"Güneşi Beklerken"in setindeydik!

"Güneşi Beklerken" tam anlamıyla 7’den 70’e herkesin izlediği bir iş haline geldi. Emre Kınay, Ebru Aykaç, Hande Doğandemir, Kerem Bürsin, İsmail Ege Şaşmaz ve Yağmur Tanrısevsin’in başrollerini paylaştığı dizinin setine konuk olduk.


Yağmur Tanrısevsin
POZİTİF VE ÇALIŞKAN GÜZEL

Mutlu, eğlenceli, çok güler yüzlü, akıllı, güzel… Yağmur Tanrısevsin dizinin kıskanç, öfkeli kızı Melis’i oynuyor ama onun enerjisi hiç öyle değil. Keşke hayatta herkes bu kadar pozitif olsa! 1990 doğumlu Tanrısevsin şimdiden önemli dizi ve filmlerde rol aldı bile…

Melis karakterini seviyor musunuz?
Melis’i oynadığım için çok mutluyum. Çünkü hikayesi gerçekten çok güzel. Sorunlu karakterleri oynamak her zaman daha zor ve daha eğlenceli.

Melis babasını paylaşamayan kıskanç bir kız. Zeynep ve Cihan’ın ilişkisi onu delirtiyor. Gerçek hayatta kardeşiniz var mı?
Evet, çok iyi anlaştığım, bana her konuda destek olan bir ablam var. Hiçbir zaman kıskançlık yaşamadık. Ben bu yönden çok şanslıyım ama Melis’in sonuçta haklı sebepleri var. Onun yerinde kim olsa aynı davranışları sergileyebilirdi.

Peki babanızla ilişkiniz nasıl, onu kıskanır mısınız?
Kıskanırım tabii. Her kız çocuğu babasını kıskanır. Üstelik biz babamla iki arkadaş gibiyiz.

Melis Kerem’e aşık ama Kerem’in Zeynep’e olan ilgisini fark ettiğinde ne olacak? Savaş iyice büyüyecek mi?
Melis Kerem’i elde etmek için kimseyi rakip görmezken bir anda Zeynep onu alt üst ediyor. Melis hırsları olan bir kız. Kerem ve Zeynep’in yakınlaşmaması için elinden geleni yapacaktır ama bunu ne kadar sürdürebilirbilinmez.

Oyunculukla ilgili ne zaman hayal kurmaya başladınız?
Çocukluğumdan beri sevdiğim karakterleri inceleyip, çevremdekilere rol yapardım. Beğendiğim sahneleri ayna karşısında oynamaya çalışırdım. İlkokulda bir oyunda başrole seçildim. O günden sonra kendime inanmaya başladım ve oyunculuk aşkı filizlendi içimde.
Ancak kendimi bu yönde geliştirebileceğim imkanlarım kısıtlıydı. İstanbul’a yerleştikten sonra yeniden oyunculukla ilgilenmeye başlayabildim.

10 yıl oyunculukta hangi basamakları tırmanmış olmayı istiyorsunuz?
Zamanın ne göstereceğini bilmiyorum. Eğitimi çok seviyorum. Öğrenmeye açık bir yapım var. Eğitim sürecim bu yüzden hiç bitmeyecek. Bunun bana çok şey kazandıracağına inanıyorum. İçinde yer aldığım her projede bir adım daha ileri gitmek için çok çalışıyorum. 10 yıl sonra da bambaşka bir yerde olabilirim ve bunun için elimden geleni yapıyorum.

Hayatta bir B planınız var mı?
Tasarım yapmak ama bir B planı olarak değil. Yapmak istediğim birçok şeyi aynı anda hayata geçirmek istiyorum. Yapılabilecek o kadar çok şey varken tek bir yönde ilerlemek bana göre değil açıkçası.

Lise yıllarında popüler bir kız mıydınız?
Çevrem çok genişti hatta bir dönem okul başkanlığı yaptım, okulun mezuniyet törenini de düzenledim. Böyle etkinliklerle ilgilenmek hoşuma gidiyordu.

