizide oynamaya başladım. Arkası da geldi.

Sen akışa inanıyorsun.
Bulunduğunuz durumdan keyif almaktan, o anı, o duyguyu yaşamaktan söz ediyorum… O arada hayatı tanıyorsunuz. 17 yaşındayken eve götüreceğiniz para ilgilendirmiyor sizi. İlgilendiren tek şey; hayatınızı yaşamak!

Hep kendi içinden geldiği gibi mi davranırsın?
Samimiyseniz, ‘gerçek’ yaşıyorsanız hayatı, bu yol da sizin önünüze başka seçenekler çıkarabiliyor.

O ne yaptı öyle deyince?
Kavga durdu. Bir anda başka bir moda geçildi. Ben evliliğin romantik bir biçimde romantik bir hayat düzenlemesi olduğuna inanmıyorum. Çünkü evet, hayatı birlikte yaşayacağız ama ne sen ben olacaksın ne de ben sen. Herkes kendisi olacak ve birlikte çok eğleneceğiz.

Sana hiç, “Oğlum manyak mısın, yapma” diyen olmadı mı?
Çooook! Hala da diyorlar. Ben olaya ‘evlenmek’ diye değil, ‘o kişiyle evlenmek’ diye bakıyorum. O kişiyle birlikte yaşarken mutlu musun, eğlenebiliyor musun? Doğru soru bu. Yoksa ‘Evlenmeli miyim?’ dünyanın en saçma sorusu.

Bazen yakışıklılık iyi oyunculuğun üzerine çıkabiliyor. Oyunculuk açısından handikap mı bir erkeğin düzgün olması?
Bu sizin elinizde değil ki. Çok normal bir fiziksel yapınız vardır ama ekrana çıktığınız anda birçok kişiye çekici gelebilirsiniz.

Kıskanır mı karın seni?
Kıskanıyorsa da çok belli etmiyor.

Peki, sen?
Ben kıskanırım. Yaptığı işlerden değil, başka insanlardan kıskanırım. Her insanda olduğu kadar bende de vardır o huy.

Niye tembeldin?
Çünkü akşam beşe kadar uyuyordum, yataktan çıkmak istemiyordum. Bazen sadece boş boş tavana bakmak çok hoşuma gidiyordu. Hayatta bir şeyi yapabilmem için birilerinin ya da bir şeylerin beni zorlaması gerekiyor. Hayatta ne yapmak istediğini bilemediğin bir dönem bu. Oyunculuk falan da yok daha…

Evet, ama mühendislik de yok.
İnanıyorum ki, mühendisliği zamanında bitirseydim şimdi bu işi yapıyor olmayacaktım.

İstanbul’a geldin çünkü Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği’ni kazandın. Şimdi ne düşünüyorsun, iyi mi ettin, kötü mü?
Süper oldu diyorum, çünkü buraya bir geldim, tonla rock bar var. Ben de, her gün o barlardayım. Girdiğimde 18’dim, çıktığımda 27. Şimdi nefret ediyorum öyle yerlerden, kapısının önünden geçerken bile “Öf, çok gürültülü burası” diyorum. O dönemlerde, “Tamamdır, zamanım geldi, ben artık biraz serserilik yapacağım” diyordum.

Sonra ne münasebetle tiyatroya başlıyorsun? Kim vesile oluyor?
Üniversite tiyatrosunda başladım ben. Bir gün okulun terasında otururken güzel bir kız geldi, “Bizim bugün oyunumuz var, izlemek ister misin?” dedi. “Sen de oynuyor musun?” diye sordum, “Evet” dedi. Gittim. Oyun çok hoşuma gitti, çok güldüm. Bir sene sonra ben de tiyatro kulübüne dahil oldum, sahnenin keyfine varıp, oynamaya başladım. Tabii o zamanlar yıllar sonra dizilerde oynayacağım, bu paraları kazanacağım filan asla aklıma gelmedi.

Birlikte en çok ne zaman, ne yaparken eğleniyorsunuz? Yurt dışında, tatil yaparken… Yer neresi?
Uzakdoğu, Avrupa… Neresi olduğu fark etmiyor. Sürekli tatil yapan biri değilim ama uzakta olmak, başka bir yerde olmak hoşuma gidiyor.

Onda olup da sende olmayan bir özellik söyle bana?
Sabır. Ben her şeyi bir an önce halletmek isterim.

Çocuk? Sen çocuk istermişsin gibi geliyor bana…
Zamanı gelince her şey oluyor. Çocuk düşünüyorum tabii, ama bazı arkadaşlarım, çalışmalara başladık fakat bir türlü çocuk olmuyor, ne yapacağız diye dertleniyorlar. Şu günler şu saatlerde sevişilirse çocuk oluyormuş falan diyorlar. Benim hiç öyle kaygılarım yok, çocuk geleceği zaman gelir nasıl olsa!