Ezber bozan bir kadın

Zuhal Olcay’a medyada çok fazla rastlamayız.

Ezber bozan bir kadın

Benim gözlemlediğim çok ikilemli bir durum söz konusu, bir yerde evlilik hayali devam ederken, diğer yerdeyse evliliklerin hızla sonlandığı, ilişkilerin tükendiği bir dönem yaşıyoruz. Sizce neden böyle?
Kesinlikle öyle! Belki de dünya bizim bile kestiremediğimiz bir duruma doğru gidiyor. Bırakın evliliği, ilişkiler bile çok başka bir biçim almaya başladı. Belki bireysellik çok daha fazla önem kazandı. Gelecekte nasıl ilişki biçimleri olacak onu tahmin edemiyorum. Ancak bir tek şey var, yaşananlar ya çok yüzeysel, ya çok sığ olarak ilerliyor. Müthiş bir ilişki yaşadığını söyleyen insanlar bir de bakıyorsunuz görüşmez olmuşlar. Hızla çok yakın ilişkiler kuruyorlar, fakat bir hafta, on gün ya da bir ayda bitiriyorlar. Her şey gibi ilişkiler de hızla tüketiliyor.

Tüm konuşmalarımızın üzerine ve üç evlilik yaşamış, bir genç kız annesi, bekar bir kadın olarak aşka inancınız ne boyutta?
Aşk çok travmatik bir şey. Tamam, elbette yaşayalım ama çok da abartmayalım. Yani son derece travmatik bir ruh hali. Yaşamınızı bir kişiyle paylaştığınız, onsuz yaşayamadığınız, her şeyi onunla yapmaktan tat aldığınızı söylediğiniz bir durum içindeyken, maalesef bir an geliyor ve bitiyor. Tamam, peki, bunu yaşayalım, ama her şeyi aşk üzerinden tarif etmekten, onu dile pelesenk etmekten yana değilim.

Yakınlarınızdan dinlediğim ve çekim boyunca gördüğüm kadarıyla esprili, samimi, çabuk iletişim kuran ve sıcak bir insansınız. Ayrıca ‘örnek sanatçı’ olarak görülmekten de sıkıntı duymanıza rağmen böyle algılanmak sizi bunaltmıyor mu?
Çok sıkıcı bir durum. Örnek olmak ne demek? Çok saçma bir şey. Kimlik ve kişilik farklarına dikkat.

Bazen böyle dolu dolu bir küfür patlatmak gelmiyor mu içinizden?
Gelmez mi? Gerektiğinde patlatıyorum zaten. Hiç dinlemem. İstediğim gibi davranır, istediğim gibi yaşarım. Ben eğer davranışlarımla bir çizgi çizdiysem o gerçektir. Öyle olmak istediğim içindir. Ama kafama eserse, yani gerçekten öyle düşünmüyorsam ya da belli bir imaja hizmet edeceğim diye hiçbir şeyden feragat etmem. Ayrıca ezber bozmayı severim.

Yeni bir albüm hazırlığı içinde olduğunuzu duydum. Ne kadar kaldı?
Önümüzdeki iki ay içinde bugüne kadar yaptığım çalışmalardan oluşan bir ‘box’ çıkacak. Onun içinde de yeni bir şarkı olacak. Dinleyenler için bir hediye.

Tüm bunların dışında Zuhal Olcay’ın yeni bir hedefi var mı?
Evet, yeni bir albüm çalışmasına başlayacağız. Dizilerde oynamaya devam edeceğim. Dizi oyunculuğu beni hem çok yoruyor hem de çok eğlendiriyor.

İnsan, yaşamı derinden algıladığında, sorguladığında, duyarlı yaşadığında, mutsuzluğa da bir adım daha yakın olmuyor mu?
Dünya gerçekten hissederek yaşayan insanlar için çok acı verici bir yer. Bu kadar net... Ama odun gibi yaşamaktansa, hissederek, acı çekerek yaşamak her zaman daha iyidir. Başka türlüsü zaten elimden gelmez. Böyle algı düzeyindeki bir insanın, dünyaya ‘boş ver’ demesi olmaz. Olmasın zaten. Hele ki sanatla uğraşıyorsanız! Sadece sanatçı ve sanatla uğraşanlarla çerçevelemeyeyim; iyi ki dünyayı her duygusuyla hisseden, algılayan insanlar var. Yoksa burası hiç çekilmez olurdu.

