Karizmatik ikili

Engin Hepileri ve Caner Cindoruk... İki yakışıklı! İki düşünceli adam! İki iyi oyuncu! Yeni bir filmde başrolleri paylaşıyorlar... ‘Çalsın Sazlar’ filminin hikayesini dinler dinlemez heyecanlandık. Neden mi? İşin içinde bir kadın, iki adam ve bolca aşk var.

Karizmatik ikili

En son ne zaman hissettiniz bu duyguyu?
3-5 yıl oluyor.

Rol arkadaşınız Gökçe Bahadır ile sürekli birlikte olduğunuz yazılıyor…  
Oyuncuların kaderi belki de rol arkadaşlarıyla yakıştırılmaları. Biz bu sebeple basında yer alan ne ilk çiftiz ne de son olacağız. Eskiden doğruluğu olmayan haberler beni çok etkilerdi şimdi ise olağan karşılıyorum. Gökçe ile sette iyi anlaşıyoruz ama sadece o kadar.

Nasıl bir kadın sizi etkileyebilir?
Anlamak, anlatmak, anlaşılmak çok önemli benim için. Beni ve hayatımı, çok iyi çözümlemesi gerekiyor. Elbette benim de onu doğru çözümleyebilmem… İlişki, kendi yolunu başka bir insanın yoluyla birleştirmektir. Bazen ortak çizgide buluşursun bazen keskin virajlar alırsın bazen de alamaz yolun sonuna gelirsin... Yolun sonuna kadar bazen süratle bazen asgari hızda ama yan yana gidebileceğim, bazen şoför olarak bazen onun şoförlüğünde hayatımın direksiyonunu paylaşabileceğim, rahat, huzurlu, konforlu bir seyahatin co-pilotudur beni etkileyen kadın.

‘Aramızda Kalsın’ dizisiyle komedi yannızı da gördük. Komedinin sizi cezbeden yanı neydi?
Özellikle son iki yıldır komedinin daha büyük bir gereksinim haline geldiğini düşünüyorum. Kötü süreçlerden geçiyoruz ve bu süreçlerde insanlara yüzünde bir parça olsun gülümseme yaratabiliyorsak ne mutlu bize. Komedinin dramdan daha zor bir iş olduğunu düşündüğümü de eklemeliyim. Bir insanı çok kolay ağlatabilirsiniz ama çok kolay güldüremeyebilirsiniz.

Aynı zamanda yeni bir oyunla aynı sahnedesiniz... ‘Köpek, Kadın, Erkek’ ne anlatıyor bize?
Bir köpeğin gözünden evrensel bir ilişkiyi anlatıyoruz. Kemal Aydoğan sahneliyor. Barış Yıldız ve Zamire Zeynep Kasapoğlu’yla paylaşıyorum sahneyi.

Oyunculuğu kendinize meslek olarak seçtiğinizde kaç yaşındaydınız?
15 yaşındaydım.

Nasıl oldu?
Amcam Erdal Cindoruk, Adana Şehir Tiyatrosu’nda sanat yönetmeniydi. Çocukluğum oyun izleyerek geçti. 15 yaşında işin mutfağında çalışmaya başladım. Yerleri paspasladım, dekorları boyadım, çivi çaktım. 17 yaşımda ilk kez profesyonel olarak ‘Fehim Paşa Konağı’ ile sahnedeydim.

Geçmişi nasıl değerlendiriyorsunuz, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?
Geçmişe bakınca çok şanslı bir insan olduğumu düşünmüyorum. Gelecek içinse tek bir beklentim var. Öldükten sonra ‘iyi adamdı, iyi oyuncuydu’ desinler yeter bana.

Hayatta en çok ne mutlu eder sizi?
Bazen yolda yürürken küçük bir çocuğun yüzündeki gülümseme bile beni mutlu edebiliyor. Yani mutluluk aslında çok uzaklarda aranılası bir şey değil, tam aksine hayatın içinde ve çok basit yerlerde diye düşünüyorum.

Sadakat nasıl bir kelime?
Sadakat benim hayattaki en önemsediğim kelimelerden biri. Sadece karşı cins ile olan bir ilişkide değil, ailende başlayıp çevrende gelişen en önemli etik kural.