Aşk var mı hayatınızda?
Maalesef.

Bir erkek nasıl olursa sizi etkileyebilir?
Dürüst olmalı. Kimseyle ilgilenmeyen kendi dünyasında yaşamayı seven erkekler bana hep daha çekici gelir.

Peki kolay etkilenir misiniz?
Hayır, zor biriyim.

Bir sinema filmi ya da tiyatro var mı gündeminizde?
Kışın çektiğimiz iki sinema filmim var. Vizyona girmesini bekliyorum. The Tragedy’de rol aldım. Galası Amerika’da olacak. Çok heyecanlıyım bu yüzden.

Ebru Aykaç
SETİN MUTLULUK KAYNAĞI

Dizinin Demet’i, Zeynep’in annesi Ebru Aykaç, setin en neşeli isimlerinden biri. Bütün gün Emre Kınay’la birbirlerine laf attılar. Taklitler, kahkahalar onların sayesinde havada uçuştu. E, bu kadar çok eğlenen bir ekibin dizinin 10 yıl devam etmesini istemesi çok normal değil mi?

Bu dizide sizi en çok heyecanlandıran şey ne?
En başta senaryo. Ne zaman, ne olacağını bilmiyorsunuz ve sürekli uçta karakterlerle karşı karşıyasınız. Dinamik bir senaryosu var. Bu da büyük keyif veriyor. Çok iyi gidiyoruz, çok güzel bir iş çıkarıyoruz.

Seyircinin bu kadar çok ilgi göstermesinin sebebi sizce ne diziye?
Herkesin bu kadar çok ilgi göstermesinin sebebi sadece gençlik dizisi olmayışı. Anne-babanın hikayesi, aşklar, ayrılık, kavuşma hikayeleri… Hayatın içinde olabilen her
şey var yani. En yakın arkadaşının Demet’e ihaneti... Böyle bir hikayeyi nerede duysak ilgimizi çeker zaten. Gençlerin de bambaşka öyküleri var. Dolayısıyla dizi bir
aileyi kolayca bağlayabiliyor kendine.

Sette en çok kime gülüyorsunuz?

Herkes çok komik bu sette. Çok eğlenerek, keyifle çalışıyoruz.

Yeni sezonda çok iddialı yapımlarla aynı saatlerde ekrana gelecek dizi. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Valla bence biz böyle iyiyiz. Bu tempoda 5-10 yıl falan devam etsin istiyorum dizi. Yazın yayınlanmaya başlamış olmamız da bir avantaj çünkü yaz boyunca tanındık ve kendimizi ispatladık. Hatta sınavımızı verdik gibi görünüyor. Üstelik biz yarışa hızlı başladık şimdi onlar düşünsün. Bayrak yarışında önde olan biz olduğumuz için yeni katılacak arkadaşlara başarılar diliyoruz.

Dizide hayatı arkadaşının kıskançlığı, ihaneti yüzünden mahvolmuş bir kadın var. Sizin hayatınıza böyle bir dönüm noktası ya da ihanet var mı?
Elbette ihanetler, hatalar gördüm. Herkesin hayatında vardır böyle şeyler. Önemli olan onların üzerinden nasıl atladığınızdır. Çünkü bütün hatalar büyütür insanı.
Hepsine bir ders, sınav olarak bakarsanız gerçekten büyüyorsunuz ve bazı şeyler iyi ki olmuş diyorsunuz. Ama elbette Demet’in yaşadığı kolay affedilecek gibi bir hata değil. Çünkü çocuk ve kaybolmuş bir hayat var.

Siz Demet’in yerinde olsaydınız nasıl tepki verirdiniz Jale’ye?
Jale hasta, ölmek üzere. Zaten insanı ikilemde bırakan da bu. Belki aynı evi paylaşmazdım Jale’yle ama dışarıdan yine yardım ederdim. Tabii çok sorardım nedenlerini, çok irdelerdim. Kolay affetmezdim.

