"Hayatımın amacı çocuklarım"

Demet Kutluay mutlu bir yuvanın, mutlu çocukların mimarı. Eşini ve çocuklarını hayatının merkezine oturttuğunu söyleyen Kutluay kızı İrem ve oğlu Ömer’le keyifli bir gün geçirdik.


Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Murat Sargın
Styling: İrem Akalın
Styling Asistanları: Melike İlanku-Özlem Şahin
Mekan için Party Kids’e teşekkür ederiz.


Demet Kutluay; kariyerinin zirvesine ulaşmış bir model, dünya güzeli çocukların sahibi bir anne ve çok aşık bir eş. Kutluay’ın hayatının kısa özetini yazdım size. Kuralcı ama çocuklarını şefkat ve sevgiyle büyüten bir anne o. Disiplinli ama katı değil, kurallarla büyüyen, özgüven sahibi çocuklar yetiştiren Kutluay, çocuklarını hayatının merkezine oturtmuş: “Çocuklarım doğduktan sonra ‘Ne için yaşıyormuşuz ve tüm bunları neden yapıyormuşuz?’ dedim gerçekten. Şimdi hayatımın bir amacı var. Yemek yerken bile kendi fitliğimi değil, onlarla daha uzun ve sağlıklı bir ömür geçirmenin peşindeyim artık. Çünkü biliyorum ki büyüdüğünüzde de anne ve babaya çok daha fazla ihtiyaç duyabiliyorsunuz.” Anne olmadan önce, daha bencil bir insan olduğunu da söyleyen Kutluay’ın annelikten önce bencilliğini kıran bir dönüm noktası daha var; İbrahim Kutluay! Çekim sırasında bulunduğumuz mekana minik bir ziyaret gerçekleştiren eşini büyük bir heyecan ve sevgiyle karşılayan Demet Kutluay’la çocuklarını, evliliğini ve kurallarını konuştuk.

İrem ile Ömer nasıl bebeklerdi?
Biz İrem’i büyük bir heyecanla ve istekle bekliyorduk. İrem doğduğunda her şeye çok hazırdık. Kolik olduğu için biraz sancılı dönemler geçirdik ama her şeye rağmen çok mutluyduk. O kadar isteyerek anne olmuştum ki kızım geceleri ağlamasın diye sürekli ayakta dolaşarak, uyumasını sağlıyordum. Çamaşır makinesi elektrikli süpürge, fön makinesi… Onu rahatlatacak her yöntemi deniyordum. Hamileyken Simply Red’in bir albümü vardı, hep onu dinlerdim. O müziği açıp kucağımda onunla dans ettiğim anda sakinleşiyordu. Şu anda bunları yap deseler belki yapamam ama o anda başka bir gücüm vardı.

Destek alıyor muydunuz?
Annem ve kayınvalidem de destek oldu her zaman. Bir dadımız vardı ama birebir, ben hep yanlarındaydım. Çocuklarımın her şeyini kendimin yaptığımı söyleyebilirim. İrem doğduğu günden itibaren onu ben yıkadım, ben giydirdim. Hatta ben biraz sabırsız ve çabuk sinirlenebilen biriyim. Ama bebeklerimi doğurduktan sonra sanki ruhum sakinleşti. Hiçbir şeyden şikayet etmeyen biri oldum. Bu çok enteresan... Bence Allah’ın bir hediyesi. Çünkü gerçekten bazen yıpratıcı süreçler yaşayabiliyorsunuz. Ve bunlar hiçbir anne adayına söylenmiyor. Hep şöyle bir tablo çiziliyor; bebeğini doğuracaksın, eve geleceksin ve güllük gülistanlık bir hayatın olacak. Halbuki yok böyle bir hayat. Elbette çok keyifli ama kimse zor yanlarını anlatmıyor. Göğüslerin ne kadar çok yara olduğundan ve emzirirken bunun ne kadar canını acıtacağından kimse söz etmiyor. Tecrübesizlikle pek çok hata yaptım. Ama hepsini kolay algıladım ve annem ile kayınvalidem yanımda olduğu için her şeyi daha rahat atlattım. İrem doğduktan sonra üç ay ikisi de bizde kaldı. Bu büyük bir lükstü.