Arkadaşlarınız en çok ne için kızarlar size?
Yakın arkadaş grubumla birçok konuyu tartışıp birbirimizi rahatça eleştirebiliyoruz. Ama ötesinde, sıkıntılarımı, söylemek istediklerimi  içime atan bir yapım var, bu tutumum zaman zaman patlamalara sebep oluyor. Yaşadığım patlamalar yerine doğru zamanda doğru tepki vermeme durumum arkadaşlarımı kızdırıyor.

En çok neye isyan edersiniz?
Çok sık isyan etmem ama damarıma basıldığında her şeye isyan edebilir hale gelebilirim.

En çok kullandığınız kelimeler neler?
Dayıoğlu ve kuzum.

Bize bilmediğimiz bir özelliğinizi söylemenizi istesek…
Şiir yazıyorum! Babam Zafer Doruk öykü yazarı. Kardeşim Taner Cindoruk’un da şiir kitabı var. Aslında biz ailecek yazan bir aileyiz! Küçük kardeşim Münir Can’la da babamın hikayelerinden yola çıkarak senaryolaştırmaya çalıştığımız birkaç hikayemiz var.

Biz ne zaman göreceğiz onları?
Daha hiçbir kurum ya da kişiyle paylaşmadım. Biraz daha kendimi pişirme gayretindeyim.Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraflar: Semih Kanmaz/RPRSENTER

‘Çalsın Sazlar’ sizi içine nasıl çekti?
Öncelikli olarak tabii ki Nesli Çölgeçen! Birçok filmini severek izlediğim bir yönetmen. Ayrıca ‘Çalsın Sazlar’ kendi senaryosu. Çok incelikle yazılmış bir iş, gerçekten. Herkesin bir draması var. Önemli olan karakteri ne kadar süslediğin, ne kadar derine indirebildiğin, gerçek kılabilmek için  köşedeki kıyıdaki, ekmekleri ne kadar toparlayabildiğin. Tüm bunların olduğu dolu dolu bir senaryo geldi benim önüme. Karşımda yılların tecrübesiyle bir yönetmen ve müthiş oyuncular… Yapmamam için hiçbir sebep yoktu.

Bu filmde oynamamış olsaydınız ve izledikten sonra birine anlatacak olsaydınız neler söylerdiniz?
Keyifli bir film. Hem günümüz hem de geçmiş var. 60’ların Türkiye’sindeki insan ilişkileriyle şimdiki insan ilişkileri var. O zamanki insani değerler ile şimdiki insani değerler var. Dolayısıyla müthiş bir karşılaştırma var. Bunun dışında gerçekten aslen üç karakter üzerinden gidiyor hikaye. Dolu dolu üç karakter, hepsinin yaşama sevinci, niyetleri, hayata bakışlarıyla ortada çok güzel sabredilmiş bir aşk hikayesi var.  Bir yandan da çok coşkuyla yaşanmış bir aşk hikayesi... Ve merakla yanıtı beklenen bir soru var. Aslında filmin başında bir soru soruluyor; ‘Hacı Baba kim?’ Bu sorunun yanıtı aranıyor film boyunca. Yani içinde merak da var. Dolayısıyla hayatın içinden gerçek bir film izlemek istiyorsan, muhakkak izle derim.

Barba nasıl bir karakter?
Dingin, hayatı kontrollü yaşamayı seven, pozitif, meyhaneciliği bir iş olarak değil, yaşam biçimi olarak gören bir adam. Yani iyi meze yapmanın yanında dostlarıyla güzel bir akşam geçirmenin peşinde. Hayatın tadına sonuna kadar varmaya çalışan, müthiş bir dost, cesur yürekli bir adam. Evet, pek çok iş yaptım ama ‘Çalsın Sazlar’ tırnak içinde Barba özel bir yerde benim için.