İşiniz dışında ki en büyük mutluluğunuz nedir şu an da hayatta?
17 yaşımda bir kızım var çok seviyorum onunla vakit geçirmeyi. En büyük mutluluğum da bu.

Anneliğin en sevdiğiniz hali ne?
Onun bana annelik yapması.

Dizide aileler ve çocukları arasında da iletişim kopuklukları, sorunlar var. Sizin kızınızla yaşadığınız ergenlik problemleri var mı?
Olmaz mı? Hem de nasıl yaşıyoruz. Profesyonel yardım da aldık hatta. Gerçekten çok zormuş. Benim kızım gitti yerine başka bir kız geldi resmen. Artık çok farklı yerlerden beslendikleri için sadece anne ve babanın yetemediği bir çağdayız. O yüzden daha da zor geçiyor. Onunla arkadaş gibi konuşmaya çalışıyorum. Bir şey yaşadığımız zaman kırıldığımı anlamasını istiyorum. Çünkü kızmakla bir yere varılmıyor. Gerçekten kırıldığınızı hissettiğiniz anda duruyorlar. Yine olmazsa rest çekiyorum.
Hande Doğandemir
KEŞFEDİLMENİN DEĞİL, EMEĞİN HİKAYESİ

Aslında daha önce başka dizilerde rol aldı ama onunla asıl tanışmamız ‘Güneşi Beklerken’ dizisiyle gerçekleşti. Kamera arkasında çalışırken, kamera önüne geçen Doğandemir için söylenebilecek başlıca kelimeler; disiplinli, sakin, pozitif ve çok güzel...

Oyuncu olmak istediğinize ne zaman karar verdiniz ve harekete geçtiniz?
Hep içimde oyunculuk yapmaya dair bir istek ve inanç vardı. Kamera arkasında çalışmaya başlayıp biraz daha işin içine girince kendi kendime “Artık başlamalıyım” dedim. Bu işi çok iyi bilen görüşlerine değer verdiğim kişilerin fikirleri ve destekleriyle kamera önüne geçiş yaptım.

Siz kamera arkasında çalışıyordunuz. Kendi isteğinizle geçtiniz yani kamera önüne öyle mi?
Hem kendi isteğim hem de menajerim Nimet Atasoy’la tanışmam kamera önüne geçişimi sağladı. Çok acayip bir keşfedilme hikayem yok açıkçası daha çok çalışma, çabalama, öğrenme ve emek verme hikayesi benimki.

‘Güneşi Beklerken’ dizisine nasıl dahil oldunuz?
‘Şubat’ın bitmesiyle birçok projeyle görüşmeye başladım. Bunlardan biri de ‘Güneşi Beklerken’ oldu. Yönetmenimiz Altan Dönmez’le tanıştık, hikayeyi okudum ve projeye çok ısındım. Gerisi onlara kalmıştı. Sonunda benimle çalışmayı tercih ettiler ve ekibe en son ben dahil oldum.

Gerçek hayatta da koşuyor musunuz?
Bu projeye kadar Zeynep gibi koşmuyordum açıkçası. Yaptığım egzersizlerden biriydi sadece. Zeynep sayesinde bundan sonra koşacağım.

Bu dizi için çok koştunuz mu?
Çok koştum çok. Çalıştığım bir spor hocamız var. Setten zaman buldukça yarış sahnelerimiz için çok sıkı çalışıyoruz. Ve o sahnelerin hepsinde gerçekten koşuyorum…

Peki, sizin babanızla olan ilişkiniz nasıl?
Tek çocuğum ve ailem Ankara’da yaşıyor. Dolayısıyla birbirimize çok düşkünüz ve birbirimizi çok özlüyoruz.Ama mesafeleri aramıza sokmuyoruz. Her gün annemle ve babamla birkaç kez konuşmadan duramam.