Anladığım kadarıyla Ömer’de hayat sizin için daha kolaydı.
İrem’e göre Ömer kolay bir bebekti. Belki ikinci çocuk olduğu için, belki de ben rahatladığım için… Çünkü annenin bütün elektriği, enerjisi çocuğa yansıyor. Annenin morali bozuksa bebek de huysuz oluyor. Bu İngiltere’de yapılan bir araştırmayla da kanıtlanmış. Anne ve bebeklerin ayrı ayrı elektroları çekilmiş. Karıştırmışlar, eşleştirdiklerinde anne ve bebeğin elektrolarının aynı olduğu ortaya çıkmış. Ömer’de biraz daha rahatlamış ve tecrübeli olduğum için, kendi adıma daha kolay bir bebeklik geçirdiğini söyleyebilirim. Ömer doğduktan sonra biri kucağımda diğeri paçamda uyuyorduk biz. Ben beş ay İrem’de, beş ay da Ömer’de yastık yüzü görmedim. İkisini de ilk beş ay koynumda uyuttum. Ve onlar rahat uyusunlar diye hep koltukta oturarak yaptım bunu. Onlar uyurken ben sadece aralarda kestirdim diyebilirim. Ben kestirirken annemler etrafımıza yastıktan bariyer örer, bebeklerime bir şey olmasın diye başımda nöbet tutarlardı. Ama bunları gerçekten şikayet etmek için anlatmıyorum. Hiçbir şey bana bundan daha fazla haz veremez.

Annelerin çektiğini hayatta kimse çekmiyor gerçekten…
Ama bunu çile ya da çekmek olarak görmüyor insan. Çok isteyerek çocuk sahibi olunca belki de böyle oluyor. Bir de keyifli ve huzurlu bir evliliği varsa insanın…
Hem kız hem erkek çocuk annesisiniz. Yetiştirirken farklı bir tarz izlediğiniz oluyor mu?
İkisini birbirinden hiç ayırt etmiyorum. İrem’e ne diyorsam Ömer’e de aynı şeyi söylüyorum. İrem nasıl kendi tabağını kaldırıyorsa masadan,Ömer de kendi tabağını kaldırıyor. İkisi için de her zaman aynı kurallar geçerli.

Baba nasıl bakıyor kurallara?
Babaları da aynı şeyi söylüyor. Zaten bu kuralları tek başıma koymadım. İbrahim’in spordan gelen öyle güzel bir disiplini var ki… Belki hayattaki disiplinimin yüzde 50’sini ailemden aldıysam, geri kalanını İbrahim’le tanıştıktan sonra edindim. Çok sistemli bir hayatı var. Ama İbrahim kuralları biraz daha esnetme taraftarı. Ben ondan bu esnekliği de öğrendim. Mesela çocuklarımız için hafta içi okul varken kurallarımız çok net ama hafta sonu kuralları biraz daha gevşetebiliyoruz.

Anneliği üç kelime ile anlatmanızı istesem bana ne söylersiniz?
Karşılıksız sevgi, sonsuz sabır ve sonsuz öğreti.

Anneliğin en sevdiğiniz hali hangisi?
Çok enteresan ama birinin size muhtaç gözlerle bakması çok acayip bir şey. Tamamen size bağlı her şey. Siz ona sevgi verdikçe, sevgi dolu bir çocuk oluyor. Siz ona terbiye verdikçe, düzgün bir insan oluyor. Siz ona ilgi verdikçe, okulunda daha başarılı oluyor. O kadar önemli ki ebeveyn olmak. Bunun sorumluluğunu bilerek hareket etmek bence en yüce şey. Yani çocuklarımı yetiştirirken onların benim malım olmadığının farkındayım elbette. Onların sadece annesiyim. Her zaman benim istediklerimi yapmak zorunda değiller. Ama benim çok büyük bir sorumluluğum var; onları iyi birer insan olarak yetiştirmek ve onlara her zaman sevgi dolu bir ortam sunmak. Kısaca anneliğin en güzel yanı bence iyi bir insan yetiştirmek. Çünkü ileride toplumu oluşturacak insanları yetiştiriyorsunuz.