Nesli Çölgeçen’le çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Nesli Çölgeçen bana hem yönetmenlik yaptı hem hocalık. Onun jenerasyonundan Yıldız Kenter’in öğrencisiyim. Dolayısıyla onu ve işe bakışını çok iyi anladım. Bambaşka bir bağ kurduk. Caner Cindoruk ve Belçim Bilgin’e de daha ikinci gün söyledim; “Bu sette çok rahat edeceğiz, göreceksiniz.” Gerçekten de öyle oldu. Bütün oyunlarda, set arasındaki sohbetlerde, pozitif enerjimiz sayesinde, oyunculuk ve sahneye gösterilen özenli çalışmayla çok güzel bir film çıkardık. Eminim ki seyirciler de bunu hissedecek.  
Aynı kadına aşık olan iki adamın hikayesi var filmde. Peki siz böyle bir aşk yaşasaydınız mücadele eder miydiniz yoksa kenara mı çekilirdiniz?
Mücadele eder insan muhtemelen. Hep aynı şeyi söylüyorum samimiyettir önemli olan. İnsanın iç duygusu ve kendiyle hesaplaşmasıdır. Barba da böyle bir hesaplaşma yaşıyor içinde. Bu hesaplaşmanın sonucunda da beklemesi gerektiğine karar veriyor. Çünkü dostuyla aşık olduğu kadının arasında bir ilişki var. O da bunu gözleriyle görüyor ve diyor ki şimdi zamanı değil ama benim yüreğimdeki gerçek aşksa ben bunu beklerim, günü gelir, ona kavuşurum. Ben de çok Barba’nın yolunda bir adamım. Yani evet, bir şeye yürekten inanıyorsam gerçekten, samimiysem Barba gibi davranırım.

Aşk sizin hayatınızda nasıl bir yerde duruyor?
Önemli bir yerde duruyor çünkü yaşam gücü veriyor bana. Ayrıca ben her şeye aşk duyabilen bir adamım. Mesela mesleğime, tiyatroya çok aşığım. Yaşadığım çok büyük aşklar da oldu elbette gençliğimden beri. Aşk her zaman bana büyük bir heyecan ve yaşama sevinci verir. Ve gerçekten herkes bir kere bile olsa tatsın isterim bu duyguyu. Çünkü aşkı bir kere tadan insan değişir, dönüşür. Hayata karşı daha farklı yaklaşır.

En çok ne hayal ediyorsunuz son zamanlarda?
Öncelikli olarak evliliğin hayali. Çünkü bir an önce açıkçası ikimiz de birbirimize kavuşmak istiyoruz. Bu benim için çok başka bir heyecan. İş olarak da kurduğum Tiyatro.in’nin ilk oyunu ‘Katil Joe’ gerçekten iyi bir başarı yakaladı. Ödüller aldı, seyirci tarafından çok sevildi. Şimdi orada ikinci bir oyun üzerinde çalışıyorum. Eğer ikinci oyun da güzel olursa artık ayağa kalkıp, yürüyebilirim diyebileceğim.

Zamanın size öğrettiği en değerli şey ne?  
Sabretmek. Her şeyin bir zamanı olduğunu, acele karar vermemek gerektiğini öğrendim. Elbette bazen hızlı olmak lazım ama acele etmemek gerek.

Sloganınız var mı?
Hep ileri.

Hangi konuda ciddiyetinizi asla koruyamazsınız?
Korumam gerekiyorsa ciddiyetimi hep korurum.

Asla ödün vermediğiniz şey?
Ailem ve mesleğim. Asla ödün vermem. Her ikisini birbiriyle çok güzel buluştururum ama her ikisinden de kesinlikle ödün vermem.

Tepenizin tasını ne attırır?
Hemen tepesinin tası atan bir adam değilim. Fakat saygısızlık biraz sinirlendiriyor. Mesleğim duygu transferine dayalı. İnsanlara bir duyguyu alıp aktaran bir adamım. Dolayısıyla incecik noktalarda dolaşıyorum. O ince noktaları birileri görmezse kabalık, saygısızlık ederse, özellikle de mesleğimle ilgili saygısızlık ederse o zaman birazcık kızıyorum. Çünkü ben haddini her zaman bilen bir adam oldum. Hiç kimsenin hayatına, özeline, işine karışmamaya özen gösteririm.