Oyunculukla ilgili aldığınız eleştirilerden memnun musunuz?
Şu ana kadar hiç olumsuz bir eleştiri almadım. Mutlaka eksiklerim, geliştirmem gereken yönlerim var ama genel olarak hocalarım, çevrem ve seyirciler tarafından beğeniliyorum. Bu gerçekten gurur verici.

İlk kez kamera karşısına geçtiğiniz an ne hissetmiştiniz?
Hiç heyecanlanmamıştım ve bu duruma çok şaşırmıştım. Elbette bir acemiliğim vardı elimi kolumu nereye koyacağımı bilememiştim.

Hayatta en çok kimin sözünü dinlersiniz?
Annemin. Anneler her zaman en doğrusunu bilir.

Gündelik hayatın en sıkıcı yönü sizce ne?
Rutin. O yüzden çalışma hayatı bana enerji, mutluluk ve istek veriyor. Çalışmadan yapamayanlardanım. Boşa geçen zaman beni mutsuz ediyor. İşimle çok daha mutluyum.

Nasıl bir olay sizi sinirden çıldırtır?
Haksızlık ve saygısızlık. Bir de vicdansızlık çok büyük acımasızlık gibi geliyor bana. Biraz vicdan ve biraz sevgi her sorunu çözer.

Bir erkeğin ilk görüşte sizi etkileyebilmesi için ne yapması gerekir?
Beni güldürmesi lazım. Anlayışlı ve düşünceli olması şart. Devamı kendiliğinden geliyor zaten.
İsmail Ege Şaşmaz
Büyüyünce ‘Örümcek Adam’ olacak


Son zamanlarda basının ve kızların ilgisini ondan daha fazla kimse çekmiyor sanırım. Evet, çok yakışıklı! Ama aynı zamanda çok da başarılı. Dileriz hayallerinin peşinden koşar ve Hollywood’da ‘Örümcek Adam’ olarak karşımıza çıkar.

Nasıl keşfedildiniz?
Her zaman film izlemeye meraklı oldum. İzlerken oyuncuların canlandırdıkları karakterlere nasıl hayat verdiğini, nasıl bu kadar inandırıcı olduklarını düşünmek çok hoşuma gidiyordu. Sonra oyuncu olmak için çok büyük bir hayal gücüne sahip olmak gerektiğini öğrendim. Ve o gün hayal ettiğim her şeyi bir şekilde gerçekleştireceğime karar verdim. Liseler arası tiyatro yarışmasında ‘Sınıfta Acil Servis’ oyunuyla ödül aldım. Özel bir üniversitenin yüzü oldum, reklam filmlerinde oynadım. Sonra bir organizasyonda Kanal D’nin Genel Müdürü İrfan Şahin’le karşılaştım. ‘Güneşi Beklerken’ hayatıma böyle girdi ve ben keşfedildim diyebilirim.

İlk kez kamera karşısına geçtiğiniz an ne hissettiniz, ne yaşadınız?
Ne kadar belli etmemeye çalışsam da heyecanlıydım elbette. Artık alıştım diyebilirim ama oynarken kamerayı görmüyorum.

Dizinin bu kadar tutulma sebebi ne sizce?
Kurgusu çok iyi. Her zaman masanın altında bir bomba oluyor ve ne zaman patlayacak diye herkes bekliyor.

Set ortamında sizi en çok mutlu eden şey ne?
Aile gibi olmamız. Sete geldiğimde sanki ikinci evime gelmiş gibi hissediyorum kendimi. Burada çalışmak çok keyifli, kendimi çok şanslı hissediyorum.

Sette vakit nasıl geçiyor?

Sahnelerimi çalışıyorum, ezber yapıyoruz, sohbet ediyoruz. Her zaman konuşabilecek birileri oluyor. Herkesten yeni bir şeyler öğreniyorum.