Çocuklardan önce ve çocuklardan sonra diye hayatınızı ayırdığınızda en çok nelerin değiştiğini söyleyebilirsiniz?
Eskiden daha bencil bir insandım. Bu durum ilk olarak İbrahim’le kırıldı. Onunla bir hayat paylaşmaktan ve onu hayatımın merkezine koymaktan çok büyük keyif alıyorum. Sonra çocuklarımız doğunca, onlar da o merkeze oturdular. Çoğu şeyin önceliği onlar oldu elbette. Annem: “Bir an gelecek ki ilk çocuğun olduğunda ‘ben çocuksuz ne yapıyormuşum’ diyeceksin. İkinci çocuğun olduğunda ise ‘sanki hep iki çocukluymuşum gibi hissediyorum’ diyeceksin” derdi. Ve ben bu iki cümleyi de kurdum. Çocuklarımdan sonra “Ne için yaşıyormuşuz ve tüm bunları neden yapıyormuşuz?” dedim gerçekten. Şimdi hayatımın bir amacı var. Yemek yerken bile kendi fitliğimi değil, onlarla daha uzun ve sağlıklı bir ömür geçirmenin peşindeyim artık. Çünkü biliyorum ki büyüdüğünüzde de anne ve babaya çok daha fazla ihtiyaç duyabiliyorsunuz. En azından ben duyuyorum! O yüzden her zaman daha dik, daha dinamik, daha sağlam durmaya çalışıyorum. Annem bazen “Senin bu kadar iyi bir anne olacağını tahmin edemezdim” diyor. O bile şaşırdı bana. Çünkü çocuklarıma ve eşime karşı sonsuz tahammülüm var.

Dadı seçerken insanlara verebileceğiniz en büyük tavsiye ne?
Belki dört dörtlük yapamaz her şeyi ama sevgi dolu olması çok önemli. Belki altını değiştirmeyi iki saat unutur, belki yıkarken güzel kurulamaz, belki yedirirken sizin kadar titizlenmez ama çocuğunuza sevgi dolu bakması dadı seçerken altın kural sevgi olmalı. Diğer her şeyden çok daha önemli.

Peki iki çocuklu bir çift olmanın güzel yanları neler?
Gerçekten aile olduğunuzu hissetmek. Tek çocukla biraz daha sessiz oluyor her şey. İki çocukla hayat çok hızlı ve eğlenceli geçiyor. En güzeli de oturup karşılarına onları izlemek. İki kardeş öyle güzel sohbet edip, oyunlar oynuyorlar ki… Hayatta bundan daha güzel bir şey olabilir mi bilmiyorum. Geçen gün İrem, Ömer’in yanında uyumuş. İrem gece tuvalete kendi kalkıyor, suyunu içiyor yatıyor ama Ömer daha bunları yapamıyor. İrem yanında uyuyunca gece birlikte yapmışlar her şeyi. Sonra sarılıp yatmışlar. Ve sabah Ömer ona demiş ki: “Niye sen ilk doğdun, ben ilk doğsaydım keşke.” Sonra oturup, kavga etmeden bunun analizini yapmışlar. Çok komikler, bunları görünce her gün yeniden çok güzel bir şey yaptığımı düşünüyorum.

Evliliğiniz, aşkınız iki çocuktan sonra ne durumda?
Her şey ilk günkü gibi. İlk günden farklı olarak ilgimizin biraz çocuklarımıza dağıldığını söyleyebilirim ama İbrahim’le aşkımız ve sevgimiz hala aynı boyutta devam ediyor. İnşallah böyle devam edecek. Zaten çocuklarımın mutluluğu bizim mutlu evliliğimizin sonucu. Hiçbir zaman sorunlu çocuklarım olmadı. Çünkü mutlu bir yuvada büyüyorlar.

Televizyon, podyum, yeni projeleriniz… Nerelerde göreceğiz sizi bu sene?
Reklam kampanyaları, tanıtımlar, dergi çekimleri… Bunlar hayatımda olmaya hep devam edecek. Bunun dışında yeni yayın döneminde belki televizyonda bir şeyler yapabilirim. İyi ve beni cezbedecek bir şey olursa televizyon programına yeşil ışık yakabilirim.


Planlı bebekler miydi?
Evet, bebeklerimin ikisi de planlıydı.