Geçmişi nasıl değerlendiriyor, gelecekten ne bekliyorsunuz?
Geçmişi her anlamda dolu dolu yaşadım. Eğitimim, hayatım, konservatuvar zamanlarım, Kenter Tiyatrosu’ndaki maceram, hocalarımla kurduğum iletişimim, oyuncu arkadaşlarım, yönetmenlerimle kurduğum ilişkilerim, bugüne taşıdığım insanlar… Günden güne daha sıcak dostluklarım oluyor. Bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Çünkü yaşadıklarımın, paylaştıklarımın boşuna olmadığını, yalan olmadığını görüyorum. Bundan sonrası için de yine insan biriktirmek, daha fazla paylaşmak yani esasen hayatın daha yaşanılabilecek neyi varsa her şeyiyle doya doya yaşamak gibi hayallerim var.


Yakında Beyza Şekerci ile nişanlanacağınız, yaz aylarında da evleneceğiniz haberini aldık. Sanırım siz şu anda aşkı doruklarda yaşıyorsunuz…
Evet, çok yukarıdayım çünkü çok güzel bir aşk yaşıyorum. Samimiyetle söyleyebilirim ki çok güzel bir mutluluğun içerisindeyim, çok huzurluyum ve hayatımda bir ferahlama yaşadığımı hissediyorum. O yüzden bu mutluluğu taçlandırmak istedik. Ömür boyu devam etsin istiyoruz bu mutluluğumuz. Bu ay nişan, yazın da hep birlikte güzel bir düğün yapacağız.

Aşk nerede evleneceğim kadın bu dedirtiyor?
Her yerde. En zor günde, en sıkışık anda, en huzurlu olduğunuz zamanlarda… Yani her yerde bunu hissetmeniz lazım. Hayatın her noktasında ‘ben aşığım’ diyebiliyorsan o noktada durmalı ve onu hep orda tutmaya çalışmalı. Bu çok kolay bir şey değil. Hep aşk gelip geçicidir derler ama biz galiba buna inanmıyoruz. Beyza ile bütün hayatımızı hep böyle güzel aşkla yaşamak için yola çıktık. Her anımızı dolu dolu yaşayıp hayatın tadını almak üzere kendimizi yönlendiriyoruz. Şimdi öyle gidiyor, böyle devam edeceğine de eminim. Çünkü her ikimizin de heyecanı çok şükür hiç bitmeyecek kadar güzel. 

Baba olmaya ne kadar yakın hissediyorsunuz kendinizi?
İsterim tabii baba olmak, neden olmasın. Her ailenin, herkesin içinde vardır neslini devam ettirme duygusu. Doğru insanı bulduğunda da hayata onunla birlikte yeni bir çiçek getirmek çok güzel bir duygu bence. Ben de Beyza ile bu duyguyu tatmayı çok isterim.

Yeni bir dizi var mı gündeminizde?
Görüştüğüm iki dizi var fakat henüz bir karar vermedim. Artık bütün oyuncular biraz korkuyoruz, ne yapacağız bilmiyoruz, bütün diziler yayından kaldırılıyor. Eskiden kaliteli iş gördüğümüz zaman hemen kabul ediyorduk ama artık kaliteli işler de yayından kaldırılıyor. Daha ince eleyip sık dokumaya çalışıyorum. Sinemada çok zengin bir dönem geçiriyorum. Aralık ayında ‘Yağmur, Kıyamet Çiçeği’ vizyona girdi. Bu ay ‘Çalsın Sazlar’, şubat ayında da ‘Bana Adını Sor’ diye bir filmim daha vizyona girecek. Moda Sahnesi’nde her pazartesi ‘Katil Joe’yu oynamaya devam ediyoruz.

Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?  
Çok memnunum şu anda hayatımdan. Uzun zamandır uğraşıyorum, tiyatroda da televizyonda da az buz iş yapmadım. Sinemada biraz daha dikkatli davranıyordum çünkü iyi yönetmenlerle çalışmak istiyordum. 20 sene oldu oyunculuğa başlayalı. Galiba bunca yılın meyvelerini yavaş yavaş topladığım bir dönemdeyim. Oyuncu olarak artık kendimi daha rahat hissediyorum. Keyfim çok yerinde.

En çok ne için stres yaşarsınız?
İşlerin yetişmemesi, işlerin üst üste binmesi, verdiğim randevulara geç kalmak... Bütün bunlar tabii işle güçle ilgili. Özel hayatımda da aileme, sevdiklerime zaman ayıramadığımda    ya da verdiğim sözleri tutamadığımda stres oluyorum.