Oyunculuk konusunda en çok kim yardım ediyor size?
Kerem Bürsin ve Ümit Çırak.

Eğitim alıyor musunuz?
Oyuncu koçuyla çalışıyorum.

Oyunculuk konusundaki idolünüz kim?
Leonardo Di Caprio ve Jim Carrey.

Bir kariyer planı yaptınız mı kendinize?
Daha çok erken, yapmak istediğim çok şey var. Elbette yavaş yavaş plan yapıyorum. ‘Güneşi Beklerken’ benim için çok büyük bir fırsat oldu, o yüzden şu anda bunun tadını çıkartıyorum.

Size en çok ne mutluluk verir?

Ailem, işim ve hayallerimin peşinden koşmak.

En uçuk hayaliniz ne?
Bir gün Hollywood’da ‘Örümcek Adam’ı oynamak.

Tek kadına bağlılık mı yoksa özgürlük mü?
Tek kadına bağlılık.

Kız arkadaşınız var mı?
Evet.

Kadınlarla ilgili en büyük şikayetiniz ne?
Keşke kendilerini daha çok sevseler. Hem iç hem dış güzellikten bahsediyorum bu arada. Erkekler kendini seven kadınları daha güzel bulur.

Nasıl kadınlar ilginizi çeker peki?

Pozitif, hayalleri olan, ideallerinin peşinden koşan bir kadın. Kendine ve karşısındakine güvenmesi çok önemli. Tüm bunların yanında doğal olmalı, birlikte gülebilmeliyiz ve her konuda birbirimize destek olmalıyız.

Ne soğutur sizi bir kadından?
Aşırı kıskançlık ve güvensizlik. Sahte davranışlar ve ilişkide oyun oynanması da pek hoş değil tabii.

Röportaj ve Prodüksiyon: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Cihan Alpgiray (Rpresenter)
Saç: Hüseyin Açıkgöz
Makyaj: Seçkin Süngüç
Prodüksiyon Asistanları: Aleyna Balkan, Ceren Güngör
Fotoğraf Asistanları: Aslı Akal, Orkun Erbay

‘Güneşi Beklerken’ dizisinin Kanlıca’daki setine konuk olduk. Elbette dizinin adı “Neden Güneşi Beklerken?” diye sorduk. Dizinin yürütücü yapımcısı Emel Sakarya konuya açıklık getirdi: “Dizi karakterlerinin hepsinin hayatında sorunlar var. Zeynep’in babası, Kerem’in geçmişindeki sorunlar, Cihan Hoca’nın mutsuz evliliği… Ama buna rağmen hepsinin umudu da var. O yüzden güneşi, bir ışık doğmasını bekliyorlar” dedi. Ardından oyuncuların yanında bulduk kendimizi. Çok yoğun ama inanılmaz eğlenceli bir setleri var. Bu yüzden hepsini bir araya getirdiğimiz fotoğrafı çekerken çok zorlandık! Çünkü her dakika başka biri patlatıyor espriyi. Hadi gelin bu eğlenceli setin yıldızlarını daha yakından tanıyalım.

Kerem Bürsin
Tüm gözler üzerinde
!

‘Güneşi Beklerken’ dizisinin Amerika’dan transfer ettiği Kerem Bürsin; detaycı, titiz ve tam bir yıldız! Gelecekte daha çok başarıya imza atacağının sinyallerini şimdiden
vermeye başlayan Bürsin’in adına şimdiden yüzlerce sosyal medya hesabı açılmış durumda!

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Dünyanın değişik köşelerinde; kültürleri ve insanları tanıyarak geçen bir çocukluk benimki. Ortalama üç senede bir başka ülkeye taşındık. İster istemez çok şey
kattı bana… Ve ailem gerçekten hayattaki en önemli değerim…

Türkiye’ye dönme karanınızın sebebi neydi?
Ajansım ve içgüdülerim. Hep Türk kimliğimi gururla taşıdım ve burada yaşamak istedim. Özlem, içgüdüler ve ajansım bir araya gelince kendimi Türkiye’de buldum. Kişisel gelişimim için de buraya dönmeyi önemsiyordum. Bu şehrin karakterinin hem bana hem de oyunculuğuma çok şey katacağına inanıyorum.