Üçüncü bebeği istiyor musunuz?
Aslında dönem dönem düşünüyoruz İbrahim’le. Çok şükür hem kızımız hem oğlumuz var başka çocuk yapmasak mı diyoruz ama bazen de çok özlersek bir bebek daha yapalım fikrine gelebiliyoruz. İkimiz de daha genç olduğumuz için bir gün yeniden olabilir elbette. Bir de herkes çocuklarınız büyüdükçe hayat daha da zorlaşacak derdi… Hakikaten öyle oluyormuş. Şimdi İrem okula başladı. Her gün ödevi, toplantıları, aktiviteleri, arkadaş grupları…

İlk aşkı…
Daha henüz öyle bir şey görmedik. İlk ve tek aşkı babası şu anda.

Kıskanıyor mu sizi babasından?
Çok öyle bir huyu yok açıkçası. Ama bütün derdi babasıyla. Sabah kalkıyor babası, akşam eve geliyor babası… Hep bir babasını sorma durumu var. Ve tabii babası da ona çok düşkün.

Ömer’le babasının nasıl bir ilişkisi var?
Ömer’le değişik bir ilişkileri var. Arabalar, toplar, maçlar…

Sizin İrem’le anne-kız arkadaşlığınız başladı mı?
Tabii tabii beraber kıyafetler deniyoruz, birbirimizin fotoğraflarını çekiyoruz. Onunla başka bir ilişkimiz var. Ömer’le böyle olamıyor tabii. ‘Haayyyttt’ diyerek tekmeyle bana doğru koşuyor. Hatta geçen gün kötü bir tekme yedim Ömer’den, yüzüme buz koymak zorunda kaldım. İnanılmaz güçlü ve bütün oyunları güç üzerine kurulu. Atlasın, zıplasın, koşsun istiyor sürekli. İrem daha narin oyunlar peşinde.Büyümenin getirdiği bir olgunluk var artık İrem’de. Onunla yolculuk yapmak bile çok keyifli.

Aralarında bir kardeş çekişmesi var mı?
Var, devamlı var. Sen kaç köfte yedinden, boyaları kıracaksına, annemin yanında sen oturdundan, babamın kucağında sen uzun durduna kadar uzayıp giden bir liste sayabilirim. Bunların hepsi hesap ediliyor, sayılıyor. Ne senle, ne sensiz durumları var biraz.

Peki evde çocukların mı sizin mi sözünüz geçer?
İbrahim ve benim.

Kuralcı bir anne misiniz?
Biraz kuralcı ama çocuklarını devamlı sevgiyle şımartan bir anneyim. Çünkü çocukların biraz kuralla büyümeleri gerektiğine inanıyorum ve şu anda bunun kendi çocuklarımdan meyvelerini yiyorum. İrem daha sekiz aylıkken onun düzenini kurmuştum. Her zaman aynı saatte yatar, banyosunu yapar, yemeğini yerdi. Arkadaşlarım; “Ne olacak daha bebek bir saat geç uyusun, rahat ol” derdi hep ama bu düzeni hiç bozmadım. Şu anda İrem sabahları kendi kalkıyor, giyiniyor, kendini yıkıyor. Onlara cezayla hiçbir şey yaptırmadım. Ancak her zaman disiplinli bir anne oldum. Bu da kendilerine olan güvenlerinin yüksek olmasını sağladı. İrem’e hiçbir zaman ‘otur ödev yap’ demedim. O her zaman okuldan geldiği zaman ödevlerini yapması gerektiğini biliyordu. Ben de böyle büyüdüm ve hayatta bunun avantajını çok kullandım.

Kendi sistemlerini kendilerinin geliştirmelerini sağladınız yani…
Evet, ama bunların hepsi o bebekliklerinde kurduğum disiplinle oldu. Çocukların terbiye edilebilmesi için yedi yaşın çok geç olduğunu düşünüyorum. O yüzden çocuklarımın bizden alacağı terbiye konusunda titiz biriyim. Diğer insanları rahatsız etmemeleri, kibar olmaları, biriyle tanıştıkları zaman merhaba demeyi bilmeleri gerekiyor. ‘Çocuktur boşver bağırsın’ gibi cümlelere ve davranışlara karşıyım. Okuldan önce çocukların her zaman ailede terbiye edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Peki, sabrınızın tükendiği anlarda ne yapıyorsunuz?
Kendime nefes alma alanları yaratıyorum. Allah’tan yardımcılarımız var. Biraz nefes alıp, ondan sonra tazelenmiş ve iyi bir enerjiyle çocuklarımın yanına geri dönüyorum.