“Her şey rüya gibi...”

Çağla Şikel Altuğ, "tüm yaşadıklarım beni bugüne getirdi” diyor!

“Her şey rüya gibi...”


Basın dönem dönem çok yüklendi sana. Tost mesajı, özel defile vs. Nasıl etkiledi bu haberler seni, neler düşündün o dönemlerde, hayatına nasıl tesir etti tüm bunlar?
O haberler beni yıpratmayabilirdi ama “Bu ben değilim, şimdi insanlar benim hakkımda olmadığım biri gibi düşünüyorlar, bunu ben yapmadım...” diyordum. Oturup insanlara bunu nasıl anlatabilirim diye endişeleniyordum. Konuşmasam kabul etmiş olurum, açıklama yaparsam başka türlü... Bu kısmıydı zor olan.

“Şu olay olmasaydı, ben asla bugünkü Çağla olamazdım” dediğin, hayatını çok etkileyen bir durum yaşadın mı?

UĞurkan Erez ile tanışmam, bu yolda ilerlemem konusunda elbette çok büyük etken oldu, çünkü onun sayesinde yarışmaya girdim. O güne kadar hiç aklımda olmayan bir şeydi.

Uzun boylu, uzun saçlı, esmer güzeli bu genç kıza “Sen manken olmalısın” diyen birileri mutlaka olmuştur!
Öyle güzel bir kız değildim ki! Hani bazen öyle kızlar vardır ki, “Sen git bir güzellik yarışmasına katıl” dersin, öyle bir izlenim bırakır. Ben öyle değildim, ama Uğurkan Erez, “Sende farklı bir şey var” dedi ve ben kendimi güzel bulmayarak o yarışmaya nasıl girdim, hala bilmiyorum. Tek bir silahım vardı, çok iyi dans ediyordum. Herhalde beden dilim sayesinde, yarışmayı kazandım diye düşünüyorum.

Bir nevi çirkin ördek yavrusu hikayesi o zaman seninki! Peki şu anda aynaya bakınca ne hissediyorsun?
Öyle güzel bulmuyorum kendimi ama değişik bir tipim olduğunu düşünüyorum. Taş bebek değilim ve öyle olmayı da istemezdim. Şimdi herkes estetik mucizesi sayesinde birbirine benziyor; standart bir tip olmadığım için mutluyum. Ben enerjimi çok seviyorum. Beni podyumda en arkaya da atsan, en çirkin kıyafeti de versen taşırım ve mutlu ederim beni izleyeni.

Yarışmaya hiç katılmamış olsaydın...

Muhtemelen şu an bir dansçı ile evli ve çoktan çocuk sahibi bir kadın olurdum.

Emre Altuğ için, hayatımdaki “o” demişsin. Ne anlama geliyor bu?
Emre benim hayatımda olmadan önce, benim de hayatımda bir “o” olacak derdim! Bazen dersiniz ya, “Kim olacak, Allah’ım en azından bir göstersen ya da bana onu belli etsen” diye... Benim için o insan, Emre. Onun için ben“o” muyum bilemiyorum tabii, ama herhalde öyle ki, şu an güzel bir yuvamız var.

Kuzey’in ismini kim koydu?
Sibel Arna koydu. İkimiz de hamileydik o zaman. “Rüzgar olmasaydı ben Kuzey koyardım” deyince, hoşumuza gitti. Ben hep kızım olsun istediğim için kız isimleri düşünmüştüm. Emre, “Babanın ismini de koyarız, Hüseyin Kuzey” olur dedi. Cinsiyeti belli bile değildi...

Hala çok güzel ve fit görünüyorsun. Ebru Şallı gibi senin de hamileyken 6-7 kilo almış olman üzerine çok yazıldı…
Ben hamileliğimin ilk üç ayı boyunca et, tavuk, balık hiçbir şekilde yiyemedim. Sadece, içinde sebzelerin olduğu Kars usulü yoğurt çorbası içtim, karpuz ve beyaz peynirle beslendim. Oysa ete bayılırım ama midemi bulandırıyordu. İlk üç ay 2 kilo verdim, 64 kiloydum, 62 oldum. Sonra beslenme düzenim normale döndü, hamileliğimin son dönemlerinde ise tatlıya çok yüklendim. Gece yarıları profiteroller, çikolatalar yiyordum. Neden kilo almadın dersen, bu kadar yıldır hep düzenli beslenmiş, hep spor yapmış bir insanın, bu kadar kredisi de olsun, değil mi? Biraz sinir bozucu olabilir ama kimse de kusura bakmasın.