Biraz da güzellik diyelim; en basit ve ucuz güzellik bakımızı öğrenebilir miyiz?
Uykumu almak! Ama daha spesifik bir şey diyorsanız; kadınlara cilt güzelliği için her yıl mutlaka ciltlerini kimyasal ya da bitkisel peeling yöntemi ile soydurmalarını tavsiye edeceğim.

Bir kadın için gençlik ve güzellik dayatmalarından sıyrılmanın güçlüğünün, fırtınalı günlerde direksiyonun hakimiyetini hiç kaybetmeyen bir kadın tarafından anlatılmasından daha gerçek ne olabilirdi ki? Durgun suya küçük parmağı değse halka etkisi yaratan Zuhal Olcay, her ne kadar otorite gibi algılanmaktan hoşlanmasa da, beni kırmadı. Çekim günü aynaya sadece bir kez bakan, hırka giyeceğini duyunca mutlu olan, ara ara yatağa gömülüp saçları dağılan, esprili ve canı tez bir kadın geldi, geçti… Plili eteği, postal botları içinde seyahat etmeyi seven bir yolcuya benziyordu. Her yerden ve herkesten önce alıp başını giden bir yolcuya…

En çok hangi yaşınızı sevdiniz? Başka bir ifade ile hangi yaşlarınızda neleri sevdiniz?

Çok klasik bir cevap olacak, ama insan her yaşında başka bir şey keşfediyor ve o yılların tadını çıkarıyor. Bu yaşımda şimdi geriye dönüp baktığımda 40’tan sonraki dönemi daha çok sevdiğimi fark ettim. Konservatuarda okuduğumuz yaşlarda, 40-45’ler çok korkutucu gelirdi. Oysaki hiç öyle değil. Her yaş, o yaşın gerçekliği, kişiliğinizin aldığı biçimle beraber bambaşka bir tat veriyor ve hiç o kadar korkulacak bir şey olmadığını görüyorsun. Dediğim gibi 40’lı yaşlardan sonrasını çok daha heyecanlı ve zevkli buluyorum.

Zuhal Olcay’ı nerelerde dinleyebiliriz?
3 Mart Bursa-Tayyare Kültür Merkezi

“40’lı yaşlardan sonr ası çok daha heyecanlı ve zevkli”
Dr. Louann Brizendine, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ‘Kadın Beyni’ adlı kitabında (Say Yayınları) kadınların çocuk yetiştirme, işine duyduğu tutkuyu keşfetme ve mutlu evlilik konusunda gösterdiği mücadelenin ne kadar zor olduğuna değinir. Bu zorluklara menstrual döngüye bağlı olarak günlük yaşamdaki gel-gitleri de ekler. Ergenlik-menopoz arası yaşamı ıskalayan kadınlar için, Dr. Brizendine özellikle menopozla ilgili olarak ilginç tespitlerde bulunur: “Kadın beyni, menopoza girdiğinde emekli olmaya hazır değildir, aksine birçok kadın bu dönemde yaşamlarının zirvesindedir. Her kadın böyle mi hissediyor bu yaşlarında?
Elbette bu nasıl yaşadığınızla, yılları nasıl geçirdiğinizle çok ilintili. Yani kendini geliştirmeyi, kendine yatırım yapmayı, üretmeyi, düşünmeyi hiç bırakmayan bir kadın olarak bunu söylüyorum. 50’lere geldiğimizde, her şeyi kabulleniyoruz ve her şeyle barışıyoruz, yeter ki kendini bu barışmaya açık tut. Bu bilinç düzeyinde yapılacak bir hazırlık. Bilincini olgunlaştırmayan bir insanın 50’den sonra hangi yaşta olursa olsun, huzuru bulma şansı yok. Birçok kadının yaptığı gibi ki çevremde de görüyorum onlarıkendisini ve beklentilerini bir kenara koyan, çocukları için yaşayan, onların üzerinden hayallerini gerçekleştirmeye çalışan insanlar için söylemiyorum. Bu çok acıklı bir şey!