Geldiğiniz için hiç pişmanlık duydunuz mu?
Hayır, burada olmam bana çok şey kattı ve katıyor.

‘Güneşi Beklerken’in senaryosunda sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
Kurgusu hoşuma gitmişti, ayrıca okul hayatının yanı sıra ilişkilerde yaşanan gerçekçi zorlukların, sorunların olması da beni etkiledi diyebilirim. Ama asıl beni projeye çeken ve güven veren şey hocamız Altan Dönmez ve ekibiydi.

Kerem karakteri hepimizi sinirden çıldırttı. Sonra biraz yumuşar gibi olduk ama sanırım yine bir intikam peşinde. Ne olacak bu Kerem’in akıbeti?
Valla bilmiyorum, bazen beni bile şaşırtıyor.

Kötü karakterler sokakta da pek sevilmez. Siz de tepki alıyor musunuz?
Tam aksine herkes çok yakın davranıyor. Bence Kerem Sayer’e kötü demek biraz haksızlık.

Set ortamınız çok keyifli görünüyor. Nasıl geçiyor set saatleri?
Gerçekten öyle, hepimiz çok yakın olduk, hep dediğim gibi bir aileyiz. Çalıştığımız tempo zor olmasına rağmen beraberliğimi ve uyumumuz zorluğu katlanılır kılıyor. Ayrıca iş ortamında eğlenebilmenin de yapılan işe pozitif bir katkısı olduğunu düşünüyorum.

Lise yıllarında siz de popüler bir çocuk muydunuz?
Galiba. Çevrem çok genişti... Gittiğim lise tam Amerikan filmlerindeki gibiydi; dört bin öğrenci, Amerikan futbolu, arabalar, kız arkadaşlar, müzik… Oldukça güzeldi yani…

Lise yıllarındaki en güzel anınız ne?
Lisedeki son yılım tümüyle benim için çok güzeldi. Hayatımda aşk vardı, oyunculuk açısından başarılara imza attım, yaşadığım en mutlu senelerden biriydi.

Bir sevgiliniz var mı?
Hayır, şu anda yok.

Oyunculuk dışında bizim bilmediğimiz bir yeteneğiniz var mı?
Yetenek demeyelim de, müzik ve yazmak önem verdiğim diğer uğraşlar...

Nasıl bir sinema filminde, kiminle başrol oynamak istersiniz? Nasıl bir karakteri canlandırmak ve bu filmi kim yönetsin istersiniz?
Aklıma birçok insan geliyor ama ben daha bu yolun çok başındayım. O yüzden aklıma gelenlerden kiminle oynarsam bana çok şey katar. Jack Nicholson, Daniel Day Lewis gibi oyuncularla oynamak inanılmaz bir tecrübe olur. Zoru başarmaktan hoşlandığım için kendi sınırlarımı zorlayacak bir karakteri canlandırmak zevk verir. Yönetmen listesi de fazlasıyla uzun ama Martin Scorsese, Paul Thomas Anderson, Çağan Irmak, Fatih Akın gibi yönetmenlerle çalışmayı çok arzu ediyorum.

Emre Kınay
GERÇEK HAYATTA DA ‘TALEBELERİ’ VAR
Türkiye’de onu tanımayan zaten yok. ‘Güneşi Beklerken’ dizisinin sevilen spor hocası Emre Kınay, gerçek hayatta 1995 yılından bu yana oyuncu yetiştiriyor. Şimdi de elbette dizinin genç yıldızlarına destek oluyor. Kınay’ın sahibi olduğu Duru Tiyatro’da da yeni sezonda yepyeni bir oyun sergilenecek.