Tıpkı Heidi Klum gibi doğumun üzerinden 2 ay geçmeden tekrar podyuma çıktın. Peki hiç aklından “Doğum yaptım ama hala vücudum süper, podyuma da çıkarım, dergilere de kapak olurum” şeklinde düşünceler geçiyor mu?

Ben bunun çok farkında değilim aslında. “Benim bir çocuğum var ve hala fıstık gibiyim” demiyorum. Belki daha çok kilo alsaydım ve sonra verseydim düşünürdüm ama bende bir değişiklik yok. Aslında şu anda kendimi öyle çok iyi de hissetmiyorum. Çünkü spor yapamıyorum. Yine de, spor yaparken yaşadıklarımdan daha fazlasını hissettiren bir durumum var, annelik. Doktorun bana, “Bebeğinizi bu ay çok güzel beslemişsiniz, şu kadar gram almış” demesini hiçbir şeye değişmem. O güzellik kavramı, yer değiştirdi. Benim kilo vermiş olmam değil, bebeğimin kilo alması beni gururlandırıyor.

Peki, şöyle bir arkana dönüp geçmişe bakınca, arkanda nasıl bir tablo görüyor, neler hissediyorsun?

Ben hep çok güzel bir hayatım olduğunu ve çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Evliyim, müthiş bir aile kurdum, çok sevdiğim işim, hatta işlerim var. Bundan daha güzel bir şey olamaz. Her şey rüya gibi...


Normal doğum yaptın. Çok sancı çektin mi peki?

Ben çok istiyordum bu deneyimi yaşamayı. Acı çekmekten değil, doğum koçum gelemezse, yanımda olamazsa, beni sakinleştiremezse diye korktum. Sabah 9 gibi suni sancıyla başladı doğumum, çünkü rahim açılmaya başlamıştı. Akşam 5.30 gibi doğumhaneye alındım. Bu süreçte ben avaz avaz bağıracağım yerde, kahkahalar atıyordum. Babalar doğuma girsin mi girmesin mi diye halen tartışılıyor...

Emre Altuğ nasıl bir karar verdi?

Ben hamileliğimin başından beri “İstemiyorsan girme, bu bir travma olabilir, ne yaşayacağımızı bilmiyorum, dolayısıyla bunun için sana baskı yapamam” dedim. Emre de “Bilmiyorum, girmem herhalde” diyordu. Ama doğum başlayınca, yeşil önlüğü ile başımda buldum Emre’yi. Hatta onun için çok endişelendim, sesi soluğu çıkmıyordu. O anı beraber yaşamak tabii ki mükemmeldi.

Nasıl bir baba Emre Altuğ?
Ben onu çok daraltmamaya çalışıyorum, “Sen de şöyle yap” demiyorum. Benim artık takatimin kalmadığı, yorulduğum, sinirlerimin yıpranmaya başladığı, uykusuzluğumun had safhada olduğu an, anlıyor ki Çağla’nın bana ihtiyacı var... O zaman hemen uyutuyor, gerekirse banyosunu yaptırıyor.

İlişkiniz nasıl etkilendi çocuktan? Ya da şöyle sorayım, aile olmak nasıl bir enerji getirdi ilişkinize?

Biz şu anda o “aile” olmayı sadece anlarda hissedebiliyoruz. Yoksa “Gazı mı var, acaba nesi var?” derdindeyiz. Biz, Emre ile evlendikten çok kısa bir süre sonra çocuk sahibi olmaya karar verdik. Bir şeyleri henüz yitirmeden çocuğumuz olsun istedik, böylece Kuzey ile yoluna girmeye başladığında bir şeyler, yine aşkımıza aynen devam edeceğiz zaten.

Evlendikten kısa süre sonra dedin ya; “Yaşım artık geldi 30’a, geç kaldım” durumu var mıydı?

Bana kalsa ben daha genç anne olmak istiyordum. Biz Emre ile çok istiyorduk bu duyguyu yaşamayı, asıl sebep bu. Hazırdık buna.

Hep anne olmayı isteyen biri olarak, ilk zamanlar, Emre Altuğ’a “İşte evlenilecek ve çocuğumun babası olacak adam” gözüyle bakmış mıydın?
Emre ile ben hem çok eğleniyordum, hem de onun aile kurabilecek sorumlukta olduğunu biliyordum, hala da öyle. İkimiz de bu bilince sahip insanlarız. İşte bu yüzden bir yuva kurduk.