Dr. Brizendine 50 yaşından sonra yaşanan boşanmaların yüzde 65’inin kadınlar tarafından talep edildiğine dair bir istatistik veriyor. Sizce olgun kadın artık ne istemediğini bilen kadına mı dönüşüyor?
Ne istediğini ve ne istemediğini biliyor. Bir kere ne istemediğini daha iyi biliyor, çünkü doyum noktasına geliyor, tahammülü azalıyor. Bilemiyorum tabii başka birçok nedeni de olabilir.

‘Akıllı kadın, yalnız kadındır’ inancı, çağdaş bir mite dönüşmek üzere, sizce de öyle mi?

Erkekler belki de vasat ve altı zihinlerle daha rahat ediyor olabilir. Cinsel açıdan sürekli bir iktidarı korumak zorunluluğunda olan erkek, bunu bir de entelektüel düzeyde sürdürmekten özellikle kaçıyor galiba.

Ne eksik peki? Neden olmuyor?
Yani birkaç yönetmen, uluslararası platformda varlığını göstermeye, iyi şeyler yapmaya çalışıyor ama yetmez. Bizim burada endüstrileşebilmemiz için bu yeterli değil. Biz bu ülkenin sinemasını dışarı satabildiğimiz gün endüstrileşebiliriz. Bunu bekliyoruz.

Tiyatroyu özlediniz mi?
Tiyatroyu özledim, önümüzdeki sene tiyatro yapmak için girişimlerim var. Ama müziği de çok seviyorum. Tiyatro yapmanın koşulları gerçekten çok zor, iyi oyun bulmak için çalışıyorum, proje araştırıyorum. Tiyatro benim ilk göz ağrım, ilk aşkım, ondan hiçbir zaman kopmam ve kararlıyım, yapacağım. Uygun zaman, uygun zemin, uygun oyun için bekliyorum.

Sıra dışı rolleri de sevdiğinizi biliyorum. Hayalinizdeki sıra dışı karakter hangisi?
Aslında bu benim içimde büyük bir yaradır. Gerçekten güzel senaryolar yazılmadığı için doğru düzgün roller de göremiyorum. Yabancı yapımlara baktığınızda benim yaş grubumdaki kadınlar için oynanabilecek inanılmaz güzellikte bir sürü roller izliyorum. Zaten hepsini büyük bir iştah ve coşkuyla seyrediyorum. Ama bu ülkede, maalesef bu anlamda çok ciddi bir kısır döngü var. İçinde olmayı isteyeceğim bir senaryo bile görmüyorum. Ne kadar yazık!

Peki, sizin yönlendireceğiniz bir yapım olamaz mı?
O başka bir uğraş, ben oyuncuyum. İşin o taraflarına soyunmak istemiyorum. Bunu tiyatroda çok uzun zaman yaptım, sanırım yeter.

Setiniz olmadığında bir gününüzü nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşim olmadığı günlerde zamanım varsa hemen bir yerlere gidiyorum. Dar zamanlardaysa evde olmayı çok seviyorum ve spor yapıyorum.

Düzenli spor yapabiliyor musunuz?
Yapıyorum. Biliyorsun bugün ne kadar yorgunum. Ona rağmen, ya havuza gideceğim ya da evde bantta yürüyeceğim. Yani mutlaka ter atacağım. Yorgunken spor yapılmaz diye yanlış bir inancımız var. Oysa yorgunken spor yaptığınızda yorgunluğa dayanıklılığınız, performansınız artıyor. Tabii ki aşırı yorgunsanız, sporla bedeni zorlamamak lazım. Onu zaten hissedersiniz.