Caner Cindoruk ‘Aşkın tabusu olmaz’
Çok yakışıklı, çok ince, çok düşünceli bir adam Caner Cindoruk. İşi konusundaki titizliği hayatına, insanlara yaklaşımına da yansıyan Cindoruk, ‘aşkın tabusu olmaz’ diyenlerden.

Nasıl bir hikaye anlatacak film bize?
Film iki dostun arasını bozan bir aşkın hikayesini konu alarak bizi 60’lı yıllara götüren trajikomik bir hikaye…. Engin Hepileri meyhane sahibi Barba’yı, Belçim Erdoğan assolist Yasemin’i canlandırıyor,  ben de klarnetçi Mahir’i oynuyorum. Yasemin’in meyhaneye gelmesiyle çatışmamız başlıyor. Bir kadın ve iki erkek, tahmin edersiniz neler olabileceğini…

Mahir nasıl bir adam?
Hayatla dalga geçmeyi becerebilen, sağı solu belli olmayan, deli dolu bir adam. En mutlu olduğu yer meyhane... O coğrafyanın içinde kendini bulan, hayatı çok önemsemeyen, başına buyruk davranan serseri bir ruh.

Peki, senaryoyu alıp okuduğunuzda nerelere gittiniz?
Senaryoyu keyif alarak hiç sıkılmadan okudum. Hikayenin 60’lı yılları yaşatması ve 6-7 Eylül olaylarının toplumsal veri olarak geri dönüşlerinin anlatılması senaryoyu etkin kılmış. Yaşadığımız aşk klişe bir öykü değil, yüreklere dokunmuş. Hikaye çağdaş ilişkileri anlatırken komik nüanslar atlanmamış, şaşırtmalı kurgusu ile farklı bir senaryo olmuş. Tüm bu duyguların beni götürdüğü noktada diyorum ki,    iyi ki bu rolü ben oynamışım ve iyi ki Nesli Çölgeçen gibi büyük bir üstatla çalışma şansını elde etmişim. Bu arada final ayrı bir bomba…

Engin Hepileri ve Belçim Bilgin nasıl rol arkadaşları?
Mükemmel bir üçlü olduğumuzu düşünüyoruz. Bu sinerji başta Nesli Hoca’nın ve set arkadaşlarımızın gözünden de kaçmamış ki takdirlerini kazandık. İyi bir ekip olmayı başarabildik... Egosuz ve samimi birlikteliğimiz, başta meyhane sahnelerimiz olmak üzere tüm filme yansıdı bence.

Hiç filmdeki gibi bir aşkın ortasında kaldınız mı?  
Çok şükür yaşamadım, yaşamak da istemem…

Böyle bir durum sizin için bir tabu mu, yoksa çok yakın bir arkadaşınızla aynı kadına aşık olabilme ihtimali size normal mi gelir?
Aşkın tabusu olmaz çünkü aşk insanın kimyasını bozan bir duygu. Büyük konuşmamak gerektiğini düşünüyorum, her konuda. Hiçbir yazar, hiçbir edebiyatçı ‘aşkın kesin tarifi budur’ diyebilmiş değil, dolayısıyla tanımı yoruma açık bir duygu aşk. Bence aşk, insana ‘ben yapmam’ dediği birçok çılgınlığı yaptırabilir.

Böyle bir durum yaşasanız içinize mi atarsınız yoksa aşkınız için mücadele mi edersiniz?
Benim için dostluk kavramı çok önemli, dost dediğim insanın alt metni çok dolu. Kaybetmeyi göze alamayacağım insandır, dostum. Bu değer, benim yaşadığım duygumu içime atmama sebep olur. Aksi durumun yaşanması, çok sancılı ve yaralanmalı olur.

Aşk şu an nerede?
Aşk evrende bir yerde. Ben onu çağırıyorum. O beni çağırıyor. Bekliyorum, gelecek bir gün.

İlk görüşte aşka inanır mısınız?
İnanırım. Lise yıllarımda yaşamıştım.

İlgisini hemen belli edebilen tiplerden misiniz yoksa ağırdan alan ya da açılamayanlardan mı?
Biraz beklemeyi ve bir şeyleri zamanla gerçekleştirmeyi seviyorum genelde ama dediğim gibi bu iş kimya meselesi ve yarın bir anda değişebilir fikrim.