Bu dizinin sizi en çok etkileyen tarafı ne oldu?
Bu kadar genç bir kadro olmasına rağmen gençlik işi olmaması. Sadece bir lise dizisi olsaydı çok ilgilenmeyebilirdim ama karakterlerin hepsi bir şekilde birbirine değiyor ve farklı hikayeleri içinde barındırıyor.

Çok genç bir kadroyla çalışıyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz yeni nesil oyuncuları?

Özellikle altını çizerek söylemek istiyorum; çok başarılı dört gençle çalışıyorum. Hepsinin önü çok açık. Bu arada bizler de yaşlı değiliz tabii, neyse.

Onlara hocalık yapıyor musunuz?
Elbette. Talebe; talep eden demek. Benden bir şey talep ettikleri zaman seve seve yapıyorum. Sonuçta 1995 yılından beri oyuncu yetiştiriyorum, öğretmenlik yapıyorum. Elbette set içinde yoğunluktan dolayı çok fazla ilgilenemiyorum ama sahne içinde bana danıştıkları zaman küçük dokunuşlarla, yönlendirmelerle seve seve yardımcı oluyorum.

Dizide Zeynep’in bilmediği babası, okuldaki öğretmeni ve aynı zamanda kahramanısınız. Sizin var mıydı bir kahramanınız?
Olmaz mı? Biri edebiyat hocam Hüseyin Dallı, diğeri felsefe hocam Mehmet Akif Tungul. Hüseyin Dallı’yı liseden mezun olduktan sonra 1-2 sene daha gördüm ama sonra koptuk. Mehmet Akif Tungul’la hala konuşuyoruz. Oyunculuk biraz felsefi ve ilginç bir iş. Şimdi herkes oyuncuyuz diye geliyor ama aslında o kadar kolay bir iş değil. Felsefesi, psikolojisi, sosyolojisi olan bir iş bu. Üzerine kafa yormanız gerekir. Ve benim hocalarımın oyunculukla ilgili çok ciddi yönlendirmeleri var üzerimde. Elbette anne-babadan kaynaklı bir yönlendirme de var ama hocalarım da çok etkili olmuştu.

Duru Tiyatro’da yeni sezon açılacak. Sahne sıkıntınız devam ediyor mu?
Evet, ediyor. Ama sahne gitse bile bize bir şey olmayacak. Duru Tiyatro sahnesiz tiyatrolardan biri olarak hayatına devam edecek. Yeni sezonda da Zihni Göktay’la Sam Bobrick’in ‘Halktan Biri’ oyununu sahneleyeceğiz. Politik bir komedi.

Oyunculara ve tiyatrolara bu kadar baskı  uygulanan bir dönemde politik komedi yapmaktançekinmiyor musunuz?
Ben en başından beri politik komedi yapıyorum zaten. Ve en başından beri Türkiye’deki tiyatro tarzının politik olması gerektiğini söylüyorum. Politik tiyatro dediğimiz şey, basitleştirilmiş ifadesiyle halkın bir derdiyle ilgili hikayeler anlatan, birebir halkın derdine temas eden veya da onun gördüğü olayları başka bir pencere açıp oradan gösteren tiyatro biçimi. O yüzden politik tiyatro değil, tiyatronun kendisi tehlikeli bir sanattır aslında. Üstelik tiyatroyla sadece bu dönemdeki siyasetçiler değil, Ecevit, Demirel, Özal zamanında da uğraşıldı.

Hayattan karşılığını alamadığınız bir şey olduğunu düşünüyor musunuz?
Yok. Zaten hayattan öyle bir beklentim yok. Hayatta siz ne yaparsanız yapın olacak olan oluyor. O yüzden özel olarak bir çabam yok. Olan her şey kabulüm.

Hayal kurar mısınız?
Çok sık.

Bu aralar kurduğunuz en büyük hayal ne?
Çok politik olur söylemeyeyim.