Bu arada, siz kilo verdikçe, Emre Altuğ kilo mu alıyor?

Aslında, Emre evlendiğimizden beri çok daha sağlıklı besleniyor. Ekranda göründüğünden daha iyi vaziyette. Hiç spor yapmamasına, o kadar gece yarıları çikolata ve fıstık ezmelerini götürmesine rağmen, bence gayet sağlıklı ve formda.

Son olarak, şu hep tartışılan solaryum konusuna değinmek istiyorum. Hep solaryumlu mu geziyorsun gerçekten?

Babam çok esmerdi benim, ben de beyaz değilim. Ama kendimi kötü hissettiğimde, Dubai ya da Arjantin gibi sıcak ülkelere gidip, kışın ortasında bile yanık tenle dolaşmayı seviyorum. O kadar solaryuma girseydim, cildim pörsümüş, elimde kalmıştı şu anda! Ama şu sıralar hiç kendime vakit ayıramıyorum, ne makyaj yapabiliyorum, ne saçıma başıma bakabiliyorum... Kuzey beni çok emdi. Sadece bu çekimden önce kendimi iyi hissetmek için solaryuma girip geldim.Tüm yeni anneler gibi, gözlerinde farklı bir ışık var Çağla Şikel’in... Geçmiş, yaşanan tüm polemikler, söylentiler, üzüntüler geride kalmış, belli… Doğum sonrası Çağla Şikel nasıl mıydı? İşte tıpkı kapaktaki gibi: Çok güzel, inanılmaz fit, enerjik! Kapak çekiminde ekipçe hep bir ağızdan sorduk: “Yani, bir insan nasıl olur da 45 gün önce doğum yapar ve gram fazlası olmaz?” 40 gün önce de görsek, yine bu kilodaymış işin aslı... Kıskançlıktan çatlamadık, fakat özendik doğrusu! Gerçi kendisi bu konuya takılmıyor, “Benim kilo vermem değil, oğlumun kilo alması beni gururlandırır” diyor… İşte bu yüzden olsa gerek, Çağla çekim için hazırlanırken, Kuzey de annesinin yanı başında... Sık sık emzirme molaları veriyoruz!

Çağla ile ertesi gün, evlerinde röportaj için tekrar bir araya geliyoruz ve biraz uyku, biraz gaz çıkartma ve alt temizleme gibi ritüeller arasında, bir yandan da sohbet ediyoruz. Tabii ki her yeni annenin yaptığı ve her yeni anne ile yapıldığı gibi, öncelikle bebekten bahsediyoruz. Bir de 5 yıldır birlikte olduğu Emre Altuğ’dan... (Çağla; “en fazla 20 gün ayrı kaldık, diğerleri günler, saatler hatta dakikalardı... Onları hiç ayrılıktan bile sayıp seneyi bölmüyorum” diyor.)


Kuzey’den önce ve Kuzey’den sonra hayat ne şekilde farklılık gösterdi?

İnsan tabii “Ben daha önce ne yapıyormuşum?” diye düşünüyor. Her şey o, şu anda. Sevgili Sezen Aksu’nun, Kuzey doğduğunda yolladığı çiçekte bir not vardı: “Emre, Çağla; Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” yazıyordu. İlk günlerimdi ve çok zorlanıyorduk, bebeğin başından ayrılamıyordum. Bakıyorum da, gerçekten hiçbir şey eskisi gibi değil! Annelik bana daha önce bir şey ifade etmiyordu. Annem hep “Anne olunca anlarsın” derdi. Örneğin, benim şimdiden aklım almıyor, benden başka bir kızı beğenecek olduğunu...

Daha 45 günlük... Şimdiden mi kıskançlık krizleri başladı yoksa?
Allah nasip ederse sağlıkla büyümeyi ve ileride yanında bir kızla gelip, “Ben bu kızı seviyorum” derse, ne yaparım bilmiyorum. Emre, “Saçmalama, olur mu öyle şey” diyor. “Kızın gelse ve sana böyle” dese dedim, “Arka bahçeye gömerdim oğlanı” dedi direkt. Evet, feci şekilde bir kıskançlık geldi üzerime. Şimdi bile kıskanıyorum, ilerisini düşünemiyorum. Çok çirkin bir kaynana olurum ben, hiç öyle sempatik olayım ayağı yapmam.