Gençlik ve güzellik ideolojilerinin dayatmaya dönüştüğü tüketim çağında bu baskı ve yargılardan kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Her kadın ister istemez o baskıyı hissediyor. Konu bensem buna baskı demek haksızlık olur, çünkü ben işimi çok seven biriyim. İşimi sürdürebilme heyecanı ve kaygısı benim için çok daha ağır basıyor. Bunun için de kendimi iyi hissetmek ve sağlıklı olmak amacıyla bunun gerekliliklerini yapıyorum. Güzel ve bakımlı olmak için elbette bir baskı hissediyorum ama dediğim gibi bu özen işim için gerekli. Güzellik ikinci planda geliyor. İşimi ölene kadar sürdürme konusunda kararlılığım bazen beni yoruyor. Gerçekten böyle bir saplantım var. Bu iyi mi, kötü mü, bilemiyorum. Belki de başka şeyler yaşamam gerekiyor ve o yaşayamadıklarım için işle bozmuş olabilirim. Ancak kendini işle uyuşturan insanlar gibi Robopati (otomat olarak yaşama sendromu) düzeyinde olan bir ruh haline tümüyle karşı olduğumu da belirtmek isterim.

Şu anki konumuzu yorumlamanızı istesem... İstediğiniz noktada mısınız, yoksa ‘daha yapacak işlerim var’ mı diyorsunuz?
İş konusunda hep projelerim var, yapmak istediğim çok şey var. Yaşamda başka ne var ki? Üretmek, çalışmak, yolculuk ve keşfetmek…

Ruh durumunu dengede tutmak?
Ruh durumunu dengede tutmak, huzurlu olmak birincil amacımız. Kaymalar olacaktır ama dengeyi tutturmak önemli. Dengeyi bulmak için herkesin kendine göre formülleri var. Benimki ise; işini yapabilmek, onu yürütebilmek. Bunu başardığım sürece dengede durmanın daha kolay olduğunu biliyorum. Yaşam bir oyalanma alanı, burada oyalanıyoruz, oyalanırken de güzel ve faydalı şeyler yapmaya çalışıyoruz.

İstatistikler, 50 yaşından sonra görülen boşanmaların yüzde 65’inin kadınlar tarafından talep edildiğini gösteriyor.” Kendini yeniden keşfetmek isteyen, en önemlisi ne istemediğinin farkına varan kadınlar için post-menopoz, yaşamlarının en eğlenceli dönemi haline gelebiliyor. Çünkü östrojen seviyesindeki düşüşle, oksitosin -bağlayıcı hormon- seviyesi düşüyor, duygusallığın yerini ‘affetmek yok’ diyen yeni gerçeklik alıyor. Başkalarını memnun etmek, doğum kontrolü, her ay hamile kalırcasına bedensel hazırlık gibi stres faktörleri azalınca olgun kadın beyni, ‘fark yaratmaya’ çalışmak konusunda daha kararlı ve heyecanlı oluyor. Yaşamının her döneminde fark yaratan kadınlardan Zuhal Olcay da Dr. Brizendine’i doğrularcasına kadınlara sesleniyor: “Korkulacak bir şey yok.”Şu sıralar beni en çok mutsuz eden şey bir erkeğe adanmış kadın profili. Erkeği olmadan yaşamadığını iddia eden, ona köle olan, aslında evlilikle statü atlamaya çalışan bu kadınlar sizi de rahatsız etmiyor mu?
Bunu algılayamıyorum bile. Çok trajik.

Böyle kadınlar için gerçekten çok üzülüyorum. Bir insanı sevdiği için bir şeyler yapması, onu mutlu etmesi için uğraşması çok güzel bir şey ama kendini adamak… İnsanlar kendilerine böyle bir haksızlığı neden yaparlar?
Tabii ki sosyal, psikolojik, bir sürü neden olabilir ama insan böyle bir kötülüğü kendine nasıl yapabilir bunu anlamak mümkün değil. Daha acısı erkeklerin, kendilerine adanmış kadınları bir yandan takdir edip(!), bu tip kadınlara minnet duyarlarken, bir yandan gerekli oranda saygı duymadıklarına ilişkin gözlemlerim var. Bu tip erkeklerle ilgili düşüncelerimi ise isterseniz paylaşmayayım!